Bölmeli Hayat, Oh Ne Rahat!

Bölmeli Hayat, Oh Ne Rahat!

İnsanın dünyadaki duruşu, güdülenmesi karmaşık bir bilmecedir. Çok bilinmeyenli, kaotik bir denklemde kendimizi arar dururuz.Bu hiçbir zaman bitmeyecek, zor bir uğraştır. İnsanın kendini kavrayışı elbette zamanın ruhuna uygun olacaktır,çünkü insan tüm aşkınlık iddialarına karşın kendini yapan örüntüye tutsaktır. O halde işi biraz daha kolaylaştırabilir miyiz sorusu gündeme geliyor.Böyle bakınca, örneğin A.Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi,bir yandan insanı anlatan ama bir yandan da insanın potansiyelleriyle dalga geçen bir kurmacadır.

İddia odur ki insan doğası anlaşılmıştır bilimin sayesinde,şifreler çözülmüştür.Mevcut psikoloji bilgisi insana kendisini tanıtır.Ancak bu tanıtmanın tarafsız olduğunu kimse iddia edemez.Herhangi bir bilim dalında faaliyet yürüten samimi araştırıcı,yürüttüğü bilimsel faaliyetin arkasında bir paradigmanın olduğunu teslim etmelidir.Tarafsızlık,pür nesnellik iddiaları inandırıcı değildir.Böylesi gerçekçi bir zeminden yürütülen bilimsel faaliyet yapılan işi büyücülükten, göz boyamadan ayırır.

Gerçek odur ki ,hayatımızı parça parça, bölüm bölüm yaşıyoruz.Bütünlüğüne yaşamak dediğimiz aslında bir yanılsama.Parçalamayınca hayatı kursağımızdan geçmiyor,boğazımızda takılıp kalıyor.Zihinselleştirmede de bölümleme,bölme her daim yaptığımız işlem.Bilgiye ulaşma,bilgi işlemleme süreçlerimiz böyle yürüyor.Dünyayı ancak böyle içimize alıp,sindirebiliyoruz.

Bölme kavramı, bireysel psikolojide karşımıza çıkan bir kavram.Zihinsel bir faaliyeti anlatsa da kendilik denilen öznel yapı üzerinden yürüyen bir proses aslında.Gerçeklikle bağın kurulamadığı,anlam dünyalarının buluşamadığı bir durumu tarif ediyor.Bu haliyle bireysel bir patoloji.Kişinin erken çocukluk döneminde gelişimsel bir duraklamaya uğramasından kaynaklandığı düşünülüyor ağırlıklı olarak.Her ne kadar bireysel bir patoloji olarak tarif edilse de toplumumuzda bu kadar yaygın görülmesi, bölmenin kültürel bir kaynağı olabileceğini ya da yaygın toplumsal travmalardan beslenebileceğini düşündürüyor.

Bizim memleket,bizim kız- bizim oğlan,bizim takım,bizim mahalle,bizim parti…Bu ifadeler aidiyete vurgu yapan ifadeler olarak anlaşılacağı gibi,bölmenin de olduğu ifadelerdir aynı zamanda.Olumlu bizim tarafta,olumsuz diğer tarafta.Tüm iyilikler bizde,kötü diğer tarafta.Hayatı son derece kolaylaştıran bir çözüm bölme.Her şey çok net,berrak görünüyor böylece.Kafa rahat,ruh hafif.Düşman üretmek de kolay,dost yaratmak da.Sihirli bir çubuğun dokunuşuyla gelsin harikalar diyarı.Cennet ve cehennem ayaklarımızın altında.

Ama gerçeğe ne kadar yakın durabiliriz böyle? Gerçeğin canı cehenneme diyenlere sözümüz yok elbette. Boşverin gerçeği, kendimize ne kadar yaklaşabiliriz benim asıl derdim bu. Kendimizi kandırmaktan ne kadar uzaklaşabiliriz? Kendini bilmek, kuru bir lakırdı mı? Ya da aslında gerçek kendiliğe asla dokunamayacak kadar parlatılmış,terk edilmesi gereken bir durak mı?Neden kendimizi bilmek zorundayız,bu da ayrıca cevaplanması gereken bir soru ama…

Sahi, kimsin sen?

aygun_ozer@mynet.com