Yunanlıların, 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’e asker çıkarmaları ile başlayan işgal
hareketi hızla yayılmış, 2 Temmuz 1920 tarihinde Bandırma işgal edilmiştir. Mustafa Kemal
Paşa’nın öncülüğünde başlayan Kuva-yı Milliyr hareketi, bir süre sonra Türk Milleti için
topyekûn bir varoluş mücadelesine dönüşmüştür. Önce Kuva-yı Milliye birlikleri ile başlayan
silahlı mücadele daha sonra düzenli birliklerle devam etmiştir. 23 Nisan 1920 tarihinde
TBMM’nin açılması ile karşısında yeni bir hükümet, yeni bir askeri yapılanma bulan
Yunanlılar, 23 Ağustos 1921 tarihinde başlayan Sakarya Savaşı sonrasında ağır bir yenilgi
almışlar, taarruz gücünü kaybederek savunma mevzilerine çekilmişlerdir. Yunan ordusunu
mevzilerinden söküp atmak, bir daha savunma yapacak imkândan yoksun bırakmak ve imha
etmek için hazırlıklara başlayan Mustafa Kemal Paşa, askeri birliklerin büyük bir kısmını
cephenin güneyinde bulunan I. Ordu bölgesine kaydırarak burada taarruz üstünlüğü sağlarken,
cephenin kuzeyinde de bazı düzenlemeler yaparak, Yunanlıların dikkatini buraya çekmeye
çalışmıştır.
Cephenin kuzeyinde yapılan en önemli düzenlemelerden biri Kocaeli Grubunun 13
Eylül 1921 tarihinde yeninden kurularak, güçlendirilmeye çalışılmasıdır. Doğrudan Erkan-ı
Harbiye-i Umumiye Vekaleti’ne bağlı, müstakil tümen statüsünde oluşturulan, Bolu, İzmit,
İznik, Karamürsel, Düzce ve Geyve bölgesindeki birlikleri bünyesine alan Kocaeli Grubu
komutanlığına, 9. Kafkas Tümeni Komutanı Albay Halit (Karsıalan) Bey atanmıştır1
. Mustafa Kemal Paşa’nın amacı, cephenin kuzeyinde tümen seviyesinde bir birliğin bulunduğuna ve
esas taarruzun buradan yapılacağına Yunanlıları ikna etmek ve bu sayede askerlerin cephenin
güneyine kaydırılma sürecini gizlemek, taarruz planlarının Yunanlılar tarafından
öğrenilmesini önlemekti.
Kocaeli Grubunun doğru düzgün bir tümeni yoktu. Halit Bey, milis müfrezelerini alay
haline getirmiş, onları bir araya getirip 18. Tümeni kurmuş ve komutanlığına Miralay Hulusi
Bey atanmıştır. Ayrıca İpsiz Recep, Parti Pehlivan gibi İzmit yöresi süvari milis
kuvvetlerinden, Mürettep Süvari Müfrezi oluşturulmuştur. Bünyesinde hem piyade hem de
süvari birliklerini barındıran mürettep birliklerin devamı niteliğinde, iki alaylı bir Mürettep
Süvari Tümeni oluşturulmuştur. Tümenin komutanlığına Albay Hacı Mehmet Arif (Örgüç)
Bey2 atanmıştır.
1 Deli Halit (Karsıalan) Paşa: Halit Bey, 1883 yılında İstanbul’da doğmuştur. 1903 yılında Harp Okulundan
teğmen rütbesi ile mezun olmuş, 1911’de yüzbaşı, 1915’de binbaşı, 1916’da yarbay, 1920’de Albay, 1922’de
Mirliva (Tümgeneral) rütbesini terfi etmiştir1. Trablusgarp ve I. Dünya Savaşında görev almıştır. Millî
Mücadele sırasında 15. Kolordu Kafkas Tümen Komutanı olarak görev yapmış, Doğu Anadolu Bölgesinde
Ermenilere karşı verilen mücadelede ve Kars’ın geri alınmasında önemli başarılar elde etmiştir. Daha sonra
Batı Cephesinde görevlendirilerek Kocaeli Grup Komutanlığına atanmıştır. II. İnönü, Eskişehir-Kütahya ve
Sakarya Savaşlarında aktif rol almıştır. Büyük Taarruz sırasında Yunan ordusunun takip harekâtına katılmış ve
17 Eylül 1922 tarihinde Bandırma’yı düşman işgalinden kurtarmıştır. II. Dönem Ardahan mebusu olarak
TBMM’ye girmiştir. 1925 yılında TBMM’de çıkan bir kavga sırasında vurularak hayatını kaybetmiştir. 1934
yılında soyadı kanunu çıkınca ailesine, “Karsıalan” soyadı verilmişti. Bkz. Ferhat Acar, Askeri ve Siyasi
Faaliyetleriyle Halid (Karsıalan) Paşa, Kafkas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kars, 2020, s. 9-15, 69-71.
2 Hacı Mehmet Arif Örgüç (1876 – 1940): 1876 yılında İstanbul’da doğan Mehmet Arif Bey, 1896 yılında Harp
Okulunu bitirmiştir. 1896 yılında teğmen, 1901 yılında yüzbaşı, 1910 yılında binbaşı rütbelerini almıştır.
Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşına katılmıştır. 1914 yılında yarbay, 1921 yılında albay
rütbelerini almıştır. 25 Ağustos 1921 tarihinde 1. Süvari Tümen Komutanlığına, 28 Aralık 1921 tarihinde de
Yunanlıları şaşırtmak, bölgede büyük miktarda Türk askeri bulunduğuna ikna etmek
amacıyla yapılan hamlelerden biri de, her biri 500 askerden oluşan 19. ve 20. Hücum
Taburlarının Halit Bey’in emrine verilmesidir. Tümen seviyesinde birliklerde bulunan hücum
taburlarının bölgeye sevk edildiğini gören Yunanlılar, 19. ve 20. Tümenlerinin de cepheye
sürüldüğünü düşünerek, ona göre tedbir almaya çalışmışlardır. Oysa hücum taburları bölgeye
sevk edilmekle birlikte 19. ve 20. Tümenin diğer birlikleri ortada yoktu. Yunanlılar, toplamda
7.000 civarında olan Halit Bey’in birliklerini 25.000-30.000 asker mevcutlu, dört tümenden
oluşan bir kolordu olarak düşünmüşler ve ona göre tedbir almışlardır. Bu durum Yunanlıların
güney cephesine asker kaydırmasını önlemiş ve Afyon yakınlarında nihai zaferin
kazanılmasında önemli rol oynamıştır.
26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz harekâtından sonra Afyon’daki
mevzilerinden sökülüp atılan ve Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde
büyük oranda imha edilen Yunan ordusu, perişan bir şekilde geri çekilmeye çalışmış, geçtiği
bölgelerde katliam yapmaktan, şehir ve kasabaları ateşe vermekten çekinmemiştir. İnsanüstü
bir gayret ve özveri ile Yunan ordusunu takip eden Türk birlikleri, 9 Eylül 1922 tarihinde
İzmir’e girerek, düşman işgaline son vermiştir.
Cephenin güneyinde elde edilen başarı, cephenin kuzeyindeki Yunan birliklerinin de
hızlı bir vaziyette geri çekilmesine neden olmuştur. Bursa istikametine doğru çekilen düşmanı
takip ve imha harekâtını, II. Ordu’ya bağlı Albay Şükrü Nailî Bey3
komutasındaki III.
Kolordu yürütmüştür. Bu istikamette Türk kuvvetlerinin karşısında kaçan, komutanlığını
General Soumilas’ın yaptığı Yunan III. Kolordusu bulunuyordu. Bir kısmı Mudanya’da esir
edilen III. Kolorduya bağlı birliklerden 3. ve 10. Tümenler, Bursa üzerinden Bandırma
istikametine doğru çekilmeye çalışmıştır. Yaklaşık 20.000 askerden oluşan Yunan kuvvetleri,
11 Eylül 1922 tarihinde Bursa’yı, 12 Eylül 1922 tarihinde de Mudanya’yı tahliye etmişlerdir.
Çekilen Yunan askerleri biryandan geçtikleri yerlerdeki köyleri yakarak halktan
intikam almaya, Türk ordusunun ilerleyişini yavaşlatmaya diğer yandan da Bandırma ve
Erdek limanlarından askeri birliklerini tahliye etmek için önlemler almaya çalışmıştır.
Çekilme sırasında verilecek zayiatı en aza indirmeyi amaçlayan Yunanlılar, Bandırma ve
Erdek yakınlarında ciddi bir direniş oluşturarak, tahliye için zaman kazanmayı
amaçlamışlardır.
Bursa ve Mudanya’yı boşaltan Yunan askerleri, 13 Eylül’de Bandırma yolu üzerinde
bulunan Ilıca Boğazı sırtlarında, Türk ordusuyla iki saat kadar süren şiddetli bir çarpışma
Mürettep Süvari Tümen komutanlığına atanmıştır. 27 Şubat 1925 tarihinde, Şeyh Said İsyanına karşı yapılan
harekâtta sevk ve idaresi hatalı bulunduğu için 1. Süvari Tümen Komutanlığı görevinden açığa alınmış, 9
Şubat 1926 tarihinde emekliye sevk edilmiştir. 5. Rütbeden Mecidî Nişanı, Harp Madalyası, Gümüş Liyakat ve
Gümüş İmtiyaz Madalyaları ile Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir. 1940 yılında İstanbul’da
vefat etmiştir. Naaşı, 1988 yılında Ankara Devlet Mezarlığına nakledilmiştir. Bkz. Türk İstiklal Harbi’ne
Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, Genelkurmay Başkanlığı, İkinci
Baskı, Ankara, 1989, s. 66-67.
