Anaların İç Sesi

ANALARIN İÇ SESİ
     Arşivlerde açıklandığına göre; kurtuluş savaşında 250 000 şehit vermişiz. Nur içinde yatsınlar. 250 000 ananın doğurduğu 250 000 can. Arkalarında yüreği yanan, gözyaşı döken binlece, baba , kardeş, eş ya da sevgili. Binlerce yetim... Neyin karşılığı? Al zemin üzerine beyaz ay yıldızlı o muhteşem bayrak uğruna,  o gün sınırları çizilen bugün üzerinde farklı etnik kökenlerden gelen milyonlarca  insanın (YURT)  dediği topraklar uğruna.   Helal olsun!
      Kurtuluş savaşı bitti, anlaşmalar yapıldı. Vatanımızın adı kondu, vizyonu ve yönetim şekli belirlendi. O  tarihlerden  sonra, yine  binlerce, polis, asker, korucu ve sivil insanımız şehit oldu. Yine ocaklara ateş düştü, analar ağladı, canlarımızı toprağa verdik. Bizim gibi şehit vere vere ayakta kalan daha kaç ülke  var bilmiyorum. Artık bitsin, analar ağlamasın dedikçe can vermeye devam ettik. Kimini duyduk , kimini duymadık. Kiminin bir kefeni bile olmadı. Kiminin adı belli değil, bir mezarı bile yok.  
       Dinimizde şehadet önemlidir ama hiçbir anne çocuğunu şehit olsun diye doğurmaz. Vatana millete ve ailesine hayırlı evlat olsun, hizmet etsin diye doğurur.  Dürüst olsun, kimseye muhtaç olmadan, onuruyla yaşasın. Ezmesin , ezilmesin. Kimsenin hakkını yemesin, kimseye hakkını yedirmesin. Özgür ve çağdaş olsun.( Vatanın için ne yapabilirsin?) sorusunun cevabı (Ölürüm, can veririm .) olmamalı. Her insan yaşayarak vatanı için  çok daha iyi işler yapabileceğini bilmeli. İyi ahlak ve vicdan sahibi olarak yaşamalıdır, vatanı için elinden gelenin en iyisini yapmalıdır. Ölüm  doğanın bir parçası. Allah için ölüp şehit olmak yerine; namuslu yaşamalı, iyi ahlak ve vicdan sahibi olmalı, kul hakkı yememeli, kimsenin malına , hakkına , namusuna göz dikmemeli, inanç üzerinden çıkar sağlamamalıdır.  Hastalık veya kaza ile yakınlarımızı kaybetmek de zor,  ama evladının bir şekilde insan eliyle öldürülesini kabullenmek  çok  ağır.  Nedenini bilmediğin bir çatışmada, birilerinin emri ile dokuz ay karnında taşıdığın , emzirip büyütüp emek verdiğin evladını kaybetmek , anne için  nasıl  yakıcı, kavurucu bir ateştir? İfadesi bile imkansız.   Bu tanımsız imkansızın arasına sıkıştırılmış  cümleleri, gerçekten yürek onaylıyor mu? Ağızdan dökülen sözler öğrenilmiş çaresizliğin ifadesi mi? Ben( Çocuğum büyüsün, genç yaşta şehit olsun . Ben de onun sayesinde CENNET HATUNU olayım.) diyen bir anne duymadım.? Şehit aileleri o acının arasında mikrofonu getirin( Vatan sağolsun) diyeyim mi diyorlar, yoksa birileri onların acılı hallerinden yararlanıp bu cümleyi özellikle mi söyletip etrafa duyuruyorlar. Acıyı bastırmanın bir yolu mu bu?  Elbette vatan sağolsun. Ama benim evladım da sağolsun. Gencecik yaşta toprağa girmek yerine vatanına çalışarak, yaşayarak hizmet etsin! Hele ki; birileri bu vatanın değerlerini yok ederken, çalıp, çırparken, parsel parsel satarken, vergi kaçırırken, kaymağını haketmeden paylaşırken  canımızdan can vermemizi kimse istemesin. Bu gençler davullarla zurnalarla, horonlarla, halaylarla devlete teslim ediliyor. Bütün yetkililerin gereken hassasiyeti gösterdiğinden eminim. Kimseyi suçlamıyorum. Bu sistem de var ne varsa! Toplum mühendisliği yapanların dizayn ettiği  bir sistem de  ölümü seçmek, ölüme koşmak  var. Aydın ve akılcı bir sistem yaşamayı önerir. Ölüm zaten davetsiz misafir gibi kendiliğinden gelir. Bir anne olarak: barışçı yollar denensin. Güvenlik görevlilerinin de can güvenliği olsun istiyorum. Komşu ülkelerle iyi ilişkiler kuralım. Üzerimize  vazife olmayan sorunlara atlamayalım. Sadece arabulucu, uzlaştırıcı olalım. Farklı düşüncelere, gençlere kulak verelim.  Onları yok saymaktan vazgeçelim. Emeklerinin karşılığını alsınlar. Düşüncelerini ifade edecekleri ortamları olsun. Beyin göçünü ancak bu şekilde önleyebiliriz. Yurt dışına girme olanağı bulan gençler gittileri yerlerde harikalar yaratıyorlar. Ülkemizde hiçbirinin adı ve başarısı konuşulmuyor. Yazık onlara.... Yazık bizlere...  

