Bir Zamanlar Bandırma. Panderma'da Kalıcı Olanlar..Sebahattin Pravadılı

Bir zamanlar Bandırma

PANDERMA'DA KALICI OLANLAR

Bandırma’ya Türkler’in girişi ise Anadolu’da ilk Türk Devletini kuran Kutalmışoğlu Süleyman Bey’in 1076 yılında Kyzikos’la birlikte Aydıncık (Edincik)ve Bandırma’yı fethetmesiyle gerçekleşmiştir. 1106 yılında Selçuklu Sultanı I.Kılıçarslan’ın vefatı sonrası bölge tekrar Bizans egemenliğine geçmiştir.

1115 yılında Bölgeye hücum eden Türkler Bursa ve Apollonia’yı alarak Kyzikos ve Panormos üzerine yürümüşler, ancak Haçlılar’ın ardı arkası kesilmeyen akınları karşısında geri çekilmişler bölge Bizans egemenliğinde kalmıştır.

12. yüzyılın sonlarında Selçuklu uç Beyleri egemenliklerini ilan etmişler, Bandırma’da Karesi Beyliği’nin himayesine girmişler. Merkezi Balıkesir olmak üzere Bölgeyi idare eden Karesi Bey daha sonraları Marmara ve Çanakkale sahillerini, Karabiga ile birlikte bazı şehirleri eline geçirmiştir.

Türkler’in bölgedeki hâkimiyetinden çekinen Bizanslılar Anadolu’da Türk Beylerinin ilerleyişini durdurmak için İspanya’dan Katalanlar adıyla bilinen paralı askerler getirerek Kyzikos’a yerleştirmişlerdir. 1304 Ocak ayının ilk günlerinde Bizanslılar tarafından kiralanarak Kyzikos’a gönderilen Katalan paralı askerleri Edincik taraflarında yurt tutmaya çalışan bir Türk Boyunu katlettiler.

1336’de Osmanlı Sultanı Orhan Gazi Edremit Bölgesi dışındaki Karasi topraklarını ülkesine katmış ve böylece bölgede Türk egemenliği başlamıştır.

Evliya Çelebi, o yılların Bandırma’sını şöyle anlatıyor:

“Anadolu eyaletinde, Bursa Sancağı’na bağlı olup, yüz elli akçelik kazadır. Bir hâkimi de gümrük eminidir. Yeniçeri serdarı, sipahi kethüda yeri, muhtesibi, bacdarı, ankibi, ayan ve eşrafı vardır. Rum denizinde büyük bir ticaret iskelesidir. On iki mahallesi olup, on yedi de mihrabı vardır. Binaları alçaklı yüksekli, kiremit örtülü evler olup, Rum Denizinin kıyılarında kurulmuştur. İskele başındaki gümrüğü yetmiş yük akçe kiraya verilir. Çocuk mektebi, derviş tekkeleri ve hamamları vardır. Çarşısında bütün sanatkârlar varsa da bedesteni (FarsçaDeğerli, kıymetli kumaşlar, silâhlar ve mücevherler vs. alış-verişine mahsus üstü örtülü ve mahfuz çarşı) yoktur. Hazreti Süleyman’ın Hatunu Belkıs, kah burada kah Edincik’de otururdu.”

1639 yılında Erdek'e iki kez gelen Evliya Çelebi Erdek'in tahtanı ve fevkanı iki katlı evlerinde, hanları hamamları, dört mihrap camilerinden 25.000 dönüm bağlarından misket üzümünden dokuz çeşit şarabından bahseder. Yine Evliya'nın ilginç bir anısı da bugün Erdek limanında bulunan küçük Zeytinli Ada ile ilgilidir. Evliya Çelebi Zeytinli Adası ile ilgili şöyle bahsediyor.

“Bu Erdek'in karşı garbında bir mil bait derya içere taam sofrası kadar bir yerde kaynar bir ılıca suyu vardır ki Adem içine girmeyi tahammül edemeyip deryaya karıştığı yerde gusül ederler. İki türlü hasai kudret birleşince gusul edenler hayati cavidani bulurcasına memnun ve sıhatül vücut olurlar” satırları ile Zeytinli Ada'daki şifalı sulardan bahsediyor.