3 Korg. Şükrü Nailî Gökberk (1876-1936): 1876’da Selanik’te, Mustafa Bey ve Hasibe Hanımın oğlu olarak
dünyaya gelmiştir. 1899’da Harp Okulunu, 1902’de Harp Akademisini bitirmiş ve kurmaylık stajını Selanik’te
bulunan III. Ordu’da yapmıştır. 1904 yılında Priştine Redif Fırkasında, 1905 yılında Rumeli’deki eşkıyaların
tenkili için Kuvve-i Takibiye Tugayının Selanik Alayı 2. Avcı Tabur komutanlığında görev yapmıştır. 1908
yılında İstanbul’a atanmıştır. Balkan Savaşlarına ve I. Dünya Savaşına katılmıştır. 1920 yılında birliği ile
Bulgaristan’a sığınmak zorunda kalmıştır. Bulgaristan dönüşü Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Anadolu’ya
geçmiştir. 15. Tümen komutanıyken Eskişehir ve Sakarya Savaşlarına, III. Kolordu komutanı olarak da Büyük
Taarruza katılmıştır. Eskişehir ve Bursa’dan sonra Bandırma’yı da düşman işgalinden kurtaran birliklere
komuta etmiştir. Başarılarından dolayı 1922’de tümgeneral, 1926’da korgeneral olmuştur. 1934’te emekliye
ayrılmış, 1935’te İstanbul’dan milletvekili seçilmiştir. 26 Ekim 1936’da Edirne’de hayatını kaybetmiş,
Ankara’daki Devlet Mezarlığına defnedilmiştir. Bkz. Betül Batır, “Şükrü Naili Paşa ve Bursa’nın Kurtuluş
Günü Hatıratı”, Atatürk Haftası Armağanı Dergisi, Kasım 2017, Sayı: 44, s. 68-69.
yapmış, Aksakal yönüne doğru çekilmiştir. Yunan ordusuna ait bir müfreze Manyas’ta
tahribat yapmak istemişse de Aşiz, Yeniköy ve Cayıtlı mevkilerinde bulunan Türk
birliklerinin karşı koyması üzerine Aksakal yönüne çekilmişlerdi4
.12/13 Eylül gecesini Ulubat’a çekilen 3. Yunan Tümeninin bir kısım birlikleri,
Manyas ile Ulubat Gölü arasındaki hattı güneye karşı tutmuş, geri kalan birlikleri ile de
Ulubat Çayının batısını, Kimikir hizasına kadar tutarak doğuya karşı savuna düzeni almıştır.
10. Yunan Tümeni de 12-13 Eylül gecesini, Çatalhan-Badırga-Yenice hattında geçirmişti. 10.
Tümene Ulubat’a geri çekilme emri verilmiş, Ulubat köprüsünü imha eden Yunan Ordusu,
Kolordu İstihkam Alayını Bandırma ve Erdek’e, Jiras Müfrezesini Çavuşköy’e, 1.Obüs
Grubu, üç ambulans grubu ve 200 kadar Çerkes atlısını da Bandırma’ya gönderilerek
vapurlara bindirmeye başlamıştır5
.
14 Eylül 1922 günü, 3. ve 10. Yunan Tümenleri, Sığırcı İstasyonu-AkçapınarEskiziraatlı-Erikli-Taşlıtepe-Yeniceköy hattını savunmak üzere tertibat almış, Jiras
Müfrezesiyle 52. Alay, vapurlara binmek üzere Bandırma’ya gönderilmiştir6
.
Yunan Ordusuna bağlı III. Kolordu Komutanı, 15 Eylül akşamı cepheyi daraltmak için
Akçapınar-Sığırcı hattında bulunan 3. Tümenle 10. Tümenin güneyindeki süvari grubunu
geriye, harp gemileri tarafından da destek görebilecekleri denize paralel uzanan mevzilere,
Bayramtepe- Erikli batısı- Kayacık-Gökmen-Karabayır hattına çekmiştir. Diğer birlikler ve
karargâhlar, Bandırma ve Erdek limanlarına gönderilerek gemilere bindirilmeye çalışılmıştır7
.
Türk ordusuna ait Mürettep Süvari Tümeni, düşmanın Bandırma istikametinde
çekilmesine, Kapıdağ Yarımadası’na ulaşmasına engel olmak için, Yunan birliklerini takip
ederek Uluabat Köprüsü civarında düşmanla teması sağlamış, düşmanın yoğun piyade ve
topçu ateşi ile karşılaşmıştır. Bu sırada 1. Tümen Uluabat Köprüsü’nden Bandırma
istikametine doğru ilerlerken, III. Kolordu karargâhı 15 Eylül akşamını Uluabat Köprüsü
civarında geçirmiştir.
Mürettep Süvari Tümeni, 15 Eylül günü saat 06.00’da Dağkadı’dan şoseyi takip ederek
Bandırma istikametine doğru hareket etmiştir. Birlikler, saat 08.00’de Yeniceköy’ün güneyine
vardığında, Debleke Köyünün güneybatısındaki tepelerde 500 kadar mahruti, 200 kadar da
portatif çadır kurulduğunu, piyade ve süvarilerden oluşan Yunanlı birliklerinin savunma
tertibatı aldığını ve topçu ateşine başladıklarını görmüştür. Bu sırada tümen komutanının
yanına Bandırmalı Hüseyin adında biri gelerek, 500 gönüllü atlı ile Sığırcı’yı işgal ettiklerini
ve kuzeye ilerleyerek Yunanlıları takip etmeye çalıştıklarını bildirmiştir.
Saat 15.00’te Kocaeli Grup Komutanı Halid Paşa, beraberinde 18. Tümen Komutanı
olduğu halde, Süvari Tümeni’nin Yeniceköy’ün güneybatısındaki gözetleme yerine gelmiştir.
Araziyi ve düşman durumunu inceledikten sonra, saat 15.15’te birliklerini Bandırma yolunun
kuzeyine kaydırmıştır. Süvari Tümeninin Manyas Gölü-Erdek arasında ilerlemesi ve Kocaeli
Grubu ile ara hattının Sığırcı-Bandırma şosesi olması kararlaştırılmıştır. Bunun üzerine,
Süvari Tümeni komutanı, birliklerini şose güneyindeki Danişment çevresinde toplamaya karar
verdiği sırada, düşmanın Akçapınar sırtlarından çekildiğini öğrenince, 37. Süvari Alayını
4 Zeki Çevik, “Milli Mücadele’de Bandırma ve Çevresinde Yunan Mezalimi”, Uluslararası Bandırma ve Çevresi
Sempozyumu Tam Metin Bildiriler Kitabı-I, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Yayını, No: 2, Bandırma,
2018, s. 140-167.
5 Orhan Hülagü, Milli Mücadele Döneminde Bursa ve Havalisi (1918-1922), İstanbul Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1994, s. 194.
6 Türk İstiklal Harbi, II nci Cilt, Batı Cephesi, 6 ncı Kısım, III ncü Kitap, Büyük Taarruzda Takip Harekatı (31
Ağustos – 18 Eylül 1922), Ankara, Genelkurmay Askeri Tarih ve stratejik Etüt Başkanlığı Yayını,
Genelkurmay Basım Evi, 1995, s. 260.
7 Türk İstiklal Harbi, II nci Cilt…, s. 262.
buraya sürmüştür. 33. ve 38. Süvari Alayları Yeniceköy’de, karargâh birlikleri ise Çavuşköy’de gecelemiştir8
.15 Eylül günü, Halit Paşa’ya bağlı Grup Süvari Bölüğü, Yunanlılara rastlamadan saat
16.30’da Elmalıtepe’yi kontrolleri altına almıştır. 18. Tümen ve Grup Karargâhı
Dedeobası’nda, Mürettep Müfreze Keçiler’de, 61. Alay Yeniceköy’de geceyi geçirmiştir.
Halid Paşa, saat 20.30’da birliklere düşmanın Höyüktepe-Erikli-Eskiziraatlı-AkçapınarSığırcı doğusundaki hatta bulunduğunu belirtilerek, yapılacak taarruzu şu şekilde
özetlemiştir;9 18. Tümenden bir tabur süvari bölüğü, Elmalıtepe’nin 1,5 km batısında bulunan Bayramtepe’yi gün ağarmadan takviye edecek ve tümen bu tepeye dayanarak bütün
kuvvetiyle Bandırma doğrultusunda taarruz edecek, Mürettep Müfreze ortalık ağarırken
Keçiler’den Dedeobası’na gelerek grup ihtiyatı alacak, 61. Alay, Mürettep Süvari Tümeni
emrine girecek. Süvari Tümeni bu alayın bir taburunu topçu birliği ile takviye ederek Debleke
sırtlarına taarruz edecek, diğer iki taburu Yeniceköy batısında ihtiyatta tutacak. Süvari
Tümeni Karacabey-Bandırma şosesi üzerinden ilerleyerek Bandırma-Edincik yolunu düşmana
kapatacak10
.
Türk Ordusunun Bandırma’ya Girişi
15/16 Eylül 1922 gecesi Kocaeli Grup Komutanı Halid Paşa ve Tümen Komutanı
Bayramtepe’ye gelmiş, burada bulunan 18. Tümene ait birlikler, ortalık ağarırken
Bayramtepe’den taarruza başlamıştır. 18. Tümen Hücum Taburu, 2 km batıdaki Höyüktepe’yi
ele geçirmiştir. 10. Tümene bağlı 27. ve 30. Alaylarla Taşlıtepe’yi savunan Yunanlılar,
Taşlıtepe ve kuzeyinden Hücum Taburuna ateş açmıştır. Topçu birlikleri HöyüktepeBayramtepe arasında mevzilenerek ateş hazırlığına başlamış, Binbaşı Reşat (Başkaya) Beyin
komutasındaki 24. Alay ile Hücum Taburuna, Taşlıtepe’yi ele geçirme emri verilmiştir.
Düşmanın karadan ve denizden açtığı topçu ateşine rağmen, 24. Alay kuzeyden, Hücum
Taburu güneyden taarruz ederek saat 12.00’de Taşlıtepe’deki Yunan mevzilerini ele
geçirmiştir. Aynı saatlerde Tümen Süvari Bölüğü, Erikli Köyünün batı sırtlarını kontrolleri
altına almıştır.
Türk ordusunun taarruzu karşısında geri çekilmek zorunda kalan Yunan ordusuna ait 10.
Tümene bağlı 27. ve 30. Alaylar, Geventepe’de tekrar savunma tertibatı almaya çalışmıştır.
Her ne kadar Türk ordusuna ait topçu birlikleri saat 13.30’da Taşlıtepe’de mevzilendirilerek
taarruzu desteklenmeye çalışılmışsa da, karadaki üç bataryanın ve yandan harp gemilerinin
şiddetli ateşleri, Türk bataryalarını etkisiz hale getirmiştir11. Yunan birliklerinin kullandığı el
bombalarından ağır zayiat veren Türk kuvvetleri Geventepe’ye yönelik taarruzlarını
sürdürmüştür. 15. Alayın bir taburu, Yunan harp gemilerinin şiddetli ateşleri altında parça
parça birinci hatta sürülmüş ve beş taburun birden yaptığı süngü hücumu ile akşama doğru
Geventepe’deki Yunan mevzileri ele geçirilmiştir.
