İlk Yardım Derken

İLK YARDIM DERKEN
Geçenlerde Bandırma Halkbank'ın önündeki durakta 5 numaralı otobüsü bekliyorum. Bu bekleyişler toplumumuzda bazı kuralların işlememesi, bazı insanların saygısız ve duyarsız oluş ları nedeniyle hayli can sıkıcı oluyor. Sıraya girme adeti yok .Engelliye, yaşlıya, çocuklu ve elinde aşırı yük olanlara öncelik tanımak da yok denecek kadar az. Otobüsler, önlerinde araç olduğunu sebep göstererek durağa gelmeden bayağı önceden kapılarını açıp yolcu almaya başlıyorlar. Bazen saygı değer sürücü kardeşimiz durakta bekleyenleri dikkate almadan basıp gidiyor. Durakda bekleyenlerden genç ve güçlü olanlar koşarak yetişip biniyor ama, koşamayan yaşlılar, çok yükü olanlar, engelliler, çocuklular, hamileler otobüsün arkasından baka kalıyorlar. İşte yine böyle sevimsiz bir bekleyiş ve koşuşturma sırasında yaşlı bir bey aniden yere yığıldı. Bekleyenlerin bir kısmı yardıma koştu. Kollarından bacaklarından kavrayıp kaldırıma uzattılar adamcağızı. Her kafadan bir ses yükselmeye başladı. Kimi kalp krizi geçirdiğini söylüyor, kimi epilepsi krizi yaşadığını. Kimi de şekeri düştü diye bağırıyor. Bir genç kalp masajı yapmak için üzerine abanıyor, biri ağzına şeker tıkıyor. Bir teyze pazar torbasindan çıkartıp yumrukla kırdığı mor soğanı kalabalığa uzatıp koklatmaları için yalvarıyor. Adamın çevresinde, ön safta gözleri korkuyla açılmış çocuklar, arkada birbirini iterek adamı görmeye çalışan meraklıların oluşturduğu etten duvar. Neyse ki sonunda bir bey cep telefonundan ambulans çağırmayı akıl etti. O arada otobüsüm geldi, bindim.

**

Bu olay bana, onbeş yirmi yıl önce komşumuza yaptığımız müdaheleyi anımsattı. Çok yakın komşum aynı zamanda arkadaşım, can dostum. Eşi şeker hastası. Dünya tatlısı, neşeli, şakacı, çabuk öfkelenen, çabuk yatışan, biraz da çocuksu yanları olan bir adam. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyor desem, yeri var. 
Ne olduysa bir gün bu kardeşimin morali bozulmuş, ölmeye karar vermiş. Kendine yüksek dozda insülin yapmış. Sonra da yaptığını eşine söyleyip helallik istemiş. Beyninden vurulmuşa dönen arkadaşım telaş içinde telefon etti beni çağırdı. Hemen yardıma koştum. Koştum ama bu durumlarda ne yapılır fazla bir bilgim yok. Yüksek doz insilünün kısa zamanda şekeri düşürüp ölüme yol açağını duymuşluğum var. Arkadaşımın dediğine göre şekerli su içirmemiz gerekiyormuş, ama ölmeye karar vermiş adam bir yandan boncuk boncuk terliyor, bir yandan da ( Katiyen içmem!) diye bar, bar bağırıyor. Zaten şekerli su yapacak zaman bile yok. Arkadaşım bal kavanozu elinde yalvarıyor bir kaşık bal yedirmek için, ama yedirmenin mümkünü yok . İşte o anda bana ve arkadaşıma bir deli kuvveti geldi ki sormayın. Üstüne atladığımız gibi yüz kiloluk adamı yere devirdik. Komşum kollarını tuttu ben bir iki kaşık balı ağzına boca ettim.Tükürüyor, püskürtüyor, çırpnıyor. Saçlarım, yüzüm, gözüm ballı tükürük içinde kaldı. Balın bir kısmını yutturduğumdan emin olunca da acil ambulans çağırdım. Neyse hep beraber ambulansa bindik, görevliler bizi karşıladılar, yetkililere olanları bir bir anlattık. Hastayı sedyeye yatırdılar. Muayene edip şekerini tansiyonunu ölçtüler. Doktor demez mi? ( İnsülin yapmamış, sizi kandırmış) diye.. Şeker hastası adamın gırtlağına basa basa iki koca kaşık balı yutturmuşuz, şimdi de şekeri fırlayıp komaya girecek! Biz, bir de yaptıklarımızı kahraman gibi anlattık doktora, hemşireye. Adam ölse sorumlusu biziz! Hastayı alıp götürdüler. Kafamda çanlar çalıyor. Arkadaşım kül gibi beyaz. Ağzını bıçak açmıyor. Biz koridorda uzun süre, başı kesilmiş horoz gibi çırpınıp polis beklerken, bir hemşire geldi yanımıza, içimize su serpti. Meğer gerçekten insülin yapmış ama, bizim verdiğimiz bal şekerin hızla düşmesini engellemiş. Müdahele odasındaki takip ve kontrol sonunda durum anlaşılmış. Üzerinden yıllar geçti. Şimdi o yaşadıklarımızı gülerek anlatıyoruz ama, o gün döktüğümüz ecel terlerini unutmamız mümkün değil....

