Almancı siyasi kaçkınların çıkmazı…

HANGİSİ PALAVRA MI? SİYASAL KÜLTÜR MÜ?

Almancı siyasi kaçkınların çıkmazı…

Siyasi kaçkın olarak Almanya işçilerinin sırtından geçinen zat benimle polemik yapmış! Nesnel olarak yıllardır ülkeden uzakta yaşadığı için ülke gerçeklerini değil de ezberlerine dayanarak kendini tatmin ediyor. Kuşların en zekisi kargadır. Ama bir de kuş mu, deve mi olduğuna karar verememiş devekuşları da vardır… Kafalarını kuma gömüp kendilerini tatmin ederler. Sovyet önderliğinin kararı ile Moskova’da 1931 yılında Marxizm-Leninizm Enstitüsü içinde Marx-Engels’in çözümlenmemiş elyazmalarını deşifre edilerek önce Almancaya, ardından Rusça sonra da Fransızca-İngilizceye tercüme edilmesi üzerine çok önemli bir çalışma başlatılmıştır. Bu çalışmalarda sadece Sovyet bilim insanları değil Alman ve Finli yüksek matematikçiler de yer almışlardır. Çalışmanın zorluğu Marx-Engels’in elyazmalarının sadece kendilerine ait özgün bir stenografiden kaynaklanmasıdır. (Ki stenografi tarihinde önemli bir örnek olarak kabul edilir). Aslında aynı şeyleri onlarca kere yazmak sıkıcı oluyor. Çünkü proleter devrimci bilimsel komünist tembel olamaz araştırıcı ve bulucu olur. Bunu beceren karga, beceremeyen devekuşu olur. Mali oligarşinin gönüllüler ordusunun en “kahraman askeri” olduğunu ona anlatmak çok zordur. Stalin’in de yakından takip ettiği çalışmaların sıralaması şöyledir:

-Marx-Engels (MEGA2) külliyatına1932 yılında katılan “1844 El Yazmaları Ekonomi Politik ve Felsefe” Marx,

-Yine 1932’de “Alman İdeolojisi” (Marx-Engels),

-1933’de “Matematiksel El Yazmaları” Marx. Kapital’ler öncesi çalışması.

-1939-1941’de “Grundrisse” (Marx).

-1972’de “Etnoloji Defterleri” (Marx).

  • Almanya Marx-Engels Enstitüsü tarafından Mart 2012’de tercüme çalışmaları başlatılan 12 cilt el yazması, 2032’de Almanca basımı yapılacağı bildirilmişti.

Kaynak olarak “Matematiksel El Yazmaları” içinde bu bilgi verilmektedir. Son ikisi benim arşivimdeki kitap ve bilgidir. Keza Marx-Engels-Lenin-Stalin-Mao dışında bilimsel komünist orthodox ilkeleri savunan veya eleştiren kişileri okuyarak 55 yıllık savaşım (35 yılı yazarlık) içinde amentü değil siyasi kültür ile donanarak ilerledik. 1924 Ocak ayında vefat eden Lenin, nasıl ki “Mehring’in Marx’ı eleştirileri tastamam açık ve doğrudan doğru olarak yapılmıştır” dedi ise Lenin’i de teorik veya pratik yanlışları eleştiriye açıktır. Örneğin, “Praxis” üzerine… Özellikle Stalin “Son Yazılar 1951-1953” kitabında amentücü Sovyet temsilcilerini eleştirirken “1947’den sonra dünya değişmiştir. Artık Lenin ve Stalin’in söyledikleri geçerli değildir” diyerek ezberci revizyonist tehlikenin altını çizmiştir. Devekuşu okudu mu acaba?

Şimdi ben bu zatın Almanya’da (ve Avrupa’da) yaşamasına karşın ezberlerinin dışına taşan (örneğin ben 14 kitap yazdım 3’ü 2. Baskı yaptı) beyin üretimi yapmadığından eminim. Böyle tiplerin sayesinde Türkiye solu bir türlü proleter devrimci demokrat çizgiye gelemiyor. Ayrıca “sürekli devrim” lafzının ilk olarak Marx tarafından yazıldığından da haberi yok. Kafayı kuma gömmüş büyük toprak sahibi etnik milliyetçilik yalakalığından başka satacak dezenformasyonu yok elinde. Yirmi yıldır Kürt marabaların büyük kentlere akın ederek Türkiye proletaryası ile kucaklaştığının, kaynaştığının etnisiteyi aştığının farkında bile değil. Çünkü ezberlerinde bu yok. Bilgi diye bize çorba ettiği ML üzerine ahkâm kesiyor. Son olarak yazdıklarımı bırakın anlamayı algılayamamış bile… Böyleleri ile uğraşmak zaman kaybıdır. Bizim için “zaman”; beyin-emek gücü üretiminin zorunluluğu görevini önümüze koyar. London’da British Museum Library Marx Reading Room var bunca yıl oraya hiç gittin mi? Akıl-bilgi-bilinç-çoşku-duygu- irade birleşmeden “praxis” olmuyor. O olmazsa sadece palavra kalıyor geriye…. Ah karga kardeş!


