Tövbeler Olsun - Bir Kapıdağı Gezi Günlüğü-

TÖVBELER OLSUN
Hava ısındı, güneş pırıl pırıl , deniz çarşaf gibi. Böyle günlerde enerjim yükselir. Evde oturup pineklemektense (Çık dolaş, boşver işi gücü ! ) dedim kendi kendime. Arkadaşımla telefonlaştık. İnsanın kendi gibi düşünen, aynı şeylerden zevk alan dostlarının olması ne güzel. Onu mu yapsak, buraya mı gitsek faslı gayet kısa sürdü. Ocaklar'a gidip teknede balık yemeye, sahilde dolaşmaya karar verdik. Ben oldum olası yürümeyi sevmem, koşmaktan nefret ederim. Çocukluğumda bile ,öyle koşmalı oyunlar hiç oynamadım. Grubun içinden biri( Haydi koşalım, yarışalım.) diye bir laf atsa ortaya, hemen duruma el koyar, arkadaşlarımın birazını hırsız birazını polis olmaya ikna ederdim. Ben hakem olur hepsini görebileceğim bir köşeye otururdum. Anlaşmazlıkları çözer, kavgaları yatıştırırdım. Neyse ki kimse benim her oyunda hakem olduğumu farketmezdi. Okulda beden eğitimi derslerinden hep kaçtım. Öğretmen okulunda sınıfın en başarısızı bendim. İlk yılımın ilk döneminde diğer derslerde en düşük notum sekizken beden eğitim notum dörttü. Bunları yazarken gurur duymuyorum elbette, ama ne yapayım ki ben böyleyim.

Ocaklar kıyı şeridi bana en uzun yürüme mesafesidir. Yolun bir de dönüşünü hesap eder, yarıya varmadan dönerim. Arada bir kenar taşlarına oturur dinlenirim. Yani bu günü yorulup üzülmeden keyifle geçireceğimi düşünerek yola çıktık. Önce Erdek sonra Ocaklar'a sohbet ede ede gittik.

Tam minibüsten iniyorduk ki; yol arkadaşım çok eski bir dostunu gördü. Sarıldılar, koklaştılar. Yirmi sene olmuş görüşmeyeli. O da arkadaşlarıyla gelmiş gezmeye. Minibüs tutmuşlar Kapıdağ'ı gezip göreceklermiş. O iki dakikalık ayak üstü konuşmada ben de pek sevdim hanımı. Kanım kaynadı adeta. O da beni sevmiş olacak ki( Arabada yer var gelin beraber gezelim. )dedi.. Ben kendimi bilirim, neme lazım öyle dağ bayır dolaşamam. Kibarca teşekkür edip gidemeyeceğimi söyledim. Arkadaşıma da ne olduysa, birden coştu. İkisi birden ısrar üstüne ısrar.( Yok!) diyorum,( Olmaz, çıkamam)! Diyorum. Altımızda araba varmış, yorulmazmışız, zaten diğer arkadaşlar da çok genç değillermiş, erken dönülecekmiş.....Derken ben kendimi minibüste buldum.

