Çocukluğumuzdan hepimiz hatırlarız . Hani şu zengin Ali Dayımız. Çiftliğinde koyunları, inekleri, tavukları olan. Ali Dayı çiftlik , çubuk sahibidir ama , kimseye de bir kuruş hayrı olduğunu duyan olmamıştır. En güzel günlerimiz onun koyunlarının , tavuklarının hesabını yapmakla geçti. Birimiz de kalkıp ( Kim bu Ali Dayı, bana ne onun ördeğinden, kazından) diyemedik. Niye kendi hesabını kendi yapmaz da bize sorarlar anlayamadık. İlkokulun ilk sınıfında yirmiye kadar öğretilirdi rakamlar. Bu arada basamak basamak dört işlem kavratılır. İşte o arada Ali Dayı girerdi hayatımıza . Önce; çiftlik hayvanları alınır satılır. Toplayıp çıkartması bize düşer. Sonra git gide hesap büyür. Çiftlikteki hayvanların toplam bacak sayısı verilir. İnekleri de saymıştır biri. Bize kaç tavuk olduğunu bulmak kalır. Buldun buldun . Bulamayan yer dayağı. İki de bir kasabaya yumurta. satmaya gider Ali Dayı, ya yolda birazını kırar, sakar herif! Ya da iri yumurtaları on kuruştan ufakları beş kuruştan satar. Sanki bize komisyon verecek! Hesaplaya hesaplaya bir hal oluruz. On litre sütten ne kadar peynir çıkar, peynirin kilosu şu kadara satılırsa. Sütün litresi de şu kadarsa Ali Dayı kaç lira kar eder? Biz biliriz!
Şimdi de Ali Dayılarımız var. Neyse çiftlik hesapları bizden sorulmuyor. Ama bu defa da biz meraktan sayıyoruz dayımızın gemiciklerini. Kaç gemisi var. Günde kaç sefer yapıyorlar, günlük , haftalık, aylık gelir ne kadar? Vergisi kaç lira tutar, çalışanlara ne ödenir, hesap yine bizi geriyor.
Çiftlik hayvanlarını tanımak için( Ali Baba’ nın bir çiftliği var.) şarkısını öğrendik. İneğin möö mööö diye böğürdüğünü, eşeğin aiii aiiii diye anırdığını yoksa nasıl öğrenirdik? Hele horoz sesini tahmin bile edemezdik.
Her dönemde bir veya birkaç Ali Dayı hayatımızın taaa orta yerine renk kattı. Bu arada ismi Ali olanlar lütfen alınmasınlar. Kendi hesabını kendi yapan, kendi halinde yaşayan Ali’lere kimsenin sözü yok. Kimine Ali olmak yetmemiş.Adını bine katlamış Binali olmuş. Bazı Ali’ ler alıp başını gitmesin diye Durali olmuş… Çiftlikler alınmış satılmış… Paralar dolaşmış kasalarda, hesap cüzdanlarında çeklerde, senetlerde. Bizim anamız ağlamış kırık yumurtaları sayarken. Gırtlağımız paralanmış Ali Babanın çiftliğindeki hayvanları taklit ederken. İyi uyumuş, ne güzel uyutulmuşuz. Tam da bu günler için yetiştirilmişiz. Yoksa kaç adet portakal bir kilo eder, bir kilo soğanla kaç yemek yapılır? Asgari ücretle ay sonu nasıl getirilir, nereden bilecektik!
Yazımı burada sonlandırıp ve dostlarımla paylaştım. Güzel yorumlar aldım. Öncelikle buradan yazılarımı okuyan, yorum yazan ve paylaşanlara çok ama çoook teşekkür ediyorum. Hele bazı isimler var ki; yazımı paylaşır paylaşmaz sanki bunu bekliyorlarmış gibi anında beğeni, yorum veya paylaşımda bulunuyorlar. Sağolsunlar, onların çoğunu hiç görmemiş, hiç tanımamış olsam bile içten içe bir dostluk bir yakınlık duyuyor ve onların beni taçlandırdığını düşünüyorum . İşte sizlerden gelen bu enerjiyle yazıyor da yazıyorum. Yaşamım güzelleşiyor, rahatlıyorum. Özgüvenim artıyor. Çok mutlu oluyorum. Ali Dayı ile ilgili yorumlardan yola çıkarak bu yazıma birkaç satır daha eklemek istedim. Bir çoğumuzun yaşamına giren Ali Dayı artık ortalıklarda görünmüyor. Ne çok özleyeni varmış meğer. Onun pazarda sattığı yumurtaların tadını unutamıyormuş dostlarım. Kırmızı ve beyaz etlerin kokusunu arıyorlarmış köşe bucak. Ali Dayı çoktaaan iflas etmiş, daha doğrusu iflas ettirilmiş. Çiftlik satılmış. Yerine kocamaan bir tavukhane kurulmuş. Anasız dünyaya gelen civcivler ana kanadı yerine birbirlerine sokularak uyuyorlar, makinalara ana diyorlarmış. Kapatıldıkları kutuçukların içinde hormon katkılı yem ve su ayaklarına gelse de gezip dolaşmadan toprakta eşinip rahatlamadan büyüp satılıyorlarmış. Usulüne uygun kesilmedikleri gibi daha ölmeden yolunup paklanıp paketleniyorlarmış. Çiftliği koruyan o heybetli köpekler; şimdi sokaklarda çöp kutularını karıştırıp su birikintilerinden su içiyorlarmış. Büyükbaş hayvanların nesli kurumuş yerlerini anguslar kapmış. . Sadece Ali Dayı değilmiş hayatımızdan çıkan. Cin Ali’ler de köprü altlarında büyür olmuşlar. Tecavüzcülerden koruyacak kimseleri yokmuş… Ya kırk haramisi olan Ali Baba nerede diye merak edenler varsa ; onlara iyi haberlerim var. Haramilerin hepsi dağdaki mağaralarından çıkıp tam güvenlikli rezidanslara taşınmışlar. Önemli görevlerin başına geçmiş beyefendi olmuşlar. Hepsinin son model cipleri, tekneleri hatta özel uçakları varmış. Tropik meyvelerin suyunu içip zengin sofralarda Allah’a şükrediyorlarmış.
ULVİYE KARA AKCOŞ-BANDIRMA 24-02-2019