Anlamışsındır sanırım. Burası İspanyol meyhanesi.

Sana Büyük Bir Sır Vereceğim;

İnsanları sevmek güzel, başka bir heyecan katıyor yaşama, başka bir ruh, bambaşka bir enerji depoluyor kişiliğime. Bütün sermayemiz bu aslında. İnsandan başka güveneceğimiz ve de güvencemizde yok. Her yeni tanıştığımız kişi yeni bir şeyler katıyor kişiliğimize-kimliğimize. İstersek herkesi değiştirebiliriz aslında. Ve ben buna bir başka inanıyorum. Sanki insanlar bana bir başka gülüyor, bir başka göz kırpıyorlar, bambaşka bir güzel geliyorlar…

Bu yüzden insanları çok seviyorum. Ellisinde süslenmeyi düşleyenleri, altmışında çılgınlık yapmayı başaranları, yetmişinde rakı-balıktan vazgeçmeyenleri, yirmisinde deli deli dolaşanları, her daim yıkıp yeniden yapmaya çalışanları, sevdası uğruna zayıflamayı gözüne kestirenleri, kızmasını-bağırmasını bile ruhun dışa vurumu olarak sahici yaşayanları, yağmurda ıslananları, simidini çayıyla paylaşmayı gözlerinde ki pırıltıyla gerçekleştirenleri, birbiri için ağlayanları, “nasılsın gözüm” diyebilenleri, görmese de hissedebilenleri, çok seviyorum!

Bazen kızarım insanlara, sinirlenirim de o an. Küplere bindiğimde olmuştur, küstüğümde. Kırıldığımın sınır yok belki de anlatmayayım sana. Uzun hikaye bunlar. Belki de acıların verdiği olgunluktandır bu sevmelerim. Belki de sevilmeye çok ihtiyacım olduğundan da olabilir. Bilmiyorum. Hepsi sade, tuzsuz-şekersiz-mayanaoz-ketçap da yok inan. Saf yani saf. Yani anlasana artık, iki hidrojen + bir oksijen kadar saf.

****

Güneşin sofrasında bekledim seni. Gelmedin. Gitme vakti geldi belki de Koşarak uzaklaşmalıyım buralardan. Vaz mı geçmeliyim beklemekten. Hüzünlü şarkılar dinlemekten yoruldum. Güneş geçti gitti buralardan. Oturup şarap içmeliyim "deli Kızın Türküleri"nden seni bulmalıyım bu gece. Bulamazsam seni bu denizlerde, yıldızlara soracağım, söylemezlerse yıldızlarda seni şarabın dibine vurup küfredeceğim. Güneş geçip gidiyor buralardan. Bende gidiyorum. Şarabın kırmızısına, yanlızlık adasına. Gelme sakın !

***

Dün söyledim sana; şarabın dibine vuracağım. Yıldızlara soracağım. Söylemezlerse küfredecegim diye. Söylemediler yıldızlarda. Kararmış bir tahta masaya kurdum şarap sofrasını. İki kadeh bardağı koyulmuş bir masa bu. Birinde ben diğerinde sen yoksun. Gelme demiştim zaten. Gece gezginleri gibi sarhoşum Sen yoksun belki ama ellerin ellerimde. Sen yıkılmış ve çirkin ve geçkin ve ağlamaklı bir kadın gibi şarkılar içinde düşünüyorum. Çok güzelsin gözümde. Şarkıların bir tokat gibi patlıyor kulaklarımda. Yüzüm al al olmuş, içim hüzün dolmuş sarhoşluğundan gözlerim kanıyor. Uzaktan bir ses "yeter yeter seveceksek sevelim. Haydi vur kendini şaraba. Kedere ve aşka vur. Daha daha daha içelim, içelim içelim. " diye sesleniyor. Suskunluğun gürültüsünde şarabın dibini getiriyorum. Herkesi kovuyorum buradan ve bütün hesapları tek bir kalemde kapatıyorum. Küfrü patlatıyorum gecenin suratına. Öldüğümüzü ve yeniden doğduğumuzu kimse bilmesin istiyorum. Bu delicesine koşunun sonsuz olduğunu da biliyorum. O yüzden çoook seviyorum. Aragon dizeleriyle "imkansız aşklar için yaratılmışız biz"

Anlamışsındır sanırım. Burası İspanyol meyhanesi.

Gelme. Gelmeeee. Gelme işte istemiyorum. Gelme işte. GEL!