Eril Dilden Aşkın Diline…(5)

Eril Dilden Aşkın Diline…(5)

Eril dil de aşılır, aşkın bir dil olur işte o zaman aşkın dili olur.

Kökleri binlerce yıl önceye dayanan ataerkil anlayış, erkek egemen dünyası ve onun dili eril dil aşılabilir mi? Hele günümüzde egemenlerin, kapitalizmin, neo- liberalizmin baskısı bu denli artmışken. Bireyin özgürleşmesinin önü bu denli kapanmışken. Tüm dünyada baskıcı yönetimlerin egemen güçlerin iktidar aygıtı ve devletler, daha otoriter, daha baskıcı, daha derin güvenlikçi anlayışla yeniden organize olurken, her geçen gün özgürlüklerin, demokrasinin, insan haklarının, hak hukuk adalet taleplerinin “suç” sayılıp, demokrasi güçleri darp edilip işkence görürken, sudan bahanelerle hapse atılırken, kadına şiddet, kadın cinayetleri, tacizler, tecavüzler, işgaller, bölgesel savaşlar artarken, doğaya onulmaz zararlar verilirken, bu gidişatın terse dönmesi mümkün mü? Bu zulmü durduracak demokratik dönüşümü sağlayacak savaşsız, sömürüsüz, sınıfsız erk siz, devletsiz bir dünya mümkün mü? Böyle bir dünya olabilir mi? Rekabetçi anlayışın, tüketim çılgınlığının son bulduğu, “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre.” Bu kolektivist düşünce hayata geçer mi? Ya da bu gidiş önlenebilir mi, önlenemezse ne olur?

İşte o zaman kıyamet kopar.

Gelinen noktada ne toplumsal yaşamın ne de doğal yaşamın sürdürülebilirliği kaldı. Kapitalizm, sömürünün ötesine geçti. Kaynakları sömürmüyor artık, tüketiyor, insanları sömürmenin de ötesine geçtiler, yaşamlarını yok ediyorlar. Toplumsal yaşamda da, doğal yaşamda da onulmaz yaralar acıyor. Doğanın doğal döngüsü tahribatı onarmaya yetmiyor. Küresel ısınma, buzulların erimesi vb. sorunlarla dolu dizgin dünya yok olmaya gidiyor. Bu gidişata itirazlar yükseliyor. Öngörü sahibi insanların karşı koyuşu artıyor. Ne ki öte yandan toplumsal itirazı baskılamak için kapitalizm güvenlik harcamalarını da artırıyor. Dolu dizgin silahlanma harcamalarını sürdürüyor. Gerilim tırmandırılıyor.

Dünya kurulalı beri belki kendi ekseni etrafında ve güneşin etrafındaki dönüş hızında bir değişiklik olmadı. Günümüzde, son yüzyılda, hatta son kırk yılda dünyanın kontrolsüz bir şekilde küresel sermayenin doymazlığı, aymazlığı sayesinde, yaşamın sonunu getirecek, tüketim çılgınlığı, silahlanma, nükleer atıklar, betonlaşma vb. nedenlerle yok edici değişimin dönüşümün hızı, çok arttı. Dünyanın bu hızı yakın gelecekte üzerinde canlı bırakmayacak savurup atacak ya da bu aşırı sürtünme dünyayı top yekin yakacak. Mağara duvarlarına yüzyılda, iki yüz yılda bir ilave edilen simgelerle “uygarlığın” gelişim hızını takip etme çağı çok uzakta kaldı. Belki de bizim kısacık ömrümüzde gördüğümüz değişim dünya var olduğundan beri bu kadar olmadı.

Hiç kuşkusuz bu değişim insan merkezli olmaktan çok sömürü amaçlı olduğundan yıkıcı etkisi sağladığı yarardan çok daha fazla oldu. Dünyanın bu ritmine ayak uydurmanın imkanı yok. Müzikte, dansta kökten değişmeli. Bu mümkün mü?

Mümkün. Baskıcı rejimler insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayarak özgürleşmenin önünü kesseler de aynı zamanda özgürlük mücadelesinin fitilini de ateşlerler. Hegemonyanın ne kadar eskiye dayanan geçmişi varsa, özgürlük mücadelesinin de bir o kadar geçmişi var. İnsan varlığının tözü özgürlüktür, onu gerçekleştirmek zorundadır. Bu zorunluluk, hiçbir zaman bugünkü kadar görünür olmadı. Kendini dayatmadı. Başka bir ifadeyle, insanlık hiçbir dönemde bu denli var olup yok olmanın eşiğine gelmedi. İnsanlığın yaşanası bir dünyayı kurma enerjisi de bu sıkışmışlığın oluşturduğu enerjiden yayılacak. Reaktörlerimizi ateşleyecek ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi doğru aktive edecek örgütlü güce de her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. “İnsan dış dünyayı değiştirirken, aynı zamanda kendi doğasını da değiştirir. Kendisinde uyuklayan güçleri değiştirir.”(1) Değişimi, değişimin nedenini niçinini, değişimin yönünü yöntemini doğru belirleme durumundayız. Herkes benim arkamda hizaya geçsin dayatmasından vazgeçmeliyiz. Söz gelimi kadın özgürlük mücadelesinin olmazsa olmaz olduğu gerçeğini görmeliyiz.