Herkes pür neşe. Şarkılar türküler gırla... Yol gittikçe daralıyor, gittikçe dikleşiyor...Hanımlar manzaraya hayran. Rehber hanım arada bir yöre hakkında bilgiler veriyor... Ha babam çıkıyoruz. Şarkılara eşlik etmek için ağzımı açıyorum, sadece (Allah!) diyebiliyorum. Aşağısı bildiğiniz uçurum. Arabanın iki tekerleği boşta gidiyormuş gibi geliyor oturduğum yerden. Günbatımını hayal ediyorlar. Buralardan izlemek çok güzel olurmuş...Biri çığlık atıyor domuz görmüş dalların arasında. Ben bu dar yolda arabanın nasıl döneceğini düşünüyorum. Geçtiğimiz yerlerden taşlar, topraklar yuvarlanıyor aşağıya doğru. Uçurumdan aşağıya teker tokmak indiklerini görüyorum. Bu bir kabustur az sonra uyanırım diye düşünüyorum. Ne mümkün? Biz ha bire tırmanıyoruz. Derken yol biraz genişledi. E artık buradan döneriz herhalde diye düşünmeme kalmadı. Rehber mola verdi, hepimiz indik. Tuvalet ihtiyacı olanlar ağaçların arasına dağıldılar. Yazmayı unuttum, benim bir de böcek korkum var. Nereden ne gelecek diye etrafi sürekli tarıyorum. Öyle ihtiyaç gereği asla ağaçlık, otluk yerlere girmem, yemin olsun altıma etmeyi seçerim. Ayı, domuz, kurt , tilki tüm vahşi hayvanların olduğu yer burası. Dönmekten söz eden yok saat olmuş dört. Biraz sağa sola bakındılar sonra yiyecek, içecekler dağıtıldı. Biz geziye sonradan katıldığımız için arkadaşıma ve bana yok tabii... Dağ havası da öyle bir acıktırıyor ki insanı, üstelik teknede balık yeriz diye doğru dürüst kahvaltı da etmemişim. Neyse sağ olsun birileri çantalarından kraker, bisküvi çıkartıp verdiler. Birer avuç da çerez içimizi bastırdı. Neyse ki su bol. Herkesin keyfi olduktan sonra yaklaşık iki saat daha tırmandık. Millet gün batımı seyretmeye hazırlanırken hava biraz döndü kara bulutlar görünmeye başladı. Araba durdu. Zaten, sanırım yol da bitti. Meğer biraz da yürüyerek tırmanacakmışız. Yok; bu noktada ne isyan ne de küfür beni kesmiyor. Resmen bela okuyorum kendime , ne vardı milletin peşine takılacak diye. Eve dönmek hayalim yok, şu dağdan bir insek yetecek. Başta rehber, bağıra bağıra dikkat etmemizi söylüyor. Arkasında yetmişlik hatunlar yirmi gün sonra bikini giyecekmişler de form tutmaya çalışıyorlarmış gibi tırmanıyorlar. Çalı çırpı oramızı buramızı yırtıyor. Tutunduğum kuru dallar elimde kala kala en arkadan tıslayarak santim santim ilerliyorum. Nefes nefese, boğazim mideme kadar kuru. Gittikçe ara açılıyor Arkamda koca bir ayı olabilir düşüncesiyle ara sıra şahlansam da nafile.( Aşağıya bakmayın!) diye bağırıyor rehber. ( Hay kafama....Bak aşağıya kadın bak da düş geber, kurtul bu zulümden!) desem de kendime; ne bakacak ne gücüm, ne cesaretim var. Neyse uzun uğraşlardan sonra çıktık tepeye. Çıktık tepeye de; ne buldular, ne gördüler bilmiyorum. Sanırsın nirvanaya ulaşmışız. Biri pilli radyosunun sesini açtı sonuna,kadar. Bu yaştaki türk kadını benim bildiğim ya çiftetelli oynar, ya mastiga. Anacığım bu sultanlar Gangnam stile dans ediyorlar. Ben diyeyim bir, siz deyin bir buçuk saat oynadılar. Gençler görse ;altın günlerinde bel bacak ağrılarından yakınıp birbirlerine Karatay diyetleri, Dr Maranki reçeteleri veren teyzeleri taşlarlar. Bu neyin kafası ,neyin enerjisi bilemedim. Yahu bu yolun bir de dönüşü var. Serinlik iyice çökmüş hafiften yağmur çiseliyormuş ... Çok da tın! Aşağıda evlerin lambaları yanmaya başladı. Akşam karanlığında, otura otura inerken pantolonumun arkası köpek paralamış gibi oldu. Avuçlarımdan kanlar sızıyor. Bir hanımın ayakkabısı ayağından çıkıp yuvarlanmış. Bulamadılar. Minibüse ulaştığımızda biri benim yüzüme su serpiyordu. Diğerleri ne haldeydi bilmiyorum. Sonradan duyduğuma göre arkadaşlardan çoğu hasta olmuş.

BURADAN HEPSİNE GEÇMİŞ OLSUN DİYORUM!

Ay yine aklıma geldi!(Tövbeler tövbesi .)TÖVBELER TÖVBESİ ....

Not; havalara aldanıp havalanmayın kardeşler benden söylemesi
ULVİYE KARA AKCOŞ- BANDIRMA 21-02-2018