Çerkez Ethem ve "Sosyalist" Yeşil Ordu İlişkisi

SEZAİ ÖKTE

Çerkes Ethem ve "Sosyalist"  Yeşil Ordu İlişkisi:
Nutuk’ta, Çerkes Ethem hadisesi ilk olarak, Yeşil Ordu1
 hakkında yapılan açıklamalarda yer almaktadır. Yeşil Ordu teşkilatının kurucuları arasında, mebus olan Çerkes Reşit Bey’in bulunduğu, Ankara üzerinden Yozgat’a gidip gelirken Çerkes Ethem ve kardeşi Tevfik Beyin de Yeşil Ordu’ya katıldığı, Çerkes Ethem ve Tevfik Bey müfrezelerinin, Yeşil Ordunun adeta esasını teşkil ettikleri belirtilmektedir.2
 
Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul, 2010, s. 527-529.

Yeşil Ordu Cemiyeti Umumi Katibi, Hakkı Behiç Bey tarafından Yeşil Ordu’nun gerçek
durumu şu şekilde açıklanmaktadır: “Sivas Kongresini müteakip, Batı’nın memleketimizi
yok etmek isteyen siyaseti karşısında Şarka ve Rus İnkılabına yaklaşmanın memleketimiz
için bir ümit ışığı olduğunu görmüştüm. Müslüman aleminde Rus İnkılabını tadilen vücuda
getirilecek bir sosyalist ittihadı fikrine bağlıydım. Bu fikrimi Mustafa Kemal Paşa’ya da
açmıştım. Paşa taraftar görünmüştü. Memleket dahilinde Rus Bolşevizmine muvazi bir
cereyan hazırlamaya başlamış ve haricen kamuoyunu hazırlamak üzere gizli bir teşkilat
vücuda getirmiştik. Gizli olarak vücuda getirdiğimiz teşkilatın adı Yeşil Orduydu. Aynı
zamanda Türkistan’da, İran’da, Azerbaycan’da diğer bir çok teşekküllerin bulunduğunu
haber almıştık. Oralarda faaliyetlerde bulunan arkadaşlarımızla muhabere ederek, onların
da mesaisinden faydalanmak ve hudutlarımız dışındaki teşkilatı memleket dahiline
bağlamak istedik. Bu suretle bir taraftan yeni kabul edecekleri sosyalist siyaseti ile
korumayı, diğer taraftan bizi bütün bu İslam kitleleri ile birlikte hareket eder gibi
göstererek kuvvetlendirmeyi düşündük. Eğer biz bu siyasetimizde muvaffak olursak, Ruslar,
Ruslar Müslüman memleketleriyle ayrı ayrı siyaset yapacakları yerde bizimle siyaset
yapmak, veyahut bizi tutmakla bütün İslam alemini tutacaklarına kani olacaklardı. Bu
hareketimizle diğer mühim bir nokta-i nazarı da halledecektik. Hariçte çalışan
arkadaşlarımız, bu memleketin bizim kadar hak sahibi evlatlarıydı. Düşmanlarımızın takip
ve baskılarından firara mecbur olmuş kimselerdi. Memlekete dönemedikleri bir zamanda
kendilerine az veya çok yardım imkanı vermiş olacak ve onları daha büyük bir gayretle
bulundukları muhitlerde çalıştıracaktık. T.B.M.M. açıldıktan sonra meydana cemiyet
olarak çıkmış ben de umumi katipleri olmuştum. Cemiyetin teşkilatı bir hayli büyüdükten ve
genişledikten sonra Mustafa Kemal Paşa’nın emniyetini kaybetmişti. Bunun üzerine
cemiyeti dağıtmak mecburiyetinde kaldık. Bizi dinlemeyerek faaliyette devam ve sebat
edenler birer vesileyle mahkum oldular.”
2
 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Ankara, 1927, s. 345-346

