Bilmiyorum...

 

BİLMİYORUM…

Bilmiyorum diyebilmek insanı tarif eden büyülü bir söz. Nasıl yüklerle ağırlaşmışız şu hayatta. Neleri sırtlamışız hiç gereği yokken. Sanki yerçekimine daha fazla teslim etmişiz kendimizi. Her şeyi bilmek, her şeye muktedir olmak iddiasının kasvetli atmosferinde nefessiz kalmışız.
Bilmiyorum demek ne kadar sahici bir ifade. İnsanla nasıl da örtüşüyor. İnsanın kendisini şöyle şiddetli bir şekilde sarsıp, sallayıp daha akışkan bir zemine koyması…

*
Üniversite yıllarından tanıdığım bir arkadaşımdı Handan Çağlayan. Çevremizdeki birçok insan gibi politik bir kimliği vardı. Bir gün başka bir arkadaşın da bulunduğu bir ortamda, senin için mutlak bir gerçek var mı, neye gerçekten inanıyorsun mealinde bir soru yöneltmişti. Bu ülkede demokratik halk devriminin olacağına inanıyorum demiştim cevabı biraz aradıktan sonra. Handan gülmüştü buna. ‘Demokratik Halk Devrimi’ savına takılmıştı. Mutlak bir gerçekliği dillendirdiğimi düşünmüştüm, doğal olarak bu nedenle komik duruma düşmüştüm. Zeki ve uyanmış bir insandı Handan.

Yıllar sonra akademisyen kimliğini öğrendikten sonra, Handan’ın bir kitabı geçti elime:

Analar, Tanrıçalar, Yoldaşlar.

Handan bu kitabında Kürt siyasal mücadelesinde kadının evrimini ve rolünü inceliyordu. Kitabı okurken Handan hakkında daha fazla bilgi edinmek için internette gezindim. Birkaç video kaydı ve söyleşi metni buldum. Videolardan birisi, bir televizyon programından bir kesiti gösteriyordu. Handan programın bağlamıyla ilgili konuşmasını yaptıktan sonra programcının başka bir konu üzerindeki görüşünü sorması üzerine, yıllar öncesinden hatırladığım o muzip gülümsemesinin devamında, bu konu hakkında bir fikrim yok, bir şey söyleyemeyeceğim dedi. Oysa kolaylıkla konu hakkında dakikalarca süren bir konuşma yapabilirdi. Bilmiyorum dedi, sade bir tavırla. Tabi bu söylem tarzı, akademisyen kimliğiyle de açıklanabilir. Yani kapsamlı, açıklayıcı, derinliği olan bir yorum getiremiyorsan, bilmiyorum demek. Ama durum tam olarak böyle değil sanırım. Handan; olgun, kendini bilen bütünlüğü olan bir insanın bilmiyorum bir fikrim yok ifadesinin zenginleştirirci ve özgürleştirirci etkisini deneyimlemiş ve narsisist bir kırılma yaşamadan bunu rahatlıkla ifade edebilir hale gelmişti, kanaatimce.

*
Bilmek, biliyor olmak üzerinden bir kendilik algısı yaratıyoruz. Gerçek olmayan, sahte bir kendilik. Kendi olamama hali. Oysa tüm rollerin, iddiaların, söylemlerin toplamından farklı ve belki de fazla bir şeyiz.Belki de azıyız.Gerçekliğimiz,gerçek kendiliğimiz korkutuyor,ürkütüyor bizi.Sahte kendilik, maskeli bir varoluş hali. Maskeler kalktığında, çıplak bir gerçeklik sunuyor kendini algılar denizine ve ötekine. İşte burada var olmayı seçmek kendini bulmakla, kendine ihanet etmemekle mümkün. Freud’un işaret ettiği gibi düşündüğümüzden farklı bir gerçekliğimiz ve kendiliğimiz var. Biraz daha özümüze yaklaşabilmek için bazen bilmiyorum diyebilmek çok önemli.

‘Bilmiyorum’un belirsizliğinde durabilmek, hayata öyle tutunabilmek…

Aygün Özer-Ocaklar-Erdek