Ağlatan Vergiler

AĞLATAN VERGİLER
     Eskiden arzuhalciler vardı. Belediye, adliye konaklarının yakınında duvar kenarına, ağaç gölgesine  otururlar,  hacmi büyük ,oldukça ağır  daktilolarla minik ücret karşılığında okuma yazma bilmeyen insanların dilekçelerini yazarlardı.  Daktilo sesi raharsız ediciydi. Her satır sonunda çınlardı. Arzuhalci yazdığı yazıyı yazarken göremezdi, harflerin koyuluğu, tuşa basma gücüne göre değiştiği için yazı, açıklı koyulu çıkardı.  Keşke teknolojinin gelişim hızına uygun olarak okuma yazma oranımız da artsaydı. Ama olmadı!  Teknoloji gelişti, okuma yazma oranında fazla değişiklik olmadı. Neyse. yakın geçmişte bir gün;
  Adamın biri bu arzuhalcilerden birine gelmiş dilekçe yazdırmak istemiş. Arzuhalci ( Nedir derdin? ) diye sorunca da( Babamız öldü. Biz beş kardeşe biraz miras kaldı. Fakat kardeşlerim bana hakkım olan mirası vermiyorlar, isteyince de, itip kakıyorlar.) demiş. Arzuhalci ( Hepsi bu mu? ) diye sormuş. Adam da( Evet hepsi bu kadar.) diye cevap vermiş. Arzuhalci( Tamam o zaman, sen şimdi git, ben dilekçeni yazayım. iki saat sonra gel al.)  demiş... Adam iki saat sonra gelmiş; arzuhalcinin elinde dört beş sayfa dilekçe hazır. Başlamış okumaya.( Efendim, ben ailenin en küçük çocuğuyum. Hayatım boyunca kardeşlerim bana haksızlık yaptılar, şöyle ezdiler, böyle dövdüler. Biri itti, öteki kaktı... Şu oldu , bu oldu, Şimdi de miras hakkımı vermiyorlar, beni dövdüler , kovdular... v.s  v.s )  Adam dinlerken dinlerken ; başlamış hüngür hüngür ağlamaya. Ama öyle böyle ağlamak değil. Kimse susturamıyor...Demişler ki( Kardeşim, ne oldu , niye bu kadar ağlıyorsun?) Adam( Baksanıza dilekçede ne yazıyor. Meğer bana neler yapmışlar da haberim yokmuş. Ben ağlamıyayım da kimler ağlasın?)

 Ülkemizde bugün bile okuma yazma  bilmeyenlerin oranı % 39 larda. Bizi kıskanan Almanya' da% 11 Japonyada % 4 halkı aptal denilen ABD de% 14.
 Eğitimli, yüksek yetenekli nüfus ise, onlar önde biz tam tersi % 3 lerdeyiz.

Yani arzulacilere ihtiyacımız bitmedi.

**
     Yaklaşık elli senelik arkadaşım Kevser' in gözleri şeker hastalığından bozuldu.  Etrafını zor görüyor.Uzun zamandır , anne babasını trafik kazasında kaybeden torunu ile yaşıyor. Cenk Lise son sınıfa geçti. Çok akıllı ve  başarılı. Girdiği sınavlarda hep derece alıyor, burs kazanıyor. Kevser de onu okutmak için yazın köyde, kışın şehirde yaşıyor.  Bu sene okullar açılacağına yakın beni köye davet etti. Son haftayı birlikte geçirdik. Bahçesinde kalan son ürünleri topladı. Tavuklarını komşularına emanet dağıttı. Yaptığı konserve , salça, erişte tarhana , turşu ne varsa birlikte paketledik. Birlikte şehirdeki evlerine geldik. Bu ev üç aydır kapalı. Posta kutusunda zarflar, faturalar birikmiş.  
     Cenk faturaları tek tek okumaya başladı. Elektirik faturası bir aylık 95 TL der demez. Kevser( Olamaz, burada bile değildik!) diye bağırdı. Cenk( Babaanne biz  olsak da olmasak da; vergiler faturaya yansıyor.) diye onu susturdu. Ama nereye kadar? Su, doğalgaz,  telefon, elektirik derken; yaşanmamış evin üç aylık faturası iki bin lirayı aştı.   İki bin liranın % 80' i vergi. Güvence bedeli, taşıma bedeli, sayaç ücreti, saat ücreti, abonelik ücreti...   Cenk  okurken  , Kevser ağlamaya başladı.  KDV,  işletme vergisi,      damga vergisi, proje onay bedeli, motorlu taşıt vergisi, pasaport harcı,   konaklama ve yemek  için , tekstil için, ilaçlar için, hatta gıda maddeleri için ödenen paralar kalem kalem ... Düzüm düzüm... Esnafın, çiftçinin, emeklinin, çalışanın verdiği vergilere sıra gelmedi  bile!  Yok, harcama üç yüzü geçerse şu kadar, beş yüzü geçerse bu kadar... Kevser hüngür hüngür ağlıyor! Ağladıkça ağlayası geliyor!