Yozgat İsyanı Öncesi ve Sonrası Gelişmeler:
Çerkes Ethem’in, milli bir müfreze ile önce Anzavur ve daha sonra
Düzce isyanında başarılı hizmetler görmesi nedeniyle, Yozgat’a
gönderilmek üzere Ankara’ya çağrıldığı zaman; Ankara’da herkes tarafından
takdir edildiği, bazılarının bunu biraz abarttığı, Ethem ve kardeşlerinin
gösterilen bu ilgiden çok etkilenerek gururlandıkları ve bazı olmayacak
hayallere kapıldıkları; Yozgat isyanını bastırma esnasında, kendilerine uzak
ve yakın ne kadar askeri ve milli kumandanlar varsa, bunların rütbe ve
makamlarını dikkate almaksızın hepsine karşı gelmekte sakınca
görmedikleri; Türk Ordusu’nda kendilerinden başka subay ve kumandan
olmayıp, kendilerinin birer kahraman olduğu hissine kapıldıkları; söz konusu
kumandanların ise, ülkenin içinde bulunduğu durumu dikkate alarak ve
bunların faaliyetlerini göz önünde bulundurarak, kendileriyle ilişkiye
girmekten çekindikleri; bu davranışlardan iyice cesaret alan Ethem ve Tevfik
kardeşlerin, bölgedeki valilere dahi emirler vermeye, onları tehdit etmeye
başladıkları, Milli Mücadele esnasında çok yararlılıkları bulunan Ankara
Valisi Yahya Galip Bey’in idamına dahi karar verdikleri; Yozgat’ta bulunan
mebuslara; “Ankara’ya dönüşümde B.M.M. Reisini meclis önünde
asacağım” şeklinde konuştukları ve tehdidi işitenler arasında Yozgat
Mebusu Süleyman Sırrı Bey’in de bulunduğu ifade edilerek, Çerkes Ethem
ve kardeşlerinin ilk dikkat çeken davranış ve uygulamaları açıklanmaktadır.3
Mustafa Kemal Paşa; tüm bu davranışlarına ve aleyhlerinde alınan
istihbarata karşın, Ethem ve Tevfik kardeşlerin daima istifade edilebilir bir
durumda bulundurulmasını tercih ettiklerini, bunları Yozgat’tan sonra
Ankara üzerinden Kütahya bölgesine yolladıklarını beyan etmektedir. Bütün
bu gelişmelerin yanında, Yeşil Ordu Cemiyetinin de artık zararlı bir mahiyet
aldığının anlaşılması üzerine, cemiyetin kapatılması yolları araştırılmış;
ancak tamamen ortadan kaldırılması o an için mümkün olamamıştır. Bu
durumun önemli bir gerekçesi olarak, cemiyet kurucularından Reşit, Ethem
ve Tevfik Beylerin faaliyetleri gösterilmektedir. Bunların ayrıca Eskişehir’de
çıkarttıkları, “Yeni Dünya Gazetesi” ile de fikir ve amaçlarını saldırgan bir
şekilde yaydıkları açıklanmaktadır.4
Düzenli Orduya Geçiş Esnasındaki Faaliyetleri:
Anadolu ortasında yaşanan isyanlar hakkında bilgi verilirken; düzenli
ordu teşkiliyle ilgili mecliste iki ayrı bakış açısının çatıştığı; takip edilen
düzenli orduya geçiş yoluna karşı, milis teşkilatının oluşturulması fikrinin de
yaygın bir görüş olarak ortaya çıktığı; bu bağlamda Reşit, Ethem ve Tevfik
kardeşlerin Kütahya civarında ellerindeki birlikleri Kuvayı Seyyare olarak 
adlandırarak, bu yaygın görüşün en hararetli destekçisi olarak faaliyet
göstermeye başladıkları belirtilmektedir.5

Garp Cephesi’nde ordu ve halk arasında etkili bir propaganda
sürdürülmektedir. Çok yoğun olan bu propagandanın ana teması; “Ordudan
fayda yoktur kaldırılsın! Hepimiz Kuvayı Milliye olalım…” şeklindedir.
Kuvayı Milliye halinde önemli bir konumda olan Ethem Bey ve müfrezeleri
de etkinliklerini artırarak, herkes üzerinde bir üstünlük tesis etmişlerdir.
Garp Cephesi Kumandanının, Gediz civarında müstakil bir durumda bulunan
Yunan fırkasına taarruz fikrinin Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine
teklif edildiği, bu teklifte Ethem ve kardeşlerinin önemli etkisinin olduğu
sanılmaktadır.6
 Bu harekatın, Türk Erkan-ı Harbiye-i Umumiyesi’nin karşı
çıkmasına rağmen, Garp Cephesi Kumandanının inisiyatifiyle yapıldığı;
ancak başarısızlıkla sonuçlandığı üzerinde durulmaktadır. Ortaya çıkan
başarısızlığın, Ethem ve kardeşleri tarafından düzenli ordu birliklerine
yüklenmesi yolunda yoğun propagandaya başvurdukları açıklanmaktadır.7

