İKİ GÜNÜN HİKAYESİ… (Madımak)

 

 

İKİ GÜNÜN HİKAYESİ…  

   

Heybesinde yılan işaretleri / Baldıran zehiri yüzüğünün içinde / ve / yanında Kav taşıyan ben;

/ Tekinsizim size göre / İbret için yakılması gereken…/ (Metin Altıok)

 

90’lı yılların başındayız.

12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 10 yıl geçmiş, demokratik örgütlenmelere yönelik talepler korku imparatorluğunu yıkarak, Anadolu’nun her yanında seslendirilmeye  başlanmıştı.

 Devrimci İşçi sendikaları ( DİSK )  yeniden örgütlenme çabasını verirken, özellikle kamu işyerleri  alanında sendikalaşma çabaları öne çıkıyordu. Ülkenin her yanında olduğu gibi Bandırma’da da Eğitim emekçileri EĞİT-SEN’ de,  Belediye çalışanları TÜMBEL-SEN’ de  PTT çalışanları HABER-SEN’ de,   Demiryolu çalışanları TÜMRAY-SEN’ de Vergi Dairesi ve Maliye çalışanları MALİYE-SEN’ de örgütleniyor, üyeleri ceberrut devletin tüm baskı ve saldırılarını büyük bir inançla göğüsleyerek, sürgünlere, ve tehditlere direniyordu. Sendikalar hakkında kapatma davaları açılıyor, Kapıları mühürleniyor tüm bunlara karşı mühürler sökülerek, fiili durum yaratılıyordu.  Aydınlar sanatçılar Ülkenin özgürleşebilmesi için yoğun bir çaba içerisinde  Anadolu’yu karış karış  arşınlıyor, mahkeme kapıları dolup taşıyordu.  Yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler,  suikastler, bu yıllara damgasını vuruyordu. Askeri İdarenin  sivil görüntüyle bize sunulduğu  bu zamanlarda;  gerçek anlamda sivilleşme çabası  işçi, memur ve öğrenciler başta olmak üzere her kesiminde karşılık buluyor, bedeli ağır ödenerek mücadele hızla yükseliyordu.  

Kamu çalışanları platformu haklı taleplerini savunmak üzere Ankara’nın yollarını arşınlamaya başlamıştı. 1992 yılında bazı hukuki kazanımlar elde edilmiş, İLO sözleşmelerinin hayata geçirilmesi için mücadelenin ivmesi hızlandırılmıştı.Dyp-Shp koalisyon hükümeti görev başındaydı. 15 Haziran 1993 tarihinde Başbakan vekili Erdal İnönü; “ sendika kurma, üye olma ve sendika etkinliklerine  katılmanın engellenmemesi” konusunda  bir Genelge yayınladı. Bu genelgeyi dayanak alan Kamu Çalışanları Platformu ; Hükümeti toplu sözleşme masasına çekmek  ve ortak çalışanlar yasasının çıkmasını  talep etmek üzere 3 Temmuz 1993 tarihinde Ankara’da ikinci büyük kitlesel eylemini planladı.  Yasallaşma yolunun açılmasında çok önemli bir adım olacak bu eyleme yüzbinlerin katılımı bekleniyordu.

 Tarihler 2 Temmuz 1993’ü gösterdiğinde bizde Bandırma’dan  kamu  Çalışanları platformu , işçi sendikaları, Üniversite öğrencileri ve  bir grup Halkevi üyesiyle yola çıkmak için hazırlıklarımızı tamamlamış,  akşam saatlerinde Cumhuriyet meydanında toplanmıştık. Ben de fotoğraf makinemi kameramı yanıma almış yarın ki mitingi görüntülemek için hazırdım.

