BOREL'de Hayal Kırıklığı ve Bor Politikası

Eti Maden beşyüz trilyon dolarlık bor rezervlerimizin tüm haklarına sahip olan bir kamu işletmesi. Yani özbe öz  bir devlet kuruluşu.

Rezerv değeri ötesinde "kaynağı bizde olan" madenin  dünya ticaretindeki  total bileşenlerle yıllık payı 400 Milyar dolar. Yıllık.!
Ve "kaynağı bizde olan" bu kıymetli cevherle ilgili  siparişler bir yıl öncesinden doludur. Öyle bende yatırım yapacağım  istiyorum deseniz sıraya gireceksiniz ve  torpil bulacaksınız.

Bu iktisat dilinde talep elastikiyeti sıfır ürün demektir.  Yani tekelsiniz ne kadar üretseniz ne üretseniz pazar sorunu yoktur. Alıcı sırada beklemektedir. Eti Bor pazarlamada rekabete bütçe ayırmasına bile gerek yok.

Peki biz bu değerli madenimiz bu haliyle  ülke ekonomisine ne kazandırıyor.. 
Sadece 980 milyon dolar yani kısaca  1 Milyar dolar  .
Dükkan sizin olsa bu sefalete razı olurmusunuz?

Valla bizler halk olarak bu saçmalığa  razı değiliz. Dış açıklarla sürekli boğuşan ödemeler dengesi sürekli negatif yazan bir ülkenin ferdi olarak ben bu beceriksizliğe razı değilim.

 Devlet eliyle devlet kanalıyla madenlerimizi değersizleştirerek  dış ülkelere küresel şirketlere peşkeş çekildiğini düşünüyorum.  Sessiz ve derinden soyulduğumuzu sömürüldüğümüzü düşünüyorum.

Yıllardır  yazıyor çiziyoruz bu bahtsız taşra kasabasında. Sesimiz bu kadar duyulabiliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan  Başbakanlık görevini alır almaz ilk ilgilendiği konu başlığı  Bor'du. O süreçte bir kıpırdanma oldu. Umutlanmıştım. Ama ondan sonra ne ses ne bir nefes sesizilik kurum özellikle  fabrikada hatırı sayılır verim artışı sağlayan İşletme Müdürü Recep Şekerci'nin talihsiz Bandırma Belediye Başkan adaylığı macerası ile özel sektöre kaptırılmasından sonra yine kendi hantallığına rutin ayarlarına  döndü ,her devlet işletmesinde olduğu gibi  iktidar  partisininin güvenli arka  bahçesi olmaya devam ediyor. 
Stratejik madenimizin olduğu dünyada neler oluyor bilemiyoruz.  Ne gelişmeler oldu  sonsuz ucuz enerji kaynağı Hidrojen le Bor madeni ilişkisinin bilimsel araştırmalarını Bandırma Üniversitesi araştırması yapması lazım . Ama Üniversitemiz şimdilik daha önemli konu olsa gerek  Kudüs günleri  panelleri düzenlemekle meşgul.

**

ÇOCUKLUĞUMDAN ORTAOKULDAN BERİ BİLİYORUM BOR'U. O dönemler Lisedeyken yurtsever abilerimiz öğretmenlerimiz yine değerli bir madenimiz  KROM'un yabancı şirketlere peşkeş çekilerek ülkemizin soyulduğundan söz ederlerdi.  O zamanlar da işe uyanan sadece direnen sadece solcu gençlerdi . Akıbetlerini biliyorsunuz. Ama hayalimiz sürdü. Özel şirketlerin elinde olan Bor madenini devleleştirip  dünyanın en zengin ülkesi olacaktık. Baykal'ın  bakanlığında bu yapıldı. Ve borla çalışan arabalar, elektrik santrallerini biz yapacaktık. Küresel efendiler yaptırmadılar gibi basmakalıp bahane demiyorum ben. Beceriksiz liyakatsız  koltuğun derdine düşmüş risk alamayan yöneticiler yüzünden yapamadık.

**
Ve geçtiğimiz aylarda pandemi öncesinde nihayet bir hamle gördük sevindik.. Çinli bir şirketle BOR KARBÜR tesisi kurmak için anlaşıldığı kısa sürede yapılacak anahtar teslim fabrikayla Bor sektöründe küçük ama değerli bir hamle. Bor'un değerli bir türevi BOR KARBÜR üretimiyle ihracatımıza büyük katkı sağlanacak. Mühendisimiz kimyacımız işletmecimiz burda  işi öğrenecekti. 
Ama cafcaflı tören propaganda ama  hala  dümdüz arazi öylece bekliyor ne bir ses ne bir nefes.
Sessizlik. Her devlet işimizde olduğu gibi bir atalet miskinlik neme lazımcılık benden sonra tufancılık.

