Liberal miyiz? Faşist miyiz?

Liberal miyiz? Faşist miyiz?

Bireylerin özgür olmasını, ekonomik güçler arasında özgür yarışmasını, devletin bireyler, sınıflar ve uluslar arasındaki ekonomik ilişkilere karışmamasını isteyen siyasal ve ekonomik öğretidir liberalizm. 

Tüm yetkilerin tek parti ve tek bir kişinin elinde topladığı düzen ise faşizme örnek verilebilir.

Peki biz neyiz? Liberal miyiz faşist miyiz? Hem faşist hem liberal olabilir miyiz? Şayet bu ise  bir oksimorondur. Velev ki demokrasiyle yönetilen bir ülkede faşizm söz konusu olabilir mi? Yoksa bu bir maskeli demokrasi mi?

Bu ve bunun gibi binlerce soru kemiriyor beynimi.

Biri faşist devlet diye haykırırken, diğerinin attığı demokrasi naraları iyice karıştırıyor beni. Eğer biz faşistsek dışarıdaki sömürgeci ve yayılmacı güçler bu ideolojinin gerçekleşmesi için faşizmin ve faşistlerin en büyük destekçisi olmazlar mı? Var olma ve yok etmeye dayalı bir rekabetin arasında sıkışıp kalmaz mıyız? 

Toplumda aynı tip insanlardan oluşan farklı görüşleri bünyesinde barındırmayan bir grup olsaydık diktatörlük hakim olurdu. Oysaki biz çok uluslu bir devletin yıllarca bir birinin ayağına basmadan yaşamış olduğu o insanlardanız. Her şeyi reddeden kesimin nihayetinde ki yönetime de maruz kalmış değiliz.  Kendi görüşlerini baskı ve zorbalıkla kabul ettirmek isteyen bir kesimde kol gezmiyor sokaklarda. Ne kadar incitmek, yaralamak, ezmek ve aşağılamaktan zevk alan istisnalar olsa da başkalarının fikirleri üzerinde tahakküm kuramayacakları serin topraklarda yaşıyoruz birlikte.

Bir de hep başka devletlere özenerek yaşıyoruz. Sadece Laf kalabalığı ile ömür tüketiyoruz. Tembeliz. Neredeyse gelişmek için hiçbir şey yapmıyoruz. Okumuyoruz. Toplumun gelişimi her bir birey ile başlar.  Hepimiz kendi içimizde bir dünyayız.  Dünyamızı aydınlatacak bizi selamet erdirecek olgulara sadece uzaktan bakarak talep ediyoruz. Çalışmıyoruz. Yaptıklarımızı yarım yamalak yapıyoruz. Daha yola koyulmadan pes ediyoruz. Hep birlikte tükenmişlik sendromu mu yaşıyoruz? 

Silkeleyip kendine gelmenin vakti geldi de geçiyor. 

Selma Soybaşı