Yunanlılar perişan bir durumda, ağır kayıplar vererek Bandırma’ya hâkim olan son tepeler
hattını teşkil eden, 250 rakımlı Dikmenbayırı ile Kayacık’ın kuzeyindeki Karatepe hattında
tutunmaya çalışmıştır. Mürettep Müfrezenin Dedeobası Köyünden Kayacık hattına doğru
ilerlemesi ile düşman birlikleri güneyden de kuşatılmıştır.
Taarruz birlikleri çok yorulduğundan, tümen ihtiyatında bulunan 15. Alayın 1. ve 2.
Taburlarına, birinci hattı aşarak taarruz etmeleri emredilmiştir. Taburlar birinci hatta
yetişmeden, birinci hat birlikleri yorgunluğa ve gece karanlığına bakmayarak taarruza devam
8 Türk İstiklal Harbi, II nci Cilt…, s. 260.
9
Acar, a.g.t, s. 144.
10 Türk İstiklal Harbi, II nci Cilt…, s. 260-262.
11 Selim Erdoğan, İstiklal Vatanımda Bir Tek Düşman Kalmasın, İstanbul, Kronik Yayınları, 2022, s. 225.
etmişlerdir. Yunanlılar çok fazla direnç gösterememiş ve saat: 22.00’de Dikmenbayırı ele
geçirilmiş, güneyden ilerleyen Mürettep Müfreze de Kayacık Köyü kuzeyindeki Karatepe’yi
işgal etmiştir. 16 Eylül muharebelerinde 24. Alay ağır kayıplar vermiştir. 2. Tabur Komutanı
ile 3. Bölük Komutanı şehit düşmüş, 1. Tabur komutanı ve alay emir subayı da ağır
yaralanmıştır. 24. Alay ve Hücum Taburunda, şehit ve yaralıların sayısı 200’ü geçmiştir12
.16 Eylül 1922 günü, düşmanın Edincik tarafından kaçmasını önlemekle görevlendirilen
Mürettep Süvari Tümen, 37. Süvari alayı önde olarak, saat 07.45’de Gökmen/Tekfur ÇiftliğiEdincik yolu ile hareket etmiştir. Tümen, Gökmen Çiftliği’nin 2 km güneyinden batıya
ilerlerken Bandırma tarafından şiddetli bir topçu ateşi ile karşılaşmıştır. Birlikler güneye
doğru yönelerek ateş menzilinden uzaklaşmaya çalışarak Külefli’ye gelmiştir. Tümen
komutanı, kıyı yolunu kesmek için birliklerini Çarıkköy-Bezirci doğrultusuna sevk etmiş, 37.
Süvari Alay Bezirci’de ve Çarıkköy’de gecelemiştir. Hıdırlı, Çürüden ve Bandırma
doğrultularına keşif kolları gönderilmiştir. Sıgırcı’dan gelip tümene katılan Manyaslı Hüseyin
ve beraberindeki 100 kadar gönüllüden oluşan milis kuvvetler dağılmıştır13
.Halit Paşa, büyük bir güç sarf eden birliklere Kayacık’ta istirahat emri vermiştir. 16 Eylül
akşamı saat 23.50’de, keşif kollarını ve 2. Tabur’dan bir Müfrezeyi, 1. ve 2. Akıncı Bölüğüne
destek olarak Bandırma’ya göndermiştir. Gelen raporlarda Yunanlıların Bandırma’yı ateşe
vererek Kapıdağ Yarımadası’na çekildikleri bildirilmiştir14. 16 Eylül’ü 17 Eylül’e bağlayan
gece saat 01.00’de Bandırma’nın bütün çıkış yolları tutulmuş ve Türk askerleri Bandırma’ya
girmiştir. Yunan birliklerinin çekilmesinin ardından Bandırma’da katliamlar yapan Rum ve
Ermeniler Halit Paşa’nın göndermiş olduğu birlikler tarafından yakalanmış, böylece
Bandırma’da çileli ve esaret dolu yıllar bitmiştir15. 17 Eylül 1922 Pazar günü saat 17.00’de
III. Kolordu Komutanı Şükrü Nailî Paşa kumandasında marşlar söyleyerek Bandırma’ya giren
millî kuvvetler, Bandırmalılar tarafından büyük bir sevinçle karşılanmıştır.
Yunan Askerlerinin Durumu
16 Eylül günü Kocaeli Grubu ile muharebe eden Yunan birlikleri büyük oranda Erdek’e
doğru hareket ederken, 3. ve 10. Tümene bağlı 27. ve 30. Alaylar, Bandırma’dan vapura
binmeye fırsat bulamamış, Deliklibayır’a çekilmiştir. 10. Tümen’in 30., 3. Tümen’in 12.
Alayları, dört bataryadan oluşan iki dağ top grubu ile birlikte 10. Tümen Komutanı Albay
12 Türk İstiklal Harbi, II nci Cilt…, s. 264. Kocaeli Grup Komutanı Halit Paşa tarafından 17 Eylül 1922 günü
saat: 06.00’da III. Kolordu Komutanlığına gönderilen telgrafta, “Tabur kumandanlarından ve zabitandan bir
çoğu şehit ve mecruh düşse de 18’nci Fırka kıtaatının gösterdiği fedakarlığın cidden şayan-ı takdir” olduğu,
“Zayiat hakkında henüz kıtaattan rapor alınamamış ise de iki yüzü mütecaviz şehit ve mecruh tahmin edildiği”
belirtilmiştir. Bkz. ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 67-1; ATASE
Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu Klasör: 2224, Dosya:51, Fihrist: 1-32.
13 26 Ağustos 1922 günü sabahı Türk Ordusunun başlattığı Büyük Taarruz sürerken Kaymakam İbrahim Ethem
Bey’in idaresinde Sındırgı dağlarındaki Millî Müfrezeler 3 Eylül’de Sındırgı’yı, 5 Eylül’de Bigadiç’i, 6
Eylül’de Balıkesir’i kurtarmışlardır. Müfrezeler, Balıkesir’de ikiye ayrılarak birinci kol Balya-Havran Edremit-Burhaniye-Ayvalık üzerine, ikinci kol Susurluk-Manyas-Gönen-Bandırma üzerine gönderilmiştir.
Şamlılı Murat Efe kumandasında 100 kişilik bir grup, Gönen yakınlarında Yıldırım Müfrezesi ile birleşerek 6
Eylül günü Gönen’i düşman işgalinden kurtarmıştır. Daha sonra Edincik’e yönelen milis kuvvetler, Yunan
askerlerinin direnişi nedeniyle geri çekilmek zorunda kalmıştır. Çevreden kendilerine katılanlarla birlikte çığ
gibi büyüyen milis kuvvetler sadece Yunan askerleriyle değil başta Sündüklü Davut Çetesi olmak üzere,
Yunanlılarla işbirliği yapan ve halka zulmeden çetelerle de mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Bkz. ZekiÇevik, “Milli Mücadele’de Kocaeli Grubu ve Son Kurşun”, Uluslararası Karamürsel Alp ve Kocaeli Tarihi
Sempozyumu-II, Kocaeli, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yayını, 2016, s. 1580; Konstantinos S. Makrisİppokratis K. Makris, Bandırma-Erdek Rumlarının Tarihi ve Etnografyası, Çeviren: Sema Sandalcı, Editör:
Töre Sivrioğlu, Bandırma, Ozan Sanatevi, 2021, s. 69.
14 ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 67-1; ATASE Arşivi, İstiklal Harbi
Koleksiyonu Klasör: 2224, Dosya:51, Fihrist: 1-32.15 Acar, a.g.t., s. 145.
Papanikolaou’nun emrine verilmiştir. Deliklibayır’daki birliklerin çekilmelerini desteklemek
amacıyla, 27. Alayın bir taburu ile bir sahra bataryası da berzahın (Kapıdağ Yarımadasının en
dar yeri) kuzeyindeki sırtlara yerleştirilmiştir. Edincik’in güneybatısındaki Karabayır
Tepesinde bir tabur kadar piyade, bir miktar süvari ve iki top ile savunma tertibatı almıştır.
Tümen komutanı, 17 Eylül 1922 günü saat 05.00’te alaylara mevzii taksim ederek savunma
tertibatı almıştır. Saat 07.00’den itibaren Türklerin Bandırma’da toplanmakta olduğunu gören
Yunan askerleri, deniz ve karadan topçu ateşine başlamıştır.
Deliklibayır Muharebesi
17 Eylül 1922 sabahı, Yunan torpidolarının Karşıyaka hizasına kadar çekildiğini gören,
Mürettep Süvari Tümeni ve 61. Alay tarafından Edincik yolunun kesildiğini ve o istikamette
kaçanların esir edildiğini, dolayısıyla da savaşın sona erdiğini düşünen Halit Paşa, “Bandırma
muharebesinde pek yorgun düşen piyade, topçu cephanesi kalmamış olan” ve büyük kayıplar
veren 18. Tümeni, Çakılköy-Erikli bölgesine, Mürettep Müfrezeyi de askeri istasyon
batısındaki pavyonlara göndererek istirahat emri vermiştir16
.Birliklerin istirahati saat 08.30 civarında Deliklibayır’dan gelen silah sesleri ile son
bulmuştur. Halit Paşa, Yunanlıları Deliklibayır’dan atmak için 61. Alayı ve 18. Tümenin
kudretli dağ bataryasını Mürettep Müfreze emrine vermiştir. Mürettep Müfreze, 19. ve 20.
Hücum Taburları, Bağımsız İzmit Taburu, Yalova Gönüllü Bölüğü ve sonradan eklenen
61.Alay’dan oluşan yaklaşık 2.500 kişilik bir birliktir17. Mürettep Müfreze Komutanı, 354 rakımlı Deliklibayır Tepesinin batısına 2. ve 3. Taburları birinci hatta olmak üzere 61. Alayı,
doğusuna ise 19. ve 20. Hücum Taburlarını sevk etmiştir. Halid Paşa bu sırada Bağımsız İzmit Taburu ile Gönüllü Yalova Bölüğünü, müfreze ihtiyatı olarak Bandırma’nın 500 m uzağında bulunan Gazhane Deresi’nde mevzilenmiştir18
.Mürettep Süvari Tümenine bağlı birlikler, karadan ve denizden açılan top ateşinin menzilinde olduklarından fazla etkili olamamışlardır. Mürettep Süvari Tümenine bağlı 33. Süvari Alayı, yoğun topçu ateşi nedeniyle Bezirci Köyünün güneyindeki tepelere çekilmek
zorunda kalmışlardır. Yapılan keşif harekâtında Erdek iskelesinde üç düşman torpidosu ile beş nakliye gemisinin olduğu görülmüştür. Sadece bataryasını Çarıkköy kuzeyindeki tepede mevzilendirerek saat 17.00’e kadar Karabayır’daki Yunan mevzilerini ateş altına almışlardır19
.
