Bir Balık Olduğunu Hayal Et!

BİR BALIK OLDUĞUNU HAYAL ET

Youtube’da izlediğim bir videoda, Japonya’daki restoranların birinde balıkların, tazeliğini kanıtlamak amacıyla canlı canlı temizlenip, pişirilip öyle servis edildiğini gördüm. 
Balık, müşterinin önündeki tabakta soluk alıp veriyordu. Tabii bir şekilde bunu vahşet olarak yorumladım. 

Bir süre sonra balıkların acı çekmeye duyarlı bir beyin sistemlerinin olmadığı teziyle ilgili bir yazı okudum. Bu kızgınlığımı ve acıma hissimi azaltmıştı. 
Gerçekten acı çekmiyorsa bir balığın canlı canlı pişirilip, servis edilmesi ona ne gibi bir zarar verebilir ki? Neticede yaşam ölüm bilincine sahip olacak kadar gelişmiş beyni olmayan bir tür.

Peki bizim türümüz neden acı hissediyor? Fiziksel acıyı anlayabiliyoruz; tehlikeden kaçınma, zarar gören organın daha fazla zarar görmesini engelleme gibi. Yani fiziksel acı aslında önlem al sinyalleri veren bir uyarıcı. 

Peki duygusal acı? Onu neden anlama veya son verme konusunda bu kadar yetersisiz? 

Öncelikle duygusal acı ya da üzüntü, fiziksel acı gibi ölçülebilir olmadığı için bu tür acıları karşılaştıramayız.
Yani bir ortopediste gidip kırılan kolunuz nedeniyle bağırmanızla, bir psikolağa gidip, içim acıyor doktor, demek farklı şeylerdir. Fiziksel acı çeken insanlar genellikle intihar eğiliminde olmazlar. İnsanı intihara sürükleyen psikolojik yıkımdır. 

Kübler-Ross modeline göre yas tutmanın; kederin, 5 aşaması vardır. Sırasıyla inkar, kızgınlık, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Bu genellikle ölümcül bir hastalığa yakalanan  kişilerin yas süreci ile ilgilidir. 

Acı eşiğiniz karşılaştığınız duruma ve sizin iradenize göre geniş bir skalada yer alıyor. Inkar, kızgınlık, pazarlık... Bütün bunlar tamam fakat ben bu süreçte en zorlu kısımın depresyon olduğunu düşünüyorum. Çünkü acı, üzüntü  evcilleştirmeye çalıştığımız, asalak, ilgiye muhtaç, sadık bir duygu. Biz onu sahiplendiğimiz kadar yanımızda kalıyor, beslediğimiz kadar büyüyor, ilgilendiğimiz kadar şımarıyor. 

Evet söylemesi ve anlaması kolay, peki uygulamak? Zaman zaman kederi biraz fazla sahiplenmiyor muyuz? Acımıza acıyarak onu beslemiyor muyuz? Son aşama olan kabullenmeye ulaşmak neden bu kadar zaman alıyor? 

Ne kadar inkar edersek edelim, acıyı seven bir tarafımız var. Çünkü acı, bazen, “ondan” kalan tek şey, bazen kendini yok etmek için bir bahane, bazen yalnızlığını paylaştığın dostça bir ilüzyon ama hiçbir zaman iyi bir dilek değil. Hayatta en çok sevmen gereken kişi için; kendin için bu dileği dileme. Kederli bir insana “üzülme” demek yerine onu sahiplendiği asalak duygusundan uzakalaştırmaya çalış, acını olgunlaştırmak yerine onunla olgunlaşıp, vedalaş ve yaşam seni başka bir türün tabağına canlı canlı servis ediyorsa, bir balık olduğunu hayal et.

Selma Soybaşı -Bandırma 10-08-2018