Elektriklerin gün boyu ve de Türkiye çapında kesilmesinin ardından başlığı okuyunca ‘yok artık!’ demiş olmalısınız…
Hiç birimiz kesintinin neden olduğunu henüz anlamadık ama gündeme enerji ihtiyacımız ve nasıl karşılanması gerekir soruları ile nükleer çözümleri sürüldü. Vay ki, vay…
Bu gün bir konuğumuz var.
Gerçek bir dost olan Şener Güven Ağabey, kitapları ve konuşmaları ile saygı duyduğum Celal Şengör hocanın gazeteci Fatih Altaylı için yazdığı mektubu paylaştı.
Ben de sizinle paylaşıyorum.
SEVGİLİ Fatih,
Sana 2026’nın akıl ve bilgi fakiri politikacılar açısından önemini anlatayım mı?
Türkiye pek uzun bir zamandan beri bilgisi sınırlı, kültürü kıt, kentli kültürden uzak, kaliteden daha çok kantiteye önem veren politikacılar tarafından yönetildiği için başı giderek derde giriyor, içeride milli bütünlüğü ve yaşam huzuru azalıyor, dışarıda güvenilirliği ve itibarı sıfıra koşuyor, ekonomisi de tamamen tefeciliğe dayanan ve dış dünyanın uyanıkları tarafından empoze edilen yalancı bir ‘gelişme’ dönemi sonu baş aşağı gitmeye başlıyor.
Sıfırlar atıldıktan sonra dolar karşısında 1 liradan başlayan Türk lirası nihayet 2.30’u gördü. Düşüş devam edecektir, çünkü Türk lirasının karşılığı yok! Akıl fakirlerinin bunun ne anlama geldiğini anlaması mümkün değildir. Ta ki, hayatını tam olarak etkileyinceye kadar bugünkü siyasi tutumunu sürdürmeye devam edeceklerdir. Akıl fakiri lafı benim yakıştırdığım bir laf değildir:
Türkiye Cumhuriyeti halkının ortalama IQ yüzdesi 90’dır. Bu normal kabul edilebilecek zekânın en altıdır. Merak edenler internete bağlanıp şu tabloya bir göz atabilir:
http://www.photius.com/rankings/national_iq_scores_country_ranks.html;
(bu arada hatırlatayım: Ortalama zekâ yüzdesi 100’dür).
Fakat en büyük felaket mevcut iktidar takımının ‘heyecanla’ beklediği 2023’ten üç sene sonra cereyan edebilir (belki de daha önce).
Diyeceksin 2026’da ne olacak? Büyük bir ihtimalle o tarihte veya daha önce, şimdi Fransa’da hemen bütün uygar dünyanın (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Japonya, Kore, Çin…) parasal ve bilimsel katkı yaptığı ITER’in (Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktör) teknolojik deneyleri sonuçlanarak sıfır kirlilik üreten ve neredeyse sıfır maliyeti olacak olan füzyon enerjisi üretimi hayata geçecek ve bir galon deniz suyu 300 galon petrol kadar enerji üretmeye başlayacak.
Bu artık ‘Olabilir mi?’, sorusu değil, ‘Ne zaman?’sorusu olmuştur. Bu arada elektrikli otomobiller dünyanın en kaliteli petrollü otomobillerinden daha iyi performans göstermeye başladılar.
Elektrikli gemi ve uçaklar da yolda. Füzyon hemen hemen bedava elektrik sağlayacağı için, bu tür teknolojilere sahip ülkeler kelimenin tam anlamıyla bedava yaşamaya başlayacaklar.
Taşıma ve haberleşme tamamen elektrikle yönetilecek (Jules Verne nur içinde yatsın; bunları 150 sene evvel görmüştü).
Tabii Türkiye bu bedava yaşama yarışının tamamen dışında olacaktır, zira bilimi dışlayan ve hor gören yöneticilerle, onların açtığı imam mekteplerinde verilen eğitimle bu yarışa katılmak mümkün değildir.
Malum bizim önceliğimiz kafaların içine hangi bilgileri koyduğumuz değil, kafanın üzerinin örtülü olup olmaması.
Oluşmasına ne yazık ki katkı sağlamadığımız bu teknolojiye ihtiyacımız olacak. Ee ne yapmak lazım?
Satın almak, çünkü başka çare yok. Neyle? Paramız pulumuz şimdikinden çok daha az olacak, çünkü satacağımız ne malımız, ne aklımız var. Üstelik de bedava enerjiye sahip olanlarla üretim rekabeti yapmamız da zaten mümkün olmayacak.
Peki, neyi satacağız da parasıyla bu teknolojiyi alacağız? Tek şeyimiz kalmış olacak: Ülkemiz ve özgürlüğümüz. Bunları satarak yaşamaya çalışacağız.
Dua edelim ki gelişmiş milletlerin bunlara ihtiyacı olsun. Yoksa o şansımız bile olmayacak; yani bize artık yaşam şansı bile tanınmayacak. Ama buna müstahakız:
Çünkü bilimi, çağdaşlığı değil zırvalığı tartışıyoruz ve siyasal tercihlerimizi bu saçma tartışmalara göre belirliyoruz.
Tartışalım, AKP IŞİD’e karşı hareket ‘fetvası’ alabilir mi, alamaz mı? Acaba bunu hangi ulemaya sorsak.
Elâlemin en yüksek bilimsel düzeyde bedava rahat yaşamı yakalamak üzere olduğu bir dönemde, bu gibi zırvalıklarla uğraşan, çocuklarını ortaçağın saçmalıklarını öğreten kurumlara mahkûm eden cahil ve akılsız bir toplum, yaşama hakkından zaten vazgeçmiş demektir.
Şuna emin olun: Arkamızdan kimse ağlamayacaktır. ‘İyi oldu’ bile diyecek düşman çıkmayacak, çünkü düşman bile addedilmeyecek kadar önemsiz olacağız.
Sevgilerle arkadaşım,
Celal’’
Mektup böyle.
Ne denebilir ki: İsteyen, ‘böyle mektuplar yazmak caiz midir?’ diye fetva almaya gitsin; isteyen, ‘4x4x4 eğitim sistemi meclisten neden geçti?’ diye düşünedursun…
Not: Bu mektup, 19 Ekim 2014 günü Haber Türk Gazetesinde Fatih Altaylı’nın köşesinde yayınlanmış (ki, kendisinin henüz ‘uzun’ bir tatile çıkmak zorunda hissetmediği günler) ben okumamışım. Okuyup bilgi sahibi olanlar için de hatırlatıcı olduğunu umarım.
Fatih Altaylı, mektubun altına görüşünü yansıtan bir de not iliştirmiş.
Aynen şöyle: Celal Şengör’ün bu mektubundan bir hafta kadar sonra Lockheed yıllardır yürüttüğü gizli bir proje ile füzyon reaktörünü geliştirdiğini ve 5 yıl içinde askeri, 10 yıl içinde sivil kullanıma hazır hale getireceğini açıkladı. Yani 2026’da değil 2025’te Celal Şengör’ün sözünü ettiği bedava enerji hayatımıza girmiş olacak.
Süha Oral