HDP Kadınız, örgütlüyüz, güçlüyüz!

Savaşa, şiddete, sömürüye karşı

Kadınız, örgütlüyüz, güçlüyüz!

 

Bugün Türkiye’de kadının iradesi, bedeni ve emeği; sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanda çok boyutlu şiddet, sömürü ve ayrımcılıkla kuşatılmıştır. Biz kadınlar, bir yandan erkek egemen sistemin kadınlara açtığı savaşla, diğer yandan da Bölge’de yürütülen savaşın getirdiği ve en ağır biçimini kadınların deneyimlediği göç, yoksulluk, katliam ve ölümlerle mücadele ediyoruz.

2014 yılında 300’ü aşkın kadının sırf kadın olduğu için erkek şiddeti ile katledildiği, bir o kadarının da yaralandığı, taciz ve tecavüze uğradığı Türkiye’de, 2015’in sadece ilk 10 ayında 255 kadının katledilmesi, tek başına, devletin kadına yönelik şiddeti ciddiye almadığı, önleyici tedbirler geliştirmediğini göstermektedir. Kadına yönelik şiddet alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin, akademisyenlerin, araştırmacıların bulgularında yer aldığı gibi kadın cinayetlerinin temel nedeni kadın-erkek eşitliğinin reddi, cinsiyetçi ideoloji ve pratikler, yani patriyarkadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakanlık görevini sürdürdüğü sırada “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Kadın ile erkek eşit olamaz; fıtrata aykırı", “Kadına şiddet abartılıyor” vb sözler sarf ederek hem kadın-erkek eşitliğini reddettiğini hem de kadına yönelik şiddeti ciddiye almadığını göstermiştir. AKP, çok defa bu ve benzer söylemlerle, devletin diğer kurumlarıyla işbirliği içerisinde, kadın cinayetlerini açık veya örtük olarak onaylamış, haksız tahrik, iyi hal indirimi gibi araçlarla erkek egemen yargıyla işbirliği içerisinde kadın cinayetlerine azmettirmiş, bu örgütlü suça ortak olmuştur. AKP hükümeti, hükümet olarak kadın vatandaşlara karşı görevlerini yapmamakta, partilerinde eşit temsil bir yana kadın kotası dahi uygulamamaktadır. Kadınları partilerinde de politikalarında da söylem ve icraatlarıyla zayıflatmaktadır.

Kadınların güçlenmesi ve kadınlar arası dayanışma, potansiyel katilleri caydırma ve cinsiyetçi zihniyetle mücadelede en temel etkendir. Biz HDP’li kadınlar olarak kadın cinayetlerinin politik bir mücadele ile önlenebileceğini biliyoruz. Bu yüzden “kadın katliamları ve kadına yönelik şiddetle mücadele, temel mücadele alanımızdır” diyoruz. Gerek şiddeti teşvik eden gerekse cezasızlığı doğuran yasa ve uygulamaları değiştirecek, bugüne kadar yaptığımız gibi bugünden sonra da Kadın Meclis Grubumuz ve kadın örgütleriyle birlikte kapsamlı bir eylem planı hazırlayarak bu planın hayata geçirilmesinin mücadelesini vereceğiz. Bununla birlikte, TCK’da, kadının meşru müdafaa hakkının net tanıma kavuşturulmasını, öz savunmanın hukuksal boyutu olarak işletilmesini sağlayacağız.

Biliyoruz ki kadınlar hayatın her alanında erkek egemenliğine karşı direniyor, biz HDP Kadın Meclis Grubu olarak bu direnişin Meclis’teki temsilcisiyiz, kadınların direnişini meclise taşımakla yükümlüyü olduğumuzun farkındayız. HDP olarak Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu'nun kurulmasına dair ilk kanun teklifini veren ve yasallaştıran partidir. Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Gereken Önlemlerin Alınması için Araştırma Komisyonun kurulmasını sağladık. 8 Mart’ın tatil olması için ilk kanun teklifini veren ve yasallaşmasını sağlayan partiyiz. İstiyoruz ki 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kadın dayanışmasını büyüterek kadın katliamlarını durdurmak için daha büyük adımlar atabilelim.

Kadınlar dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoksulların, işsizlerin, topraksız ve mülksüzlerin çoğunluğunu oluşturmakta, ekonomik şiddeti en yoğun biçimde yaşamaktadır. 13 yıllık AKP iktidarında artan ekonomik adaletsizlik, yüzbinlerce kadının işsiz kalmasına, milyonlarcasının kayıt dışı, sigortasız, sosyal güvencesiz çalışarak yoksullaşmasına neden olmuştur. AKP döneminde yoksulluk kadınlaşmıştır!

