Gazoz yudumlaya yudumlaya büyüyen çocuk

 

Cem Yılmaz ve Berat Efe Parlar'ın başrolünü paylaştığı, bugün vizyona giren 'İftarlık Gazoz'un ana malzemesi insan sıcaklığı. Yüksel Aksu yoğrulduğu Ege güneşini bir kez daha yüreğinden, hafızasından, kaleminden geçirip taşımış beyazperdeye...

Neredeyse bütün sinemaseverler Oscar derdine düştü, tören gerçekleşmeden önce mümkün olduğunca fazla adayı seyredebilmek istiyor. Aman, bu “karmaşada” bugünden itibaren salonlarda arz-ı endam eden “İftarlık Gazoz”u ıskalamayın. Gerçi bu uyarıya pek de gerek yok; filmin senarist ve yönetmeni Yüksel Aksu “Dondurmam Gaymak”tan bu yana geniş bir hayran kitlesi yarattı zaten, başroldeki Cem Yılmaz’ınsa gişe için adı yeter!

“İftarlık Gazoz”u ıskalamayın, çünkü film; 70'ler ve 80'ler Türkiyesini, Ula'da sıradan bir çocuğun gözünden anlatmayı kısa öykü tadıyla başaran bir yapıt. Ana malzemesi insan sıcaklığı; Yüksel Aksu sanki yoğrulduğu Ege güneşini bir kez daha yüreğinden, hafızasından, kaleminden geçirip taşımış beyazperdeye.

Filmin bir olay örgüsü var elbette, ama bana, “İftarlık Gazoz” ne hakkında diye sorarsanız, hikâyenin tüm açılımlarını bırakır, “çocukluk” hakkında derim... Yüksel Aksu’nun yaklaşık bin çocukla görüştükten sonra bulduğu, yönetmenin deyişiyle rol için Robert De Niro gibi kilo veren, oyuncu koçu ve aynı zamanda filmde annesini oynayan Ümmü Putgül’le birlikte Ula’da uzun zaman çalışan; hatta birlikte “eve çıkan” Berat Efe Parlar anlatıyor bize bu “çocukluk hakkındaki hikâye”yi... Takdirname getirdiği bir yaz tatilinde, bütün hayatını şekillendirecek tanıklıklar yaşayan bir çocuk o: Adem... Ortaokula gidecek artık, ergenliğe bir adım var. Sınıf arkadaşı Berna’ya (Greta Fusco) gazoz kapağı değiştokuşu yaparken farklı bir şeyler hissettiğinin farkında. Ama ne o? Ak, sarı ve kara gazozlarıyla tüm çocukların kahramanı olan Cibar Kemal, çırak olarak onu seçtiğinde göğsü kabaracak elbette. Ve doktor, mühendis değil, gazozcu olacak; en azından o yaz için... Büyüdü artık o, çocuk değil, işe gidebilir, bütün gün Ula sıcağı altında tütünde canları çıkan ana-babasının (Ümmü Pütgül-Okan Avcı) elinden tutabilir. Bir yandan da adı komüniste çıkmış babasının patronunun oğlu Hasan abisini (Yılmaz Bayraktar) anlamaya çalışacak; hak diyor, sendika diyor, sermaye diyor, Cibar Kemal sana sigorta yapıyor mu diyor, La Fontaine okuma “Ekmeğini Kazanırken” oku, diyor Hasan abisi ona ve herkese... Adem, onu henüz anlamıyor, ama çok seviyor... Üstelik o yaz, Ramazan ayına da denk gelmiş. Bütün Ula oruç tutuyor, akşam teravihte buluşuyor, çocuklar sabahları “hocaya gidiyor” (Macit Koper.) Adem de artık çocuk değil, o da oruç tutacak... Ama kolay mı o sıcakta nefsine hakim olmak? Bozarsan 61 gün kefaret tutmak var işin ucunda... Ve bu kefaret, yıllar sonra, o yaz kişiliği şekillenecek Adem’in karşısına çok acı bir şekilde çıkacak.

Hepimiz bir an önce büyüme sevdasına düşmedik mi o yaşlarda? İşte belki bir sürü şeyin, ama en çok çocukluğun ve o büyüme sevdasının öyküsünü anlatıyor “İftarlık Gazoz.” Yüreği hiç büyümeyenleri hem güldürecek, hem ağlatacak!