4 Eylül 1920 tarihinde, Tokat Mebusu Nazım Bey’in, meclis tarafından
Dâhiliye Vekâlet’ine seçilmesiyle ilgili bölümde; Mustafa Kemal Paşa’nın,
Nazım Beyi önceki faaliyetleri nedeniyle onaylamadığı, makamına kabul
etmediği ve bunun gerekçeleri izah edilmektedir. Aynı yerde, her ne kadar
Çerkes Ethem ile ilgili bir husus geçmese de, Çerkes Ethem’in hatıralarında
Nazım Bey ile ilgili gelişen olaylar ve görevden istifasına kadar geçen safha
yer almaktadır.8
İsmet Paşa’nın Garp Cephesi Kumandanlığına atanmasıyla ilgili
bölümde; Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın görevden alınışı ve
Moskova sefirliğine gönderilişi, Garp Cephesi Kumandanlığına İsmet
Bey’in, Cenup Cephesi Kumandanlığına Refet Bey’in getirilişi hakkında
ayrıntılara yer verilmektedir.9
 Ethem’in hatıralarında görüleceği üzere, bu
görev değişikliğine ilişkin, Kuvayı Seyyare bakımından ortaya çıkan
hassasiyet önemli bir yer alacaktır.
Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1920 tarihli bir telgrafın, Ethem Beyin
yakın bir arkadaşı tarafından, Eskişehir’den çekildiğinden bahsetmektedir.
Bu telgrafın içeriğinde; Ethem Beyin, Ali Fuat Paşa ile birlikte Rusya’ya
gitmesi söylentisinin, cephede ve geri bölgedeki halk tarafından olumsuz
olarak algılandığı; bu gibi kişilerin ülkeden uzaklaştırılmasıyla, halkın Mustafa Kemal Paşa’nın diktatörlüğünü ilan edeceği endişesine kapıldığı yer
almaktadır. Mustafa Kemal Paşa ise; aslında Ethem ve kardeşlerinin
Türkiye’den uzaklaştırılması için Ali Fuat Paşa’ya görüşünü bildirdiğini; ne
cephenin, ne de halkın bu durumla ilgilenmediğini, eğer kendisi diktatör
olmak isterse, Ethem ve onun gibilerin buna engel olup olamayacağı
hususunun da dikkate değer bir durum olduğunu vurgulamaktadır.10
İsmet Paşa’nın Garp Cephesinde faaliyete başlamasıyla birlikte Ethem
Bey’de rahatsızlığını beyan ederek Ankara’ya geldi ve uzun süre burada
kaldı. Ethem’in yokluğunda kardeşi Tevfik Bey Kuvayı Seyyare birliklerine
vekâleten komuta etti.
Bu dönemde Karakeçili namında gizli bir müfrezenin teşkil edildiği,
cephe kumandanı tarafından tesadüfen öğrenildi. Tevfik Bey, cephe
kumandanının bu müfrezeyi denetleme isteğini reddetti. Tevfik Bey artık
cephe kumandanının vermiş olduğu emirleri dinlememeye başladı ve Kuvayı
Seyyarenin diğer birliklerden ayrılması için kendiliğinden“Umum Kuvayı
Seyyare ve Kütahya Havalisi Kumandanlığı” şeklinde bir düzenleme yaptı.
21 Kasım 1920 tarihinde verdiği raporda hayali bir düşman fırkasının
ilerlediği, Türk halkının da düşmanı bölgelerine davet ettiği hakkında asılsız
bir rapor/bilgi verdi. Tevfik Bey, cephe kumandanının verdiği tüm emirlere
itiraza başladı. Cephe kumandanının yaptığı düzenlemelere, atamalara karşı
çıktı, hayali düşman birlikleri rapor etti. Bu raporların cephe kumandanı
tarafından ciddiye alınması ve tedbir geliştirmesi üzerine de bu tedbirleri
boşa çıkarmaya çalıştı. Birliklerin ihtiyacı için geliştirilen tedbirleri kabul
etmeyerek, kendi usulsüzlüklerini sürdürdü.11