Yine, AKP döneminde kadının asıl işini annelik ve ev içi işler olarak tanımlayan söylem ve kadını istihdam içerisinde dahi görmeyen, “annelik kariyeri” için çıkarılan “Aile Paketi” aracılığıyla kadınlar yoksulluğa karşı bir tampon haline getirilmiştir. “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek." diyen Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Kadınlar için tek kariyer annelik." diyen Eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, kendisinden iş isteyen kadına “Evdeki işler yetmiyor mu?" diyen Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor." diyen AKP İl Genel Meclis Üyesi Erhan Ekmekçi’nin sözleri kadına yönelik ekonomik şiddetin sistematik, sermaye-devlet işbirliğiyle ideolojik, devlet destekli bir şekilde işlendiğini gözler önüne sermektedir. Çocuk, hasta ve yaşlı bakımı gibi ev içi hizmetleri ücretsiz olarak yerine getiren, çalışmak için aileden izin almak zorunda kalan, izin alsa bile yeterli niteliğe sahip olmadığı için ancak enformel sektörde, esnek ve güvencesiz işlerde düşük ücretlerle istihdam edilen kadınlar adeta yoksulluk sarmalına itilmektedir. AKP’nin ürettiği aileye muhtaç neoliberal politikalar kadın yoksulluğunu artırmakta, kadın emeğini sömürmektedir!

AKP'nin iktidarda olduğu dönemde kadınlara yönelik sosyal yardımlarda hızlı bir artış olduğu doğrudur, fakat bu artışın yoksulluğu azaltıcı etkisi yok denecek kadar azdır. Sosyal yardımları oldukça keyfi bir biçimde, sosyal bir hak olarak değil bir lütuf gibi dağıtan, özellikle Bölge’de savaşa, baskıya karşı direnen kadınları devlet baskısına itaat eden kişilere dönüştürmenin aracı olarak kullanan AKP, sosyal yardım alan kadınları muhtaç olarak resmetmekte ve devlete sadakatlerini talep etmektedir. Ancak biz biliyoruz ki, kadınların özgür olduğu onurlu bir yaşam ve kalıcı sosyal politikalar ancak daha adil ve demokratik bir yönetimle mümkün! HDP, sokakta ve mecliste mücadele ederek, sosyal yardımların herkes için sosyal hakka dönüşmesi hedefiyle, AKP’yi kadınları bağımlı kılan politikalarından geri adım attıracağız.

Tüm Dünya örneklerinin gösterdiği gibi kadına yönelik şiddetin artmasının en önemli etkenlerinden biri savaş ve çatışmalı ortamlardır. Yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasında emek sömürüsü sisteminin, erkek egemen iktidarların, birer ölüm ve tecavüz makinesi haline gelen cihatçı çetelerin, bu zihniyeti taşıyan yönetimlerin, halklara, inançlara, farklılıklara ve özellikle de kadınlara yönelik sistematik bir yok etme, köleleştirme ve mutlak tahakküm kurma ısrarı pervasız bir hal almıştır. Bu insanlık düşmanı, bu kadın düşmanı zihniyet, dünyanın farklı yerlerinde ve farklı biçimlerde tezahür etse de, tüm coğrafyalarda tüm kadınlara ölüm, şiddet, yoksulluk, göç ve acı başta olmak üzere, kadın haklarına ve kadın özgürlüğüne yönelik çok ciddi ve çok yönlü saldırılar olarak geri dönmektedir.

Yaşanan savaştan, IŞİD’in ve cihatçı çetelerin zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan yaklaşık 2 milyon sığınmacı, burada, kendilerini geride bıraktıkları savaşı ve IŞİD’i aratmayan bir tablonun içerisinde bulmuşlardır. Bu insanlar, ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının cenderesinde her türlü hakarete ve kötü muameleye maruz kalmakta; gayri insani koşullarda neredeyse ölüme terk edilmektedir. Özellikle kadın ve çocuk sığınmacılar şiddet ve tecavüz tehdidi altında sokaklarda yaşamak zorunda bırakılmıştır. Sadece sokakta değil, devlet tarafından açılan ve devletin güvenliğin sağlanmasından bizzat sorumlu olduğu mülteci kapmalarında da durum bundan hiç farklı değildir.

