Ad Hominem .

 

AD HOMİNEM !

 

Ad Hominem  .

Latince bir deyim. Olmuş bitmiş bir işin özünü   eleştirmek yerine o şeyi yapana saldırmak anlamında bir deyim..

Bandırma''da son günlerde alemin diline dolanan aldatma kandırmaca ip üstünden atlamaca dedikoduları ayyuka çıkmışken elbette bendeniz Baykuş amcanız geceleri tünediğim yerde sizlerin duyduklarınızın on binmilyon  baloncuk katını kendi kulaklarımla duymakla kalmayıp  yeni edindiğim android çipli  harika makinem de de olan bitenleri  izleyip görmekten de büyük zevk ve heyecan duymaktayım.

Burada da her yerde olduğu gibi Ad hominemciler sahnede. Olurmuymuş bunlar yapılırmıymış ne gerek varmışmış !Neden olmasın ?  İnsan var karşımızda. İnsan robot değil programlanıp kurgulansın. İnsanlar tabuları hep zorlamıştır.

Ben bu konularda çok demokratımdır. Özgürlüğü severim bak. Öyle kısıtlamalar zorla baskıyla  işi yürütenleri hazetmem.

İnsanoğlu müthiştir bu konuda  biz Baykuşlara benzemez. 

 

"Aşk vefasızdır, peçeli baykuşlar için bile. 28 Nisan’da Journal of Evolutionary Biology’de yayımlanan yeni bir araştırma, normalde tek eşli olan bu kuşların bazen eşlerini terk ederek yeni partnerler bulduklarını, hatta zamanlarının dörtte birini bunu yaparak geçirdiklerini ortaya koyuyor. ABD’de insanlar arasındaki boşanma oranları ise yüzde 40 civarında.

Bu “boşanmalar” her ne kadar niceliği niteliğe tercih etme anlamına gelebilse de her iki cinsiyet de bu ayrılıktan fayda sağlıyor.  

Peçeli baykuşlar genellikle üreme konusu çok verimli gitmediğinde boşanma eğiliminde: Az sayıda yumurta olduğunda ya da hayatta kalan yavruların sayısı az olduğunda örneğin. Çift, fazla sayıda yavruya sahipse büyük oranda birbirine sadık kalıyor. Bu yavrulama üzerine kurulu ilişki zamanla daha da iyi oluyor çünkü çiftler uzun vadede ailenin büyüklüğünü en üst düzeye çıkarmak için daha sık çiftleşiyor. "

 

Öncelikle insanların kişisel dertlerini kendine dedikodu malzemesi yaparak bire bin katarak dallandırıp budaklandırması  bana göre aşağılık bir davranış biçimi biz doğululara özgü karakteristik bir zavallılıktır.
Bulur kolayını insanoğlu . Ne demiş bakın  ünlü filozof King Kong   : Mucize aşktır... Vee enerjinizi korkularınıza değil rüyalarınıza verdiğiniz zaman mucize başlar.  
Mucizeyi yakalamışlara ne mutlu . Kapana kıstırılmış insanlar direniyorsa ne mutlu onlara. Acımak kafeslerinde ıstırapla yaşam sürdürenleredir. 

Birilerinin  parası  malı mülkü çenenizi yorar  yetmedi uçkuruyla da eğlendiğinizi sanın. Kıskançlıktan çatlamıyorsanız papağan olayım.
Malüm sabahlara kadar geceler kolay geçmiyor. Ne uykusuzluk  çekenler var ne bilseniz.  Duvarlara tırmananlar Allahım kurtar beni diye yalvaranlar sessiz sessiz.  Allah vermiş şükür ekmek derdi yok aç kalmak yok lüks dersen ortanın üstü burjuvazi çerçevesinde  sıkıntı yok yani. Ama var. İnsan bu işte herşeyini verir. Allah ama istersin daha istersin çok istersin gözün doymaz n'apalım bu insanın fıtratıdır aynı zamanda. Zevk arasın yasal uyuşturucu yani devletin bizzat satarak yolunu bulduğu içki sigara eczane opiumlar derken kesmez bunlar birden bire daha istersin daha daha  daha. ha ha ha ah..

İnsanların, fuhuş hatta  eroin bağımlılığının “kurbansız suçlar” olup olmadığı sorusunu ve bu soruya yönelik verilen olumlu cevapları gün geçtikçe daha fazla duyuyorum ya.

