“Ben dalgama bakarım…”
Şunun şurasında seçimlere kaç gün kaldı?
Seçilmek isteyenler, seçmene neler yapacaklarını veya neler yaptıklarını anlatıyorlar…
Ancak, apaçık sorulmasa bile 14 Mayıs’ta:
-Yüz bir yıl önce kaldırılan, ülkeyi ‘göstermelik’ meclisi ile tek adamın yönettiği padişahlık rejimine dönüp dönmemek,
-Kadınları şiddetten koruyan kanunu kaldırılıp kaldırılmamak,
-Türk Bayrağı’ndan rahatsızları yönetime getirip getirmemek,
-Laikliği, Anayasa’dan çıkarıp çıkarmamak konusunda tercihi sorulacak.
Gündemde; hayat pahallılığı, depremzedelerin hazin durumu, kurumların anayasal görevlerini ne kadar yapıp yapmadıkları ve pek çok temel konu bulunsa da yapılacak seçimin bir hizmet yarışı olmadığı apaçık ortadadır.
Bu seçim:
Haklın, özgür iradesiyle kendi yöneticilerini seçtiği son seçim olma-ma-lı-dır!
**
Oyumuzu, kendileri lehine kullanmamızı isteyenler; ilkelerinden – değerlerinden bahsediyor, seçilmek için kendilerini ve temsil ettikleri partiyi ‘pazarlamaya’ çalışıyorlar.
Sormak isterim:
Temel düşüncelerine, her türlü tartışmanın dışında tuttuğu prensiplerine veya kırmızı çizgilerine, kısaca İLKELERİNE bağlı, kaç kişi / kaç politikacı tanıyorsunuz?
Kendi adıma:
“Ben ilkelerime bağlıyım,” diye başlayan cümleler duyduğumda tüylerim diken diken olur.
Aklıma,
“Ben borcumu zamanında öderim,” diye öğünenler gelir.
“Borcun varmış, vadesi geldiğinde ödenecek. Ödemişsin.”, “Bundan normal ne olabilir ki…” diye düşünürüm.
Ve söyledikleri ile yaptıkları arasında fark olduğunu sezdiğim,
“İlkelerime bağlıyım,” diyenden de;
“Borcumu zamanında öderim,” diyenden de uzak durmaya çalışırım.
**
Bir bilim insanı, bilim kurallarına bağlı kalacağını söyler mi?
Mesela bir fizikçi, temel fizik kurallarına/ilkelerine uyacağım der mi?
Demez!
Çünkü bilimin, fiziğin temel kurallarına uymazsa bilimle veya fizikle uzaktan yakından ilgisi kalmayacağını bilir.
İktidarların seçimle gelip gittiği demokrasilerde de, politikacının:
Hukuk, insan hakları, özgürlükler ve laiklik gibi temel kavramlara bağlı kalacağını vurgulamasına şaşar; onu, “Borcumu zamanında öderim,” diyenlerle eş tutarım.
Herkes bilir ki:
Tarih, politikacıların ilkelerim diye ortaya sürdüğü tezleri hoyratça tükettiğini anlatır durur.
Tabii, Jin Yong gibileri de…(1)
Hepimiz, iktidara gelirken yapacaklarını saymış dökmüş yöneticilerin yapması gerekenlerin tam tersini yaptığını gördük.
‘Nas’ denip, reel faizin artırıldığına;
Kadın hakları denip, uluslararası sözleşmenin askıya alınmasına;
Enflasyonu düşük gösterilip, maaşların azıcık yükseltilmesine;
“Din üzerinden siyaset yapmanın insanlığa karşı suikast olduğunu…” söyleyip, tarikat ve cemaatlere nasıl ‘yol’ verdiğine tanık olduk.
**
Politika:
“Bir hedefe varmak için KARŞISINDAKİLERİN duygularını okşamak, ZAYIF NOKTALARINDAN veya aralarındaki uyuşmazlıklardan YARARLANMA ve benzeri yollarla İŞİNİ YÜRÜTME,” olarak tarif ediliyor.
Bu tanım aslında politikacının ilkesizliğini veya “Ne olursa olsun, ben dalgama bakarım, çıkarıma göre adım atarım,” ilkesine sıkı sıkıya bağlanmasını tarif ediyor.
Belki de, bu yüzden politikacılar aynı temele dayalı bir başka kavramın arkasına sığınıp; biz, siyasetçiyiz diyorlar.
Netice olarak, bu seçimlerde:
İlkelerini çiğnemiş,
Yapacağım dediklerinin tersine davranmış,
Halkın çıkarları yerine kendi çıkarlarını önem-se-miş olanlardan uzak durmak gerekiyor.
Not-1)
2013 yılında, Güney Kore’de Sağlık ve Refah Bakanı Jin Yong; Devlet Başkanı Park Geun-hye’nin seçimlerde vaat etmiş olduğu Yaşlılık Maaşını uygulamaya sokamadığı için seçimlerden altı ay sonra:
“Birilerinin sorumluluk sahibi olması gerekir, bu makamda daha fazla kalamayacağım,” demiş ve istifa etmiştir.
(Dikkat! Yaşlılık maaşı kendi verdiği bir söz değildir.)