Kedi Uzanamadığı Ciğere..

KEDİ UZANAMADIĞI CİĞERE...!

(Yılın, son yazısı olsun. Nasreddin hocamın kedisini ve ciğerini anarak başlıyorum.)
M U N D A R  DER !
Kedi uzanamadığı ciğere (ete) MUNDAR der ! Bu, bir atasözü müdür ? Bence değildir. Ama, anonim olarak konuşma dilimize girmiş bir deyimdir.
Neden, KEDİ burda örneksenmiştir dersek, kedinin (evcil olup evlerde beslenmesine rağmen) halk arasındaki davranış niteliği... NANKÖR, olduğu şeklindedir. Nankör ne demek diye de düşünürsek ; bir canlının kendisine yapılan iyiliği bilmemesi, unutması şeklinde tezahür eden davranış biçimini, VEFASIZLIĞI nankörlük olarak değerlendiriyoruz.
CİĞER veya et...etobur olmasından dolayı, kedilerin en sevdiği ve kolay tükettiği bir şeydir. 
MUNDAR ne demek dersek ;  Halk dili ve konuşma dilimize Farsçadan mundar  olarak geçmişse de, doğrusu “muRdar” dır.  Kirli ve pis anlamlarında kullanılabildiği gibi, halk arasında “murdar  oldu” söz kalıbı “yalan oldu, yazık oldu” “artık bundan bişey olmaz, yenmez-içilmez” gibi manalarında da  kullanılabilir. Çünkü, besmelesiz kesilmiş hayvan veya kesilmeden ölmüş hayvan, bizde yenmez ve onun adı da MUNDAR dır. Yere düşmüş yiyecekleri genelde pislendi mundar oldu diye yemeyiz mesela... Ayrıca cinsel ilişkiden sonra, teyemmüm abdesti almamış, yıkanmamış kimseye de,  ‘bre murdar’ denir. 
Peki, işbu nankör kediler niçin uzanamadıkları ciğere, MUNDAR diyebilirler? Çünkü kedi, elde edemediği-edemeyeceği şeyi, beğenmemiş ve istemiyormuş gibi davranır, o yüzden. Kedinin ciğere baktığı gibi bakmak, öküzün trene baktığı gibi bakmasından daha masumdur mesela...
Bunu (kediyi) insana uyarlarsak ; İnsan, sevdiği veya çok sevdiği bir şeyi elde etmeye  çalışır ya, çabalar ya... Sahip olma da kimine gücü yeter, kimine ise gücü yetmez. Oysa, gücü  yetmediğini de, elde etmek istediğini davranışlarıyla başkalarına ve çevresindekilere  göstermiştir. Şimdi, elde edemediğine karşı güçsüzlüğünü bu kişilere belli etmemek veya  başkalarına karşı utancını gizlemek için, bunun elde edilmeye değer  olmadığını ve değersiz olduğunu falan söylemeye başlar. Hatta başkaları da elde etmesin diye,  olmayan bir sürü kusuru olduğunu söylemeyi de, eleştirmeyi de ihmal etmez ya...
Şimdi, insanın nerelerde bu sözü kullandığına bir bakalım isterseniz. İnsanlar biliyorsunuz, aile olarak evlerde yaşarlar, okullarda okurlar, fabrikalarda sahalarda çalışırlar, büro-ofis daire türü yerlerde de, efendilik yaparlar. 
İnsanların toplum hayatlarını kendi kurdukları devlet eliyle dizayn edilir ve herkes kaabiliyetine, becerisine, liyakatına ve cebindeki parasının alım gücüne göre, toplumda bir şekilde konumlanır. Ya işçidir, ya patron... ya memurdur-ya amir, ya çiftçidir-çobandır, ya da üyedir başkandır gb düşünün bu konumlanmaları, yada konuşlanmaları. Yükselmeyi veya bir başka koltuğu, yalaka değilseniz, birinin lütfuna mazhar olamayacaksanız, sakın düşlemeyin.  Herkes, aldığı risk kadar cesareti ölçüsünde ya bir mevki makamda koltukta oturur, ya da kendisini yeterli görmeyip, orda oturanlara ve ordakilerin parasına biat eder. Bu biat, ailede babaya biat olarak başlar, sonra müdüre, başkana, hocasına, kocasına biata kadar gider.