  Bu arada Radyo ve televizyonlar Sivas’ta  düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenliklerinde olaylar çıktığını, kontrol altına alındığını, haber bültenlerinde geçiriyor ama sağlıklı bilgi alınamıyordu.. Bütün kitle iletişim araçlarının devlet eliyle yönlendirildiği, cep telefonlarının ve internetin henüz bilinmediği  yıllardan sözediyoruz. Sonradan öğrendiğimize göre Başbakan yardımcısı Erdal İnönü bile devlet kurumlarınca yanlış bilgilendirilmişti.  Otobüslerimiz  bu koşullarda yola çıkıyordu. Birçok aracın şehirlerden dışarıya çıkarılmayıp engellendiği duyumları ulaşıyordu. Mola için durduğumuz tesislerde yurdun diğer yerlerinden gelen araçlarla buluşuyor hemen müziğe başlayıp halaya duruyorduk. Bu arada kulaktan dolma bilgilerle Sivas konusunda bilgileniyor,  zaten olaylara alışkın olduğumuz için çok da üzerinde durmuyorduk.

 Gün uzar yüzyıl olur  

Aracımız Eskişehir’in Sivrihisar ilçesindeki ;  Nasrettin Hoca tesislerine geldiğinde olayın ciddiyeti soğuk bir buz kütlesi gibi karşımıza çıkıyordu. Ölümler olduğu bilgisi birden yayılmaya başladı...İlk hatırladığım Arif Sağ ve Aziz Nesin’in öldüğünün dillendirilmesiydi... Herkes telaşla;  televizyon karşısına geçiyor, Sivas’ta yakını olanlar ankesörlü telefonlarda sıraya giriyordu.. Çığlıklar, bağrışlar, görüntüler, bir uğultu halinde çoğalıyor gözümüzün önünde kara bir sis perdesine bürünüyordu. Şaşkındık ve neler olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Sivas’ta Pir Sultan Abdal  Kültür Derneği’nin düzenlediği   Pir Sultan Şenlikleri sırasında çıkan olayların durdurulamadığı, Aziz Nesin’in bir sözü bahane edilerek çıkan çatışmalar sonucunda Kente konuk olan sanatçı, yazar ve aydınların içinde bulunduğu Madımak Oteli’nin kalabalık bir güruh tarafından yakıldığı haberleri  kulaklarımızda çınlıyordu.

  “ Gün uzar yüzyıl olur”  der ya Cengiz Aytmatov ; yol uzadıkça uzuyor, gece bitmek bilmiyor, sabah neler olacağını kestiremiyorduk..Gün aydınlanmış uykusuz ve yorgun bir gecenin ardından  Ankara’ya ulaşmıştık. Aracımızı Hipodrom yakınlarında bırakarak, Kızılay’a doğru yürümeye başladık.

  Döne döne semaha duranlar tutuştu önce

  Bu arada doğru bilgiler ulaşmaya başlamıştı. Arif Sağ ve Aziz Nesin kurtulanlar arasındaydı. O gün orada olduğunu bilmediğim Çok sevdiğim Ağabeylerim Behçet Aysan Ve Asım Bezirci’nin adlarını duyunca sarsıldım. Sabaha kadar bizim mendirekte Şarap içip,  içinden gece geçen gemileri izlediğimiz şiirler okuduğumuz  “Beyaz bir gemidir Ölüm” ‘ün şairi Behçet abi artık yoktu.Yakılarak katledilmişti.

/ Çünkü beyaz bir gemidir ölüm/ siyah denizlerin hep çağırdığı/ Batık bir gemi/ sönmüş yıldızlar gibidir / yitik adreslere benzer/ Ölüm/ yanık otlar gibi / sen bu şiiri okurken ben belki başka bir şehirde ölürüm. /

  Burhaniye Ören’de arkadaşlarla kamp yaptığım sırada tanımıştım Asım Bezirci’yi. Her sabah eşi Refika teyzeyle yürüyüşe  çıkar,  yanımızdan geçerdi. Birgün çaya davet ettik. Bandırma’dan söz edince hemen  Umbor Memed’i tanırmısın dedi.. Ona çok selam söyle demişti.. Sonrasında Defalarca Bandırma’da ağırladık Bezirci’yi.. Ama Rahmetli Umbor Memed ile bir türlü buluşturamadık..O da başka bir yazı konusu olsun diyelim.  