Çığırından çıkmış kirli savaşın en yalın hali ise bugün Kürt coğrafyasında yaşanmaktadır. Devletin, Kürt halkına karşı yeniden devreye soktuğu topyekûn savaş ve imha siyasetinin parçası olarak güvenlik gücü kisvesi altında faaliyet yürüten işkence ve ölüm timleri ile sürekli yeni katliamlarla sonuçlanan sokağa çıkma yasakları, bu savaşın sadece bir yüzüdür. Günlerce abluka altında kalan ve en temel insani ihtiyaçların bile karşılanamadığı şehirlerde kadınlara sürekli ağır bir savaş hali dayatılmakta; kadın ve çocuklar hedef gözetilerek evlerinin içinde, kapı önlerinde, sokak ortalarında vurularak katledilmekte, cansız çocuk bedenleri buzdolaplarında saklanmakta; güvenlik güçlerinin öldürdüğü bir kadının cansız bedeni onur kırma amacıyla çıplak biçimde teşhir edilmektedir. Ekin Wan şahsında kadın direnişine ve bedenine yönelik saldırı, erkek ve devlet şiddetinin birleşmesinin en korkunç timsalidir. Bu zihniyet her gün onlarca kadını katleden ve bu katliamları cezasız bırakarak teşvik eden, cinsiyetçi ve kadın düşmanı politikaları üreten zihniyettir.

Biz HDP’li kadınlar, müzakere sürecini Türkiye halklarının özgürleşme, devlet ve toplumun demokratikleştirilme süreci olarak görüyoruz. Bu nedenle İmralı ve devlet arasındaki görüşmelere geri dönülmesini ve müzakere sürecine kadınların eşit katılımının sağlanmasını talep ediyoruz. 30 Ekim 2014’te 10 saat süren MGK Toplantısı ve sonrasında Meclis’te muhalefetin tüm itirazlarına rağmen AKP hükümeti tarafından geçirilen İç Güvenlik Yasası ile başlayan çatışma ortamından kadın ve kız çocukları daha yoğun zarar görmüşlerdir. Biz, HDP olarak, kadın ve kız çocuklarının savaş ve çatışmalardan kaynaklı gördükleri zararın telafi edilmesi için bütçe ayrılmasını ve sosyal politikalar geliştirilmesini, kadın eksenli yeni, demokratik ve eşitlikçi bir anayasa ile savaşa entegre değil toplumsal cinsiyete duyarlı bütçenin garanti altına alınmasını sağlayacağız.

7 Haziran seçimleri öncesinde Diyarbakır ile başlayan Suruç ve Ankara ile devam eden katliamlar zinciri; Cizre, Silvan, Silopi ve Nusaybin gibi abluka altında ve katliamların gölgesindeki kentler, ormanların ve yaşam alanlarının yakılması ve yok edilmesi insana ve ekolojiye karşı yürütülen topyekûn bir imha politikasının göstergesidir. Biz, bütün bu imha politikasına karşı ekolojik ve kadın merkezli yaşam alanları yaratmakta ısrar edeceğiz. Yerel yönetimlerin eril “modern kent” anlayışına karşı ekolojik ve cinsiyet eşitlikçi ortak yaşam alanları yaratılmasını sağlayacağız. HDP, yaşam alanlarımıza saldıranlara karşı Havva Ana’nın sesidir!

Savaş, acı, yıkım ve katliam coğrafyasında, kadın kırımının, cinsel ve ekonomik şiddetin bu kadar yakıcı hal aldığı bir süreçte biz kadınlar her günü 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü olarak görüyoruz. Nasıl ki kadına yönelik şiddet bir gün ile sınırlı değilse, buna karşı mücadelemiz de elbette bir gün ile sınırlı olmayacaktır. Nasıl ki Rojava’da direnen kadınlar Mirabel Kardeşlerin mücadele mirasını omuzlayarak karanlığa karşı aydınlığın simgesi oldu ise, bizler de aslen ideolojik-politik olan devlet ve erkek şiddetine karşı, katliama en çok uğrayanlar, kadınlar olarak insani, yaşamsal ve demokratik hakkımız olan öz savunma hakkımızı kullanacağız. Kadınların mücadele tarihinden aldığımız güçle savaşa, şiddete, erkek egemen zihniyete, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, homofobiye ve transfobiye, ırkçılığa, milliyetçiliğe, inkâr, imha ve asimilasyona karşı alanlarda ve tüm demokratik zeminlerde örgütlü mücadelemizi büyütecek ve yükselteceğiz.

Yaşasın yeni yaşamı var edecek kadınlar!

Yaşasın kadınların örgütlü mücadelesi ve dayanışması!

HDP Kadın Koordinasyonu

25 Kasım 2015