Can Hakkı

İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler.. dünyaya gelip, büyüyen, çoğalan ve ölen varlıklar. Ya da; biz sadece bu kadarını biliyoruz.
Bunlara tek tek YAŞAM hakkı demek yerine, acaba (varolma hakkı )mı denmeli topluca. Suyun, toprağın, güneşin , yıldızların. havanın var olmaya hakkı yok diyebilir miyiz? Bir yıldızı gökyüzünden silip atabilir miyiz? Güneşin önüne perde çekip, toprağın, suyun, havanın doğal yapısını bozmak, kirletmek , yok etmek doğru olabilir mi?
İçinde yaşadığımız doğal sistemi, ekolojik dengeyi bozmaya, yaratılmışı yok etmeye kimin ne hakkı var?

İnsan her zaman olduğu gibi egosunu besleyip koruyarak önce kendini korumaya almış sözüm ona. Doğasını korurken doğal beslenme zincirine doğal olarak uyması gerek. Bu onun en doğal hakkı, midesinin aldığı her türlü meyveyi, bitkiyi, hayvanı tüketmeye başlamış. Yaşamak için, havaya, suya ve güneş ışığına da ihtiyacı var. Onları da kimseye hesap vermeden kullanmaya başlamış. İnsan egosu durmak bilmez. Bunlara sahip olmanın yanında konfor aramaya başlamış. Yedikçe yiyesi, büyüdükçe büyüyesi gelmiş. Toprağı işlemeye, suyun gücünden yararlanmaya başlamış. Taşları yontup kendine silah yapmış, belirlediği alanı taşlarla çevirip. Toprağın içindeki zenginliklere dikmiş gözünü. Ruhu saldırganlaştıkça, kendi çıkarları için babasını, evladını dahi göremez olmuş. Canı hangi hayvanın etini istiyorsa, onu seçmiş. Hangi hayvan, malına mal, gücüne güç, parasına para katıyorsa o hayvanı besleyip çoğaltır olmuş. Koyun tüccarının baskın olduğu yerde domuz eti yasaklanmış mesela. Bazıları ineğe tapmış, bazıları inek etinden salam sucuk yapmış, bonfile biftek sofraların baş tacı olmuş. Bazı insanlar, kedi köpek etini yemekte sakınca görmemiş, bazıları börtü böcekle beslenmeyi seçmiş. Denizde, havada, karada yaşayan tüm canlılar bu katliamlardan nasiplenmişler.
Sonra birileri, bu gidişata dur demek istemiş. Hayvanların da yaşam hakkı olduğu düşünülmüş. Koca koca devletler bir araya gelip “Hayvan Hakları Beyannamesi”ni hazırlamış. Hayvan haklarını koruyan yasalar çıkartılmış, dernekler kurulmuş. Bu uğurda canla başla savaşanlar olmuş. Hayvan öldürmemek için vegan ve vejeteryanlar farklı beslenme yollarını denemiş önermişler. Bu arada zavallı hindiler kızartılıp sofralara konmuş, kurbanlar kesilip parça parça etler dağıtılmış.

Gelelim son dönemin gündemine; gelişmiş ülkelerde sokak hayvanı yok. Bizde bırakın sokak hayvanını., köprü altlarında yaşayan sokak çocukları var. Şu anda sokakta yaşayan YÜZLERCE çocuk var; bir o kadar da sokakta yaşamaya aday çocuk. Bu çocuklar eğitim almıyor, beslenmiyor, taciz ve tecavüze uğruyorlar.
Devlet sokakta yaşayan köpeklerin sorumluluğunu belediyelerin üzerine atıp bir taşla iki kuş vurma derdinde. Hem sokakta köpek kalmayacak, hem muhalif belediyeler yıpratılmış olacak. Aslında sinekten yağ çıkarmaya çalışan iktidardan bir karar çıkabilirdi. Bu benim fikrim değil.( Sokak köpekleri toplatılıp köpek eti yiyen ülkelere satılır. Hem sokakta köpek kalmaz, hem de bu hayvanlar mundar olmazlar. Pisi pisine ölmek yerine bir işe yararlar.) Tek tek toplamak zor olabilir. Belediyeler her köpek getirene üç beş lira verse, bizim insanlarımızın arasından bırakın, sokak köpeğini yakalamayı, vallahi sahipli köpekleri çalıp üç kuruş karşılığında belediyelere satanlar olur.
Ellerinde pankartlarla sokağa dökülen, gırtlağını yırta yırta slogan atan kardeşlerimiz. Bu hayvanlar için barınak yapılmasını, kısırlaştırılmalarını sağlayamadılar. Çıkan sesler, bütçesi patlak belediyelerde yeni göreve gelmiş başkan ve kadrolarının başına patladı. O kadar seviyorsanız onar, on beşer hayvan sahiplenin diye akıl verenler, birleşip barınak kurun diyenler var. Bu arada uyutulma sırasında sokak kedileri var…Sahipsiz çocuklar kime emanet? Yanan ormanlarda telef olan canlar için ne diyelim?.

18-07-2024 /ULVİYE KARA AKCOŞ

Yayınlama: 18.07.2024
1
A+
A-
REKLAM ALANI