Bilimsel sosyalizm ilkelerine göre kurulan bir ülkede, karşı-devrim 73 yıl sonra iktidarı ele geçiriyor ise ve siz proleter devrimci demokratlar olarak, ezberlenmiş laflarla bir cevap arıyorsanız; bu aslında “Teori-Pratik-Praxis” meselesinde Marx-Engels’i tam olarak özellikle “praxis” (devrimci bilinçli uygulamanın siyasal kültürü) olarak kavranmasını irdelemek zorundasınız. Bunu Marx Manifesto’dan üç yıl önce vurgulamış, onun vefatında beş yıl sonra Engels tekrar vurgulamış. Sonra unutulmuş neden-niçin-nasıl? Ünlü Tezlerin 2.cisi bu üçlemi vurgular. Vurgulayarak devam eder. Bunun için 8. Tez görevi “yorumlamak” değil “değiştirmek” tarihsel zorunluluğu ile noktalar. Bunun için “sürekli devrim” demiştirler. Bu şifreyi çözerseniz Marx-Engels’in hiçbir yapıtının yarım bırakılmamış olduğunu kavrayacaksınız. Basımı gerçekleştirilmemiş bulunan el yazmaları bunları zenginleştirecektir. Teoriyi sınıfa taşımak ve sokağa indirmek pratiğini yaşamla kucaklamak bizi savaşarak kesintisiz sosyalist devrimin praxisinin zaferine götürecektir. Tıpkı Marx’ın “daha çok iç savaşlardan, zaferlerden, mağlubiyetlerden ama tekrar zaferle sonuçlanan iç savaşlardan geçeceğiz” dediği gibi….

(H.Özkul.01.12.2022) (06.12. 2022. HÖ)


STALİNOFOBİK
Batı kapitalizmi bir numaralı düşmanı olarak hedefe koyduğu SSCB’ne karşı her türlü emperyalist saldırganlığı denemiştir. SSCB dünya tarihindeki ilk sosyalist ülkedir. Polonya’ya saldırı sonrası 1919’dan itibaren ablukaya alınmıştır. İç savaş ve Büyük Anti-faşist savaşta dahil insan kaybı 30 milyonun çok üstündedir. SSCB daha Mart 1922’de Britanya’ya karşı Hindistan’da geri adım atmış. Bunu Türk İstiklal Savaşı desteği ile dengelemeye çalışmıştır. İçeride devlet kapitalizmi olan NEP uygulamaya konmuştur. Burjuvazi SSCB’ne saldırırken 1924’ten itibaren ülkenin 2. devlet başkanı olan “Stalin”i baş “fobi” olarak işlemiştir. Tek ülkede sosyalizm iddiası otoriter liderlik idolünü yeşertmiştir. 1990 sonrası Holywood tarafından çevrilen Stalin’i anti-semitik olarak işleyen film gibi Amerikan zionist lobisinin psikolojik savaş unsuru en ilginç olanıdır. Filmin sonunda sıradan seyirci “Stalin haklıymış”a varınca film piyasadan kaybolmuştur. Stalin, Lenin gibi dört lisan değil ancak iki lisan konuşuyordu. Hukuk Fakültesi mezunu da değildi. Stalin RSDİP saflarına geçmeseydi Gürcü Kilisesi’nin vaizlerinden biri olacaktı. Ama kitap-kurdu Stalin Sovyet devleti başkanı olmayı başardı. Ayrıntıları en son basılan “NaZionizm” kitabımda işledim. Aşağıdaki örneği sınıflar mevzilenmesinde yer kapan bürokrasinin, idol yaratma gerekliliğinin doğal sürecinin sonucu olarak aldım. Lider kültünü yaratan olgu otoriteyi temsil eden kişinin kendisi mi yoksa yeniye eklenerek gizlenmiş geleneksel bürokrasi ve onun ahtapot kolları mı olduğunu iyi irdelemek lazım, bence…
28 Ağustos 1942 günü, bu sırada Kuzeybatı Cephesi komutanı olan Semyon Timoşenko, Stalin’e şu telgrafı çekti:
“Yoldaş Stalin’e. Basında yayınlanan ‘Cephe’ adlı piyes özel bir dikkati hak ediyor. Bu piyes bize asırlarca zarar verir. Bunu kaldırmak, yazarını da sorumluluğa çekmek gerek. Bu bağlamda suçlular ayıklanmalı.”
Stalin aynı gün, Timoşenko’ya şu telgrafı gönderdi:
“Çok gizli. Kuzeybatı Cephesi, Mareşal Timoşenko’ya. Korneyçuk’un ‘Cephe’ adlı piyesiyle ilgili telgrafınızı aldım. Piyesin değerlendirmesinde haksızsınız. Piyes, Kızıl Ordu ve onun komuta kademesi için büyük bir eğitsel önem taşıyor. Piyes, Kızıl Ordu’nun yetersizliklerine doğru bir şekilde dikkat çekiyor; bu yetersizliklere gözlerimizi kapatmak doğru olmaz. Yetersizlikleri cesaretle kabul etmek ve bunları ortadan kaldıracak tedbirleri almak gerek. Bu, Kızıl Ordu’nun düzeltilmesi ve mükemmelleştirilmesinin biricik yoludur.”

HALİD ÖZKUL

Halid Özkul 12/06/2022 – 21:31

9
A+
A-
REKLAM ALANI