17 Eylül günü Bandırma’ya gelen III. Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşa, Deliklibayır muharebelerini yakından izlemiş, saat 17.00’ye kadar bir sonuç alınmadığını görünce birliklerine düşman çekilmediği takdirde 18 Eylül günü kolorduya ait birliklerin Bandırma Edincik hattına taarruzla düşmanı berzahta sıkıştırmaya çalışacağı, arkadan gelmekte olan 1. Tümene bağlı birliklerin de taarruza katılacağı, Mürettep Süvari Tümenin Çinge-Hıdırköy hattının kuzeyinden düşmana taarruz ederek düşmanın şose ve deniz kıyısından batıya çekilmesini engellemeye çalışacağı emrini vermiştir. Kolordu karargâhı ve muharebe kademesi geceyi Gökmen’de geçirmiştir20
.Kocaeli Grup Komutanı Halit Paşa da istirahat etmeleri için Erikli Köyüne gönderilen 18. Tümen’e bağlı birliklere 18 Eylül 1922 sabahı 1. Tümen’le beraber taarruza katılmak üzere, ortalık ağarmadan Gazhane’de toplanmalarını emretmiştir.
Taarruzun yavaşladığını gören Mürettep Müfreze Komutanı, iki taburun arkasından Gönüllü Yalova Bölüğünü de ileri hatta sürmüş ve taarruzun hızlandırılmasını emretmiştir.
16 ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 71.
17 Erdoğan, a.g.e., s. 228.
18 Türk İstiklal Harbi, II nci Cilt…, s. 266.
19 ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 67-2.
20 Türk İstiklal Harbi, II nci Cilt…, s. 268.
Batıdan ilerleyen, alay ve tabur komutanlarının en ileri hatlarda erlerle birlikte savaştığı 61. Alay, saat 15.00’te Deliklibayır eteklerine ulaşarak hücum menziline girmiştir. Düşmanın iki bataryası ile iki tabur ve bir bölük süvari tahmin edilen kuvvetinin etkili savunması nedeniyle birlik çok fazla ilerleyememiştir21. Bir süre sonra batıdan ilerleyen 3. Tabur’un 11. Bölüğünün kahramanca yaptığı süngü hücumuna alayın diğer birliklerinin de katılması ile 354 rakımlı yüksek tepenin batısındaki sırt tamamen ele geçirilmiştir. Kocaeli Grup Komutanının saat20.30’da kolorduya gönderdiği raporda, bugün saat 10’da beri yapılan taarruzun batı yönünden başarılı olduğu, hücum sırasında üç tabur komutanından ikisinin ağır yaralı birinin şehit olduğu, Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Vecihi Bey’in de şehit arasında yer aldığı ifadeedilmiştir22. Yunan Orduları Küçük Asya Ordusu Başkomutanı General Polymenakos’un Erdek’e gelmesinin yarattığı moralle direnmeye devam eden Yunanlı kuvvetlerinde ise, muharebenin ilk iki saatinde ikisi subay, 18 ölü ve 73 yaralı bulunmaktaydı 23.70’den fazla şehit verilen 17 Eylül muharebelerinde hayatını kaybedenlerden biri de 20.Hücum Taburu Komutanı Binbaşı Süleyman Bey’dir24. Süleyman Bey’in şehit edilişi ile
21 ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2224, Dosya: 51, Fihrist: 1-34..
22 ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 71. Yarbay Hüseyin Vecihi Bey
(1313-P.53) (1878-1922): Hüseyin Vecihi Bey, Mustafa Hamdi Beyin oğlu olup, 1878 yılında Çanakkale’de
doğmuştur. 1895 yılında girdiği Harp Okulundan 24 Ocak 1898 tarihinde teğmen rütbesiyle mezun olmuştur.
24 Ocak 1898’de teğmen, 19 Mart 1902’de üsteğmen, 30 Temmuz 1908’de yüzbaşı, 25 Ocak 1914’te kıdemli
yüzbaşı, 30 Kasım 1915’te binbaşı, 1 Mart 1922’de yarbay rütbelerini almıştır. Harp Okulundan mezun
olduktan sonra 5. Ordu emrine, 25 Ocak 1898’de 39. Alay 2’. Tabur 4. Bölüğe, 19 Mart 1902’de 77. Redif
Alayı 1. Adana Taburu 1. Bölüğe, 1 Ekim 1903 tarihinde Harp Okulu dâhiliye subaylığına, 8 Temmuz 1907’de
Mülkiyede dâhiliye subaylığına, 7 Kasım 1908 1. Ordu Nizamiye açığına atanmıştır. 20 Şubat 1909’da 2.
Nizamiye Alayı 1.Tabur 4. Bölüğe, 27 Kasım 1913’te 2. Kolordu açığına alınmıştır. Daha sonra 2. Kolordu 16.
Alay 4. bölüğe tayin edilmiş ve burada görevli iken Rodos’ta esir edilmiştir. Esaretten döndükten sonra 28
Nisan 1914’de 16. Alay 1. Tabur 4. Bölüğe, 4 Şubat 1917’de 16.Alay 3. Tabur Komutanlığına, 5 Temmuz
1917’de 16. Alay Komutanlığına, 11 Aralık 1917’de 156. Alay Komutan Vekilliğine, 21 Mayıs 1918’de
Kerkük Mıntıka Müfettişliğine, 1 Kasım 1918’de 5. Tümen 14. Alay Komutanlığına, Ocak 1919’da ek görev
olarak 6. Alay komutan vekilliğine, 31 Temmuz 1919’da Genelkurmay Harp Tarihi Şubesine, 7 Mart 1920’de
İstanbul’da 1. Tetkik ve Tasnif-i Zabitan Komisyonu üyeliğine, 8 Mayıs 1920’de Üsera (Esirler) Tahkik
Şubesine, 5 Şubat 1921’de Merkez Komutanlığı Tahkikat Şubesine atanmıştır. 28 Ekim 1921’de açığa
alınmıştır. İnebolu yoluyla Anadolu’ya geçerek Büyük Taarruz’da 18. Tümen 61. Alay Komutanı olarak görev
yaptığı sırada Bandırma’da şehit düşmüştür. 14 Nisan 1900’de 5. Dereceden Mecidî Nişanı, 1 Eylül 1906’da 4.
Dereceden Mecidî Nişanı, 4 Aralık 1915’te Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası, 14 Aralık 1915’te Alman
İkinci Sınıf Demir Salip Nişanı, 13 Mart 1917’de Muharebe Gümüş İmtiyaz Madalyası ile ödüllendirilmiştir.
Bkz. Türk İstiklal Harbi’ne Katılan Alay ve Tugay Komutanlarının Biyografileri, Cilt: I, Ankara, Genelkurmay
Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2010, s. 333-334
23 Erdoğan, a.g.e., s. 229.
24 Binbaşı Binbaşı Süleyman Bey (Sicil No: 318, P. 139): Süleyman Bey, Şerif Bey’in oğlu olup, 1882 yılında
Kabataş’ta doğmuştur. 1900 yılında girdiği Harp Okulu’ndan 1902 yılında mezun olmuştur. İtalyan, Balkan ve I.
Dünya Harplerine katılmıştır. İstiklal Harbi’nde, 24.12.1921 tarihinde Kocaeli Grubu bünyesinde oluşturulan 20.
Hücum Taburunda görev yapmıştır. Kocaeli Bölgesi’ndeki muharebelere ve Bandırma’daki Deliklibayır
Muharebelerine katılmıştır. Binbaşı Süleyman Bey, 20. Hücum Taburu Komutanı iken 17 Eylül 1922 tarihinde şehit
olmuştur. Harp, Gümüş Liyakat, 4. Mecidiye ve İstiklal Madalyaları ile ödüllendirilmiştir. Bkz.
https://ssbeyio.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/10/04/731984/dosyalar/2021_0…
c21a4e12d287fa4198012b970b2b95ff (Erişim Tarihi: 6 Ağustos 2022). 1966 yılında, Şehit Süleyman Beyin gelini
Semiha Tancı, Bandırma’nın düşman işgalinden kurtuluş günü kutlamaları nedeniyle geldiği Bandırma’da, 30 yıl
önce Bandırma’ya bir kurtuluş gününde ailecek geldiklerini söyleyerek Şehit Süleyman Bey hakkında şu bilgileri
vermiştir; “Rahmetli 1300 doğumluydu. 1318 yılında harbiyeyi bitirerek şanlı Türk Ordusu saflarına karıştı. Kardeşi
Ahmet Akif Tancı da bir subaydı ve zevcemdi. 1947’de Albay rütbesi ile vefat etti. Merhum Kayınağabeyim Süleyman
Bey Bandırma’nın kurtuluşunda şehit olduğu zaman 9 aylık oğlu vardı. Eşi olan Eltim Gülfen Nezahat Hanım Efendi
pek perişan oldu. Tek ümidi ve eşinin tek hatırası oğlu Celalettin idi. Celalettin 9 yaşına gelinceye kadar babasının
şehit olduğunu bildirmedik. Onu Bandırmalılar Galatarasay lisesine yerleştirdiler, her ay da o zamanın parası ile
kendisine 500 lira gönderiyorlardı. 1941 yılında Galatasaray Lisesinde 740 numarayı taşırken vefat etti. Bu vefat,
eltim olan Gülfen Nezahat Hanım Efendiyi çok sarstı. O tarihten beri inzivadadır. Halen Üsküdar’da oturan Şehit
Süleyman Beyin zevcesi Gülfen Nezahat Hanım efendi, Bandırma’ya benimle selam ve sevgilerini yolladı”. Bkz.
“Şehit Süleyman Beyin Gelini Şehrimizde”, Gürses, 17 Eylül 1966.
ilgili olarak, 20. Tümen Hücum Taburu Makineli Tüfek Bölüğü Takım Kumandanı Yedek
Teğmen Muhittin Aslanbay ve 20. Tümen Hücum Taburu Makineli Tüfek Bölüğü Kumandanı
Muvazzaf Üsteğmen/Emekli Kurmay Albay Kamil Giray tarafından kaleme alınan
hatıratlarda şunlar ifade edilmiştir;
“Tabur (20. Fırka Hücum Taburu) Akköy üzerinden, Abolyont Gölünün kuzeyinden
Bandırma’ya doğru istikamet aldı ve ilerledi ve Bandırma’nın doğusundaki denize yakın
dağlarda düşmanın tekrar mukavemeti ile karşılaştı. Manyas Gölü civarından ilerleyen I.