  Bu yasakların cazibesinin üretimi . Elde değil acaba özgürlük denen kelimenin anlamını bilen var mı ? Özgürlük istiyorsunuz takıyorsunuz parmaklarınıza esaret yüzüğünü artık sen onun malısın o senin malın. Ne çok mülkiyet sapığı var. Oldu canım ben senin malınım ne yaparsan yap.  Ona bakarsan. Boşuna değil özgürlük başladı evlen boşan evlen boşan Bandırma da bu kadar çabuk evlenip boşanılan bir yer daha yok galiba. Özgürlük ruhunda var buranın. Doğuda boşanmalar az neden . Çünkü ister istemez katlanacaktır garipler. Aşiret  seçmiş evlendirmiştir.  Otlaklar araziler bölünmesin diye hısım akraba demeden başgöz edilmiştir İNSAN'lar. Zoraki gider dünya. Boşanacağım ama bir sürü mal mülküde kaptıracağım o zaman bir senaryo yapmalı. Adalet sistemimizde ki tutarsızlıkların daha fazla farkına varıldığının bir göstergesi de burada net ortada. Ben bu adamla artık değil aynı yatakta aynı çatıda bile olmak istemiyorum diye çırpınan yürekleri kim duyabiliyor ki ? Ama adamın servetinden de vazgeçemem doğrusu. . Hakim amca bakıyor olmaz diyor bekleyelim siz gençsiniz  ne olur ne olmaz biraz daha dayanın.

Adamın pili bitmiş dayan diyor hakim amca !
Ya kardeşim adamın ağzı kokuyor öpemiyorum iğreniyorum yeter artık ya..diye çığlık atan var. 

Ayrılık Vakti Gelip Çatınca...
 

 

"İsviçre, Lozan Üniversitesi’nden Amélie N. Dreiss ve Alexandre Roulin, 24 yıl boyunca İsviçre’nin batısında serbest yaşayan peçeli baykuş topluluğunu inceleyerek çiftlerin nasıl birleştiğini ve kaç yavruya sahip olduklarını gözlemledi.  
Üretken ebeveynler olan peçeli baykuşlar yılda genellikle iki kez kuluçkaya yatıyor. Her seferinde yumurta sayısı 11’i bulabiliyor (ortalama altı). Ancak bir yılda çok yavru olmamışsa, çiftlerden herhangi biri yeni bir partner arayışına girebiliyor.  

İncelenen 634 baykuş çiftten yüzde 23,5’i boşandı: 166 çift birlikte yaşamaya devam ederken 51’i ayrıldı. Boşanmadan sonra ev genelde erkek kuşlarda kaldı; yani aşklarına ev sahipliği yapan asıl yuvada kalan taraf erkekler oldu. Boşanan gruptakilerin çoğu ayrılmadan önce ilişkiye sadece bir yıl süre tanımıştı (Kuşların yalnızca küçük bir bölümü birden fazla yıl birlikte yaşamıştı. Çiftlerden biriyse birlikte yaşadıkları süreyi epeyce uzatmış, ayrılıktan önce altı yıl birlikte yaşamışlardı.)"

 

Dünyanın en eski ve kutsal mesleği  fahişelik biliyorsunuz. Kadim zamanlarda yasal ortalıkta yapılan bir şeymiş. Şimdi devlet kontrol altında yasal yapılabiliyor.Kader kurbanları falan deniyor ya hani inanmayın.  Yüce devlet bu mesleğe de el atmıştır.  Çünkü kazancı güzel tabi kazanç olunca vergisini vereceksin. Evet meslek . Seks birincil ihtiyaç çünkü doğa üreyin diye emrediyor.  Kontrol dışı bir durum.   Aslında, üzerinde spekülasyonlarda bulunulan  soruları haz etmiyorum tabi. Sana ne onun bunun şeyinden bilmem ne ilişkisinin ne olduğundan ondan bundan. Ne ! Kıskanıyormusun ? Tabi kıskanıyorum. Ne güzel bir çıkış yolu bulmuşlar daha ne kime ? Yapamadığınız yapmak isteyipte beceremediğiniz bir şeyi birisi yaptıysa vay haline.  Koparın kafasını infaz edin. Nasıl cesaret etmiş özgürlüğe  bak sen küstaha. Ya doğanın yarattığı bir çiçek koklanmak için yaratılmışsa  kokla beni diyorsa rıza ilen tabi.  Koklayamazsın. Toplum reddeder bu özgürlüğü. Eleştirin yerden yere vurun kötüleyin infaz yapın. Bilemezsiniz ki orda o yüreklerde ne fırtınalar kopar . Kimbilir nasıl bir duyu fırtınasıdır yasaklarla yükselen doruğa çıkan nasıl bir  kasırgadır. 