“Karabörtlenli Ali Rıza” faktörü

Yüksel Aksu ve Cem Yılmaz, bir anlamda “Cibar Kemal” rolüne uyup uymadığını nasıl test etmişler dersiniz? Esnaf lokantasında pilav üstü nohut yemeğe gidiyorlar, Cem Yılmaz, Cibar Kemal’in terliklerini geçiriyor ayağına, paçalar da sıvalı. “Bizim oğlan” filan diye karşılıyorlar Aksu’yu, Yılmaz’a tık yok. Aksu da, “star psikolojisini göz önünde bulundurup” lokantada okey oynayan çalışanların yanına gidiyor ve “Yahu Cem Yılmaz’a bir hoşgeldin desenize” minvalinde bir şeyler söylüyor. Aldığı yanıt şu: “Hadi len, Karabörtlenli Ali Rıza del mi o. Damperli gamyonu va, ben biliyom adamı.” Sonra da dükkanca konsültasyon yapıp, gerçekten Cem Yılmaz olduğuna karar verip, gelip özür diliyor: “Ya Cem Bey arkedeş kusura bakma. Ben seni Karabörtlenli Ali Rıza sandım.” Cem Yılmaz “Ben zaten Ali Rıza’nın teyzeoğluyum” deyip konuyu bağlasa da, filmin sonuna kadar bu “Karabörtlenli Ali Rıza” durumu sürüyor. “Cem Yılmaz’a göre tabldot bile çıkmadı” diye takılıyor ekibe, komedyen.

Kırk yıllık Egeli: Cem Yılmaz

Gazozcu Cibar Kemal’i oynayan Cem Yılmaz, basın toplantısında çok hoş bir şey söyledi: Macerasında çeşitlilik istediğini... Bugün o kadar tek tip ki her şey ve çoğunluk bunun kolaycılığına o kadar sığındı ki Cem Yılmaz gibi milyonlarca hayranı olan birinin riske girip “çeşitlilik” peşinde koşması alkışlanır. Cesaretinin sonucuna gelince; doğrusu alkışlanacak bir buluşma olmuş Yüksel Aksu ve Cem Yılmaz’ınki. Daha önce hiç aksan yapmayan Yılmaz, kırk yıllık Egeli gibi konuşuyor; sadece konuşmuyor, hissediyor da. Usta-çırak ilişkisi, Ramazan’da eve ekmek götürmek için gazoz satmak zorunda olan adamın “çırpınışları”, kendi kendine koyduğu ticaret kurallarıyla Cibar Kemal, Cem Yılmaz filmograsinin üst sıralarına kuruldu bile...

'İftarlık Gazoz'dan notlar...

Yüksel Aksu, bir anlamda usta-çırak ilişkisini anlatan “İftarlık Gazoz”u Yusuf Kurçenli’ye, yani kendi ustasına adamış.
“Taşralı olduğum için bal, süt, yumurta boldu. Ama o yoksulluk sendromu bir şeyler yarattı ki endüstriyel gıdalar üçlemesi yapıyorum. Sakız ucuzdu sakız yapmam da, çikolata, bisküvi belki” diyerek kulaklarını çınlatıyor “Süt”, “Yumurta”, “Bal”ın yönetmeni Semih Kaplanoğlu’nun, Yüksel Aksu.
Berat Efe Parlar’ın en zorlandığı sahne, gazoz satmak için gittikleri plajda -herkesten gizli oruç tutarken- yaşlı teyzenin ona habire bir şeyler yedirmek istediği sahne olmuş! “Gülmemek için zor tuttum kendimi” diyor. Seyrederseniz, siz tutamayacaksınız.
Adem’in devrimci Hasan Abi’sini, Almancı oyuncu Yılmaz Bayraktar canlandırıyor. Türkçesi pek iyi değil, hatta Türkçe’den önce Egece öğrenmiş. Yüksel Aksu, diziler yüzünden film çekimlerinin yaz aylarına endekslenmesinden hoşlanmıyor. “İthal oyuncu”da bulmuş çözümü.
Filmin yapımcıları Muzaffer Yıldırım/ NuLook, Elif Dağdeviren/EDGE CCF ve TEKE Film.
“İftarlık Gazoz” doruklarından bir dünya kupası sahnesi var. Oradan anladık ki Muğla halkı Almanya milli takımını tutuyor!
Filmin görüntüleri de müzikleri de çok iyi. Görüntüler Mirsad Herovic’in, ezgiler Evanthia Reboutsika’nın.
Yüksel Aksu diyor ki: “Ben Ege filmleri yapıyorum ama benim filmlerim sadece bölgeye özgü, etnografik filmler değil. Benim coğrafyam ve dekorum orada. Büyük sermaye karşısında bir dondurmacının hezimete uğraması Arjantin’de de aynı. Mesele evrensel. Bu da bir Ege filmi değil...”
GÜNDEM-SANAT- NERMİN SAYIN