Tümenimizle irtibat yaparak Bandırma’da düşmanı sıkıştıracak şekilde çemberi
daraltıyorduk.
İşte o gün Bandırma’dan dumanlar yükselmeye ve bu güzel kasabamızın yanmaya
başladığı görüldü. Bir taraftan da hava kararmış, gece olmuştu. Yangının verdiği kızıl
ışıkların kalplerde yarattığı ızdıraplar içinde her taraftan ilerliyorduk. Bu, bütün gece devam
etti. Bandırma’nın hemen doğusundaki ilk tepelere vardığımızda gün ağarmağa başladı. Bu
sırada Bandırma cayır cayır yanıyordu.
Bizim tabur ortada idi, sağında 19. Fırka Hücum Taburu, solunda da bir alayımız
vardı. 19. Fırka Hücum Taburunun bulunduğu mevki icabı ilerleyemiyor ve bizden ateş
himayesi istiyordu. Biz makineli tüfeklerimizle düşmanı yan ateşine alarak destekleyince 19.
Fırka Hücum Taburu ilerledi. Fakat, bu ilerleyiş hayli zayiata sebep oldu. Tabur
kumandanının da karnından yaralandığını öğrendik. Bizim taburdan en ileride bulunan 3.
Bölüğün zayiatı da ağırdı ve yarı yarıya idi. Taburun sıhhiye teşkilatı, yaralıları yaralı
merkezinde toplayabilecek durumda değildi. Fakat, vazife düşmanı sıkıştırmayı icap
ettiriyordu. İşte bunu düşünen Tabur Kumandanı Binbaşı Süleyman Vehbi Bey (Şehit
Süleyman Bey) bir ok gibi yerinden fırladı. Taburun çavuş, onbaşı ve erlerini dahi isimleriyle
bilen ve tanıyan bu kıymetli ve kahraman asker, ağzındaki düdüğü, elinde Enveriyesi olduğu
halde, bazen düdük çalarak, bazan bağırarak, onbaşı ve çavuşların isimlerini söyleyerek
(ileriye…) diyor, eliyle de göstererek (düşmana ilerleyin…) diye bağırıyordu.
İlk fırladığı anda Makineli Tüfek Bölüğü Kumandanı Kamil (Giray) Bey, yanında idi.
Hemen ceketinin eteğine ve ayaklarına sarılarak;
-Binbaşım, zaten düşmanın orada tutunmasına imkan yok. Bu, mezbuhane gayretinden
başka bir şey değildir. Beyhude gitmeyiniz… demesine rağmen O;
-Öyle icap ediyor, bırak beni, diyerek kendisini kurtarmış ve gitmişti. Bu fırlayıştan
sonra gittiği arazi aşağıya doğru iniş halinde ve düşmanın kesif ateşine maruzdu. Bu vaziyete
rağmen o yatarak, sürünerek ilerlemek yerine dimdik ayakta yürüyor ve askerin ilerlemesini
teşvik ediyordu.
O, pervasız, böylece aşağıya indi. Sonra solu ilerideki sağrıya, ikinci bölüğün yanına
uğradı. Orada da ikinci bölüğü yerinden kaldırdıktan sonra, üçüncü bölüğün yanına gitti. Bu
bölüğün düşmanla olan mesafesi çok yakındı. Buraya kadar, Kamil (Giray) Bey, hareketini
takip edebildi. Bundan sonra görünmez oldu. O, üçüncü bölüğün yanında da durmamış,
ayağa kalkmış, dürbünle yine ayakta tarassut ederken makineli tüfeğin üç kurşunu ile biri
alnından ikisi burun etrafından aldığı tam isabetle şehit düşmüştür.
Tabur kumandanının şahadet haberi, herkesin kalbinde yaşayan, yiğitliğini,
kahramanlığını bilen tabur mensupları arasında adeta bir şok tesiri yaptı ve derin yaralar
açtı. Herkes ağzına bir lokma koymadan mütemadiyen sabahtan beri muharebe ettiği halde,
baba kadar sevdiği, yiğitliğine ve her haline hayran olduğu Binbaşı Süleyman Beyi şehit
vermesi, her şeyi unutturmuştu.
Mübarek naaşı bir sedye içinde getirildiği zaman, getirildiği yer de ateş altında
bulunduğu halde, herkes ağlıyordu. Hıçkıranlar, naaşının üzerine kapanıp ağlayanlar
görülüyordu.
Bu acı ile düşmana saldırışlar artık bir intikam hissi halini aldı. Bir saat geçmeden de
düşmanın ateşi azaldı ve saat: 10.00 sıralarında da son buldu. Düşman perişan olmuştu. O
gece Erdek’ten gemilere binerek savuşup gitmiş, bu suretle de mukaddes Anadolu
topraklarında tek düşman kalmamıştı. Fakat ne yazık ki çok sevdiğimiz, çok saydığımız
binbaşımız kahraman Süleyman Beyi şehit vermiştik. Düşmanın çekilmesinden bir saat evvel
şehit düşmesi, en çok acınacak taraflardan birisi idi. Çok sevdiği, uğrunda hayatını vermekten
çekinmediği vatanın tam kurtuluşa kavuşmasını göremedi. Binbaşı Süleyman Vehbi Bey’in
mübarek naaşı o zaman Çiftlik diye anılan mevkideki binanın 10-20 adım önünde bir yere
gömülmüştü”
25
.Ortalık iyice karardığı halde hücumlar birbirini takip etmiş, birlikler berzaha hâkim
yamaçlara kadar ilerleyerek muharebe durumunda ve yağmur altında geceyi geçirmiştir.
Yunan ordusunun mevzilerini terk ettiği ancak sabaha karşı anlaşılabilmiş, Kocaeli Grubu
tarafından III. Kolordu Kumandanlığına gönderilen 18 Eylül 1922 tarihli yazıda, saat
04.45’de 250 rakımlı Deliklibayır Tepesinin işgal edildiği ifade edilmiştir26
.
Yunan Askerlerinin Durumu
Erdek’e gelen Yunan III. Kolordu komutanı, 16/17 Eylül 1922 gecesi Erdek’ten 6., 27.
Piyade Alayları ile bir sahra bataryası ve 3. Tümen karargâhının gemilere binmesini
sağlamıştır. Saat 14.00’da verdiği emirde, 17 Eylül 1922 saat 19.00’dan itibaren mevzilerin
terk edilerek bütün birliklerin Erdek’e çekileceğini, berzaha konuşlandırılan 27. Alaya bağlı
bir tabur asker ve sahra bataryasının bu çekilmeye ateş desteği sağlayacağı ifade edilmiştir.
Deliklibayır’da savaşan Yunan 10. Tümene bağlı altı tabur ile dört dağ bataryası gece
karanlığından yararlanarak çekilmeyi başarmış, birlikler saat 24.00’te berzahtan geçmiştir.
Berzahta bulunan ve çekilmeyi desteklemekle görevli birlikler de saat 02.00’de mevzilerini
terk ederek Erdek’e ulaşmışlardır. 12. Alay ve topları, 10. Tümen ve 3. Kolordu karargâhları,
27. Alay’ın artçı taburu sabaha kadar gemilere bindirilmiştir. Gemilere erler, silâhlar, toplar
ve bir miktar teçhizat ile pek az hayvan bindirilebilmiş, iskele civarında kalan cephane ve
25 Muhittin Aslanbay-Kamil Giray, “Bandırma’nın Kurtuluş Gününden Hazin Bir Hatıra Şehit Binbaşı Süleyman
Vehbi Bey”, Ufuk Gazetesi, 23, 26, 27, 28 Eylül 1961. Bandırma’nın düşman işgalinden kurtuluşuna tanık olan
Ali Rıza Başaran, Deliklibayır’a gittiğinde Türk askerlerinin şehit olduğunu gördüğünü, yaraları askerlerin bu
alay kumandanımız, bu da tabur kumandanımız, demeleri üzerine tanınacak halde olmayan bu değerli şehit
kumandanların naaşlarını şimdiki Yeni Mahalle’de bulunan havuzun kenarına, diğer şehitleri ise bulundukları
yerdeki çukura defnettiklerini, ifade etmiştir. Bkz. Zeki Çevik, Millî Mücadele’de Son Kurşun, Balıkesir, 2002,
s.135. Engin Arıcan tarafından kaleme alınan eserde 17 Eylül günü şehit olanların defnedilmesi ile ilgili olarak
bilgiler verilmektedir; “Bandırma Ayyıldız Tepede son kurşunların atıldığı 17 Eylül 1922’de 9 subay 66
askerimiz şehitlik onuruna ulaştı. 61. Alay Komutanı Şehit Yarbay Vecihi Bey, Hücum Taburu Komutanı Şehit
Binbaşı Süleyman Bey, Sıvat Çiftliği Büyük Havuzun gölgeliğinde toprağa verildi. 7 subay ve 66 asker şehit
için, Dere Boğazı’nda çukurlar açıldı. Askerler elbiseleriyle, başlarındaki hâkî renkte serpuşla (başlık), alın
yerlerinde kırmızı bezlerden dikilmiş hilal parçaları, ayaklarında sığır derisinden yapılmış, iplerle sarılan
çarıklarla şehit oldukları yerde üçer-beşer açılan çukurlara gömüldü”. Bkz. Engin Arıcan, Mysia
Panarmos’tan Bandırma’ya, Bandırma, İlkhaber Matbaası, 2004, s.385. Sıvat Çiftliği civarında oturan Hasan
Bagana, 4 yaşında Bandırma’ya taşındıklarını, Sıvat Çiftliği denen yerin günümüzdeki Yeni Mahallenin
sınırları içerisinde olduğunu, çiftliğin Erdek yolundan Gönen yoluna kadar çok geniş bir alanı kapladığını,
çiftliğin içinde yer alan çeşme ve havuzun hemen yanında bir bina olduğunu, binan yanında ayak ve baş
ucunda ayva ağacı bulunan bir mezar olduğunu, babasının bunun şehit mezarı olduğunu söyleyerek etrafını
telle çevirdiğini, 1950’lili yıllarda belediye görevlilerinin gelip mezardaki kemikleri alıp, şehir meydanındaki
anıtın altına gömdüklerini ifade etmiştir. Bkz. Hasan Bagana (1947-Mudanya doğumlu) ile 7 Eylül 2022
tarihinde yapılan söyleşi.
