Bandırma’ya onyedi kilometre mesafede Erikli Köyü vardır. (Mahallesi oldu artık)
Annemin köyü.
Onyedi yaşında babama he dediği için bırakıp geldiği köy.
Orada benim de bir evim var.
Ev denilebilirse eğer.
Neyse, muayenehanede gün boyu yorulduktan sonra kendimi atardım oraya önceleri.
Eşim ve o zamanlar minik olan kızım ile beraber.
Orada her akşam erkekler kahveye çıkar, akşam yemeğinden sonra.
Yeni evli damada bile üç gün izin verirler,
dördüncü akşam kahveye gelmezsen olmaz.
Gelmezsen ne olur ?
Kızarlar ve alaya alırlar.
Misafir gitmişsen köye mutlaka kahveye uğranır, ev sahibi misafirini tanıtır ,herkes ikramda bulunur.
Sohbet edilir.
Kimsin ? Necisin ? Ne iş yaparsın ? Kaç çocuğun var ?
Çocukların ne yapıyor ? Okuyor mu ? Çalışıyor mu ? Çalışıyorsa yada okuyorsa nerede ?
Hanımın nereden ? Kimlerden ? gibi sorular…
Gitmezsen ne olur ?
Bizi adamdan saymadı derler, kırılırlar.
Seneler önce bir bayram sabahı, dedemin elinden tutmuşum,
kahveye götürmüş torununu dedem.
Dedemden çok yaşlı bir amca dedemin elini öptü.
-Bayramın mübarek olsun Mehmet efendi.
Çok şaşırıp, müsait bir zamanı kollayıp dedeme sordum.
(Büyükler konuşurken lafa karışılmazdı, kızarlardı.)
-Dede, o amca senden yaşlı , neden elini öptü ?
Dedem; muzipçe baktı bana, başımı okşadı, sıcacık ve şevkat ile.
Eğildi benim hizama, kulağıma yaklaştı, nefesi hala kulağımda sanki.
-O amca benden üç ay küçük, küçükler büyüklerin elini öper.
Sonra seslendi kahveciye.
-Receeeep, taze su getir bakayım.
Taze su ?
Her evde su yoktu o zamanlar.
Meydan çeşmesinden evlere taşınır bakraçlarla yada testilerle.
Uzun bir sopanın iki ucu kertikdir.
Meydan çeşmesinden su doldurur kızlar, anneler.
Bakraçlar kertik yerlere takılır, iki bakraç bir omuzda taşınır.
İşte taze su da meydan çeşmesinden , kalaylı bakır bakraçla.
Kalaylı bakır tas ile içinden alınır,
elini suya değdirmeden.
Soğuktur, tatlıdır.
Öyle ki cam bardağı tam doldursan boş gibi görünür bardak, berraktır.
Kahveci , yanılır da elini değdirirse suya ne olur ?
-Tüh Allah cezanı versin ! Beni mal mı saydın ?Dök onu, çabuk git, yeniden taze su getir.
Akşam yemeğinden sonra kahvenin yolunu tuttum.
Biraz olmuştu gitmeyeli.
Evim köyün girişinde.
Narin bir rampanın tatlı bir ‘S’ harfini izledikten sonra koca çınarların gölgelediği köy meydanı önümdeydi artık.
Kahveye doğru yönelip, sol taraftaki bakkala baktım.
Kapısını muşambadan yapılmış, rengarenk sinekliğin örter gibi yaptığı bakkalın içinden,
Necdet’in gülen yüzünü ve bana sallanan elini gördüm.
-Necdeeeet ! Hayırlı işler !
Necdet eski muhtarın oğlu, sonra kendisi de muhtarlık yaptı.
Önceleri ev inşaat halinde iken, eşim,
-Bana un bulur musun ? Maşingada (kuzine) börek yapayım size.
Bakkalın yolunu tutmuştum, o narin rampalı yolu.
Necdet bana çok gülmüştü.
-İlahi doktor, bakkalda un ne arar.
Eşine seslendi de çuvalın içinden kalaylı bakır tas ile un vermişti bana.
Şimdi raflarda Sinangil unları yerlerini koruyor başköşede.
Kapının girişinde camekanlı dolapta pazar ekmeği dolu, hem de dilimlenmiş.
Kahve de yerimi aldım.
Tek tek, sıra ile,
20/02/2016 – BANDIRMA
Yaş İlerleyince…
Yaş ilerleyince eskiler iyi hatırlanırmış.
Şimdi yaptığımız o.
Emsallerle, zamana takışmak…
Şimdi merak ediyorum.
Şehrim Bandırma’da,
herhangi bir deprem halinde,
acil eylem planı yapıldı mı ?
Nasıl bir durumdayız ?
Malum olduğu üzere,
deprem bölgesiyiz.
Varsayımlar peşimizde bizi kovalıyor.
Mülki idare, belediye, sivil toplum kuruluşları,
ortaklaşa bir koordinasyon düşünüyor mu ?
Tüm Bandırma halkı,
siyasi değil insani,
neyin peşine takışıp gidiyoruz ?
11.02.2023
Uhrevi
Yaşadığımız şu acı günlerde,
çok yetkili bir ağızdan,
yıkılan binalara sebep olanlar için,
maddi çıkar temin edip, sebep olanların,
elde ettikleri zaten hayır etmez diye,
uhrevi bir açıklama duydum ki,
tüm yetkinin elinde olmasına rağmen,
hesap sormanın ahirete bırakılmasını,
ağzım açık dinledim.
Toplumun el uzatılmayan fakir kesimi,
sahip oldukları kötü konumun,
tanrı tarafından kendilerine,
bir test (sınav) olarak sunulduğuna,
ve bu hallerine şükrederek,
öldükten sonra ödüllendirileceklerine inandırılır.