Bursa Cephesi’nde ise, düşmanın bir faaliyeti başladığı sırada, cephe
kumandanının Tevfik Bey’le görüşmek üzere başvurmasına karşın, Tevfik
Bey muharebe raporlarını Ankara’ya gönderdiğini beyan etti. Cephe
kumandanı bu defa Ethem Bey’e müracaat ederek bilgi almaya çalışırken;
Tevfik Bey, cephe kumandanının emrine aykırı olarak İstiklal
Mahkemelerini dikkate almaz ve kendi uygulamalarına devam eder. Bu
arada daha ilginç bir gelişme olur. Cephedeki gelişmelere ilişkin raporlar,
Ethem Bey vasıtasıyla Mustafa Kemal Paşa’ya iletilmeye başlanır. Bunun
üzerine Mustafa Kemal Paşa da cephedeki gelişmeler hakkında, neden cephe
kumandanına bilgi verilmediği, bunun bir yanlış anlaşılmadan mı
kaynaklandığı şeklinde Tevfik Bey’e bir mesaj yazar, ancak herhangi bir
cevap alamaz. Bu gelişmeler üzerine Ethem Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya;
kardeşi Tevfik Bey ile İsmet Paşa arasında yanlış anlaşılmadan kaynaklanan
bir irtibatsızlığın yaşandığı hakkında bir telgraf çeker. Bu arada cephe
kumandanı tarafından halka hitaben bir beyanname yayınlanır, ancak Tevfik Bey bu beyannamenin kendileri tarafından tanınmadığını, cephe
kumandanının namuslarıyla oynadığı gibi garip beyanlarda bulunmaya
başlar.12

Garp Cephesinde yaşanan bu gelişmeleri değerlendiren Mustafa Kemal
Paşa’nın, Ethem ve kardeşleri hakkındaki genel kanaati şu şekildedir:
Ethem ve Tevfik kardeşler ile kendileriyle aynı fikirde olan bazı
arkadaşları milli hükümete karşı isyan kararı vermişlerdir. Bu kararlarını
uygulama alanına koyabilmek için cephede Tevfik Bey, çeşitli bahaneler
arayarak kuvvetlerini cepheyi terk suretiyle toplamaktadır. Ankara’da ise,
Ethem Bey ile kardeşi Reşit Bey ve daha bazıları siyaseten çalışmaktadır.
İsyan planında başarılı olabilmek için her şeyden önce buna karşı en önemli
engel olarak gördükleri Garp Cephesi Kumandanını itibarsızlaştırmayı,
makamından ederek ordu üzerinde hâkimiyet kurmayı tasarlamaktadırlar.
Ondan sonra da, meclis kamuoyunu tamamen kendi lehlerine çevirerek
kumandan veya vekil veya hükümetin ortadan kaldırılmasını
sağlayacaklardır. Bu konuda kendisinde bir şüphe kalmamıştır. Ancak
Mustafa Kemal Paşa’nın da bu isyana karşı cephede ve Ankara’da gereken
tedbirleri aldığı; isyandan çekinmediği; isyanın bastırılabileceğine emin
olduğu, fakat gene de bunların nasihatle itaate zorlanması düşüncesinde
olduğu; bunun mümkün olmaması halinde kamuoyunda infiale neden
olmadan durumu çözebileceğine inandığını belirten hususlar nutukta yer
almaktadır. Tüm bu düşünceler çerçevesinde; Ankara’da bulunan Ethem ve
Reşit Beyleri ve diğer bazı zevatı beraber alarak Eskişehir’e gitmeye ve
orada İsmet Paşa ile buluşarak konuşmaya ve anlaşmaya 2/3 Aralık
gecesinde karar vermiştir. Ethem Bey’i gerekirse zorla götürmek için gerekli
tedbirleri aldığını; 3 Aralık akşamı, Ethem ve Reşit Beyler ile Kazım Paşa,
Celal Bey, Kılıç Ali Bey, Eyüp Sabri Bey, Hakkı Behiç Bey, Hacı Şükrü
Bey beraberlerinde olmak üzere yola çıktıklarını; 4 Aralık 1920 sabahı
Eskişehir’e ulaştıklarını, İsmet Bey’in Bilecik’te olması nedeniyle oraya
gitmeye karar verdiklerini, bu arada Eskişehir’de duraklama esnasında
Ethem Bey’in trenden ayrıldığını, o olmadığı için Bilecik’e gitmeye gerek
olamadığından İsmet Bey’in Eskişehir’e davet edilmesinin kararlaştırıldığını
açıklamaktadır.13