26 ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 74.
mühimmatın alev alması nedeniyle gemiler yükleme işlemini bırakıp limandan uzaklaşmak
zorunda kalmışlardır. Bunun üzerine, Erdek’e gelen 30. Alay, bir dağ topçu taburu ile birlikte,
gemilere bindirilmek üzere Erdek’in 7 km kuzeydeki Konya (Gonia) İskelesine gönderilmiş,
saat 12.00’de bindirme işlemi tamamlanmıştır. Mühimmat alev almasıyla başlayan yangın
genişlemiş, büyük bir yangına dönüşmüştür.
18 Eylül 1922’de Kocaeli Grubu’nun Erdek’i Geri Alması
Kocaeli Grup Komutanı Halit Paşa ortalık ağarırken, akıncı bölükleriyle beraber
Deliklibayır Tepesine çıkmıştır. 61. Alayın, bir taburu ile Deliklibayır’ın kuzey batı
yamaçlarında emniyet hattında, iki taburu ile taburun gerisinde toplu olarak ihtiyatta;
Mürettep Müfrezenin Mamun (Çalışkanlar) Köyünün batı sırtlarından Deliklibayır’a
yanaşmakta olduğunu görmüştür. 18 Eylül 1922 saat 09.00’da akıncı bölükleri berzahtan
geçerek, kuzeydeki Hamamlı Köyü sırtlarını işgal etmişlerdir. Yunan ordusunun tamamen
çekildiği anlaşılmıştır.
Mürettep Müfreze birliklerinin berzahı geçtikleri sırada Erdek Körfezinden Averof
zırhlısı ile bir torpido ve Bandırma körfezinden iki torpidonun şiddetli ateşine maruz
kalmışlardır.
Mürettep Süvari Tümeni tarafından 18 Eylül 1922 günü saat 09.00’da III. Kolordu
Komutanlığına gönderilen yazıda, Hıdırlı Köyü civarında yapılan keşif sırasında Erdek
limanından on bir nakliye vapurunun, Türk ordusunun top atışları nedeniyle, tam yükünü
almadan ayrıldığı daha sonra Yunan harp gemisinin himayesinde tekrar geri dönerek yükleme
işini tamamladığı, yükleme işinin Edincik, Belkıs ve Erdek iskelelerinden devam ettiği
bildirilmiştir27
.Mürettep Müfreze, gemilerden açılan ateşlere aldırmayarak, Erdek istikametinde
ilerlemeye devam etmiştir. Bir taburu ile kasabanın kuzey sırtlarını tutarken, diğer taburlar da
kasabaya girerek asayiş ve düzeni sağlamıştır. Daha sonra bu taburlardan birisi yarımadanın
batı kıyısındaki Konya Köyü’ne gönderilmiştir.
17.30’da berzahı geçen 61. Piyade Alayı, bir taburu ile Yukarıyapıcı Köyü’nün
kuzeyindeki Devebayırı’nı işgal etmiş, diğer taburunu da Yukarıyapıcı doğrultusundaki
Kirazlı-Arapdağı’na sevk etmiştir. Bu taburdan bir bölük asker Karşıyaka İskelesine
gönderilmiş, alay komutanı da geceyi Yukarıyapıcı Köyü’nde geçirmiştir.
1. Tümen, Gökmen’den hareket ederek, 18 Eylül 1922 saat 08.30’da Edincik’in doğu
sırtlarına vardığında, Yunanlıların çekildiklerini ve harp gemilerinden Kocaeli Grubuna ateş
edildiğini görmüştür. Hemen topçusunu ve kolordu obüs bataryasını mevziiye sokarak harp
gemilerine ateş açmış, gemilerin uzaklaşmasını sağlamıştır. 1.Tümen, Deliklibayır-EdincikTekfur Çiftliği bölgesinde konuşlanmıştır. 18. Tümene bağlı birlikler de 18 Eylül saat 04.00’te
Erikli Köyü’nden hareketle saat 15.00’te Deliklibayır’a gelmiş, berzahı geçerek Yukarıyapıcı
Köyü’ne yerleşmiştir. Halit Paşa önce Mürettep Müfreze ile Erdek’e gitmiş, ondan sonra
Yukarıyapıcı Köyü’ne gelerek geceyi burada geçirmiştir28
.III. Kolordu Komutanı Şükrü Nailî Bey, 18 Eylül günü yapılan harekâtı Karabayır’daki
gözetleme yerinden takip etmiştir. Aynı gün Garp Cephesi Kumandanlığı’na gönderdiği
telgrafta, düşmanın son kalan iki alay kadar piyade ve iki bataryasından oluşan birliklerin
Erdek koyunda bulunan Averof ile iki torpido ve Bandırma önündeki iki torpidosunun ateş
27 ATASE arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 75. Yunan kaynakları,
Bandırma’dan tahliyesi sırasında, daha önce ABD ordusunda “Idaho” adıyla görev yapan Yunan Kılkış
kruvazörünün, Türk tarafının açtığı ateş sonunda isabet aldığını ve dört denizcinin öldüğünü birkaç denizcinin
de yaralandığı ifade etmişlerdir. Bkz. The New York Herald, 21 Eylül 1922, s.1.
28 ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 76.
desteği ile Konya, Erdek ve Belkıs İskelelerinden çekildiği, kolordu birliklerinin saat:
10.30’da berzahı geçerek Kapıdağ Yarımadası’nı işgal ettiğini belirtmiştir29. Saat 14.50’de
birliklerin son hedefe vardıklarını görünce, Kocaeli Grubunun Kapıdağ yarımadasında
istirahat etmesini ve yangınları söndürerek yarımadayı taramasını, 1. Tümenin EdincikTekfur-Gökmen çevresinde istirahat etmesini, Mürettep Süvari Tümeninin de 19 Eylül
1922’de bir alayını Susurluk’a göndererek, diğer birlikleriyle Gökmen’de toplanmasını
emretmiştir30. Daha sonra Kocaeli Grubunun İzmit civarında, III. Kolordunun Bursa civarında
toplanması, Mürettep Süvari Tümeninin Erdek Körfezine kadar kıyı gözetlemesi yapması
kararlaştırılmıştır.
4 Ekim 1922 tarihinde Mustafa Kemal Paşanın TBMM’de yaptığı konuşmada
Bandırma’nın kurtuluşu şu sözlerle ifade etmiştir;
“Burada (Mudanya’da) işini bitiren kıtaatımız bunların peşine düştü ve Bandırma
istikametinde takip etti. Bu taarruzumuzu tevkif etmek için, evvelâ, Bandırma şarkında
teşebbüs ettiği müdafaaya muvaffak olamadı, mağlub oldu ve çok zayiat verdi. Nihayet
Kapıdağ Şibihceziresinin içine girmekle tahlis-i nefs edeceğini zannetti. Mamafih takibatımız
neticesinde pek azı buna muvaffak olabildi. Ayın on sekizinde bu fırkalardan yalnız iki piyade
alayı oradaki vapurlara bine bilmiştir. O halde düşmanın 3 ncü, 10 ncu ve 11 nci fırkalarının
da akıbeti anlaşılıyordu”31
.
Bandırma’nın Kurtuluşu Sırasında Rumların ve Yunanlıların Durumu
Bandırma Yunan kumandanlığı, gelen Rum göçmenlerin fazlalığı karşısında çözüm
yolları aramaya çalışmıştır. Gönen, Manyas, Edincik ve Biga bölgesinden gelen gayrimüslim
göçmenlerin sevk işlemlerinin devam ettiği bir sırada, göçmenleri olası bir tecavüzden
korumak amacıyla, Bandırma’nın ileri gelenlerini Balya’daki Kasım Efe’yle görüşmeye
yollayarak zaman kazanmaya çalışmıştır. Ayrıca Haydar Çavuş Camisi Hatibi Mehmet Hamdi
Efendi, Hasan Tahsin Hoca, İlyas Efendi, Dava Vekili Hacı Sait Efendi ve Hafız Mustafa
Efendi’den oluşan bir heyet de Gönen’deki akıncı müfrezelerine gönderilerek, Hıristiyan
ahaliye saldırı olmadığı müddetçe Türklere iyi davranılacağı ifade edilmiştir. Yunanlılar
tarafından hazırlanan ve muhtarlara gönderilen bir beyannamede, Bandırma’yı çetelere terk
etmeyeceklerini ancak düzenli ordu gelirse gideceklerini bildirmişlerdir. Yunanlılar,
müfrezeler üzerine asker sevk etmeyerek bütün gücünü Bandırma şehrini savunmaya ve
tahliye için zaman kazanmaya ayırmıştır32
.1 Eylül’den itibaren kesin olarak yenildiğini anlayan Yunan askerleri Karacabey,
Kirmastı (Kemalpaşa), Gönen ve Manyas civarındaki Rum ve Ermenileri, çevreden zorla
temin ettikleri arabalara yükleyerek Bandırma ve Erdek’e getirtmiş, buradaki gemilere
bindirerek Yunan kontrolü altındaki adalara taşımaya çalışmıştır33. Arabaları ile gelen
Türkleri ve Bandırma’da ele geçirdikleri şehrin ileri gelenlerini, Mağmum Köyü civarındaki
Sazlık denilen yerde, tel örgülerle çevrili esir kampına doldurmağa çalışmışlardır. Esir edilen
Türklerin sayısı kısa sürede üç bini bulmuştur.
29 ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 82-1.
30 Türk İstiklal Harbi, II nci Cilt…, s.271.
31 T.B.M.M. Zabıt ceridesi, Devre:I, Cilt:23, İçtima Sene:3, Yüz On İkinci İçtima, s. 274.
32 Çevik, “Milli Mücadele’de Kocaeli…”, s. 1581.
33 Konstantinos S. Makris ve İppokratis K. Makris tarafından kaleme alınan eserde, Yunan ordusunun Afyon
cephesindeki kesin yenilgisinin Rumlar arasında duyulduğunda Faneromeni yortusunun kutlandığı, haberin
telaşıyla Meryem Ana ikonasının hemen Erdek’teki Aziz Nikolas Kilisesine götürüldüğü, Erdek Belediye Reisi
İdomeneus Kelaiditis’in halkı sakinleştirici bir konuşma yaptığı ve herkesin Yunan gemilerine binmesi
gerektiğini ifade ettiği, birkaç aile hariç herkesin gemilere binip Marmara Adasına gittiği, Perama (Karşıyaka)
Rumlarının daha geç tahliye edildiği, İstanbul’da yaşayan zengin Peramalıların İngiliz bayrağı çekilmiş bir
gemi ile 2000 kadar Rum’u İstanbul’a naklettikleri anlatılmaktadır. Bkz. Makris-Makris, a.g.e., ss. 69-71.
