Tamer Uysal Yazdı..Yerel Yönetimler Tarihine Genel Bakış..

YEREL YÖNETİMLER TARİHİNE GENEL BAKIŞ...

Tarihsel gelişim süreci içinde, özellikle antik çağda başlayıp, ortaçağ
boyunca, yerel yönetim kavramı hükümdar merkezli ve hemen hemen askeri
içerikliydi, yani askeri örgütlenmeydi. Komün kelimesi yerel yönetimler
için kullanılmıştır. Belediye terimi ise ilk kez 1789 tarihli Fransız
kurucu meclisinde kullanılmıştır Bugün kullanılan municipality kelimesi de
Eski Roma kökenlidir ve imparatorluğa yeni katılan topraklara denirdi.
1835’ten itibaren İngilizlerde de belediye tüzel kişiliği gelişmiştir. Batı
Avrupa’da feodalitenin yıkılışıyla birlikte kentlerin geliştiğini
görüyoruz. 2.yüzyıl ile 10.yüzyıl arasında feodalin hüküm sürmesi
sonrasında bu tarihten sonra yeni bir sınıfın yaşadığı çok daha ayrıcalıklı
kentler ortaya çıkıyor. Burjuva sınıfının yaşadığı kentler feodal beylerin
yaşadıklarından ve senyör malikanelerinden çok daha farklıydı. Almanya’da
ise yerel topluluklar özgür kent niteliği taşıyordu ve sonucunda İsviçre,
Hollanda ve Belçika gibi ülkeler ortaya çıkmıştır.

Felsefi anlamda yerel yönetim tartışmalarına baktığımızda; Jean Jacques
Rousseau ve Immanuel Kant gibi düşünürlerin yerel yönetimlere sıcak
bakmadıklarını, Anne Robert Jacques Turgot ve Jeremy Bentham gibi yararcı
düşünürlerin de genel-bireysel yarar arasında bir bağ işlevi görecek alt
birimlere yani yerel yönetimlere ihtiyaç bulunduğundan sözettiklerini
görürüz. Mesela Turgot’un, köy belediyesi ve 15 km.’lik alan içinde kalan
30 köyün bir seçim çevresi oluşturması fikri benimsenmiş, 1790’da Fransız
Devrimi’nin ardından gerçekleşen yeni yönetim örgütünü de etkilemiştir.
Alman filozoflarından Rudolf Gneist de 1860’ta yayınlanan kitabında, yerel
yönetimin, ulusun kendi kendini yönetmesinin önkoşulu olduğunu ileri
sürmüştür. 20.yüzyıl ise yerel yönetimlerin altın çağı olmuş, “belediye
sosyalizmi”nin, düşülküsel sosyalistlerin etkisiyle ortaya atılması bu
döneme rastlar. Belediye sosyalizmi 20.yy başlarında İngiltere’de
geliştirilen bir akımdır. Toprak sahiplerinden çok çoğunluğa dayanan yerel
yönetimin kurulması, birçok yerel yönetimin belediyelerce görülmesi ve
hizmetlerin gerçekleştirilmesinde hükümeti temsil görevini görmesi ilkesine
dayanmaktaydı, belediye sosyalizmi. Bu ilkelerin ortaya konmasında Fransız
Mourice Hauriou ve İngiliz Sidney Webb etkili olmuştur. Sidney ve Beatrice
Potter Webb gibi Fabian sosyalistlere göre insan yaşamının temel birimi
yerel yönetim, kooperatif, dernek ve sendika gibi sivil toplum
örgütleridir. Onlara göre güvenlik ve adalette ulusallaşma belediye
sosyalizmine karşıttır. Jean Jack Rousseau ise yerel gücün kaynağını yerel
kuruluşlarda değil yurttaşların katılımında bulmuştur. Charles Louis de
Montesquieu de Rousseau’nun etkisinde kalmış, yerel yönetimlere ayrıcalık
tanınmasını doğru bulmamışlardır. Fransız düşünür Alexis de Tocqueville de
özgür toplulukların gücünün komünde toplandığını söylemiş, her yerel
birimin çıkarını ilgilendiren konularda karar verme yetkisine sahip olması
gerektiğini öne sürmüştür. Taine gibi karşı devrimciler ise devrimden sonra
yurttaşlara tanınan yetkilerin yeniden merkezi yönetime dönmesini
savunmuşlardır. Taine gibi Proudhon da “Federasyon İlkesi” adlı yapıtında
yerel yönetimin, merkezi yönetimin erkini sarsacak bir araç olduğunu
savunmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu’nda da 19.yüzyılda kentlerin gelişmeye başlaması,
azınlıkların ve etnik nüfusun isteklerinin artması dış devlet baskılarıyla
yerel yönetim kavramının ortaya çıktığını ve yerleştiğini görüyoruz.
Belediyelerin kuruluşuna kadar, belediye ile ilgili işleri vakıfların
yaptığını da görüyoruz. Tanzimata kadar Arap ve islam geleneği ile
kadıların bazı belediye işlerine baktığını, Tanzimatla birlikte gelen
bürokratik kadroların ise daha ekonomik örneğin vergi toplanması gibi işler
için yerel yönetimlere önem verdiğini görüyoruz. Osmanlı’da ilk belediye
kuruluşu 1855 tarihine rastlar. İlk belediye 1855’te İstanbul’da kurulur.
Başında şehremini bulunan 12 kişilik bir tür kent kuruludur bu. Üyeleri de
Osmanlı tebaasından ve güvenilir, saygın esnaf takımıdır daha çok. Daha
sonra bu örgüt geliştirilmiş, daireler eklenmiş, yabancılar da üye ve
danışma gibi görevlere getirilmeye başlanmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan
sonra 1930 yılında 1580 sayılı Belediye Yasası çıkıncaya kadar da Osmanlı
İmparatorluğu’nda yerel yönetimle ilgili yapı ve işleyiş ekonomi merkez
ağırlıktaydı. 1876’da her kentte ve kasabada belediye örgütü kurulmasını
öngören yasa çıkmıştır. Belediye meclisini halk seçecek, bu meclis de
kentin genel kurulu olarak çalışacaktır.

