Renault İşçileri Boyun Eğmedi

Renault işçisi daha iyi bir yaşam, insanca çalışma koşulları ve örgütlenme özgürlüğü için direndi. Sermaye ve sarı sendika ile hesaplaştı. Bu hesaplaşma tamamlanmış değil... Bursa’da Renault’da çalışan iki işçiyle söyleştik. Fabrikadan, çalışma koşullarından ve elbette patron yanlısı Türk Metal Sendikası ile geçtiğimiz dönemde yaşadıklarından konuştuk.

Bursa’da Renault’da çalışan iki işçiyle söyleştik. Fabrikadan, çalışma koşullarından ve elbette patron yanlısı Türk Metal Sendikası ile geçtiğimiz dönemde yaşadıklarından konuştuk.

Kaç yıldır Renault’ta çalışıyorsunuz ve neden Renault’u tercih ettiniz?

Tunç: 3 yıldır Renault’da çalışıyorum. Renault fabrikasında çalışmaya başlayınca hayatımın kurtulacağını, çalışma şartlarının diğer fabrikalara göre daha iyi olacağını ve haklarımı savunan bir sendikaya sahip olacağımı düşünmüştüm. Bizim gibi birçok işçi de aynı şekilde düşünüyor, Renault gibi büyük fabrikalarda çalışabilmek için birbirleriyle yarışıyor. Hatta mevcut işlerini bırakıp bu fabrikalarda işçi olarak çalışmayı tercih ediyor. Birlikte işe başladığım arkadaşım sevdiği kızla evlenebilmek için Madam Coco’da yüksek maaşlı işini bırakıp, sırf kızın babasının iş garantisi olduğunu düşündüğü için Renault’da çalışmaya başladığını anlatınca, bu değerlendirmemin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anladım.

Uygur: İki sene önce büyük kariyer hayalleriyle başvuru yapıp sınavlara girip, sonuçları 6 ay bekledikten sonra montaj hattında işe başladım. Makine bölümü mezunu olduğum için otomotiv sektöründe bir gelecek hedefledim. Ülkemizdeki eğitim sisteminden kaynaklı meslek lisesinden mezun olup mühendis olma ihtimalimiz olmadığı için fabrikalar için işçi olarak yetiştiriliyoruz. Bu nedenle kurumsal ve sendikalı bir fabrikada işe başlayıp belli bir kariyer hedefledim. Ancak düşündüğüm gibi olmadı ve kendimi montaj hattında buldum.

Renault fabrikası gerçekten toplumun genel olarak değerlendirdiği gibi işçilerin hayatını kurtaran bir fabrika mıdır?

Tunç: Bu soruya çok net yanıt verebilirim. Tabii ki HAYIR.

Renault’da çalışmaya başlayınca gördüm ki hiçbir şey dışardan görüldüğü gibi değilmiş. İnsanlar köle gibi nefes almadan çalıştırılıyor. Ben ilk olarak kaporta seri üretim bandında çalışmaya başladım. Bantta dakikada 1 aracın üretimin tamamlanması gerektiği için çalışma saatlerinde su içmeye bile vaktimiz olmuyor, hatta tuvalete günde bir kere gitmemize izin veriliyor. Yemekhanenin çalıştığımız alana çok uzak olmasından dolayı 30 dakikalık yemek molasında oturup sigara içmeye bile vaktimiz kalmıyor. Bant çalışmaya başlamadan önce yerimize geçebilmemiz için koşturmak zorunda kalıyoruz.

Köle gibi çalıştırıldığımız bu ağır şartlardan ve sürekli aynı hareketi tekrarlamamızı gerektiren koşullardan dolayı birçok arkadaşımız bel-boyun fıtığı ve varis gibi meslek hastalıklarına yakalanıyor. Hatta yakın bir zamanda bir arkadaşımız bel ağrısından dolayı fabrika doktoruna gittiğinde doktor bel fıtığı teşhisi koydu. Fakat doktor meslek hastalığı olduğunu inkar etmiş ve “Bu hastalığın evde olmadığı ne malum” demiş.