Bandırma’nın o yıllardaki gelişmesinde Padişah’ın Dergah-ı (Büyük bir huzura girilecek kapı. Kapı. Padişahların kapısı.) Ali çavuşlarından Haydar Çavuş’un Bandırma’ya yerleşmesi önemli bir etken olmuştur. Bazı kaynaklarda Bandırma’ya sürgün olarak gönderildiği belirtilen Haydar Çavuş, sahilde kendi adını taşıyan bir cami, medrese, hamam, beş ev, on dükkân yaptırmıştır. Bu eserleri vakıf olarak Bandırma’ya bırakan Haydar Çavuş’un bundan sonraki yaşamı konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Bölgemizde, Kıbrıs seferinden dönüşündeLala Mustafa Paşanın da geçtiğini, iz bıraktığını biliyoruz. Paşalimanı Adası, Lala Mustafa Paşanın Kıbrıs seferinden dönüşünde çok sert bir havaya tutulması ve bu adanın kuytusuna yaklaşarak sığınması ve orada kalması üzerine, Paşa'nın Limanı anlamında Paşalimanı adını almıştır.

Bir dönem, Osmanlı Donanması'nın en önemli üslerinden olan Paşalimanı Adası'nda önceleri Rumlar ve sadece 15 hane kadar Türk bulunmaktaydı. Adaya adını veren Lala Mustafa Paşa, Kıbrıs Zaferi sonrasında 1571 yılında donanmasıyla fırtınaya yakalandığında, Paşa'nın donanmasında bulunan Marmara Adası'nın Asmalı Köyü'nden bir askerin burayı iyi bildiğini söylemesiyle, onun rehberliğinde Aloni'nin batısındaki koya gemileri ile sığınmış, bu kurtuluşun şükran ifadesi olarak Paşalimanı Adası'na bazı imtiyazlar tanımıştır.

Sefer dönüşü Lala Mustafa Paşa, 40 kadar şehidi Paşalimanı-nın İstanbul'u gören en yüksek tepesine gömdürmüştür. Ancak şehitlik bugün bakımsız durumda. Adaya cami ve çeşme de yaptıran Paşa, caminin çatısını gemisinin direği ile desteklemiş, 1935'teki depremde harap olan caminin yerine ise yenisi inşa edilmiştir. Caminin yanındaki mezarlıkta ise çok eski tarihlerden kalma mezar taşları bulunmaktadır. Paşalimanı köyünde eskiden daha yüksek seviyeli bir yerleşim sahasının bulunduğuna dair, Roma devrine ait bazı arkeolojik kalıntılar da vardır .

Bandırma, 1830 yılında Erdek ilçesi Kapıdağ bucağına bağlanmış, Tanzimat’a kadarvoyvodalıkla idare edilmiş, Tazimatın ilanından sonra gerçekleştirilen idari yapılanmadan sonra Erdek ilçesine bağlı bir bucak olmuştur.

1874 yılında büyük bir yangın geçiren Bandırma’nın tamamına yakını bu yangında harap olmuştur. Yangın sonrası Bandırma kısa zamanda yeniden onarılmış, Haydar çavuş camii de mimar Kemalettin Bey tarafından on bir yılda kâgir olarak yeniden yapılmıştır.

1889 yılı salnamesinde, Bandırma ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır:

“Kaza Merkezi Marmara Denizi sahilindedir. 18 mahalle, 9031 nüfusludur. Kaza 5 cami-i şerif, 4 mescit, 5 kilise, 4 manastır, 3 hamam, 10 han, 15 fırın, 6 tabakhane, 14 yel değirmeni, 2 kiremit ocağı, 3 kireç ocağı, 3 eczane, 2 kıraathane, 60 kahvehane, 550 dükkan 200 mağaza, 2850 hane, 17 sübyan mektebi, 1 mektep-i iptidai ve rüştiye, 2 gaz deposu, 1 baruthane, 1 un fabrikası, 1 askeri debboy, büyük vapur iskelesi, gene orada Belediye dairesi, bir telgrafhane ve hükümet konağı vardır. Bandırma iskelesi, ticaretgâh bir mahal olup Karesi sancağının ithalat-ihracat başlıca merkezdir. Dersaadet’den (İstanbul) buraya hemen her gün vapurlar gelir, gider. Fakat haftada üç postası vardır. Karesi Sancağı’nda üretilen madenler buradan doğruca Avrupa’ya gönderilir.”

Dr. Şerafeddin MAĞMUMİ, “Bir Osmanlı Doktorunun Anıları” adlı kitabında 1889 yılı Bandırmasını şöyle anlatıyor:

“On sekiz mahalleden oluşup on beş yıl önce çıkan ve bir-iki mahalle dışında ötekileri tamamıyla ortadan kaldıran yangın felaketinden sonra düzgün bir plan çizilerek ve onun gereğince şimdiki evler inşa edildiğinden araları birbirine paralel ve düzdür.