 

"Kim Kimi Terk Ediyor? 

Bu türde “aldatma” çok nadir görülüyor. Dolayısıyla partner değiştirmenin tek yolu boşanmak. 

Bilim insanları peçeli baykuşların gececi olmalarından ötürü, olan bitenlerin çoğunun karanlıkta gerçekleştiğini, bu nedenle de dişinin mi yoksa erkeğin mi ayrılma eylemine giriştiğini kesin olarak bilmenin zor olduğunu söylüyor. 

Dişiler boşanmanın ardından yuvayı terk etme eğiliminde olsa da bazıları tercihleri sonucu değil kovularak gitmek durumunda kalıyor. Ancak genç erkeklerin yaşı daha büyük olanlara oranla daha fazla boşandıkları biliniyor. 

Roulin bunun genç erkeklerin bağlılığa hazır olmadıklarından değil, “en iyi partneri bulmanın zaman almasından” ötürü gerçekleştiğini söylüyor. En uygun cinsel ilişki partnerini bulduğundan emin olmak için “bir erkeğin gençken boşanmaktan başka seçeneği yok.” 

 

Yani, fuhuşun ve bağımlılığın “kurbansız suç” olup olmadığını sorguladığımız zaman, bu faaliyetlerden direkt gelen zarar ile bu faaliyetlerin dahil olduğu toplumsal bağlamların –bilhassa bunların birer toplumsal  suç  olarak kabul edilmesinin - sonucu olan zararı ayırt edebilmemiz gerekir. Nasıl homoseksüel davranışın zararlı olup olmadığı düşünüldüğünde, homoseksüellerin ve homoseksüel olmayanlarca  kötü olduğu inancı  doğanın doğrusuna aykırı olduğu varsayımından geldiği içindir. Sapma doğanın tabiatına aykırılıktan geldiği içindir. Çünkü doğa üremeyi emreder sadece. Üreme dışında yapılan her tema sapıklık kategorisine girer ister istemez. Toplum sapıklığı reddeder am doğa herkesin sandığı gibi herşeyi de mükemmel yapamaz. Arızalar sürekli  olur ve  toplumların isteklerine göre ayıklanır. Hani Nietzche nin güçlü olan kalır tezine ilave faydalı olan ve üreyebilen kalır.. 
Çünkü doğa sürekli  üreyen  evrenin kendisidir. Sürekli ürer doğa. Virüslerde ürer galaksiler de . Hiç bir engel tanımaz üremek için. Boş bir doğa parçasını bırakın kendi haline az bir zaman sonra orada kendiliğinden hızla üreyen bir  mekanizma göreceksiniz.  Otlar ürer, ağaçlar ürer, sürekli döllenme üreme içindir, hayvanlar ürer, insanlar ürer, Mütemadiyen bir üreme kaosu içinde iken sen tut doğanın bu temel prensibini engellemeye kontrol etmeye çalış.  Olur da  ancak bu kadar olur.

Üremeye yönelik olmayan her temasın  sapıklık olması bundan. Üremeye yönelik bir eylem neden suç olsun.  ile değilse suç oluşmaz cinsellikte ve yasalar kurgulanır.. 