**

BOREL.
İlk haberini Türkiye'de biz yaptık. Kaynağımızdan geldi Bor'dan üretilen bor katkılı bakanlık onaylı bir dezenfektan üretildiği .
Boron deterjandan sonra Borel'le devlet katma değerli ürün üretecek ne güzel. Açılış tanıtım televizyonlar harika.
Ama gelin görün ki ortada büyük hayal kırıklığı. Boron da olduğu gibi  BOREL'de fiyat politikası tam bir fiyasko. Piyasada denge unsuru olmak yerine yüksek fiyat politikalarıyla adeta küresel rakiplerine kıyak.

BOREL muhteviyatına  bakıyoruz "bor, etil alkol, gliserin, aloe vera, çay ağacı yağı ve lavanta" İyi güzel . Antibakteryal diye yazıyor yani antiviral değil olsun ona da kabul.

Ama bu nasıl bir  kazık fiyat!. 
Bu nasıl bir fırsatçılık . Türkiye Covid 19 salgınıyla kilitlenmiş millet can derdine düşmüş. Krizi fırsata çevirmek mi? 
Devlet vatandaşın kesesinin aleyhine krizi fırsata çevirir mi?
Bu nasıl bir millet sevgisi anlayışıdır. Adeta kasıtlı olumsuzluk üretmek . Bizden alınan bor madeniyle uzay gemilerini yüksek sıcaklıklara koruyup Mars'a yol alıyorlar muhtemelen  yakıtta yapıyorlar  . Bizimkiler ise  dezenfektan, deterjanLA HALKI KAZIKLAMAKLA MEŞGUL. 

**

BURADAN MİLLET ADINA SORUYORUM. ETİ MADEN KENDİ DEZENFEKTAN FABRİKASINI YAPMA NİYETYİ VAR MI?

Yoksa özel şirketlere  fason üretimlerle  devlet yatırımı diye hep kandırılacakmıyız. 
Pandemi nedeniyle hemen her kesin cebinde olması gereken Covid yok edici dezenfektanı üreten devlet.
Ana hammaddesi kendi elinde bedava  olan bir ürünün muadili piyasada azami 40 TL/lt.
Devletin ürettiği ürünün bir litresi 80 TL. Eczacıbaşının ürettiği 5 litresi kapına geliyor 120 TL. Bu şu demek devlet işletmecilik yapmasın. Malını satamasın batsın.Kasıt var.

**
PİYASAYA FIRSATÇILIĞI ÖNLESİN, FİYAT DENGESİ OLUŞTURSUN DİYE girmesi gereken devlet.
ASIL FIRSATÇILIĞI KENDİ ÜRETTİĞİ - ürettirdiği - ÜRÜNLE YAPIYOR .
Bu devlet işletmeciliğinin tipik bir karabasan örneğidir. Beceriksizliğin işbilmezliğin vurdumduymazlığın  tezahürüdür..

**

Elimde bir zincir marketten aldığım BOREL dezenfektanı duruyor. Arkasını çeviriyorum. Muhteviyati falan ve..Ruhsat Eti Maden tamam peki üreten kim bakıyoruz yüz gramlı 7.5 TL (?) olan şişenin etiketine. Beylikdüzü'de özel bir şirket ??
Hani devlet üretiyordu? Demek ki bu da yalan. Fason olarak birilerine ürettiriliyormuş. Förmülü sizde patenti sizde hammaddesi sizde olan bir ürünü üretmek o kadar zormu? Altı ayda kurarsın fabrikayı yüzlerce kişiye iş alanı yaratırsın ucuza üretirsiin. Satış ta sıkıntı yok halkımız duyarlı , gönüllü tercih ediyor zaten stok maliyetin bile yok.
Ama yine kandırıldık.
Yok yok ölmeden bir şeyler değişecek diye beklemek büyük hayal ve ütopya.
Bunca zenginliğin içinde 80 milyon insan neden sefillik içinde sürünüyor . Nedeni bu zihniyette  işte.

30-06-2020- MEHMET LEVENTOĞLU/ BANDIRMA