İskele başında ve Belediye Dairesi önünde yarım daire biçiminde bir meydancık olup kasabanın bütün sokakları buradan başlar. Kasabayı tam ortasından keserek buraya varan birinci sınıf caddesi bu kadarcık bir yerde “bulvar” adını hak kazanıyor.

Kasabaya dama tahtası biçimini veren sokakların tümü balıksırtı kaldırımla döşenmiş olup tümünde yaya kaldırımları da vardır.

Poyraz estiği zaman deniz tekneleri barınamadığından doğu yönüne 120-140 metreuzunluğunda bir kordon inşasıyla liman yapılması yerel belediyeye verilmiş ve şimdiye kadar 50 metrelik yere taş dökülmüştür. Liman ve rıhtımın inşasıyla Balıkesir’e kadar bir de demiryolu uzatılacak olursa Bandırma’nın ufak bir İzmir olacağına kuşku yoktur.

Kasabanın içinde yüksek ve taş binalar olmayıp birçok cami içinde, iskele başında ve orta cadde üstünde yeniden inşa edilen Haydarçavuş Camisi kasabanın tek bezeğidir. Bu süslü bina uzaktan tıpkı Ortaköy Camisini andırır bir biçimde ve resimde olup yıldırımsavarı ve taş âlemli minaresi de çok sevimlidir.’’

Dr. Şerafettin MAĞMUMİ’nin bahsettiği Bandırma-İzmir demiryolu 1911 yılında hizmete girmiştir. Daha önce İzmir-Soma arasında bulunan demiryolu, Fransız Robert ve Enklars firmaları tarafından Bandırma’ya kadar getirilmiştir. İzmir Kasaba Temdidi adı altında çalışan bu demiryolu hattı, kapitülasyonların sona erdirilmesiyle D.D.Y.’na devredilmiştir.

1914-1916 yılları arasında Bandırma ile ilgili bazı belge ve kayıtlar

Bandırma-Soma şimendifer Kumpanyası memurlarının Yunan emellerine hizmetlerinden dolayı tebdilleri gereğinin yapılması.

Bandırma demiryolu Soma madenleri için yapılmış, ancak İzmir’e ulaşması için 1913 de karara varılmıştı.Bandırma- Soma şimendifer kumpanyası bir Fransız firması tarafından işletiliyordu.

Biletçisinden, hat bekçisine, kondüktöründen makinistine kadar Yunan tebaalı veya yerli Rumlardan seçiliyordu.

Bursalı Celal Bey(3. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar) İttihat ve Terakki Fırkası İzmir bölgesi “Katib-i Mesul”u olunca İzmir’ de bir ‘Şimendiferci’ yani “kondüktör mektebi” açmış, burada Türk trencilerinin eğitimini sağlamıştı. Derler ki: “Kurtuluş savaşında eğer trenlerimiz işlediyse o mektepten yetişen Türk trencilerinin sayesinde çalıştı.”1915 de çalışan Rum trenciler çok büyük ihtimalle bilerek gecikmelere neden oluyorlardı. Bu anlaşılınca, değiştirilerek “Türk”ler onların yerlerine istihdam edildiler.

Bandırma’da hamal Kürt Mustafa oğlu Ahmet Çavuş’a tahlisiye madalyası verilmesi arz olunur.

Adı geçen Ahmet Çavuş deniz kıyısında dolaşmakta iken çok güçlü bir dalga ile denize düşen bir çocuğu dalgaların arasından mutlak bir ölümden kurtarmıştı. “Tahlisiye Madalyası” o yıllarda önemli bir madalyadır.Deniz kazalarında kurtarma madalyası olarak verilirken büyük bir resmi merasim yapılırdı.

İngiliz mümessiline kötü muamelede bulunduğu için İstanbul’a getirilen Bandırma Belediye Başkanı Çerkez Hüseyin Vehbi Efendi’nin Bandırma’ya dönmesi için müsaade edilmemesi.