Sivas ellerinde sazım tutuşur.

  Daha sonra Metin Altıok, Uğur Kaynar, Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen, Hasret Gültekin, Asaf Koçak, Edibe Sulari ve semah ekibindeki çocuklarının isimleri su gibi gelmeye başladı. Yurdun dört bir yanından gelen emekçilerin öfkesi sel olmuş büyüyordu.  Ara ara bazı yerlerde çatışmalar çıkmaya başlamıştı. Madımak Otelinde katledilenlerin anısına açılan siyah bir pankartın arkasında yürüyüşe geçen, bir yandan ekonomik demokratik taleplerinin mücadelesini veren yaklaşık yüzbin emekçinin önü Kızılay girişinde;  Hitit Heykeli önünde kesildi. Sloganlar, bağrışmalar itişmeler kakışmalar tehditler kitlenin nabzını zorladığı bir sırada barikatın önüne dikilen küçük kızı omuzlarında bir emekçi baba barikatı yarınca, kitle bakanlıklara doğru yürüyüşe geçti. Madımak’ın ateşi, Temmuz sıcağında Ankara’yı yakıyordu.  Kitlenin öfkesi Sendika yöneticileri tarafından büyük bir çabayla yatıştırılmaya çalışılıyor olası büyük provokasyonların önü kesilmek isteniyordu. Bakanlıklara gelindiğinde önce sendikacılarla  görüşmek istemeyen hükümet yetkilileri heyeti kabul etmek zornda kaldılar. Talepler Devlet bakanları Bekir Sami Daçe ve Yıldırım Aktuna’ya  sendika yetkilileri tarafından sunuldu. Verilen sözlerin daha sonra hiçbiri tutulmadı.

  O gün Ankara’yı kuşatan emekçiler üretimden gelen güçleriyle Madımakta katledilen 37 aydın insanın anısı önünde protestolarını gerçekleştirdiler. Eylem; Sivas’ı kucaklamış Türkiye emek mücadelesinin tarihine yazılmıştı. Madımak Otelini tutuşturan insan yakan güruh, görüntülere rağmen Mahkemelerde suçlarını kabul etmedi. Herkes yoldan geçiyordu ve kimse bir şey görmemişti… O zihniyet bugün Ortadoğu’nun ortasında, Avrupa’nın göbeğinde, Afrika’nın sıcağında, Asya’nın steplerinde  insan yakmaya devam ediyor.  

Kimse bilmiyor, kimse görmüyor, kimse duymuyor..

Ama bizim içimize düşen ateş, bir meşale gibi  yirmiüç  yıldır yanıyor…  

 

  Nüvit Erten.. 26.Haziran.2015   - See more at: http://www.gercekbandirma.com/iki-gunun-hikayesi-nuvit-erten-madimaki-ya...

 