Yunan askerleri, 16 Eylül günü saat 18.00’de esir kampında toplanmış olan Türkleri
iki sıra halinde şehir merkezine getirerek Haydar Çavuş Camisi’ne doldurmuşlardır. Caminin
etrafına patlayıcılar yerleştirerek camiyi havaya uçurmayı planlamışlardır. Gece olduğunda
limandaki gemiler projektörlerini camiye çevirmiştir. Caminin etrafındaki silahlı Yunan
askerleri kendilerine bir zarar gelmesin diye çekilince, pencereden bakarak durumun fark
eden bir Türk camide bulunanları uyararak halkın tahliye edilmesini sağlamış, büyük bir
facianın önüne geçmiştir34. Cami, tamamen boşaldıktan birkaç dakika sonra havaya uçmuş,
çevredeki birçok evle birlikte sabaha kadar yanmıştır. Bu sırada Bandırma’da kalan bazı Rum
fedailer, şehrin farklı yerlerine ateş atarak, yangın çıkarmışlardır. Meyhaneler Sokağında,
Meyhaneci Corci’nin mekanında başlayan yangın bütün şehre yayılmıştır35
.Yunan ordusunun peşinde Bandırma’ya giren III. Kolorduya bağlı 1.Tümen
Kumandanı Abdurrahman Nafiz (Gürman) Bey’in “Yunanlıların giderken tahrip ettikleri
malzemelerden, öldürdükleri hayvan leşlerinden geçilmiyordu”
36 dediği şehir, tam bir enkaza dönmüştür. Yangından evvel Bandırma’da 4.500’ü gayrimüslim olmak üzere toplam 21.700
kişinin yaşadığı şehrin nüfusu 9.658’e düşmüştür. Müslümanlara ait 827 hane ile 1.100
mağaza ve dükkân, 8 cami ve tüm okullar ile gayrimüslimlere ait 850 hane ve 5 kilise
tamamen yanmıştır. Ayrıca Bandırma’ya bağlı 2 köy kısmen, 8 köy de tamamen Yunanlılar
tarafından yakılmıştır37. Yunanlıların Bandırma ve yörelerinde yapmış oldukları zulüm ve
vahşet sonucunda 890 kişi hayatını kaybetmiş, 1.219 kişi yaralanmış, 2.228 kişi dayak ve
işkenceye maruz kalmış, 207 kişi tecavüze uğramış, 6.134 hane, 1.357 mağaza ve dükkân, 32
resmi bina, 28 dini bina yakılmış, 18.243 lira değerinde hayvan, 116.232 ton mahsul,
45.312.045 lira değerinde eşya zararı ortaya çıkmış, toplam zarar 100.000.000 lirayı
bulmuştur38
.21 Eylül 1921 tarihinde Bandırma’ya gelen “Heyet-i Tahkikiye” tarafından kaleme
alınan “Bursa’nın Apolyond-Uluâbâd Karyelerine ve Karacabey İle Kurâsına ve Bandırma
Fecayi’ine Aid Rapor”da, Yunanlıların yaptığı vahşete, “Türk milletinin düşmânlar defterine
kayd etdiği milletlerin baş tarafında Yunan nâmûssuz ve canavarları görülecek ve bu hiçbir
zaman hiçbir Türk ve Müslümânın hâtırından çıkmayacaktır”, sözleriyle tepki gösterilmiş ve
yangının oluşturduğu yıkım hakkında şunlar ifade edilmiştir;
“Bandırma Kasabası: 4.000 hânede 20.000 nüfûsu ihtivâ eden Bandırma kasabasının
şark, garb, cenûb kısmındaki altı-yedi yüz haneden başka binâ kalmamışdır. Kasabaya rıhtım
üzerinden bakıldığı zaman yüksek bir mevkî‘de bulunan Rum Mektebi’nden başka göze
çarpacak cesîm binaların bugün yalnız Çemberlitaş’ı andıran bacalarıyla ateşlerin erittiği
duvarları görünüyor. Kışlalar mevkiinde öldürülmüş pek çok deve, manda, öküz leşler
34 Çevik, “Milli Mücadele’de Bandırma…”, s. 140-167. Pakize Başaran, Ben Yaşarken adlı eserinde, babasının
Yunanlılar tarafından Haydar Çavuş Camiine kapatılanlar arasında olduğunu, bir yolunu bularak camiden
minareye çıkıp oradan aşağıya inerek cami kapısını açtığını ve onlarca insanı ölümden kurtardığını, bu
hizmetinden dolayı babasına bir madalya ile Bandırma’nın Aşağıki İstasyon semtinde küçük bir çiftliğin
hediye edildiğini ifade etmektedir. Bkz. Pakize Başaran, Ben Yaşarken 27 Mayıs 1960 ve Öncesi, İstanbul,
Simurg 98 Yayınları, 2008, s. 31-37.
35 Selçuk Aybek, Kurtuluş Namlunun Ucunda, İstanbul, İnkılap Kitabevi, 2006, s. 237.
36 Hayat Tarih Mecmuası, Yıl: 1, Cilt: 2, Sayı: 7, Ağustos 1965, s. 11.
37 Bandırma ve köylerindeki Yunan tahribatı hakkında farklı rakamlar ve ayrıntılar için bkz. Kenan Özkan,
İmparatorluktan Ulus Devlete Geçişte Göçlerin Rolü, Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih
Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir, 2020, s. 590; Kenan Özkan, “Resmi İstatistiklere
Göre Yunan İşgalinin Balıkesir ve Çevresinde Neden Olduğu Tahribat”, Belgi, Sayı: 20, Yazı 2020/II, s. 2303.
38 Murat Özcan, I. Dünya Savaşı Sonrası Türk Kurtuluş Savaşı Döneminde Yunan Mezalimi, Gebze Yüksek
Teknoloji Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gebze, 2002, s. 176.
Cumhurbaşkanlığı Arşivinde yer lan bir belgede, sadece Bandırma’daki dini müesseslerde meydana gelen
zararın 490.000 lirayı bulduğu ifade edilmiştir. Bkz. BCA., 30.10/140.4.12.
Bandırma’nın Yunan İşgalinden Kurtuluşu (17 Eylül 1922)
507görüldü”39
.
Emin Bülend tarafından kaleme alınan ve 1923 yılında yayınlanan “Bandırma
Yangını” eserde, Bandırma’nın düşman işgalinden kurtuluşu sırasında yaşananlar şu sözler
ifade edilmiştir;
“Herkes korku yüzünden evinden çıkamaz oldu. Yunan nakliyatı, daha doğrusu firarı pek
süratle devam ediyordu. Bandırma Körfezi ta boğazına kadar nakliye ve Harp gemileriyle
dolmuştu. Liman dâhilinde bulunan vapurları saymak mümkün değildi. Altmış-yetmiş kadar
olduğu söyleniyorsa da, muhakkak değil, belki de daha fazla idi.
…O gün top ve silâh sedaları müthiş tarakalarla patlamağa başladı. Mermiler yüksekten
görülebiliyordu. Muzaffer ordumuzun top sedalarını tanıyorduk. Karşılıklı mermilerden
kasaba içine de düşmeğe başladı. Bandırma bir harp yeri olmuştu.
Yunanlıların pek yakınımızda bulunan üç top bataryası ateş ediyordu. Denizden
Yunanlıların Averof, Kılkış ve emsali gemilerinin müthiş topları aynı zamanda patlıyordu. Bir
taraftan çoluk-çocuğun, babalarının kardeşlerinin hayat ve mematları, diğer taraftan toptüfek sedaları, feryatlar gökyüzünü dolduruyordu. İkindi üzeri idi ki, gemilerden atılan bir
yangın mermisi sahildeki büyük tütün mağazalarını yaktı. Alevler gökyüzünü sardı. Günlerden
beri kulakları dolduran ‘umumi yangın’ zannıyla kıyametler kopmağa başladı.
Top tarakaları olanca şiddetiyle devam ediyordu. Açlıktan sokaklarda başıboş gezen
yüzlerce, hatta binlerce muhtelif hayvan; beygir, katır, merkep, öküz, inek, koyun, keçi
gürültüsüyle insanların feryadı tarif edilmesi mümkün olmayan bir vaziyet idi. Bir saat devam
eden yangın yalnız tütün mağazalarının yanmasıyla sonuçlandı. Harp bütün şiddetiyle devam
ediyordu. Zulmet ortalığı kaplamağa başladı”40
.
Bandırma’ya 5 km mesafede bulunan Tekfur Çiftliğinin ortaklarından olan Albert Kant,
Bandırma’nın Yunan işgalinden kurtuluşu sırasında yaşananlar hakkında şu bilgileri vermiştir;
“…Birkaç günlük sıkıntılı bir bekleyişten sonra bir gece uykumuzdan, Bandırma
tarafından gelen cephane ışıltısının, ilerleyen Türk birliklerine doğru, Yunan gemisi
Averoff’tan atıldığını anladım. Zaman zaman çiftliğin arazisine de değişik kalibreli havan
topu mermileri düştü. Hepimiz, kaçmakta olan Yunanlıların bombardımanlarından kurtulmak
için, çiftlikte kapalı kalmanın tehlikeli olabileceğini idrak ettik. Aynı anda kasabanın
semasından alevler yükseldi. Bandırma’nın yandığı fikrine kapıldık. Her an çiftliğe ve çeşitli
birimlerine bir obüsün düşeceğini ve her şeyi yakarak çiftliği mahvedeceğini düşündüm.
Hepimizin kaçması gerekiyordu.
…Güneş iyice yükseldiğinde çiftlikte olup biteni görmek için saklandığımız yerden
çıktık. Uzaktan gelen konuşmaların geçtiği yere doğru, hafiften korkarak yavaş yavaş
ilerledik. Yolun yarısında bize doğru gelen Türk askerlerine rastladık. Aydın dolaylarının
folklor kıyafetlerini giymişlerdi. Kısa pantolonları ve işli yelekleriyle onların Türkiye’nin
güneydoğusunda oturan zeybekler olduğunu anladık. Namlularını bize doğrultup, kim
olduğumuzu sordular. Onlara çiftlik sahipleri olduğumuzu bir çırpıda söyledik. Silahlarını
indirip bizi sardılar ve çiftlik meydanına doğru ilerlememizi söylediler. Orada ağacın
altındaki bir cephane sandığı üzerinde bir astsubay oturuyordu. Yerde yatan ve acıdan
inleyen bir çok yaralı asker vardı”41
.
39 Mefail Hızlı, “Cumhuriyetin İlanından Önce Ulubad, Karacabey ve Bandırma Yörelerindeki Yunan Zulmü”,
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Sayı: 7, Cilt: 7, 1998, s. 181-182.