Bu sıkıntılarımızı, işyerindeki sendika Türk Metal’e yüzlerce kez söylememize rağmen ya bizleri geçiştirdiler ya da “Sesiniz çok çıkıyor!” diyerek işten attırmakla tehdit ettiler.

Bir sendika düşünün işçinin değil, patronun çıkarlarını düşünen ve bizleri tehdit eden. Oysa ki biz işe başlarken burada sendika var hakkımızı savunur diye düşünmüştük.

Uygur: Nasıl mı? Kesinlikle işçi sağlığı ve güvenliği UET (üretim alanı) içerisine asılan tabelalardan ibarettir. “Hiçbir şey sizden değerli değil!” diyerek, bizi düşündüklerini hissettirmeye çalışıyorlar. 8x3 vardiya sisteminde, deyim yerindeyse gecemizi gündüzümüze katıp çalışıyoruz. Zorunlu ağır mesailere kalıp günde on iki saat çalışıyoruz. Neden mi? Mecburuz çünkü işten çıkartılmakla tehdit ediliyoruz. Bir dakikanın altında bir araç üretimi talep ediliyor. Hareket eden bandın üzerinde herkes görevini yapıyor. Ve bunu günde ortalama 450 defa yapıyoruz. Sabit hareket=kölelik. İstediğiniz gibi tabir edebilirsiniz. Nefes almadan saniyelerle yarışarak üretimi yetiştirmemiz gerek. Aksi takdirde tutanaklar, işten atmalar, tehditler vs...

İki metre arkamızda bulunan su sebilinden bir bardak su içemiyorsak, tuvalet ihtiyacımızı ya yedi dakikalık çay molamızı feda edip ya da saatlerce sıra bekleyip giderebiliyorsak; kimse sağlıklı çalışma koşullarından ve sendikanın işçiyi korumasından bahsetmesin…

Eski çalışan işçi arkadaşlarımızla sohbet ederken, bir zamanlar “Renault havlusunu balkona astığında seni evlendirmek için sıraya girerlerdi” diyorlar. Bir yıllık maaşıyla ev alıyorlarmış. Şu anda ise Renault’ya eylemlerden dolayı garantisi olmayan iş gözüyle bakılıyor. Tabii ki de işçilik kutsal bir meslek bizim gözümüzde. Ama fabrika yönetimi ve sendika el eleyse içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

 

Ağır çalışma şartları karşısında işçilerin tepkisi ne yöndeydi?

Tunç: Yaşadığımız sıkıntılar karşısında, Türk Metal Sendikasının tehditlerine rağmen sendikadan istifa edip üretimi durdurarak, grev kararı aldık. 2015 Mayısı’nda Bursa Renault’da başlattığımız mücadele, yalnızca Türk Metal çetesinden kurtulma mücadelesi değil, aynı zamanda işçilere yıllarca sefaleti, düşük ücreti ve kölece çalışma koşullarını dayatan, biz işçileri sömürerek büyük kârlar elde eden MESS’e ve patronlara karşı bir kavgaydı. Bu zamana kadar yaşadığımız baskı, tehdit, sendika seçme hakkımızın yok sayılması, hukukun ayaklar altına alınması... Ayrımcılık yapıp biz işçileri birbirine düşüren MESS, Renault yönetimi, hükümet ve Türk Metal tüm gücüyle bize saldırarak mücadelemizi engellemeye çalıştı. Korkmadan mücadele eden arkadaşlarımız da oldu, baskı ve tehditlere karşı yenik düşen arkadaşlarımız da. Biz tüm bunları göze alıp yola çıktık. Mücadele etmeden hiçbir hakkı kazanamayacağımızı biliyorduk.