KISKANMAK insani bir duygudur amenna. Ama, bir icat yapanı kıskanıp daha iyisini ve ilerisini icat eden kıskançlara nedense kimse birşey demez de...bulundukları sosyal ve siyasal konumda kibre kapılmış, hırsına yenik düşmüş olanlar ( bu bir müdür, bir başkan, bir patron da olabilir) kendi yerlerine göz dikenleri nedense istemezler ve onları dışlamak için ellerinden geleni yaparlar. Öyle ya, onların kıçından başka o koltuklarda kimse oturamaz ve onlar bulunmaz bursa kumaşıdırlar. Siyasette, sosyal hayatta ve ticari hayatta geçerli ve hakim olan üst düşünce maalesef budur. O yüzden sakın içinizden geçirmeyin ve kıskanmayın kimseyi. Sizden daha iyiler vardır çünkü. İnsan olmayın !
Siyasetteki bir Belediye Başkanı veya Milletvekili veya bir Başkan, dönemini geçirirken sanır ki ;  bu işi benden başka kimse, benim kadar güzel yapamaz ! Mükemmel olan benim, hatasız olan benim ! O yüzden mümkünse, her dönem ben olmalıyım BEN...İyi de sana gıpta eden, seni kıskanan, sana rakip, sana selef veya ‘Ulan ben bundan daha iyisini yaparım’ diyen olmayacak mıdır ? Elbette olacaktır ve vardır da...Ama olmamalı !
İcazetle veya birilerinin lütfuyla bir mevkii makam edindiniz diyelim. O zaman hemen kendinizi koruma içgüdünüzü harekete geçirir ve size rakip olanlara, hemen kulbu takarsınız. Bunları ben besliyorum, benim mevkiimin ve makamımın nimetlerinden istifade ediyorlar, lütfetmesem nefes bile alamazlar, ama nankörler ve biat etmiyorlar...O zaman, bu nankörler için ne demeliyim. “KEDİ UZANAMADIĞI CİĞERE MUNDAR DER !” der geçersiniz...Doğru ya...sizin sayenizde kimliği olan, ekmeği olan köleleriniz nankördür ve ekmek yedikleri kapıya ihanet etmektedirler, değil mi ? Haaa, bunu direkt siz değil, genellikle yanınızdaki biat eden kölelerinizden ve yalakalarınızdan biri söylerse, o daha iyi olur...
Hatta şöyle yapın... MHP de bir zamanlar iç faşizm olarak çok kullanılıyordu. Hala o alışkanlıkları olan var tabii.  ‘GÖREV İSTENMEZ VERİLİR !’ deyin ve kendinizin ne kadar büyük ve bulunmaz bir bursa kumaşı olduğunuzu da, rakip ve taliplilerinizi de durdurarak, böylece seslendiriverin olmaz mı ? Neymiş efendim, görev istenmez verilirmiş ? Hadi ordan ! Yani görev isteyenler, nankör kedidir değil mi ?  Peki görev verilenler ? Onlar, nankör olmayan kediler midir ? 
Onlar, o göreve LAYIK GÖRÜLMÜŞ oluyorlar değil mi, bu az şey midir ? Öyle ya, o anda yetkisi olan biri, sizi o göreve layık görmüş olsun yeter ki... Allah Allah ! Artık siz o VERİLİR in havasıyla, havanızı öyle bir atarsınız ki ! Ulan bana görev verildi ! BENE pardon BAN A..!
Baktığınız gibi görürsünüz arkadaş ! Şimdi düşünün. Bir partiye gönül vermek istiyorsunuz ve verdiniz. Partinin en üstündeki Genel Başkan size demiş olsun ki...’ Eyyy SEN, falanca yerin Başkanısın veya SEN şu görevdesin ! ‘  Off aman of. O görev, ballı muz gibidir, yemeden yanında yat ! Çünkü az şeymi, en üst size görev vermiş, görev demek YETKİ demektir. Şimdi burada en üstten, hiç görev-yetki talep etmeden görev alanlar var ya, onlar büyük insanlardır.  Siz de bu büyüklüğünüzü, aynen altınıza, altınızdaki de altındakine yansıtır... emir komuta zinciri gibi en üste biat eden bir orduyu da böylece kurmuş olursunuz değil mi ? Bunun adına solcular ÖRGÜTÇÜLÜK diyor, sağcılar TEŞKİLATÇILIK !