40 Aydın Ayhan-Hasan Ali Göksoy, Kendi Yurdunda Esir Olmak, Balıkesir, 2011, s. 129-133.
41 Albert Kant, Bir Yahudinin Anıları, İstanbul, Kastaş Yayınevi, 2003, s. 130-131.
Çiftliğe gelen Şükrü Nailî Paşa tarafında verilen izin kağıdıyla Bandırma’ya, ailesinin
yanına giden Albert Kant gördüğü manzarayı şöyle tasvir etmektedir;
“Bandırma’ya girdiğimde kasabanın Averoff’un ateşiyle tamamen yandığını, hatta
yangının bazı sokaklarda hala sürdüğünü fark ettim. Zaten Anadolu’nun bir çok yerinde
olduğu gibi, Bandırma’da da eski binalar tahtadandı ve ateş almaya çok elverişliydi.
Tanınmaz hale gelen yollardan güçlükle geçiyordum. Yolumu kaybetmemek için denize doğru
bir yol belledim. Çarşının ortasındaki büyük camiyi gözlerimle aradım. Evet, yerinde
duruyordu ama Averoff’un toplarıyla ve şiddetli yangınla harap olmuştu. Caminin çevresini
atımla dolaştım. Atım huysuzlaşmıştı, belki taş yığınları arasındaki ölüleri hissederek aşırı
heyecanlanmıştı, ilerlemeyi reddediyordu. Attan inip, dizginlerinden sürükleyerek yürümek
zorunda kaldım. Deniz kenarındaki yoldan Gara doğru giderken bir küme Ermeni ve Rum
halkın cesetleriyle karşılaştım. Yunan askerlerinin yaptıkları haksızlıkları canlarıyla
ödemişlerdi. Derin bir üzüntüye kapılarak yanlarından geçtim”
42
.
Sonuç
I. Dünya Savaşını sona erdiren anlaşmalar, barış ve huzuru getirmemiş, pek çok yeni
savaşı tetiklemiştir. Osmanlı Devleti açısından savaşı sona erdiren Mondros Mütarekesi, İtilaf
Devletleri tarafından Türkleri cezalandırma aracı olmaktan öte, Türklere yaşama hakkını bile
çok gören bir zulmün habercisi olmuş, yer yer Türklerin yoğun olarak yaşadığı Anadolu
toprakları işgale maruz kalmıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde başlayan Millî Mücadele hareketi, İtilaf
Devletleri tarafından Türk Milletine reva görülen haksızlığın silahla, kanla düzeltildiği bir
sürece dönüşmüştür. Bu süreçte, 2 Temmuz 1920 tarihinde Yunan işgaline maruz kalan
Bandırma kazası, işgalin bütün acılarını çekmiş, bir yandan Kuva-yı Milliye hareketine destek
verirken diğer yandan İstanbul Hükümeti ile İngilizlerin propagandaları nedeniyle çıkarılan
ayaklanmalarla ve en ağır Yunan zulümleriyle uğraşmak zorunda kalmıştır.
26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz Harekâtı sonunda Yunan ordusu
ağır bir yenilgiye uğratılarak 9 Eylül’de İzmir’de denize dökülürken, cephenin kuzeyinde
Yunan ordusunun katliamları devam etmiştir. Bu bölgede yeterince Türk askeri olmadığı için
Yunan takip harekâtı biraz yavaş ilerlemiş, 11 Eylül 1922 tarihinde Bursa düşman işgalinden
kurtarılırken Bandırma ancak 17 Eylül 1922 tarihinde özgürlüğüne kavuşabilmiştir.
Yunan ordusu geri çekilirken Türk köylerini yakmaktan, masum insanları öldürmekten
geri durmamıştır. Türk ordusunun ilerleyişini yavaşlatmak, tahliye için zaman kazanmak
amacıyla zaman zaman çetin muharebelere girmek zorunda kalmıştır. Bu muharebelerden biri
16 Eylül 1922 günü Dikmentepe-Kayacık bölgesinde diğeri de 17 Eylül 1922 günü
Deliklibayır’da gerçekleşmiştir. Her iki muharebede de Türk tarafı 200’ün üzerinde yaralı ve
şehit vermiştir. 18 Eylül 1922 tarihinde Erdek’in ele geçirilmesi ile birlikte son düşman
askeri de ülkeden kovulmuştur.
Büyük Taarruz Harekâtı’na sadece güney cephesi ekseninden bakarak, 9 Eylül
tarihinde mücadelenin sona erdiğini söyleyen bakış açısı doğru bir bakış açısı değildir.
İzmir’in kurtarılmasına rağmen kuzey cephesinde çarpışmalar devam etmiş, son nokta
Bandırma-Erdek bölgesinde konmuştur. Bu yöredeki Millî Mücadele hareketine yönelik
araştırmaların artması ile birlikte Bandırma, Milli Mücadele tarihinde hak ettiği yeri alacak,
16 Eylül ve 17 Eylül günü verilen kanlı muhaberelerin, işgalin sona ermesi ile birlikte
Bandırma’da yaşanan yangın ve Yunan vahşetinin altı bir kez daha çizilecektir.
MAKALE. Mehmet KARAYAMAN** Prof. Dr., Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü, e-mail:mkarayaman@bandirma.edu.tr, ORCID: 000-0001-9730-5000
Kaynakça
Arşiv Belgeleri
ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu Klasör: 2224, Dosya:51, Fihrist: 1-32.
ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 67-1.
ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 71.
ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 67-2.
ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 74.
ATASE arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 75.
ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 76.
ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2146, Dosya: 29, Fihrist: 82-1.
ATASE Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu, Klasör: 2224, Dosya: 51, Fihrist: 1-34.
BCA., 30.10/140.4.12.
Kitap, Tez ve Makaleler
Acar, Ferhat, Askeri ve Siyasi Faaliyetleriyle Halid (Karsıalan) Paşa, Kafkas Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kars,
2020.
Arıcan, Engin, Mysia Panarmos’tan Bandırma’ya, Bandırma, İlkhaber Matbaası, 2004.
Aslanbay, Muhittin- Giray, Kamil, “Bandırma’nın Kurtuluş Gününden Hazin Bir Hatıra Şehit
Binbaşı Süleyman Vehbi Bey”, Ufuk Gazetesi, 23, 26, 27, 28 Eylül 1961.
Aybek, Selçuk, Kurtuluş Namlunun Ucunda, İstanbul, İnkılap Kitabevi, 2006.
Ayhan, Aydın – Göksoy, Hasan Ali, Kendi Yurdunda Esir Olmak, Balıkesir, 2011.
Başaran, Pakize, Ben Yaşarken 27 Mayıs 1960 ve Öncesi, İstanbul, Simurg 98 Yayınları,
2008.
Batır, Betül, “Şükrü Naili Paşa ve Bursa’nın Kurtuluş Günü Hatıratı”, Atatürk Haftası
Armağanı Dergisi, Kasım 2017, Sayı: 44, s. 68-69.
Çevik, Zeki, “Milli Mücadele’de Bandırma ve Çevresinde Yunan Mezalimi”, Uluslararası
Bandırma ve Çevresi Sempozyumu Tam Metin Bildiriler Kitabı-I, Bandırma Onyedi Eylül
Üniversitesi Yayını, No: 2, Bandırma, 2018.
Çevik, Zeki, Millî Mücadele’de Son Kurşun, Balıkesir, 2002.
Çevik, Zeki, “Milli Mücadele’de Kocaeli Grubu ve Son Kurşun”, Uluslararası Karamürsel
Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu-II, Kocaeli, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yayını,
2016.
Erdoğan, Selim, İstiklal Vatanımda Bir Tek Düşman Kalmasın, İstanbul, Kronik Yayınları,
2022.
Hayat Tarih Mecmuası, Yıl: 1, Cilt: 2, Sayı: 7, Ağustos 1965.
Hızlı, Mefail, “Cumhuriyetin İlanından Önce Ulubad, Karacabey ve Bandırma Yörelerindeki
Yunan Zulmü”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Sayı: 7, Cilt: 7, 1998.
Mehmet Karayaman
510
https://ssbeyio.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/10/04/731984/dosyalar/2021_0…
yio_tarihce.pdf?CHK=c21a4e12d287fa4198012b970b2b95ff (Erişim Tarihi: 6 Ağustos
2022).
Hülagü, Orhan, Milli Mücadele Döneminde Bursa ve Havalisi (1918-1922), İstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1994.
Kant, Albert, Bir Yahudinin Anıları, İstanbul, Kastaş Yayınevi, 2003.
Kenan Özkan, İmparatorluktan Ulus Devlete Geçişte Göçlerin Rolü, Anadolu Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir,
2020.
Makris, Konstantinos S.- Makris, İppokratis K., Bandırma-Erdek Rumlarının Tarihi ve
Etnografyası, Çeviren: Sema Sandalcı, Editör: Töre Sivrioğlu, Bandırma, Ozan Sanatevi,
2021.
Özcan, Murat, I. Dünya Savaşı Sonrası Türk Kurtuluş Savaşı Döneminde Yunan Mezalimi,
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Gebze, 2002.
Özkan, Kenan, “Resmi İstatistiklere Göre Yunan İşgalinin Balıkesir ve Çevresinde Neden
Olduğu Tahribat”, Belgi, Sayı: 20, Yazı 2020/II.
“Şehit Süleyman Beyin Gelini Şehrimizde”, Gürses, 17 Eylül 1966.
T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre:I, Cilt:23, İçtima Sene:3, Yüz On İkinci İçtima.
The New York Herald, 21 Eylül 1922.
Türk İstiklal Harbi, II nci Cilt, Batı Cephesi, 6 ncı Kısım, III ncü Kitap, Büyük Taarruzda
Takip Harekatı (31 Ağustos – 18 Eylül 1922), Ankara, Genelkurmay Askeri Tarih ve
stratejik Etüt Başkanlığı Yayını, Genelkurmay Basım Evi, 1995.
Türk İstiklal Harbi’ne Katılan Alay ve Tugay Komutanlarının Biyografileri, Cilt: I, Ankara,
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2010.
Türk İstiklal Harbi’ne Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların
Biyografileri, Genelkurmay Başkanlığı, İkinci Baskı, Ankara, 1989.
Sözlü Tarih Çalışması
Hasan Bagana (1947-Mudanya doğumlu) ile 7 Eylül 2022 tarihinde yapılan söyleşi.
KAYNAK – BANDIRMA 17 EYLÜL ÜNİVERSİTESİ