İnsan Olmak

 

İnsan Olmak
 

 Her yeni güne başladığımızda dünyada binlerce, yüz binlerce, milyonlarca kötü; binlerce, yüz binlerce, milyonlarca kötülük yapılıyor. Bu durum da bizlere en az o kadar iyilik yapma hakkı veriyor. Hakkı vermekle kalmıyor, görevi sorumluluğu da yüklüyor. Başka bir ifadeyle, yapılan kötülükler karşısında iyi olanı temenni etmek, arzulamak iyi olmaya yetmiyor. İyiden, güzelden, doğrudan yana söz söylemek, ses yükseltmek, tutum almak, her geçen gün kaçınılmaz oluyor. Ve zorunlu bir hal alıyor. Zira kötüler ve kötülükler boğacak insanı da, insanlığı da. Barış, demokrasi ve özgürlükler insanlığa altın tepside sunulmadı, sunulmayacak. Barış, demokrasi ve de özgürlükler, dünyada son tutsak koparıp attığı zaman zincirlerini, dünya o zaman özgür olacak. İnsandan, insanlıktan yana bir düzen o zaman kurulacak. İşte o zaman insan, insan olacak.

   Kafamda bu düşüncelerle cenazeden dönüyorum.   Secimlerde HDP’den Bursa Milletvekili Adayı olan Metin Kılıç’ın Suruç’ta  katledilen HDP Parti Meclisi üyesi olan eşi Ferunde Kılıç ve oğlu Nartan Kılıç’ın cenazesinden. Dönüş yolunda, İçerisinde bulunduğumuz minibüsTe bir sessizlik, bir sükunet var. Günün hüznü, acısı, yorgunluğu, kahrı, kahrolası çaresizliği çökmüş içimize. Soruyorum kendime, siz de sorun kendinize; Kobani’ye oyuncak götüren, çocuk parkı yapmaya giden, drama dersi vermeye giden, sözün özü yaralı yüreklere yaşam götüren otuz bir gence nasıl kıydılar ? Siz de sorun ki; insanı ve insanlığı, insanlığınızı, insanlığımızı görsünler diye düşünürken, Che Guevara’nın şu sözleri gelip takılıyor usuma. “Ezilen halkı anlamak için, komünist, sosyalist, solcu, sağcı ateist ya da dindar olmak gerekmiyor. İnsan ol yeter!..”

   Bu günü takip eden günlerde, TVde izlediğim haberler, okuduğum gazeteler, kısacası ülkemizde olup bitenler iç karartıyor, insan olana acı veriyor. Takıldım ağlamaktan sorumlu devlet bakanının sözlerine. Varsın ağlasın, ağlamasına takılmadım. Bir Kızılderili sözüdür; “Gözünde yaş olmayanın yüreğinde gökkuşağı oluşmaz.” Şaşmamak elde değil gözünden yaş eksik olmayan, her durumda kolayca ağlayan bir bakanın yüreğinin bu denli taşlaşmış olmasına. Bu sözler insanın kanını donduruyor. Gene soruyorum kendime, siz de sorun kendinize… Bir insanın yüreği nasıl bu denli taşlaşır? Bir insan nasıl bu denli kötü düşünür, kötü konuşur? Nasıl olur da“Suruç’ta ölenler arasında neden HDP’nin yöneticileri yok?” diyebilir.