Çerkes Ethem ve Kardeşlerinin İkaz Edilmesi

4 Aralık 1920 akşamı, Eskişehir’de İsmet Bey’in karargâhında; Kazım
Paşa, Celal Bey, Hakkı Behiç Bey ve Mustafa Kemal Paşa toplandılar. Reşit
Bey, Ethem’in yokluğu hakkındaki soruya “Şu an kuvvetlerinin başındadır”
cevabını verdi. İsmet Bey ise, mevcut durum hakkında bilgi vererek, Tevfik
Bey’in serkeşçe davranışları hakkında açıklamalarda bulundu. Reşit Bey
kardeşi adına soruları cevaplandırırken; çok kaba ve saldırgan bir tavırla
kardeşlerinin birer kahraman olduğunu, hiç kimsenin emri altına
girmeyeceklerini, herkesin bunu böyle kabul etmesi gerektiğini söyledi.
Daha da ileri giderek, ordu, disiplin, komuta ve hükümet kavramlarıyla ilgili
ileri sürülen görüşlere kulak vermemesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa;
TBMM’nin ve Hükümetin Başkanı olarak Garp Cephesi Kumandanına
durumun gereğini yerine getirmek üzere yetkisini kullanmasını emretti.
İsmet Paşa da her komutan gibi üzerine düşen yetkiyi gerektiği şekilde
kullanma yeteneğinde olduğunu ifade etti. Reşit Bey karşılaştığı kesin tavır
üzerine, kardeşlerinin yanına giderek uzlaşma çarelerine başvuracağını
belirtti. Sonuçta Reşit Bey ve Kazım Paşa’nın Kütahya’ya giderek Ethem ile
görüşmesi kararlaştırılır. Mustafa Kemal Paşa, bu durumu tamamen zaman
kazanmaya yönelik bir davranış olarak değerlendirmektedir.14

Mustafa Kemal Paşa, 5/6 Aralık gecesi Reşit Bey’den durumun
düzeltilmekte olduğuna ilişkin bir telgraf almıştır. Ancak bu telgrafın artık
kendisi için bir önem taşımadığını ifade etmektedir. 9 Aralık tarihli telgrafta
ise Tevfik ile olan meselenin iyi bir sonuca bağlandığı belirtilmektedir.
Mustafa Kemal Paşa aynı gün bu defa Ethem Bey’den bir telgraf almıştır. Bu
telgrafta; İsmet Paşa’nın meseleyi maksatlı ve zamansız olarak ortaya
çıkardığı, Mustafa Kemal Paşa’nın gelişmeler karşısında boşuna kuruntuya
düştüğünden bahsedilmektedir. Mustafa Kemal Paşa ise bu telgrafa verdiği
yanıtta; “…Kuruntuya değil, kararsızlığa düştüğünü, genel durumun uyum
ve düzenini bozmaya hiç kimsenin göz yummaması gerektiğinden…”
bahsetmektedir. 15

Mustafa Kemal Paşa’nın Durum Değerlendirmesi

Mustafa Kemal Paşa’ya göre; gerçekte mesele çözülmemiştir. Ethem ve
kardeşleri zaman kazanmak amacıyla, hükümeti yanıltmaya çalışmaktadırlar.
Amaçları mümkün olduğu kadar kuvvet toplamak, Düzce’de bulunan Sarı
Efe kuvvetleriyle, Lefke’de bulunan Gökbayrak Taburunun kendilerine
katılmasını ve Demirci Mehmet Efe’nin de kendileriyle beraber isyan
etmesini sağlamak; bir yandan da cephe kumandanlarını değiştirmek,
ordudaki subay ve erlerin kendilerine karşı koymamaları için propagandaya
fırsat bulmaktır. Yani başlangıçtaki itaatsizlik aynen devam etmektedir. Bu
arada Ethem Bey’in, ellerinde özel şifreler bulunan memurları Konya,
Ankara, Haymana dâhil her tarafta, silah ve hayvan toplamaya devam etmektedirler. Kuvayı Seyyare kumandan vekili Tevfik Bey, cephe
kumandanına hitaben saygısız telgraflar çekmekte; Ethem Bey ise cephe
kumandanına çektiği telgraflarda muhaberenin engellendiği konusundan
bahsetmektedir. Mustafa Kemal Paşa, Kuvayı Seyyarenin adeta iki ayrı
kumandan tarafından idare edildiğini örneklerle açıklamakta, bunların
yanında Çerkes Ethem’in hükümet kanunlarına aykırı hareketlerine yer
vermektedir.16

