Odisseus’un Truva Surları’nı aşmak ve şehre gizlice girmek için yaptırdığı Tahta At değil konumuz.
“Tahta At” geçtiğimiz yüzyılda, Sevgi Yolu`nun Cumhuriyet Meydanı ile kavuştuğu yerde açılan ilk modern cafenin adıdır.
Adı ve konumuyla benzersizdi.
O zamanlar “Palas” ve “Konak” kahvehane idi.
Tahta At deniz kıyısındaki “gazino”lar gibi herkesin gelip çekirdek çitlediği mekanlardan değildi, iyi giyimli, paralı ve havalı gençler takılırdı.
Tercihimiz karşısındaki “Yüksek Gazino” idi. Lütfen, “Tepe Gazino” ile karıştırmayalım.
Üçüncü katındaki sıralara oturup film izlediğimiz, frigo buz yediğimiz Marmara Sineması’nı, Ozar Sineması’nı, arka caddedeki ağaçlar altında ücret karşılığında Tommiks, Teksas okurken yediğimiz kırık leblebileri ya da leblebi tozlarını sonra anlatırız.
O yıllarda zaman hiç geçmezdi. Bir türlü akşam olmazdı.
Sonra ajanslara daha bir kulak verdik.
Ajanslar yalan söylüyordu,
Sahibinin sesi retro gramofonlar ile…
Hala kendi meşreplerine göre ayrı telden çalıyorlar.
Hakikatı öğrenemiyor yetmiş iki buçuk millet,
Kasvetli taş değirmenlerde itina ile öğütülüyor umutlarımız.
Anlamsız, saçma labirentlerde tükeniyoruz ağır ağır.
Hani, özel mülkiyet düpedüz hırsızlıktı ?
Devrimin eli kulağındaydı hani ?
Ne oldu da hava döndü ?
Ortodoks teoriler açıklamakta yetersiz kalıyor.
Yaşamsal pratik her gün patlatıyor, kutsal teorileri…
İdeoloji de bir yanılsamadır zaten, yanlış bilinçtir.
Olması gereken olandır,
Ama olan olması gereken değildir.
Fakültedeki ilk “mikro iktisada giriş “ dersimizde Prof.Aziz Köklü :
– Arkadaşlar, dersimizde kapitalist ekonomiyi öğreneceğiz, sosyalist ekonomiyi değil, demişti.
Sanki hepimiz biraz “Ockham`ın Usturası”na göre yaşayıp gidiyoruz.
Olan hep yoksullara oluyor.
Aşkın Kurt – Bandırma – 11-12-2024