Ne kadar şükrederlerse,
öldükten sonra alınacak ödülün de,
o kadar çok olacağı iddia edilir.
Bu sayede toplumda,
varlık sahibi olamayan ve sömürülen,
bu insanların haksızlığa karşı çıkmadan,
varlık sahiplerinin rahatlarını bozmamaları sağlanır.
İnsanlara öldükten sonra ,
yaşamaları ve cennete gidebilmeleri için,
zorunlu tuttuğu şeylerden biri de inançtır.
Tanrıya, kıyamete,
cennete, cehenneme,
meleklere, kısaca masalın büyüsünü,
size yaşatacak her şeye inanmak zorundasınızdır.
İnanmazsanız da,
sonsuz acıya tabi tutulmakla korkutulursunuz.
Çünkü, bunlardan birinin ne kadar mantıksız,
olduğunu fark ettiğiniz anda ipler çözülür.
“İnanmak istemiyorum, bilmek istiyorum.”
27/02/2023
.!. . 38
(Futbol)
Şapkayı tepene koyunca NE OLDUM,
önüne koyunca NE OLACAĞIM dersin.
Normal demokratik parlamenter sistemde,
bir tepki varsa yaptığın iş ile ilgili.
Bir düşünür, taşınırsın, ne oluyor diye.
Bu kadar insan şikayetçi ise,
tedbir alırsın, yeni düzenleme getirirsin.
Hatayı düzeltmek için kıl kıpırdamayınca,
normal olmayanın,
demokratik olmadığını ispat etmiş,
kabullenmiş ve ilan etmiş olursun.
Çok eskilerin tabiri ile ;
Ye tatlıyı içme suyu, yanarsa yansın.
Ye yağlıyı iç suyu, donarsa donsun.
Yoksa ne yapacağını şaşırıp,
yasaklar içerisinden,
tutunacak dal arar durursun.
28/02/2023
Tekerlenenlere
Bit pazarına yağan nur misali,
biz yaşını almışların askerlik anıları gibi,
anlat anlat bitmez .
Bir söyle bin eklenir,
lafına nokta koyamazsın,
virgül ile idare edersin,
yanındakinin hızına da yetişemezsin.
Eskiler, yenilere anlatılmaya başlanınca,
ortak nokta aranıyor ise,
ilgisini çekiyorsa,
sözünü kesmeden dinler de biriktirir sorularını.
Hele bir nefes alayım dersen,
soruları ekleniverir senin verdiğin araya.
Yıllar öncesinin tekerlemesi geldi aklıma.
Belki de biliyorsunuz bunu ama olsun.
Kulağına yaklaşırsın,seni can kulağı ile dinleyene…
-Sene 1940 küsür.
-Texas’da bir çöl.
-Çölün ortasında bir deve.
-Deve bara gidiyor, rap rap rap.
-Bir viski diyor barmene.
-Barmen viskiyi veriyor.
-Deve içiyor, lıkır lıkıır, lıkıııır.
-Deve bardan çıkıyor.
-Rüzgar küfür küfüüüür esiyor.
-Deve; Ne küfrediyorsun ? diyor.
-Rüzgar; Küfretmiyorum, esiyorum diyor.
-Sene 1940 küsür….. diye tekrar ediliyor ki.
Anlattığın kişi farkına varana kadar.
Acı yaşadığımız bu günlerde,
yapılan hatalar, ihmaller ve çok daha fazlası,
çok daha da ötesi dile geleceğine,
dile gelenlerden ders çıkarılacağına…
Öyle tekerlemeler anlatılıyor ki.
Ağzı açık dinleniyor,
çok daha fazlası,
aynı tekerlemeye eşlik bile ediliyor.
Bir dur, bir silkin, kendine gel.
Yetmedi mi daha ?
Hiç mi biriktirmedin ?
Olanlardan, olmuşlardan…
Ne kadar biriktirdiysen, o kadar varsın.
Heybeniz dolu olsun diyorum naçizane.
İçinde yaşayıp da içinde olmalı yeterince.
Olmaz boş heybeden fayda,
ne başkasına, ne sahibine.
Başkasının boş heybesinden sana ne.
Diyeceksiniz ki neden yazdın,
bu kelimeleri neden heba ettin ?
İnanç tacirlerinin tekerlemelerini,
dinleyen ve tekrar edenleri gördükçe,
daraldım da sebebi odur diyeceğim.
Tekerlemeyi dinleyip tekerlenenlere sözüm…
24/02/2023
Öz Eleştiri
Biz elli yaş ve üzeri olanlar.
Neleri ümit ettik, nelere gönül koyduk.
Daha üniversiteye gitmeden,
neleri saklı gizli okuduk, neleri dinledik.
Bir araya gelince sabahlara kadar,
ne tartışmalar yaptık, nelere hiddetlendik.
Sosyalizm dedik, işçinin emekçinin hakkı dedik,
halkların kardeşliği dedik, toprak reformu dedik,
fırsat eşitliği dedik, hukuk dedik, adalet dedik,
kapitalizme hayır dedik, emperyalizme hayır dedik,
düşünce özgürlüğü dedik, fikir suçu olamaz dedik,
demokrasi dedik, insan hakları dedik, savaşa hayır dedik,
parka giydik, birinci sigarası içtik, yarım ekmeği bölüştük,
bacı dedik, kardaş dedik, yoldaş dedik, ekmek dedik,
vatan dedik, toprak dedik, inanç özgürlüğü dedik.
Vaaaay !
Çok şahane şeyler bunlar…
Geldiğimiz yere bak.
Biz, yanlış mı düşünmüşüz ?
Biz, saçma sapan bir noktaya gelmişiz…
22/02/2023
SELÇUK ÖZGÜLERYÜZ /BANDIRMA