*** 
Eve gelir gelmez internetten böyle durumlarda ne yapılması gerektiğini araştırdım. Suda boğulmalarda eğitimsiz kişiler tarafından yapılan kalp masajları, yılan ve böcek sokmalarında yarayı emmek ve sara nöbeti geçiren hastaya soğan koklatmak… İlk yardımda doğru bilinen yanlışlarmış, kişinin canını kurtarmıyor tam aksi hayati tehlikeyi artırıyormuş. Doğru olan; yakında bir sağlık görevlisi veya bu konuda bilgili biri varsa onlardan yardım istemek, paniklemeden, şuuru açıksa yatıştırmak, değilse rahatsızlanan kişiyi uygun bir yere düz yatırmak bayılma hali varsa ayaklarını biraz yüksek tutmak en kısa zamanda yardım çağırmakmış. Bayılma hali deyince yıllar önce yaşamış olduğum sevimsiz bir olayı daha utana sıkıla yazmak geldi aklıma. Çalıştığım yıllarda sınıfımızda grup çalışmaları yapardık. Sınıf kümelere ayrılır, her küme kendi içinde başkan, yazıcı, sözcü gibi görev dağılımı yapar. Her küme, ünitenin bir bölümünü alır; bilgi, araç, gereç toplar, dosya hazırlar. Sonunda bu bilgiler sınıfa sunulur. Topluca değerlendirilip sorular yanıtlanır. Çocuklar bu metodu çok severler, konu inanılmaz ciddiyet içinde işlenir. Biz de Sağlık ve Beslenme Ünitesini bu metodla işlemek üzere hazırlandık. Derse heyecan katmak konuya daha fazla motivasyon sağlamak için sunum sırasında velileri de sınıfa davet ettik. Öğrenciler pamuk , oksijenli su, tansiyon aleti, doktor eldiveni ve enjektörü masa üzerine sıraladılar tek tek öne çıkıp konularını okuyorlar. Veliler memnun, ben gururluyum, çocuklarda heyecan tavan yapmış. Derken bir öğrencim konusunu okumaya başladı. (Bahçede yaralanan arkadaşımıza açık yara varsa şöyle yaparız, burnu kanıyorsa böyle yaparız....) Hepimiz pür dikkat dinliyoruz. Derken bir cümle( baygınlık geçiriyorsa ........ na kolonya ile hafif hafif masaj yaparız.) Noktalı yerde olmaması gereken bir sözcük var. Cümleyi duyunca şaşkınlıktan dilim tutuldu. Yok böyle bir bilgi. Ne olduğunu anlayamadım . Veliler birbirlerine bakıştılar. Çocuk gayet ciddi okumaya devam ediyor. Ama ben bu yanlışı düzeltmek zorundayım. Özür dileyip yanına gittim. Kağıttan bu çümleyi tekrar okudum. Meğer o noktalı yerde bulunan (şakak) kelimesinin anlamını bilmiyormuş. Bu kelime yanlış yazılmış, olsa olsa budur diye ses benzerliği olan ayıp bir kelimeyi oraya yerleştirmiş. Cümle sınıfta söylenmemesi gereken bir hale gelmiş. Ama çocuk, o masum ciddiyetin ortasında bunu en doğal şekilde okudu. Konu anlaşılınca hep birlikte hem güldük, hem utandık. Ders alkışlarla son buldu. Yanlış bir müdaheleden vahim sonuçlar doğabileceği gibi yanlış bir sözcüğün insanı nasıl zor durumda bırakabılacağini de görmüş olduk. Son olay bana ilk yardım konusunda eksiklerim olduğunu hatırlattı.

***

İnternetten birşeyler öğrenmeye çalışıyorum. Lütfen siz de araştırın. Basit görünen bir bilgi, hiç ummadığımız bir anda gerekebilir, belki de hayat kurtarır.
ULVİYE KARA AKCOŞ- BANDIRMA