1920 Sonuna Kadar Gelişmeler:

13 Aralık 1920 tarihinde Ethem Bey ile Ankara’da bulunan kardeşi
Reşit Bey arasında uzun bir telgraf görüşmesi oldu. Ethem Bey şunları
söylemektedir: “Konunun mutlaka mecliste görüşülmesini sağlayınız. Sarı
Efe denilen Edip’in kendi müfrezesi ile Gökbayrak Taburuna katılması için
haber gönderiniz. Meclis vasıtasıyla kumandanları görevden çektiriniz.
Meclis kararı olmasa bile bir yolunu bulup bunu hemen sağlayınız.
Patlatacağım bombaları, ta İngilizler işitecek ve bunun patlaması da pek
yakındır…” Reşit Bey’in ise verdiği cevaplarda dikkat çekenler şu
şekildedir: “Kuvayı Seyyare düşmana karşı savunma yapmasın, bunu diğer
fırkalara bıraksın. Edip’le bizzat haberleşmen gerekir… Buna engel
olunduğu takdirde Cephe Kumandanıyla yeniden irtibatı kesin…” Reşit Bey,
bu telgrafları daha sonra Mustafa Kemal Paşa’ya göndermiş, Mustafa Kemal
Paşa kendisini yanına çağırttığında ise cephe kumandanlarının
değiştirilmesini teklif etmiştir. Ancak bu teklifinin kabul edilemeyeceği
kendisine açıklanmıştır. Mustafa Kemal Paşa bu gelişmeleri şöyle
değerlendirmektedir; Ethem ve kardeşleri cephede bulunan komutanları
beğenmemekte ve onların emirlerine uymamaktadırlar. Bakanlıkları ve
Hükümeti tanımayıp yalnız kendisine (Mustafa Kemal Paşa’ya) itaat
etmektedirler. Meclisi de kendi isteklerine göre harekete geçireceklerini
sanmaktadırlar. Yani özetle kendisine ve meclise karşı hoş görünerek, büyük
bir gayretle hazırlıklarını tamamlamaya çalışmaktadırlar. Hatta Edip Bey ve
müfrezesinin kendilerine katılması için Mustafa Kemal Paşa’yı aracı olarak
kullanmaktan çekinmemektedirler. Bunun yanında Haymana’dan bile kuvvet
toplamaya çalışmaktadırlar.17
Bu arada Demirci Mehmet Efe, Ethem Bey’le birleşmek üzere harekete
geçmiş, ancak 15/16 Aralık 1920 gecesi Refet Bey süvarileri bu kuvvetleri
dağıtmıştır. 20/21 Aralık gecesi Reşit Bey, Yeni Dünya Gazetesi
çalışanlarıyla, ordu içerisinde propaganda yapmak üzere bir toplantı
yapmıştır. Bunların içinden Hidayet Bey durumu Mustafa Kemal Paşa’ya ihbar etmiş ve ordu içinde propaganda amaçlı çalışmalarının olduğunu itiraf
etmiştir.18
Kazım Paşa da, Reşit Bey’le beraber Kütahya’da Ethem’le yaptığı
görüşmede, Ethem’in şu görüşlerini Mustafa Kemal Paşa’ya iletmiştir;
“Ankara’daki Hükümet gayeyi gerçekleştirecek durumda ve güçte
değildir. Bu hükümete karşı uyuşuk davranmamız doğru olmaz…Silahla
karşı koymamızın mahiyetini kötüye yoracaklardır. Fakat sonunda
başarırsam herkes bana hak verecektir...Refet Bey’le aramızda bir izzet-i
nefis meselesi geçmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Refet Bey’in haysiyetine
değer vererek, bizimkini kırıyor. Herhalde Refet Bey’i önüme katarak
Ankara’ya kadar kovalamak isterim. Ölürsem de bu takip de öleyim…Biz
çoktan bu işi yapardık. Fakat Reşit’in Ankara Meclisi’ndeki durumu bizi
yanıltmıştır. Meclisin ne önemi ve hükmü vardır?”
Kazım Paşa da bu görüşleri dinledikten sonra telkin yoluyla bunları
yatıştırmaya ve Ethem’i ılımlı bir duruma getirmeye çalışmıştır.19
Mustafa Kemal Paşa, Reşit Bey’i meclisin otoritesini bozucu
faaliyetlerine son vermesi için heyet huzurunda ikaz etmiştir. Bu gelişme
üzerine, Reşit Bey’in bazı mebuslarla birlikte kardeşlerinin yanına giderek,
nasihatlerde bulunulması teklifi kabul edildi. Gidecek heyete Kuvayı
Seyyareye, hükümetin son ve kesin istekleri olan aşağıdaki hususları
bildirmesi kararlaştırıldı:
“Kuvayı Seyyare; diğer birlikler gibi emir ve komutaya tam olarak
uyacak ve kanun dışı her türlü taşkınlıktan kaçınacaktır… kuvvetini
artırmak için kendiliğinden hiçbir yerde, hiçbir şekilde adam
toplamayacak ve bu maksatla gönderdiği adamların faaliyetine derhal
son verecektir. Asker ihtiyacı öteki birliklerde olduğu gibi yapılacak
müracaat üzerine Cephe Kumandanlığınca sağlanacaktır… kaçaklarını
yakalatmak için doğrudan doğruya adamlar görevlendirip,
göndermeyecek, kaçaklar, diğer birliklerde olduğu gibi Cephe
Kumandanlığınca takip ettirilecek ve yakalattırılacaktır...mensuplarının
ailelerine bakmak üzere bazı yerlerde bulundurduğu irtibat subaylarının
kimler olduğu hükümetçe bilinecek ve bu irtibat subaylarının ellerinde
bulunan şifrenin bir sureti de bize verilecektir. Bu şartlar yerine
getirildiği takdirde, Kuvayı Seyyare, şimdiye kadar olduğu gibi belirli bir
kadro dâhilinde yine görevine devam edecektir.”20