Görev istemeden (istemek hiyerarşiye, ahlaka, töreye aykırı yaaa) bir görev aldınız. İlk ve bütün konuşmalarınızda artık bunu ; bir BURSA KUMAŞI olduğunuzun vurgusu olarak kullanabilirsiniz. Ne dersiniz ? Ben aday olmadım, görev istemedim ama beni bu göreve layık görmüşler ! Ben de görevden kaçamadım falan...Neymiş layık görmüşler yani layık görülmek ve kaçamamak ! Bundan büyük kıstas olabilir mi ?  İstemiyordunuz oysa, ama napıyorsunuz, hemen yan cebinize koyuyorsunuz değil mi ? İSTEMİYORUM AMA YAN CEBİME KOY ! Ben bu söylem ve siyaseti çok gördüm de... 
Ulan istemiyorduysanız, niye aldınız o görevi diyen yok ! Aslında böyle konuşana benim diyeceğim ilk laf, bu olurdu. İstemiyorsan niye aldın kardeşim ? Başarılı olursa kendisi ilah olacak, ama başaramazsa bahanesi hazır, ben istemiyordum zorla verdiniz ve ben de aman boş kalmasın diye kabul ettim ! Böyle düşününce de, MHP lilerin iç faşizmi gündeme geliyor hemen. GÖREV istenmez VERİLİR ! Allah Allah ! Ben bugüne kadar pek veya hiç görevlendirilmedim mesela...Ocak Başkanı, Parti Başkanı, Vakıf Başkanı hatta Belediye Başkan adaylığımda dahi görevlendirilmedim asla. Türkeş Beyden 1994 te Belediye Başkan adayı olmak istediğimi ve partiyi mahalli seçime sokmak istediğimi söyledim o da ; adaysın gir seçime dedi mesela...Yani halen hedeflerim var ama, hiçbir zaman kedi demedim ifa ettiğim görevlerde, o görevleri isteyenlere...Ticari hayatımda da sosyal hayatımda ne görevlendirildim ne de sahip olduklarıma sulananlara KEDİ siniz demedim. Mercedese binenlerin de arabasına mana bulmadım, mersedes mundar demedim !
Bu faşist uygulama, her sahada solda sağda fark etmez,  niçin kullanılıyor biliyor musunuz ? Şimdi Allah, kulları bizleri adam etmek için bugüne kadar 128.000 peygamber göndermiş yaaa, bu ilke Allah ın ilkesi imiş, O’da, kullarından biri istemeden, ona SEN PEYGAMBERSİN diye görev veriyormuş ! Peygamber de elmecbur, o görevini ifa ediyormuş. Şimdi 127.999 peygamberimiz, kullarını adam edememiş milyonlarca yıldır, ama inanıyoruz ki ; İslam Peygamberi Hz. Muhammed, bu görevini yapmış ve kulları bizlerin adam edilmesi olayı bitmiş ve o da ben son peygamberim dediği için 1.500 senedir artık peygamber yüzü de görmüyoruz çok şükür. Ve Dünyada da Allahın nizamı oturmuş, güllük gülistanlık değil mi ve kıyameti bekliyoruz çok şükür.
Günümüzde Allah olmaya özenenlere, Allah’ın bütün özelliklerini taşıyor diyen yalakaları, duyuyoruz mesela veya Peygamberden daha üstün meziyetleri var peygamber sağ olsaydı bunu yapamazdı diyen ve bir insanı yüceltenleri de, ululaştıranları da görüyoruz. Ama, dikkat ettiniz mi bilmem, BEN Allah olacağım diyen veya BEN Peygamber olacağım diyen, ağzı sulanan birilerini hiç görmedik değil mi ? Şükür görmedik, yoksa onlar da ciğer kategorisine gireceklerdi mazallah !
Oysa, aklınıza gelen bütün mevkii makam ve ünvanlar için, terbiyesizlik yapıp talip olanları çok duyuyoruz. Öyle ya, adam ben başkan olacağım diyor, ben kaymakam olacağım diyor, ben milletvekili olacağım diyor... ne kadar hadsizlik değil mi ? 
Aklıma geldi. Bandırmada geçmişte görev yapan Kaymakamlarımızdan biriyle, şehir kulübünde oturuyordum. Sohbet esnasında, oğullarımı sormuştu da. Ben de birisi işletme okuyor ve sizinle halef-selef dedim.  Kaymakam bey, önce bozulur gibi oldu sonra da şaşırdı. Niye bana rakip olsun ki oğlun...? Yahu, okuduğu okul itibariyle mülkiyeliler kadar şanslı olmasa da, o da KAYMAKAM olmak istiyor, sınavları kazanırsa neden olmasın ve neden yarın senin yerine Bandırma’ya gelmesin ? Dedim ben de.  Ama itiraf etmeliyim ki ;  bu çok uzak ihtimal bile, sayın kaymakamımızı tedirgin etmişti ne yalan. Çünkü kimse, kendi yerine başkasını nedense hiç düşünemiyor...