YAZ GELDİ    

Yaz Geldi… Bandırma Gerçek yeni kadrosu  ve yeni vizyonuyla  okurlarla buluştu. Kentimizde  Oldukça olumlu  karşılık bulan Gazetemiz Gerçek,  bu kez 2. Sayısıyla sizlerle buluşuyor. 
Telaşlı özverili, heyecanlı bir çalışmanın ürünü olan Gazetemiz inanıyorum ki bu sayısıyla da Bandırmanın Gündemini yakalan bir  süreli yayın olacak …   Ülkemiz oldukça yoğun bir gündem yaşıyor. Aylardır süren seçim heyecanı, hizipleşmeler , kavgalar, patırtılar gürültüler, tapeler derken;  iyice gerim gerim gerildik.  Sandığın açılmasıyla başlayan 12 yıldır unuttuğumuz koalisyon kavramının tekrar görüntüye girmesiyle,  hummalı bir çalışmaya tanıklık etmeye başladık.  Sünnisi, Alevisi, Yezidisi,  Süryanisi, Ermenisiyle Tarihin en renkli Türkiye Büyük Millet meclisi oluşmuş görünüyor.
 Ekonominin ve güncel sorunlarımızın bize yansımalarını bir yana bırakarak, evde işte sokakta, kahvede, kadın günlerinde, toplu taşıma araçlarında koalisyonun nasıl oluşacağını, hükümetin nasıl kurulacağını konuşmaya başladık. Oniki yılın rutin sistematik yapısından sıyrılarak,  unuttuğumuz televizyon haberlerini izlemeye başladık. Eski adıyla “Açık oturum”(!) programları evimizin başköşesine oturdu. Unuttuğumuz politik tartışmalar tüm heyecanıyla güncel hayatımızda yerini koruyor.  Yıllardır konuşacak konu bulamayan, komplocu operasyonlardan, ölümlerden, Ortadoğu’daki; her an bataklığına saplanacağımız savaş senaryolarından sıkılan,  kabuğuna çekilip,  günü kotarmaya çalışan  emeklilerimiz bu günlerde altın zamanlarını yaşıyor. 
Meğer ne özlemişiz bu hükümet kurma  (!) tartışmalarını…  
 Seçim sonuçlarına göre; Güney Marmara Bölgemizden 4 milletvekilini Meclise yolladık. Kendilerine bu uzun süreçte kolaylıklar diliyorum. İşleri zor. Her ne kadar Bandırma ilçemiz,  Balıkesir Büyükşehir Belediyesi kapsamına girse de;  bizim Vilayet olma sevdamız bitmez. Biz “ Vilayet olmak istiyoruz” diye yüksek sesle taleplerimizi dillendirmeye, demokratik bir cumhuriyetin oluşmasında ellerinden geleni yapmalarını istemeye,   inatla devam edeceğiz. 
   Tüm bu hareketliliğin içinde, bir şey var ki,  aylardır beklediğimiz ; Yaz geldi.  Bahar coşkulu, çılgın, üretken görüntüsünü yaz’a bırakarak kendi kabuğuna çekildi. Okullar tatile girdi. İş stresimizin  yanında; evlerimizde bir yaz tatili telaşı. Kimimiz yazlıklarımıza atıyoruz kendimizi, kimimiz hafta sonları Erdek’te yada Tatlısu’da alıyoruz soluğu..Çocuklarla birlikte tasarlanan yolculuklar. Yollara ve yolculuklara çıkmak , dingin ve biraz da olabildiğince huzurlu zamanlar yaşama isteği bedenimizi 
Kısa da sürse istemlerimizi yaz hayata geçirsin diye bekliyoruz.

 Güneş kum ve denizle buluşmanın heyecanını yaşıyoruz.   Yaz güzeldir, yaz candır (!)…Yollara çıkmanın zamanıdır şimdi..  
  Bir yandan Kutsal Ramazan ayını sıcak yaz günlerinin içinde yaşıyoruz. 
Ramazan ayının hoş görülü , dayanışmacı yönü,  hepimizi  dost sofralarına taşıyor.
 Ardından Bayram telaşı,  çocuk sevinçleri, aile ve dost ziyaretleri derken hayat kendi ritminde devam edecek;  tekrar yoğunluklarımız bizi kendi cenderesinde kuşatarak,  yeni bir yazın gelmesini beklemeye dönüştürecek. 
 Beklemekte güzel.  

Güneşiniz bol olsun. -

.............................

 