Çerkes Ethem’e Gönderilen Son Nasihat Heyeti:
Nasihat Heyetinde; Reşit Bey’le beraber, Celal, Kılıç Ali, Eyüp
Sabri ve Vehbi Beyler vardır. Heyet, 23 Aralık 1920’de Ankara’dan hareket etmiş, 24 Aralık’ta 16.45’te Kütahya’ya ulaşmıştır. Bu esnada; Ethem ve
Tevfik Beylerin, Cephe Kumandanının haberi olmaksızın bölgelerindeki
ordu birliklerini cepheye dağıtarak, Kuvayı Seyyarenin ağırlıksız erlerini
Gediz’de ve Pehlivan Ağa Müfrezesini Kütahya’da topladıkları haberi geldi.
25/26 Aralık tarihinde bu durum hakkında bilgi verilmesi heyette bulunan
Celal Bey’e iletildi. Celal Bey de; “…müsterih olunmasını, durumun kötüye
yorulmamasını, ertesi gün yapılacak görüşmelerden sonra teferruatlı cevap
verilebileceğini” bildirdi. Mustafa Kemal Paşa bu cevabı; giden heyetin
aldatılmakta olduğu şeklinde yorumlamaktadır. Ancak hem heyetin, hem de
Ethem ve Tevfik Beylerin duyulan endişeden kuşkulanmamaları için çok
olumlu bir telgraf çekmiştir. Heyet de, 26/27 Aralık 1920’de ortak imzalı ve
teferruatlı bir telgrafı Ankara’ya gönderdi. Bu telgraftaki önemli hususlar
özetle şu şekildedir:
“Birliklerin almış olduğu güvenlik tedbirleri, etkili savunmanın
sağlanmasına yöneliktir. Durumun normale dönmesiyle alınan
tedbirlerden vazgeçilecektir… Düşmanca hareketlerle karşılaşılmadıkça
memleketin gelecekteki selameti için ve Mustafa Kemal Paşa’ya
besledikleri içten bağlılık dolayısıyla her türlü fiili hareketlerden
kaçınacaklarına dair en büyük yeminlerle söz vermişlerdir… Kuvayı
Seyyareye katılmak üzere Konya ve Alaca’dan gelenler ve bu esnada
tutuklananlara engel olunmaması, Kuvayı Seyyareye para verilmesi için
Kütahya Mutasarrıflığına emir verilmesi, karşılıklı güven ve itimadın
gerçekten kurulması ve devamlılığı için Fahrettin ve Refet Bey’in
cepheden uzaklaştırılması…”
Mustafa Kemal Paşa’nın kanaati ise; “...ya heyet gerçekten
tutuklanmıştır, ya da hepsi birden belirtilen hususları idrak edemeyecek
niteliktedirler…” şeklindedir. Heyete, telgrafın ertesi gün Bakanlar Kuruluna
sunulacağı bildirildi. Aynı anda İsmet Bey ve Refet Bey’e de kuvvetlerini
toplu ve tedbirli bulundurmaları ikaz edildi. Bakanlar Kurulundan çıkarılan
bir kararnamede; söz konusu mesaj belirtildikten sonra; Kuvayı Seyyarenin
kayıtsız şartsız B.M.M. kanunlarına, hükümetin koyduğu düzen ve emirlere
uymakla yükümlü olduğu; bağlı bulunduğu komutanlık vasıtasıyla ilgili
makamlarla ilişki kurması gerektiği belirtildi.21
27 Aralık’ta Heyete, görevlerinin sona erdiği ve geri dönmeleri
gerektiği bildirildi. 28 Aralık’ta Heyetten alınan mesaj ise oldukça iyimser
nitelikte olup, durumun memleketin menfaatleri çerçevesinde
değerlendirildiği, konunun sürüncemede kalmasının uygun olmayacağı
şeklindedir. Bu mesaja Mustafa Kemal Paşa 28 Aralık’ta tüm safahatı
açıklayıcı bir telgrafla cevap vermiş ve bu telgrafın sonunda şu ifadede bulunmuştur; “…Yüksek görüşleriniz hiçbir şekilde kötüye yorumlanmış
değildir… Benim bir buçuk aydır şahsi ve özel gayret ve teşebbüslerimle ve
büyük bir samimiyetle yaptığım çalışmaların ne yazık ki takdir edilmemiş
olduğunu görüyorum. Şüphesiz bu konunun çözüm ve takibini sorumlu ve
ilgili makamlara bırakmış bulunuyorum.” Heyet mevcut durumu meclise
açıklayarak, kendilerine daha yararlı olabileceklerine Ethem ve kardeşlerini
inandırarak ellerinden kurtulmuş, Reşit Bey ise orada kalmıştır.22