1929’da 1426 sayılı yasa merkezin il yönetimi üzerindeki kısıtlayıcı
öğelerini kaldırmış, 1987’de de bu yasanın yerine 3360 sayılı yasa
çıkarılmıştır. 1870 tarihinde Umumiye-i Vilayet Nizamnamesi ile köy
komünlerinin yerine geçecek bir bucak yönetimi kurmak amaçlanıyordu.
200’den çok haneli köyler başında bucak müdürü olarak teşkilatlanacak,
küçük köyler de bucaklar halinde birleştirilecekti. Ancak bu tüzük
gerçekleştirilememiş köy yönetimi oluşturulamamıştı. 1961 Anayasası’nın
112. maddesi de “idarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve
yerinden yönetim esaslarına dayanır” diyordu. 116.maddesinde de il,
belediye ve köy karar organları halk tarafından seçilir denmekteydi. 1961
Anayasası ile bugün yürürlükte olan 1982 anayasası arasında bazı farklar
vardır. Örneğin 1961 anayasası , seçilmesi gereken karar organlarını halk
seçer derken, bu terim 1982 anayasası ile kanunda gösterilen seçmenler
olarak değiştirilmiştir. 1961 anayasasında genel karar organları derken
1982 anayasası sadece karar organları terimini uygun görmüştür. Bir askeri
darbe sonucunda ve askeri yönetimin etkinliğinin sona ermemiş olduğu bir
dönemde yapılmış olduğu gözönüne alındığında 127.maddedeki karar organları
teriminin bilinçli olarak, yerel yönetim organlarının yapısında bir
demokratikleştirme yapma özleminden doğmadığını söylemek mümkün. 1982
Anayasası ile ayrıca yerel seçimlerin dört yıl yerine beş yılda bir
yapılması, büyükşehir anakent belediyeleri, İçişleri Bakanlığı’na geçici
görevden alma yetkisinin tanınması gibi uygulamalar konmuştur. 1961
anayasasında ise siyasal ya da başka bir nedenle keyfi biçimde görevden
alma gibi bir hüküm bulunmamaktaydı. Yine ayrıca kamu görevinin daha iyi
yerine getirilmesi amacıyla yerel yönetimlerin aralarında birlik
oluşturmaları da Bakanlar Kurulu’nun iznine bağlanmıştır. İl özel
yönetimiyle ilgili değişikliklerden bazıları 1961 anayasasının ilkeleri
ışığında yeni koşulların etkisiyle 1987’de çıkarılan 3360 sayılı yasa ile
yapılmıştır. Bundan böyle de uygulama amacıyla çıkarılacak yasaların halkın
yararına olması beklenmektedir.

Hem siyasal hem de sosyal açıdan oluşturulacak yönetim birimlerinin
kurulması halkın katılımına ve halk temeline dayanmalıdır. Demokrat
Parti’nin savurgan ve plansız tutumu yüzünden gerçekleşmeyen planlı
kalkınma, ne yazık ki 27 Mayıs 1960 devrimi ile gerçekleşmiş, köy-kent
ayrımı yapılmadan planlı kalkınma ilkesine geçilebilmiştir. Yeni yasaların
bunu tamamen aşarak halka dönük olması gerekmektedir. Somut örneklemek
gerekirse, 1973 yerel seçimlerinden sonra yaşama geçirilen uygulamalarda
yeni belediyecilik anlayışının geliştiğini görürüz. Yeni belediyecilik
anlayışına göre “belediyeler, iş programlarını halk kuruluşları ve yerel
kuruluşlarla danışarak ve işbirliği yaparak hazırlayacaklardır” denmiştir.
Bu da ilk kez CHP tarafından yazıya dökülmüştür. Bizzat CHP Genel Başkanı
“Bence sokakların, mahallelerin de belediye hizmetlerine katkıda bulunması
ve belediye çalışmalarını denetleyebilmek için örgütlenmeye başlamalarında
yarar vardır” demiştir. Belediyelerin sadece birer yönetim birimi olmaktan
çıkarılarak, üretime dönük, üreticileri ve tüketicileri örgütleyen birer
kuruluş haline dönüştürülmesi öngörülmüştür. Ancak bütün bu düşünceler
halkı yönetime yaklaştırmak, yönetime katkısını arttırmayı amaçlamışsa da,
kapitalist düzende köklü değişimde bir araç olarak kullanılması düşüncesine
dayanmıyordu. Sosyal demokrat belediyelerin ya da sosyalist yapıların
programlarını doğru ideolojik içeriklerle seçmenlerine sunması ve
sistemlerini oluşturması gerekiyor.

Bugün Türkiye’de toplam 1397 (yazıyı kaleme aldığım tarihte 3400 civarında
idi) belediye vardır. Ancak nicelikten çok nitelik ön plana çıkarılmalıdır.
Sosyal adalet, halkın katılımı, rant ekonomisini ve savurganlığı önleme,
kaynak yaratıcı ve üretici olma, birleştirici ve bütünleştirici olma gibi
temel ilkelerle demokratik belediyeciliğin işlevleri geliştirilmelidir.
Belediye meclisleri ve mahalle kurulları yerine demokratik yapıda komite ve
konseyler oluşturulması, halkın doğrudan yerel yönetimlere katılması
sağlanmalıdır.

TAMER UYSAL

https://tameruysal.wordpress.com/
<https://www.facebook.com/l.php?