 

"Dolayısıyla bu tür için uyum, kuşların güzelliğinden daha önemli. Ne de olsa erkeklerin yeni bir kuşla cinsel açıdan daha iyi bir uyum yakalaması daha fazla yavrulama anlamına geliyor. Aynısı erkeklerin aksine ikinci bir partner ararken standartlarını düşürmeyen dişiler için de geçerli: Genellikle yeni partnerleriyle eskilerine kıyasla daha fazla yavru yapıyorlar. Sadakat Büyük Ailelerin Temeli.Yani birkaç deneme ve birkaç kırık kalbe mal olsa da asıl amaç gerçekten en uyumlu eşi bulmak ve sürekliliği sağlamak için bebek yapmak. Çok yakından tanıdığımız diğer bir türün asıl amacının aksine…"

"

Bu kavram, herhangi bir gerekçeli kanuni yasak için gerekli olan şartta  -  türün giderek bozulmasına yol açan biyolojik sakıncalar , zorlama ,baskı,şiddet, kandırma , hile -  tanımlanan  bir zararı engelleme amacı gütmediği sürece de hiçbir kanuni yasak gerekçeli değildir. Bir kavramı eleştirmek yerine yapanı eleştirmek zavallılığıdır sorun. Ad hominem  yani.

Fuhuş modern toplumun  üretici güç olarak sahip olduğu seviyenin zorunluluk olarak  hayat bulmuş hali iken,toplumun  geniş kesimlerini  ötekileştirdiği  varsayılır ve bu tür bir sapma  toplumun yalnızca nesnel koşullarını etkilemekle kalmayıp aynı zamanda arzularını da bozduğu gerçeği ile dışlanır.  Bir toplumsal düzenin yalnızca var olan arzuları karşılamaya yarayan bir araç olmadığı, aynı zamanda kendini insanlarının kalplerine ve akıllarına sızdırarak arzularını yaratıp şekillendirdiği  de fark edilmeli. 
Sonuçta klişe yaşamlarla  kendine  yabancılaşmış  insanla  ona direnen  direnmeye çalışan cesur yüreklerle karşı karşıyayız.  İnsan bu.  
Doğada üreme içgüdüsünün önüne engel koyamazsınız. Üreme isteği  karşıt güçleri yakınlaştıracaktır.  Tabii ki bu oldukça kompleks olan günah keçisi oluşturma süreci, yalnızca insanların halen insan seviyesizliğinin ne demek olduğuna dair biraz fikirleri olduğunda mantıklı hal alabilir. Suç ve suçluluk izafidir.  Hani İsa demişti " hanginiz suçsuzsa ilk taşı o atsın. " Yapılan ikiyüzlülüğü görünce   herhangi bir insani toplum düzenini değerlendirmede kullanılan hayati derecede önemli bir kriterin geleceği  konusunda endişe duymaktayım.

Son söz olarak  yine Latin ermişlerin sözüyle bitiriyorum.

Amantes amentes ! (Aşık olmak deliliktir)

 20 - 06- 2015 Bandırma -  Baykuş 

 

Taş(şşşşşş)eron emekçilerine ayrımcılık zülmü

Yazım  sahipsiz çalışanların dramı üzerine.
Belediyelerde yaşanan çalışanlara dayatılan hak gaspları ve taşeron çalışanları içinde özel ayrımcılık ve kayırmacılığın özel durumuna ilişkin aslında yazılacak daha çok şey var.
TAŞERON çalışanlarının çalışma alanlarında yaşananlar  sahipsizliğin dramatik gerçeğini net ortaya koyuyor.  İşverene şirket yöneticilerine yakınlık akraba tanıdık ilişkİlerinin avantajıyla sergilenen apaçık ayrımcılığa   ilişkin biraz daha ayrıntılı bilgiler vermek gerekiyor. Taşaron aslında taşaron ötesi bir durum. Hele bir de arkanda siyaset ağası yoksa yandığının resmidir.

Torpilli taşeron işçisis yan gelip yatar kimse bi şey diyemez. Arkanda dayın varsa işçilik değil  tatil yaparsın . Tatilin bittiğinde ATM ye uğrar yeni tatil ayı için avantanı kaparsın.

Amma yokksa arkan senin bir kez hata yapma şansın yoktur. Kapı önündesin.