Kaldı ki var. Ferunde Kılıç HDP Parti Meclisi üyesi…

   Kötüler, kötülükler kol geziyor. Medya yazıyor. Gerçi; genetiği ile oynanmış, DNA’sı bozuk, AKP’nin havuzunda şerbetlenip hormonlanmış medya bu kötülükleri görmüyor, göstermiyorlar, yapıp etmeleri onaylıyorlar, savunuyorlar, gerekli görüyorlar, gösteriyorlar. Gerçekleri gizliyorlar, çarpıtıyorlar. İktidarın güvencesinde kötüler ve kötülükler kervanına sakınımsız katılıyorlar. Ne var ki mızrak çuvala sığmıyor. Her şeye rağmen doğruları yazıp söyleyenler de var. İletişim teknolojisinin geldiği düzey sayesinde dünyadan öğrenen, dünyanın nereye gittiğini gören, doğruları eğip bükmeden yazan ve söyleyenler de var. Sesleri kısılmak istense de doğruları doğru söyleyen, meslek etiğine saygılı gazeteciler, yazarlar, sanat ve bilim insanları var. Onların sayesinde gerçekler sonsuza dek saklanamıyor. Sözgelimi; TIR’larda  ne olduğu çıktı ortaya, havuz medyası ters köşeye yattı, yatmakla kalmadı adeta tırlattı. Utanmak bir yana, daha da gemi azıya alıp, savaş çığırtkanlığı yapmaya başladı. Geçici hükümet, zamana oynayan hükümet;  güvenoyu almış hükümetin dahi meclisi yok sayarak alamayacağı kararları alıyor. Savaş ilan ediyor, kadrolaşmaya devam ediyor, toplu atamalar yapıyor, delil karartıyor, evrak yakıyor… “İktidar” hukuken ve parlamenter yollardan denetlenemez olmuş, demokrasi rafa kalmış, ben yaptım oldu mantığı genel geçer kural halini almış, havuz medyası tırlatınca toplumda  şiddet de kaçınılmaz olarak artıyor. Çatışmacı kültür geleneği yeniden hortluyor. Oysa ülkemizin ne çok gereksinimi var, uzlaşı kültürüne, konsensüs’e. Bir arada yaşamayı ve yaşatmayı öğrenmeye…  Ne çok gereksinimi var barışa, barış içinde bir arada yaşamaya…  

   Bir başka habere, haberlere kayıyor gözüm. 7 Haziran seçiminden önce, iktidarın yolsuzluklarına ver yansın eden, Cumhurbaşkanına da 17-25 Aralık Tayip diye hitap eden Devlet, seçimden sonra yapılan Meclis Başkanlığı ve RETÜK Başkanlığı seçiminde, Barış için Meclis Komisyonu kurulmasına karşı çıkmakta AKP ile birlikte hareket edip, AKP’nin arka bahçesinden yer alan Bahçeli deve kuşu gibi davrandığını bir kez daha gösterdi. Deve kuşuna uç demişler,ben deveyim demiş. Yük taşı demişler, ben kuşum demiş… AKP ile koalisyon yap. Yapamam ben Devletim. Muhalefet yap. Yapamam arka bahçede yerim var, ben Bahçeli’yim. Böylece; AKP’nin HDP’yi barajın altına itip diktatörlüğü inşa etmesi için verdiği mücadelede ben de seve seve  taşeron olurum diyor. Koalisyon görüşmelerinde yer almam diyor, ama geçici hükümetin kalıcı ortağı olduğunu gösteriyor. Yaranmak için de HDP’ye oy verenlere de şerefsiz diyebiliyor, listelerden bahsediyor… Mum gibi yanıp, değirmen gibi dönüyor. Kendi seçmeni dahi, neresine nasıl bağlandığına şaşırıyor.
    Kandırılmış, sindirilmiş, havuz medyası sayesinde, dezenformasyon havuzuna batırılmış, oralarda oluşturulmuş,  çarpıtılmış ve metalaştırılmış iradeye de, yani alınıp satılan iradeye de milli irade dediniz. Devlet imkanlarını ve iktidar avantajlarını sonuna kadar kullanıp oluşturulmuş iradeye de, milli irade dediniz. Her fırsatta milli irade diye diye, çoğunluk diktatörlüğünü demokrasi diye yutturmaya kalktınız. Bu konuda da fazla ileri gittiniz, ileri demokrasi dediniz.  Seçimlerde; bütün saldırılara, engellemelere, korkutmalara rağmen milli irade istediğiniz gibi sonuç vermeyince de seçimi yenilemeye kalktınız. Çarpıtmanızın, nemalandırmanızın, sindirmenizin, korkutmanızın,   etkisinden kurtulmuş özgürleşmiş iradeyi de beğenmediniz. Oysa, irade özgürce karar verme yetisidir. “İrade” irade olmaya, özgürleşmeye başlayıp gerçek anlamda milli irade olmaya dönüşmeye başladığında da iradeyi tutsak almak için şiddet sarmalını büyütmeye başladınız. Halkı ahmak yerine koyup, bizi tek başımıza iktidar yapmazsanız memlekette  kaos olur, istikrarsızlık olur deyip yeniden ve daha da artan bir çaba ile iradeleri tutsak almaya çalıştınız,çalışıyorsunuz. Bu durum, şuna benziyor. Elinizde bir bardak tutuyorsunuz, tutuğunuz bardağı gösterip, bunu benim istediğim gibi ayranla değil, rakı ile doldurursanız bu bardak kırılır diyorsunuz, bardak ne ayran ne de rakı ile değil de su ile doldurulunca da tahammül gösteremiyorsunuz. Halka çöl susuzluğunda, bir bardak su vermiyorsunuz, bir kez daha serap gösteriyorsunuz. Aklınızca, bakın şapkadan tavşan çıkacak deyip dikkatleri başka yöne çekip, bardağı atıp kırıyorsunuz. Kırmakla da kalmıyor, bir bardak suda fırtına kopartıyorsunuz. Sonra da bakın biz size demedik mi, bu bardağı bizim istediğimiz gibi doldurmazsanız bu bardak kırılır diye, işte kırıldı diyorsunuz. Biz de yedik. Yapın erken seçim, kim ne kadar yemiş görelim.