Vergi ödemek vatandaşlık görevlerinden biridir.  Boynumuz kıldan ince  de;  bizim canımız yanıyor!  Canımızı yakan vergi vermek değil.  Vergi ağırlıklı vergi sistemindeki adaletsizlik!

*
     Aile dahil büyük küçük bütün toplumlarda görev dağılımı vardır. Bazıları seçilir, bazıları hangi işi iyi yapacağını bilip o göreve talip olur. Bazıları da( Çomarın görevi hırlamak.) diyerek kendi kendine birşeyleri sahiplenip  sözüm ona onları korumaya kalkar. İşi hırlamak tır. Gelene geçene hırlar durur. Hoşt! Diyene de hırlar, demeyene de! Bu insanların suratları hep asıktır. Yapıcı,ve olumlu bir söz çıkmaz ağızlarından. Nerede kavga, döğüş, geçimsizlik , uyuşmazlık var; onlar orada ahkam keserler. Böyle beslenir böyle yaşarlar.
        Seçilmişlerin seçenlere, minnet borcu vardır. Bazıları  borcuna sadık  olur. İlk fırsatta borcunu öder, en azından ödemeye çalışır. Bazılarının dostluğu seçilinceye kadardır. Bulunduğu yere gökten inmiş gibi davranır. Gözü hep göklerdedir. Seçen kişilerin ara sıra ona kendilerini hatırlatmaları gerekir. Bazen de seçen kişiler seçtiklerinin şartsız , kuralsız kölesi olurlar. O kişiyi öyle bir yüceltirler ki; bir noktadan sonra kendileri de ulaşamazlar, seslerini duyuramazlar. Ondan çekinir hatta korkarlar.( Ben seni şu şu özelliklerinden dolayı beğendim, kendime yakın buldum ve seçtim. Ama sen; ilkelerini kaybettin, başka değerlerin peşine takıldın. Benim seçtiğim adam olmaktan çıktın.) deyip verdiği desteği çekemezler. Destek vermeye devam ederken de; kendilerini haklı  gösterecek nedenler bulurlar. (Yanlış işler yapıyor ama, bazı iyi işleri de var, ben bu adama destek vermesem kime vereyim? Hadi birini seçtim , destekledim. Onun sapıtmayacağı ne malum? Gelen gideni aratır...) Gibi! Buna seçilen kişinin beslediği propaganda ordusu da katılır. Hatalara mazeretler bulunur. Grubun reklam yüzü olan,  dürüst tanınan insanlar  kullanılır. Kafalar karıştırılır, yapay gündemler arka arkaya  patlatılır. Gerekirse vaat, gerekirse tehdit,  gerekirse şantaj kullanılır.  Herkes bir istikrar koruma sevdasına düşer. Hatta olmayan istikrar varmış da; onu korumak adına kararlar alınıyormuş havası eser.  Bir düzen daha kurmak için yola çıkanlar, kendilerini eski düzenin içinde bulurlar. Çomar her zamanki görevini yapar. Toplum içindeki koyun yapılı insanlar kurttan korkar , doğru buldukları insanlara sığınırlar. Oysa o sığındıkları insanlar kurttan daha fazla zarar verir kendilerine. Ya para karşılığı satar, ya da keser postunu giyer, etini pişirir yer, kelle paça çorbası her yerde içilir, işkembe iyi gider. Geride kalan gübre bile, zengini zengin eder.    
ULVİYE KARA AKCOŞ/BANDIRMA -13-01-2022