Aslında taşeron zülmü değildir içimizi acıtan . İnsanımızın insanımıza reva gördüğğü hakksızlıklardır. Bu durum parti sorunu da değil.
*
Taşeronda çalışan insanların hiç bir sendikal hakkı olmadığı bilinen bir gerçek. 
Ancak iş hukukundan doğan haklarını dahi taşaron çalışanı  bazen kullanamamakta bu haklarını talep ettiğinde ise dışarıda iş bekleyen yüzlerce insan olduğu ve işine gelirse çalış gelmiyorsa git tehditleri ile başbaşa bırakılıyor.
Örneğin: Bayramda çalışıyorsan normal bir özel işletme kamu işletmesi vs. nerde olursa olsun sözleşmeli ve iş akdine dayanan her yerde bayram mesaisi verilir. Bu hak için özel bir çaba veya hak arama gayreti olmaması gerek . Ancak uygulamada böylesine apaçık ve iş hukukuyla tespit edilen  genelgeçer bir hak dahi görmezden gelinebiliyor.
İşin dramatik yanı  bu  kural ne hikmetse bu çalışanların haklarının savunucuyuz iddiasında olan sosyal demokrat belediyemizde gerçekleşiyor ise dram dahada derinleşir ve bu konu asla yöneticilerin gündemine gelmemekte getirilmemekte üstüne yatılarak önemsiz bir ayrıntı gibi baştan savılabilmekte.
Üstüne üstlük  fazla mesai ücretlerinden kaçınan taşaron çalışanlara farklı farklı bakabilen  belediye yöneticilerinin ,açıkçası mesai verenlere  reva görmediği  ücreti  hakkı olmayanlara daha fazla ücret vererek  adeta alay edercesine mevzuyu kapatması ise tam bir skandal. Toplu taşımada diğer Belediye çalışanlarına tanınan hak ücretsiz ulaşım kartı taşeron çalışanlarına verilmez çünkü onlar uzaylıdır !?..  Oysa ki Belediyenin toplu taşıma şirketinde ortaklık payı vardır.
*
Haksızlıklar bunlarla sınırlı da değil. Taşeron şirket çalışanlarına baktığımızda işe yeni giren ve nitelik bağlamında eski çalışandan daha eğitimli veya nitelikli olmamasına karşın  eski çalışandan daha fazla ücret alabilmekte ?  Bu garabet durum nasılsa sürüp gider. Haksızlıkla karşı karşıya olan sahipsizçalışan  üç otuz para ücretinden mahrum olmamak adına ses çıkaramaz . Sonuçta bu durumda mesai veren bir çalışanın ruhsal durumunu hayal edin. Sizden sene sonra işe başlayan sizden daha tecrübeli veya liyakatı olmamasına karşın daha fazla ücret alabiliyorsa nasıl verimli olunabilir.
Ve bu görmezden gelinerek adeta sistemle dalga geçilebiliyor.
Falanca Müdürün oğlu ,fİlancanın yakını akrabası,  eşin  dostun yakını isen alacağın  ücret farklıdır. Taşaronla başlayan sahipsizlik haksızlığı üzerine bir kalem haksızlık daha  ayrımcılık ekleyerek çalışma şevki , çalışma barışı nasıl olanaklı olabilir yöneticilerin buna izin vermekle nereye varmak istediklerini anlamak  mümkün değil.Pek çok çalışan içine atarak sindiriyor bu haksızlığı. Bu süreç çalışanlar arasında doğal olarak örgütlenmeyi kendiliğiden önleyen gizli bir nifak oluyor. Şubat 28 gün çekiyor diye taşaron çalışanlarından  2 günlük yevmiyenin kesilmesinin açıklamasını yaparmısınız. Muhtemelen bu kesintiler birilerinin cebine girmektedir, ancak bu haksızlığı gören var mı, yok mu?
.
Hal böyleyken yapılacak olan şey nedir. İşçi temsilcilerine başvurmak derdini anlatmak haksızlığın giderilmesini beklemek, belki bir umuttur.
 Maalesef .
İşler o hale gelmiş ki ; bütün bu yasadışılık ve ayrımcılığın yarattığı ruh halinin ötesinde insan haklarına aykırılık apaçık olmasına rağmen duymadım görmedim tiyatrosu durumu isyan noktasına getirmeye devam etmekte..
Yetkili merciye soruyorsun. Bu ne iştir ? Yanıt . Sözleşmenizde yer almıyor ki !. Oysa ki iş hukukundan doğan kanuni haklar her çalışanın bildiği gibi kanuni zorunlulukların tümü iş sözleşmelerinde yer alması gerekmez. Adı üzerinde genel kanuni haklar. Ancak böylesine ucuz ve dayanaksız bahanelerle çalışanları "ister çalış ister çalışma nasıl olsa yerine gelmek isteyen yüzlerce kişi var" dayatmasıyla ahlaksız tekliflere mahküm etmek bırakalım koruyucu yasaları insanlık dışı bir durum. 
*
Ücretler konusunda taşeronda devletin uyguladığı acımasızlık bir yana bir de içeride yaşanan haksızlıklar... Eğer yöneticilere yakınsanız maaşınız taşeronda olsa olabildiğince iyi olabiliyor  oysa  sabhatan akşama  uydurulmuş bir masa ve koltukta  zaman doldurandan ziyade sahada  emeğe dayalı birimlerde çalışıp hakettiğini alması gerekenler ise maalesef kimseye yakın olmamasının cezasını çekmekte.. Yeri gelmişken belediyelerde "eğitimli üniversite mezunu" olmanızın hiç bir faydası yoktur eğer kadrolu değilseniz. Çünkü lise mezunu olsanız bile eğer pozisyonunuz birilerine yakınsa maaşınız ve mevkiniz rahattır. Tabiki belediyelerde sorunlar bununla bitmemektedir. Eğer farklı bir etnik ve dinsel yapıda  biriyseniz ve çoğunluğun içinde az iseniz vay halinize. Sizin ne olduğunuz kim olduğunuzu sürekli sorgulanır ve bu baskı insanın çalışma ruhunu azmini verimini sıfırlar.

