Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi vd. niçin öldürüldüyse ondan. Bu cinayetlerin nedenini bulmak için bu aydınları kimin öldürdüğüne ya da öldürttüğüne bakmak gerekir.
Bu cinayetlerin asıl faillerinin hala ortaya çıkmamış olması nedeniyle cinayetlerin arkasında derin, gizli yapıların olduğu da su götürmez bir gerçek.
Bu aydınların ortak özelliği Atatürkçü, ilerici, yurtsever ve demokrat oluşlarının yanında karanlığa, gericiliğe ve bağnaz düşünceye karşı olmalarıydı. Yazılarıyla, dersleriyle, eserleriyle öğrencilerini ve toplumu bilgilendiriyor, topluma yön veriyorlardı.
Hamas, Hizbullah gibi gerici terör örgütleri ve Türkiye’deki uzantıları; bu aydınları, bu özelliklerinden korktuğu için onları etkisizleştirerek, yok ederek, bir korku iklimi yaratarak; ilerlemenin ve gelişmenin önüne geçeceklerini sanıyorlardı. Bu sanılarını da doksanlı yıllarda bir ölçüde gerçekleştirdiler. Bu yolda, bu uluslararası terör örgütleri uluslararası sermayeden ve devletten fazlasıyla destek aldılar. Devletin kılcal damarlarına kadar girdiler. Açılan soruşturmaları kesintiye uğrattılar, engellediler. Suç işleyen eli kanlı katiller affedildiler.
Bu örgütler giderek yeni koşullara uyum sağlayarak yeni yöntemler geliştirdiler; dernek, vakıf ve parti kurarak gerici düzenlerini kurma yolunda çalışmalarını kesintisiz sürdürüyorlar.
Diğer yandan da cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla toplumun belirli kesimlerinde etkili olmaya, tabanlarını büyütmeye, nihai amaçları olan cumhuriyeti yıkıp şeriat devleti kurma yolunda hızla ilerliyorlar.
Devlet de kendilerine her türlü kolaylığı sağlıyor, desteği veriyor. Eğitim Bakanının bu gerici yapılarla imzaladığı protokoller, hazırladığı eğitim programları, laik eğitim yerine dinci eğitimin verilmesi yönündeki çabaları -ÇEDES, Öğretmen Akademileri gibi uygulamalar- da bu yolda, şeriat düzenini kurmada epey yol aldıklarını gösteriyor.
Bütün bu yapılanlar karşısında sendikaların, sivil toplum örgütlerinin aldığı tavır ve tepki yeterli olmuyor. Ana muhalefet partisinin gerek komisyonlarda gerek Meclisteki karşı çıkışları da iktidarı geri adım attıramıyor. Yerel eylemler de istenilen sonucu vermiyor.
Bu durumda ne yapmak gerek?
AKP ülkeyi yönetemiyor. Ekonomik çöküş engellenemiyor. Toplumsal sorunlar iyice artıyor. Sığınmacılar sorunu karşısında ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Her şeyi zamana yayarak biraz daha koltuklarını korumaya çalışıyorlar; ama o koltuklarda uzun süre oturamayacaklar.
Şimdi tam zamanı. Eylül ayından itibaren AKP’yi erken seçime zorlamak bunun için her yol ve yöntemi denemek şart. Tek çare erken seçim.
Aydınlık günlerin çok yakın olduğunu da unutmamalıyız. Bunun için de herkese görev düşüyor. Herkes ayağa kalkmalı.
Bu iktidardan kurtulduğumuz gün laik, demokratik cumhuriyette açılan yaraları başta eğitim olmak üzere bir bir onarıp aydınlık ve güzel günlere yeniden kavuşacağız.
Böylece gerici ve faşist örgütler ve katiller tarafından katledilen, öldürülen aydınlara olan borcumuzu da bir parça olsun ödemiş olacağız. 13.07.2024
Gültekin MUTLU
17-07-2024 /BANDIRMA
Gültekin Mutlu