“Örneğin kadın özgürlüğü ve özgün örgütlülüğü çok stratejik bir konudur. Halen birçok sol, sosyalist, komünist harekette kadın özgürlüğü sorunu stratejik bir ideolojik sorun olarak ele alınmıyor. Yani tali bir sorun gibi ele alınmaktadır. Oysaki kadın sorunu ulusal, sınıfsal sorunlardan daha çok stratejik bir sorundur. Kadın özgürlüğü geliştirilmeden sınıfsal, ulusal çelişkiler, hatta ekolojik sorunların çözülmesi bile imkansızdır. Sol-sosyalist, devrimci, demokratik hareketler ataerkil zihniyetten kendisini kurtarmalıdır. Erkekler ve kadınlar, kadın özgürlük çizgisinde kendisini yeniden yaratabilmelidir.”(2)

Görülen o ki her türlü sömürünün, saldırının, hak gaspının, tacizin, tecavüzün odağında kadın var. Özgürlük mücadelesi içinde olduğunu düşünen birçok erkek kadın özgürlüğü dendiğinde, o da bizden geçer yaklaşımı içinde. Kadın özgürlük mücadelesi kıymetlidir, değerlidir aynı zamanda stratejiktir. Çünkü bilindiği gibi dünya nüfusunun yarısı kadın, diğer yarısını yetiştiren de kadın.

Bu yazı dizisine başlarken, erkek egemenliği ve eril dilden söz ederek başlamıştım bitirirken de sözü oraya getirmek istiyorum. İnsanın varlığının töz'ü özgürlüktür. Özgürlüğünde tutsaklığında en görünür olduğu yer dildir. Bu anlamda bir kez daha yineleyelim erkek egemen dili; Hegemonyanın dilidir, baskının, sömürünün, savaşın dilidir. Eril dil, otoritenin, hiyerarşinin, egemenin dilidir. Eril dil, narsisimin, megalomaninin dilidir, kariyersizimin dilidir. Sokağın dilidir. Hastalıklı bir dildir. Aşkın bir dil değildir. Asla ve kata özgürlüğün dili değildir, olamazda. Schelling’e göre, “karışık yapılı, kendi içinde gelişmemiş bir dil düşünmeyi engeller, tutsak eder. Dil tutsaklığı, özgür düşünmeyi, dolayısıyla felsefeyi engeller. Özgürlüğün olmadığı yerde felsefe yapılamaz, insanın özü özgürlüktür.” Felsefe bir kavram dilidir, bu anlamda felsefe üst dildir. Dillerin dilidir. Özgürlüğün dilidir. Diller tutsak, dilini özgürce kullandığını sananlarda büyük bir yanılgı içerisinde, onların dili de eril dilin, ataerkil dilin ya da erkek egemen kültürünün esareti altında. Bu durumda binlerce yıl geçmişi olan erkek egemenliğinin, baskının sömürü düzeninin… sonu gelir mi? Sorusu kasap çengeli gibi kafamızda takılı kaldı.

Bana göre böyle gelmiş böyle gider dememek lazım. Giderde nereye gider yol bitti. Değişmez gibi gelen egemenlerin beynimize binlerce yılda kazdığı zihniyet örgüsü değişir. Onun yaslandığı sistemde değişir. Bunun için binlerce yıl beklemek gerekmiyor. Bu zaten mümkün de değil. Sınıfsız, erksiz, savaşsız, sömürüsüz ve eşit haklılık temelinde her gün ilmek ilmek öreceğimiz özgür birey, özgür toplum olmanın kumaşını tezgaha koyalım. Dokuyuşumun kodları değişince dokunan da değişecek. Hiç kuşkusuz bu dokuyuşumun en güzel motiflerini, renklerini kadınlar örecek. Bakın görün İstanbul’a bir kadın eli değdi neler oldu. Daha fazla egemenlerin tezgahına gelmeden sayıyla kendimize gelelim. Dünyanın ritmi çok arttı çok hızlandı. Bu ritme ayak uydurmak iyice zorlaştı. Bu müzikle ışıklı salonlarda egemenler dans etmeye ısrar ederlerse bu onlar için son tango olur. Biliyoruz onların ses yükselticileri var. Her gün oralardan yüksek sesle müzik yapıyorlar. Delikanlılık desibelinden yüksek volümde diskur çekiyorlar. Bu ses hiç kısılmayacakmış gibi davranıyorlar, oysa kısılacağından hatta kesileceğinden korktukları için bağırıyorlar. Ne ki böyle gelmiş böyle gitmez. Müzik değişir hayatın her alanında zengin folklorik motiflere bezenmiş çok sesli, çok kültürlü yeni yaşamın sesi yükselir. Yeni yaşam yükselir. İşte o zaman erkek egemen dili eril dilde aşılır, dilimiz aşkın bir dil olur.

Aşkın dili olur, sanatın, kültürün, bilimin, felsefenin dahası dillerin dili olur. Kafa ve yürek zenginliğinin dili olur…

Zaten gerçek zenginlikte işte budur…

H.Gencer Uçar- Bandırma -  hgencerucar@gmail.com 01-07-2019

1) Karl Marx-Das Kapital

(2) Bese Erzingan- Kadın Özgürlülcü, Demokratik, Ekolojik Temelli İnsanlık Mücadeleleri, Neoliberalizmin Panzehiridir.- Makalesinden

KAYNAKCA VE OKUMALAR

Dil Sorunu- US Düşün ve Ötesi 3. Sayı

Tarih Bilinci ve Kimlik Sorunu- US Düşün ve Ötesi 8. Sayı

Aşkın Tarihi- Simon May

Kültür- Demokratik Modernite 26. Sayı

Neoliberalizm- Demokratik Modernite 27. Sayı

Taocu Sevişme ve Seks- Jolan Chang