Bandırma’nın vicdanıydı Beter

Asıl adını belki de birçoğumuz ölüm haberinin duyulmasıyla öğrendik. 37 yaşındaydı Metin Çokgezenler. 80’li yıllarda ninesiyle sokaklarda dilenir, Ninesini eve bıraktıktan sonra Orkinos Kitabevi’ ne yanımıza gelirdi. Yerleri sabunlar, yıkar, temizler çok sevdiği sütünü içerdi. Sadece süt içmek için okuma yazma öğrenmeye ikna olmuştu . Rıfat, Gülay ve ben sırayla ders çalıştırıyorduk Beter’i . Bütün harfleri çözmüş, hecelemeye başlamıştı. Çok mutluydu artık Beter. Arada kitabevini ona bırakırdık. Kitap almaya gelen müşteriler kitap fiyatını sorunca üzerinde ne yazıyorsa koy masanın üzerine der gönderirdi. Hafta sonları bazen Ocaklar’ a bazen Erdeğe arkadaşlarla denize gittiğimizde bizimle gelir, ne yapar yapar elimizden çantalarımızı alır, hepsini taşımaya çalışırdı. Zorla elinden alırdık çantalarımızı. Siz beni gezdiriyorsunuz çantalarınızı ben taşıyacağım der o küçücük bedenini çantaların altına gömerdi. Biz güneşlenirken arada kaybolur elinde simitle kurabiyelerle dönerdi. O kendi ekmeğini bir biçimde yaratırdı.
Ne olduysa bir yaralama sonucu cezaevine girdi. Koşturduk. Bir arkadaşımız gönüllü avukatlığını üstlendi. Mahkemelerini takip ettik, elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalıştık.

Çıktığında yanıma geldi. Artık çalışması gerektiğini biran önce yaşama tutunması gerektiğini anlattım. Bana bir boya sandığı yaptırır mısın Muvip Abi dedi. (Adımı söyleyemediğinden bana hep böyle seslenirdi). Boya sandığını yaptırdık. Çalışmaya başladı. Bir sabah Mülkübey İşhanındaki ofisime gittiğimde boya sandığı kapının önünde duruyordu. Çıktım sokaklara buldum Beter’i. Neden bıraktın ?
dediğimde olmadı yapamıyorum Abi! Dedi. Sandığı atmamış satmamış geriye iade etmişti…

Sonra baktım halk arasında sinyalcilik diye tanımlanan para isteme işine başlamış. (Dilenme kavramını Beter’e yakıştıramadığımız için Sinyalcilik tanımını kullanıyorum). Neden diye sordum. Cevapsız bıraktı. Ve tercihini sokaklardan yana kullandı. Bandırmaspor ‘un en büyük fanatiğiydi Beter. Taraftarlar onsuz hiç yola çıkmadı. Ölüm onu Gümüşhanespor- Bandırmaspor maçında yakaladı. Sokaklarında yaşadığı Bandırmadan 1225 km ötede. Bütün ulusal kanallar ondan sözetti. Taraftar dernekleri kulüpler başsağlığı dileklerinde bulundular. En anlamlısı da Bandırmaspor’un ezeli rakibi
Göztepe’den geldi..” Acının rengi olmaz başınız sağolsun…
Bugün Beter’i sonsuzluğa uğurladık. Cenazesi omuzlar üzerinde doğduğu Çınarlı mahallesinden Taraftar kulubü Kronikler’in öncülüğünde Haydarçavuş Camisine getirildi. Cami bahçesi sokaklar insan seliydi. Belediye Başkanı milletvekilleri, Bandırmasporlu futbulcular , sivil toplum kuruluşları herkes oradaydı. Bandırma Beter’ini bağrına bastı. Yaşarken niye sahiplenmediniz diye konuşanlara söylenecek bir tek şey var. O yaşam biçimini kendi tercih etmişti ve bilerek yaşıyordu.
Bütün işi sokak köpekleriyle elinden geldiğince ilgilenmekti. Sabahları Yolu çarşıdan geçen her Bandırmalı onu Sevgi yolunda bir bank’ın önünde köpeği Ciguli’ yle otururken görür, selamlaşır, harçlığını verir. Yoluna devam ederdi. Bugün o bank’ın önünde çiçekler mumlar ve paltosu ve onun gelmesini bekleyen köpeği Ciguli’si vardı…

Kimseye zararı yoktu.. Ne deliydi ne meczup… Bandırmalı hep sevdi Beter’i hep sevdik. O çocuk yüreğiyle hala çocuk kalabilmeyi becerebilmiş bu kentin vicdanıydı. Bandırma Beter ile birlikte vicdanını kaybetti. Güle Güle Beter, Güle kardeşim. Yaşadığın zamanlarda olduğu gibi Yıldızlar örtsün üstünü….

NÜVİT ERTEN
10,03,2015 Bandırma