Neyse konumuza dönelim ; KEDİ-CİĞER mevzumuz daha iyi. Kediyi anladık demi ? Nankörlük timsali...10. kattan aşağı atıyorsunuz ayakları üstüne düşüyor o nankör ! Ciğere sulananlar, kapımızdaki köpekler gibi kölelik, kapıkulluğu ve verilenle yetinen, asgari ücretle bile geçinenler gurubundaki insanlar. Ne verirsen, onu yiyecekler, nereye oturtursan oraya oturup ses çıkarmayacaklar yani. Sadakattan başka, tamam efendim, hemen efendim, tabii efendim den başka... ağzını haşa, açmayacak olanlar. İsimleri CİĞER-Cİ !
Peki CİĞER neydi ? Kasaptan aldığımız, hayvanın en değersiz et kısmı değil mi ? Üstelik kollestrol yapıyor.  Yok öyle değil. CİĞER en kıymetli parça olmalı ki ;  bu sözde atasözünü kullanıyoruz biz. Öyle ya ciğer ; Cumhurbaşkanlığından başlayıp, nüfus dairesindeki memura kadar inen hiyerarşinin ta kendisidir değil mi ? Siviliyette de TÜSİAD Başkanlığından başlayıp, bizim mahalle bakkalımıza kadar inen bir sistematiktir değil mi ? Yani ne R.Tayyip ERDOĞAN’ın  ak sarayına, ne de SABANCI’nın fabrikalarına ve yatlarına göz dikin !
Şimdi bu hiyerarşi ve sistematikte, kimse bir görev istememeli ve dolu olan veya boş olan koltuklara, sulanmamalıdır değil mi ? Hele sistemin dışında olanlar... ne ticari, ne siyasal ne sosyal mevkii ve makamı olmayanlar, onlar hiç birşeye sulanmamalıdır değil mi ? Ağızlarınızın suyu akıyorsa, çıkarın mendilinizi, silin ağzınızı kardeşim !
Nasreddin hocamızın, hani kırk yılda bir para bulup, alamadığı kırmızı et yerine, kasaptan getirdiği ciğeri yemek isteyince, karısının ;  KEDİ YEDİ ! demesi ile bozulan ve kediyi tartan hocanın, kedi 2 kilo... ciğer 2 kiloydu. Ciğer burdaysa kedi nerde ? Demesini de hatırlayalım !
Ve CİĞER olanlara (koltuk ve rütbeler), ciğercilere şunu diyelim. Kedinin midesine girince 1 gram bile etmiyorsunuz arkadaş. Kasaptaki asılı haliniz de, kokuncaya kadar... mideye girince de, dışkı olana kadar bir bağırsak enzim ömrünüz var...O yüzden, sulananlara bence pek laf edip hönkürdemeyin emi !
Ama CİĞER, öyle sizin bildiğiniz yumuşak bir et falan değildir. Dişinizi kırabilir, dilinizi yakabilir, midenize oturabilir mazallah ! O yüzden, CİĞER falan görünce yapacağınız şey, görmedim-duymadım diyerek yürümek olacaktır. Yürü git be kardeşim. Nankör olma, sahibinin verdiği kuru ekmeğe şükret ! Kimse, neden ciğere bakmadın, ağzının suyunu akıtmadın demez. Ama kazara bi bakarsan, bi için gidip te, ağzının salyaları pardon tükürükleri dışarı taşıp akarsa, uçkur çözersen,  yandın kardeşim... yandın ! 
Ciğer istenmez verilir çünkü ! Daha önceden mundar dediğin o ciğer var ya, sana verilmişse yemede yanında yat artık ve koy yan cebine...istemiyordun ama olsun ! Ciğeri yiyen ağız, mide ve bağırsakların liyakatlı...GÖREV VERİLENLER sınıfına terfi ettin. Artık kategorin bu. Artık alevi-sunni, Türk-Kürt- Bandırmalı-Erzurumlu yok... Sayenizde toplumumuzda artık kategorize oldu bu konuda. Görev verenler var artık, bir de istemediği halde, görev alanlar...Yani yan cepçiler ! Midenize kuvvet !  

31.12.2017  NOGAYTÜRK   RAMAZAN NARİN·31 ARALIK 2017 PAZAR BANDIRMA