Almanların, Avusturyalıların, Bulgarların tesliminden sonra sıra Osmanlı Devletine gelmişti. Cephane ve iaşe kaynaklarının tamamen kesilmesi Sultan Reşad’ın beklenmedik ölümüyle tahta çıkan Sultan Vahdettin’i panikletmiş üstelik İttihatçılara düşman olduğundan bütün doğrularını İngilizlere bağlamıştı. Bu korku ve ürkeklikle “ Neye mal olursa olsun Barış olsun..!” diyerek “Mondros Mütarekesi”ni imzalatmış, İngilizlerin bütün isteklerine kayıtsız şartsız boyun bükmüştü. Geri çekilmesine rağmen yenilmemiş olan ordumuz, terhis edilmiş, geçemedikleri boğazdan ellerini kollarını sallaya sallaya bayraklarını dalgalandıra dalgalandıra geçilmiş koskoca ülke İngiliz isteklerine göre parçalanıp işgal edilmişti. En alt rütbeden bir ingiliz Askeri Mümessil bile harplerde pişmiş gazi subaylarımıza,komutalarımıza emir verebiliyordu. İngiliz mümessiller artık ülkede tam bir müstemlekedeymiş gibi davranabiliyorlardı. İşte böyle bir mümessil Bandırma’ya geldiğinde herhalde son derece küstah davranmış olmalı ki Belediye Başkanı Çerkez Hüseyin Efendi’yi çileden çıkardı. Belli ki İngiliz mümessili kovdu. O da hemen İstanbul’a tel çekerek Hüseyin Vehbi Bey’i tutuklatıp İstanbul’a yolladı. Orada herhalde bir suç bulamadılar ki serbest bırakmışlar ama Bandırma’ya dönmesine izin verilmemiştir.

Bandırma’dan İzmir’e gitmekte iken Susurluk ile Aksakal arasında Çerkez şakiler tarafından durdurularak yolculardan gasp edilen para ve eşyanın miktarını gösterir defterini malumat için Karesi Mutasarrıflığına gönderildiği.

Filmlere konu olabilecek olan bu olay o yıllarda çok konuşulmuştu. Kırk kadar Çerkez eşkıya Susurluk ile Aksakal arasında treni durdurmuş içindeki postayı, yolcuların bütün paralarını ve kıymetli eşyalarını, trenin taşıdığı yükü soymuş ve kaçmışlardı. Bütün ülkede yankı yapan bu olay üzerine hemen faaliyete geçen güvenlik güçleri öncelikle soygunu yapan eşkıyaları tek tek tespit ederek yakalamaya başladı. Bu iş için treni işleten Fransız firması özel ödül hazırladı. Ve adamlar tuttu. Jandarma bu eşkıyaları teker teker yakalamayı namus meselesi saydı. Eşkıyaları teker teker yakalanmağa, ibret olsun diye çok ağır biçimde cezalandırılmağa başlandı. Eğer tren soymanın kolay olduğu anlaşılırsa, artık hiç bir trenle güvenli seyahat edilemez, nakliyat yapılamazdı. Eşkıyalar ısrarla takip edilip tek tek öldürülmeğe başlanınca halka biraz daha güven geldi. Eşkıyalar önceleri yaptıkları işten büyük gurur duyarlarken panik yaşamağa, güvenlik kuvvetleri karşısında saklanmağa veya başka eşkıya gruplarına katılmağa çalıştılar. Jandarmanın tren soyguncularının katıldığı eşkıya guruplarını da sıkıştırmaya başlaması üzerine eşkıya reisleri pabucu pahalı görüp tren soyguncularını aralarından atmağa başladılar.

Yaptıklarına bin pişman, perişan olan tren soyguncuları ile bulunmak bile tehlikeli olduğundan artık en yakın arkadaşlar bile onlardan uzak duruyordu. Olaydan yıllar sonra bile yakalanan herhangi birisi hakkında bile “Aksakal’da treni soyanlardan birisi” etiketi söyleniyordu.

Bandırma polislerinden Yunanlılar tarafından işten el çektirilen ve Dersaadet’e gelen Osman Efendi’nin harcırah talebi. 

Bandırma Polis Dairesinde ki polislerin hepsi Mustafa Kemal Paşa için çalışıyordu. Bandırma ve Balıkesir’deki Türk Polisleri potansiyel casus olarak gören Yunan İşgal Kumandanlığı hepsine işten el çektirmiş yerlerine yerli Rumların tavsiye ettiği işbirlikçi Çerkezleri getirmişti. Zaten aylardır maaş alamayan polis memurları İstanbul’a giderek birikmiş maaş ve harcırahlarını istemişler Umum Müdürlük de biraz olsun bir şeyler verebilmişti... 

devam edecek

SEBAHATTİN PRAVADILI/ 08-02-2023