 Teknoloji bu kadar gelişti. Gökyüzüne salınan uydulardan türlü çeşit istihbarat sağlanıyor. İnsansız savaş araçları kullanılsın, teknolojiden yararlanılsın. Bu kadar gelişmiş bir dünyada, insanın silah kuşanıp adam adama savaşmasını, mayın tarlalarında dolaşmasını aklım almıyor. İllegal güçlere gençlerimizi kaptırmayalım. Dünyada tek bir şehit vermeyen ülkeler varken. Benim ülkemin gençleri neden  şehit oluyor,neden şehit olmaya özendiriliyor?.  Şehadet dediğimiz aslında ilahi anlam yüklenmiş bir ölüm. Bu ilahi anlamı yükleyen biziz.  Vatan bölünmesin, vatan uğruna da kimse ölmesin.  Ölmek zorunda kalmasın. Şehitlik tanımı oldukça geniş kapsamlı. Özet; ALLAH YOLUNA ÖLEN. Bunu( din savaşlarında ölenler) olarak açıklayan hadisler de var.  Artık savaşlar din uğruna değil çıkar uğruna yapılıyor. Yani kim şehit, kim değil? Buna karar verecek bir kurum veya mekanizma yok. Hain, dinsiz, şu, bu diye mezarlığa  almamak, cenaze namazı kılmamak, dini tören yatırmamak da hocaların, imamların, bu yola soyunanların yetkisinde değil.  Ölen kişi,  hakkında yorum yapmak yerine, dünyasal görevlerin kendi inancına göre yapılıp saygı ile uğurlanması gerisinin yüce yaratıcıya  bırakılması gerekmez mi?   
      Bunun dışında canı ,  malı , namusu uğruna ölenlere, kolera , veba gibi salgın hastalıkta ölenlere ve şehit olmaya özenen fakat yatağında ölenlere de; şehit sevabı yazılacağını açıklayan hadisler de var.    Sokaklarda kadına kıza dik dik bakan, askerlik çağında suriyeli gençler ülkelerindeki savaştan kaçıp bizim kanatlarımızın altına sığındılar. Onlar neden şehit olup cennete gitmeyi seçmediler, biz onları neden bu şanstan mahrum ettik  kafam basmıyor. Hani( Şehitler  ölmez!) diye  slogan ata ata toprağa gömülen gençlerimiz  var ya; onlar bir daha sevdiklerine sarılamıyorlar, kitap okuyamıyor, evlerine ekmek götüremiyorlar. Onlar sevdiklerinin saçlarını okşayamayor, çocuklarının okula gidişini izleyemiyorlar. Geride kalanların yüreklerine su serpemiyor, akan gözyaşlarını silemiyorlar. Uzaktan bakana nasıl görünüyor bilmiyorum ama şehitler unutulmasalar da bir daha yaşadıkları, gülüp oynadıkları yerlere dönmüyorlar. Onlar badanalı duvarlara asılmış bir çerçevede öylece duruyorlar.  Hiç olmazsa:  insanları şehit veya şehit yakını olmaya  özendirmeyin. Ana babalara ( Vatan sağolsun! )  dedirtmeyin. Dedirtip teşhir etmeyin.

Bırakın iç seslerini duyalım. Bırakın acılarını yaşasınlar.
   ULVİE KARA AKCOŞ -25-02-2021