İlginç bir zaman diliminde yaşadığımız ortada ki  Ülkedeki hiç bir sorunla ilgilenmeyen ve apolitik yönetilmeye uygun tipler ise nedense el üstünde tutulur ve de içi boş particilikten dolayı verimsiz tüm elemanlar anlamsız uyduruk yerlerde yükselir. Verim verimsizlik çalışan işveren ast üst yetkili yönetici  ilişkisi maalesef ki bu önem verilmeyen ancak aslında çok önemli  ayrıntılarda ortaya çıkan olumsuzluklarla  umut ve bel bağladığımız  sosyal demokrat belediyelerimizin başarısızlıklarından biri olmaya devam ediyor.
Olması gerekenlerin yerinde olmaması daha doğrusu bu nedenlerden dolayı olamaması hak etmeyenlerin   yükselmesi işleri maalesef daha da verimsiz hale getirmekte. 
Bakıyoruz ki; Taşeron şirkete yüklendiği hizmetler için ekstradan devredilen milyarlarca para ,ama bakıyoruz yine  bayramda olsun veya özel günlerde taşeron işçisine yaptıkları fazla mesaisi için bir ödeme yapma derdi yok  düpedüz angarya ..ve  herhangi bir ikramiye yahut kumanya yardımı yapılmamakta..
Şaşaalı  açılışlar  veya resmi gün kutlamalarında gösterilen gereksiz  sahneler  yerine çalışana ve halka yapılacak harcamalar ise her zaman kitleye karşı  daha fazla kazandıracaktır kuşkusuz ama bu yapılmıyor. 
*
Son olarak  sendikasız çalışan olsa da sonuçta işçi temsilcisidir diye  başvurularak  yardım istenen  sendikaların taşeron işçisine bakışı  aşağılayıcıdır.
" Kardeşim biz ne yapalım bunlar taşeronlaşmanın getirdiği durumlar elimizden bir şey gelmez " diyerek  işin içinden sıyrılıp haksızlıklar karşısında kayıtsız  sessiz kalmaları ve kariyerizm adına yönetimle işbiliği uzlaşmacı ılımlı bir havada ilişki yürütmeleri duyarsızlıkları taşıdıkları sıfat olan sendikacılık adına  ibretliktir.
 Zira sendika dediğimiz örgüt salt kendi bünyesindeki işçileri değil o kurumda çalışan tüm işçilerin haklarından sorumlu olması gerekmektedir . Sadece  üye kesintisi aldıklarım beni ilgilendirir bakış açısı bir dramdır kendi adlarına.  Ancak sarı sendikacılık ve uzlaşmacılığın kariyerizm hırsıyla sesini etmeyip yerinde oturup pasifist bir tablo çizmekle hayatı kurtardıklarını sanarlar ki bu yanılgıdır.
Çaresizlik işçilerin kaderi olamaz diyerek yazıyı  bitirmek anlamlı olacaktır...