Uygur: Fabrikada işe başlamadan önce dışarıdan izlediğim kadarıyla, ağır çalışma koşullarından ve gizlice işçilerden habersiz bir gecede imzalanan toplu iş sözleşmesinden dolayı Renault’da bir eylem başlamıştı. Tüm ülkeyi, işçi sınıfını harekete geçiren bir eylemdi. Sonuçları; hepimizin bildiği gibi, hükümeti yanlarına alarak tehditler ve baskılarla işçilerin dirençlerini kırdılar.

Peki, siz eylemlerden sonra işe girdiğinizde ne gibi baskılarla ve sorunlarla karşılaştınız?

Uygur: Fabrikaya ilk girdiğimizde zorunlu olarak Türk Metale üye yaptılar. Tabii ki daha önce hiçbir sendikalı yerde çalışmadığımız için bu yaptıklarının suç olduğunu bilmiyorduk. İlk işe girişte sendika odasına ve insan kaynaklarına götürülüp, bizzat insan kaynakları personelleri tarafından e-devlet şifrelerimiz alınarak üyelik işlemleri gerçekleştirildi. Eylemlere katılırsak, sesimizi çıkartırsak, Türk Metalden istifa edersek işten atmakla tehdit edildik, ki daha işe başlamamıştık.

Tunç: Sonra diğer işçi arkadaşlarla konuşup, bu mücadeleye ortak olmaya kendimize ve arkadaşlarımıza söz verdik. Onlarla birlikte Birleşik Metale üye olduk. Tabii ki baskılar gecikmedi. Hemen UET şefi ve insan kaynakları sorumlusu tarafından sorgu odasına çekildik. Derhal bu mücadeleden vazgeçip, tekrar Türk Metale üye olmamız konusunda tehdit edildik. Ama içeride öyle bir işçi gücü vardı ki, o odadan “Asla istifa etmiyorum!” diyerek çıkmıştık.

O günlerde soğukta, yağmur ve kar yağarken her vardiya çıkışlarında ve yemekhanelerde eylemlerimiz devam ediyordu. Yönetim ve sendika gözlerine kestirip mimledikleri işçileri sorgu odasına çekip işten atmakla, ağır bölümlerde çalıştırmakla tehdit ediyorlardı. Zaten fabrikanın rahat bir bölümü yoktu.

Amaçları Türk Metal Sendikasına geçirerek daha sorunsuz bir şekilde işten atmaktı. Zira toplum nezdinde saygınlığını mahkeme önlerinde zedelemek istemiyordu.

Mart 2016’da mimledikleri işçi arkadaşlarımızı arayıp “İş akdinizi feshettik” diyerek çeşitli bahanelerle tazminatsız olarak çıkışlarını verdiler. İçeride tekrar bir eylemden korktukları için iki gün üretime ara verildi. Bu sürede fabrika önüne dahi bizleri yaklaştırmadılar. Hükümet, sermaye ve sendika iş birliği ile polisin biber gazlı müdahalesine maruz kaldık.

2017 sözleşmesine yaklaştıkça baskılarla birlikte içeride kırılmalar yaşanıyordu. Mücadeleden vazgeçmeyen işçileri ise sorgu ve ikna odalarına çekip, “Şu kadar borcun var, kiradasın, gurbettesin, işten atılınca ne yapacaksın, gel biz seni rahat bölüme yerleştirelim” diyorlardı. İşçinin direncini böyle yok etmeye çalıştılar.  

Son söz olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Tunç: Bu yaşadığımız sıkıntılara ve kokuşmuş düzene karşı mücadele etmekten başka şansımız yok. Biz sınıfımıza güveniyoruz ve mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz!

Uygur: Başardıklarını zannediyorlar, ancak yanılıyorlar. Bugün olmadı ama yarın olacak. Dünya, işçinin gücünü kabullenecek. Sermayeye, işverene, işveren yandaşı sendikalara, bu düzene ve bu hükümete asla boyun eğmeyeceğiz...

KAYNAK SOL HABER SÖYLEŞİ UĞUR ATAŞ