Babammmm...!

BABAMMMM.....!
Ne zaman kendimi kötü ve yalnız hissetsem babamı düşünürüm. 6MAYIS 1969 da aramızdan ayrılırken yanındaydım. Ölümünden üç gün önce bana durup dururken ( Ölenlerin arkasından kimse kendini perişan etmemeli, çünkü ölen kişi bundan azap duyar, arafta kalır. Yas en fazla üç gündür. ) demişti. O an, bu sözlere hiç anlam verememiştim. Son nefesinde birlikte şehadet getirdik. Babammm! Dediğimi hatırlıyorum. Sonra ne bir ağıt, ne bir damla gözyaşı.. Koskoca bir düğüm, koskoca bir boşluk. Beş altı yıl hiçbir şey için ağlamadım, ağlayamadım. 
Son iki yılını, o zamanki adıyla, Bursa Çalı Bucağı'nda birlikte geçirdik. Ramazan ayı hariç her akşam üstü bir çay bardağı rakısını, hazırladığım bir iki uyduruk mezeyle içerdi. Lambanın titrek ışığı altında sohbet ederdik. Bana minicikken kaybettiği anne ve babasının eksikliğinden duyduğu acıları anlatırdı.

Biz o zaman beş kardeştik.

Doğduğu Eskişehir'in Çifteler Kaza' sında başlayan eğitim hayatını o dönemin yüksek okulunu ne şartlarda bitirdiğini , kendisinden birkaç yaş büyük ablasının ona nasıl annelik yaptığını anlatırdı. Ben o zaman babamın halama zarf içinde neden para gönderdiğini anlamıştım. Çocukluğumda bizimle birlikte yaşayan kimsesiz Feride Nine'ye neden sahip çıktığını öğrenmiştim. Tek maaşla beş çocuğuna yüksek tahsil yaptırma amacını çözmüştüm. O sert bakışlı otoriter adamın yumuşacık yüreğine ulaşmıştım. O na; sevgim, saygım, hayranlığım boş değildi. O, kusurları, günahları, hatalarıyla benim canımdı. O benim babamdı...O benim, dayandığım, güvendiğim, sığındığım babamdı. Bayramlarda çocukları sevindirmek için yelek cebinde bozuk paralar biriktiren.

Hatıra defterime ( Kızım ULVİYE, oku, oku, çok oku! Öğüdüm olsun!) yazan biricik babamdı. Bütün babalar böyle midir bilmiyorum ama bütün gençlerin ve çocukların, babalarıyla iyi iletişim içinde olmalarını gönülden diliyorum.

Canım babam; biliyor musun, yetmiş yaşımı geçtim, hala sana ihtiyacım var? ULVİYE KARA AKCOŞ

ULVİYE KARA AKCOŞ