Benim Kuşağım Ülkesi İçin Çalışmak Üzere Yetiştirildi
İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr
Herkese günaydın, iyi bir hafta sonu olsun. Ancak ben bu sabah kalktığımda saate baktığımda 06 50'yi görünce günü Pazartesi sanarak işe geç kaldım diyerek hızlıca giyinip yola çıktım. Ancak dışarı çıkınca sokakların sakinliğin verdiği kuşku üzerine günün Pazar olduğunu hatırlayıp ve geri döndüm. Tabii bu arada eşim halen bu gelişmeden habersiz. Eve giriş çıkışımın nedeni fark etmedi. Hasan dedemin “aş da sabahleyin iş de sabahleyin” sözü çalışma ilkem olduğunu unutmuyorum. Laboratuvardaki öğrencilerimde çoğu sabah bu ifade ile işe başlarlar.
Benim kuşak, bizler “Vatan-Millet Sakarya” diyerek Cumhuriyetin kuruluş felsefesine uygun olarak vatanseverliğimizi ve önceliğimizi ülkemizin muhasır medeniyetler düzeyine çıkmasına vermiştik. Bunu da okuyarak, çalışarak çabalayarak öğreneceğimizi ve öğrendiklerimiz üzerinden de toplumu eğiterek ülkenin kalınmasına katkıda bulunacaktık. Öyle yetiştirilmeye çalışıldık.
Bizden önceki ve benim kuşak çoğunlukla kamuda memur olarak çalışmayı tercih etti. O dönemde özel sektörde çok yoktu. Benim kuşakta kamuda iş bulmayan ve özel sektörde zorunlu olarak çalışanlarda çok başarılı işle çıkardılar. Çoğu sonradan çok zengin de oldular. Ancak halen çoğunun önceliği ülkenin gelişmesi ve demokratik bir toplunun oluşturulmasından yana. Son yıllarda kamudaki düşük maaş olgusu dışında halen benim kuşağın insanları önceliğini kamuda çalışmaya veriler diye düşünürüm.
Babam memur olmamı, özelliklede öğretmen olmamı istiyordu. Çünkü gördüğü saygın memur öğretmendi. Toplum halen öğretenlere-öğretmenlere büyük saygı ve hürmet etmeye devam ediyor. Halen bağımsız olarak basında yazan, fikir üreten ve eleştirel düşünmeyi tolumun önüne koyarak ülkenin sorunlarına alternatif çözüm üretenlerin çoğunluğu bütünlüklü bir kamu yaklaşımla ülkenin gelişeceğini ve toplumun demokratikleşeceğini düşünenlerdir.
Benim Kuşağımda İnsanlar Hangi Görüşten Olursa Olsun Daha Naiftiler
Benim ve benden önceki kuşağın memleket sevgisi ve meselesi salt bir siyaset olsun diye değil, "mış" gibi yapıp bir yerde bir köşe kapmak, bir yerlere çökmek, çok para kazanmak için hiç değildi. Önce iyi bir insan olmak, kimseyi küçümsemeden, aşağılamadan, ötekileştirmeden insanı insan görmek temel bir erekti. Dünya malın bile olsa, okula git, çalış, öğren ve bir yerde iş tutarak topluma ve vatan olan borcumuzu ödemek üzere eğitildik. Yalan söyleyerek başkasının önüne geçmek, bencillik yapmak, hak etmediğini istemek, başkasının yerine sınava girmek, kopya çekmek benim kuşağımdaki çoğu arkadaşımda böyle şeyler çok yaşanmadı. Tam tersine dayanışma, yardımlaşma, İMCE anlayışı toplumun çoğunluğunda hâkimdi. İş yerinde işten eken kaçmayı, kime görmeden bugün arkadan kaybolayım, tembellik etmeyi hiç aklımıza bile getirmezdik. Hiç bir zaman bırakın hak etmediğimizi, hak ettiğimizi bile istemekten utanır olduk. Halen de saba erkenden kalkar işimize gider, hiç bir beklenti içinden olmadan hem de işini kutsal ekmek kapısının ötesinde omuzlarında ülkenin vatandaşlarının verdiği vergilerin yükü ile daha çok hizmet etme bilinci ve farkındalığı ile çabalamaktayız.
Memlekete hizmet etmek, mutlaka siyaset yapmak için bir siyasi partide vs. olmak gerekmiyor. Yaşamın her alanında toplumun sorunlarına dokunmak, önemli bir eser bırakmak, bir kaç insanın eğitimine destek vermek bile ülkesine hizmet etmek ile eşanlamlı demek değil mi? Madem yaşamın kendisi “siyaset” o zaman nitelikli işler yaparak yaşama katkıda bulunmakta ülkeye hizmettir.
Benim Kuşağım Dayanışmayı, İlkeli Olmayı Benimsedi, Ancak Topluma Benimsetmekte Yetersiz kaldı
Ancak ilkesel duruşumuzu ve dayanışma içinde toplumu eğiterek ülkenin kalkınması başaramadılar. Sanırım sanayi toplumunu yaşamadan iletişim teknolojileri çağının içinde kendini bulan bu dönemin kuşağın kapitalizmin ağır dişleri arasında varlık mücadelesine yenik düştüler.
Ancak ne yazık ki halen bizler gibi varlığını ülkesinin gelişmesine adayarak çalışanlar hep kötülenirler. Ülkesine toplumuna yanlış yapmamış, köyünde ilçesinde örnek olmaya çalışmış, halende can hıraş çalışan ve çalıştığının karşılığını almayan bu insanların kıymeti bilinmez oldu. Halen çevreme baktığımda memleketin hiçbir beklenti içinde olmayan hiçbir makam mevki talep etmeyen, üç kuruş fazla alayım diye yırtınmayan kişilerin omuzunda gittiğini görüyorum. Beklentisiz ve yalınızca yaşamı anlamlı kılmak için “karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak” diye çalışan çabalayan bu kişilerin ürettikleri, yaratığı sanatsal ve felsefi bilgi, tutum, davranış ve önerileri birçok yanlışın önüne geçtiğini unutmamak gerekir.
Yine de çağın gerisinde kalmış olmakla suçlanan, yeri gelince “dalga geçilen, alay edilenler” olarak ülkemize hizmet etmekten gocunmuyoruz.
Geriye doğru baktığımda diyorum ki; ne mutlu ki annemiz ve babamız bizlere doğru dürüst olmayı, kimsenin malına canına el uzatmamayı, çalışkan olmayı ve insanları ayırt etmeden a hizmet etmeyi öğütlemişler. Eli öpülesi öğretmenlerimiz bizlere yurttaş olma bilincini öğretmişler.
Her ne kadar gün Pazartesi olamasa da, çalışmaya evde aynı coşku ve heyecanla devam edelim. Gün gelir çalışmanın, çabalamanın, zekânın başarının kıymeti anlaşılır.
iBRAHİM OLTAŞ/ 3 Aralık, Adana