     Boşuna bu çaba, bu engel bize, biz her geçen gün çoğalarak gireceğiz kendi meclisimize. Savaş yaptırmayacağız size.

     Nereye baksam, ne dinlesem, ne okusam kötülerin kötülükleri, can havliyle çırpınışlarını görüyorum. Orman yangınları, kadına şiddet, kadın cinayetleri, ağlak bakanın, HDP kadın milletvekiline, “ Bir kadın olarak sen sus” seslenişi, ölüm haberleri, her geçen gün daha çok haneye düşen ateş, daha çok haneden yükselen ağıt sesleri dağlıyor yüreklerimizi. İçini acıtıyor insanın, insan olanın. Görülen o ki; iyiler görünür olmasa, daha çok devam edecek kötülerin kötülükleri.

     Nedendir bilmiyorum yıllar önce, egemenlerin çok büyük, çok temiz buluşmuş gibi sundukları Nötron bombasına karşı, Barış Derneği olarak yaptığımız eylemler geldi aklıma. Nötron bombası temiz bomba, İnsanın gömleğinin ütüsünü bozmadan canını alıyor. Mala, mülke, binalara zarar vermiyor. (Sadece cana kıyıyor.) Düşmanı öldürüp mühimmatına, silahlarına el koyma fırsatı veriyor” diye reklamı yapılan bu kimyasal silaha karşı, Barış Derneği başta olmak üzere,  verilen mücadeleler sonuç verdi. Bu silahın  kullanımı da diğer kimyasal silahlar gibi yasaklandı.
    Bugün, mücadele etmemizi gerektiren daha önemli nedenimiz var. İnsanın gömleğinin ütüsünü bozmadan canını alan nötron bombasından daha tehlikeli olan kötüler ve kötülükler var. Evet! Kötülük, nötron bombasından  da tehlikeli. Çünkü kötülük, İnsanın insan görünümünü bozmadan, insanı öldürmeden insanlığını öldürüyor.

     “Ah benim insanlarım yalanla besliyorlar sizi/ Halbuki açsınız etle ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız/ Beyaz örtülü masada doyasıya bir yemek yemeden, göçüp gidersiniz bu dünyadan…” Ekmeğimiz aşımız için, çoluk çocuğumuzun ve her birimizin geleceği için yaşanası bir dünya için, insanca yaşamak için, önce insan demek için, önce insan olmak gerek.
 
hgencerucar@gmail.com                                                                            H.Gencer UÇAR