Nutuk’ta Çerkes Ethem Hadisesinin Sonu:

Mustafa Kemal Paşa; asi Ethem ve kardeşlerine karşı fiili harekete
geçilme emrinin verilmesini şu sözlerle dile getirmektedir:
“Efendiler; askeri harekâtı, çapulculuktan; devlet kurup yönetmeyi,
şunun bunun çocuklarını dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret
zanneden; şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını
bezdiren ve Türk milletinin Büyük Meclisini kendileriyle uğraştıran,
utanmaz, haddini bilmez, küstah ve herhangi bir düşmanın boğazı
tokluğuna casusluğunu, uşaklığını yapacak kadar aşağılık, bayağı
yaratılışta olan bu kardeşleri, ellerindeki bütün kuvvetler ve dayandıkları
düşmanlarla birlikte yola getirmek ve ortadan kaldırmak suretiyle, inkılap
tarihimizde etkili bir ibret örneği vermek zaruri görüldü…” 23
Mustafa Kemal Paşa, Çerkes Ethem birliklerinin Türk düzenli ordusu
karşısında darmadağın olduklarını belirttikten sonra; Ethem’in İstanbul’da
Sadrazamlık makamına çekmiş olduğu telgrafa yer vermiştir. Ayrıca telgraf
içinde geçen protesto yazısının, mecliste ne yazık ki okunmak zorunda
kalındığını; Türk ordusunun Kütahya’ya girerken kendisinin mecliste
milletvekilleri tarafından sorguya çekilmekte olduğunu; bazı mebusların
Ethem Bey kuvvetlerine büyük önem vererek, kendisini suçladıklarını; 29/30
Aralık günleri gizli ve açık celselerde duruma tüm belgelerle açıklık
getirmesine rağmen, yoğun propaganda ve kamuoyunun yanıltılması
amacıyla yapılan faaliyetlerin etkisinde kalan mebusların bir türlü gerçeği
anlamak istemediklerini belirtmektedir. Nihayet, meclisin heyecan ve
kararsızlığını giderecek inandırıcı bir konuşma yaparak, gizli oturumlardaki
görüşmeleri, çarpışmaların fiili sonuçlarını beklemek üzere kapattıklarını
açıklamaktadır.24
Mustafa Kemal Paşa, 5 Ocak 1921 günü birliklerin Gediz’i işgal ederek,
Ethem ve kardeşleri hadisesine son verdiklerini, onların da düşman saflarına
geçerek hak ettikleri yeri aldıklarını belirtmektedir. 8 Ocak 1921 günü mecliste konuşurken Ethem, Tevfik ve Reşit Beyler ifadesini kullandığı
zaman, meclisten “Paşa Hazretleri artık bey demeyiniz…” seslerinin
yükseldiğini, aynı gün Reşit Bey’in de milletvekilliğinin kaldırıldığını
açıklamaktadır.25
Çerkes Ethem’in Hatıralarında Geçen Olaylar: Çerkes Ethem’in Kimliği:

Çerkes Ethem; Bandırma’da bir çiftlik sahibi olan Ali Bey isminde bir
zatın oğludur. 1886’da doğan Ethem, Bakırköy Küçük Süvari mektebinden
zabit vekili olarak terhis oldu. Zabit vekili olarak Çürüksulu Mahmut Paşa
Kolordusunun muhafız bölüğünde bulundu, bu kolordunun Balkan
Harbi’nde Bulgarlarla yaptığı Congri Muharebesine katıldı, kolordunun
karargâhı ile Çatalca’ya döndü. Kardeşleri Reşit ve Tevfik Beylerin
Harbiye’den izine geldikçe beraberlerinde getirdikleri askeri kitaplardan
nazari bilgiler edindi. Bunlardan Reşit Bey binbaşılığa, Tevfik Bey ise
yüzbaşılığa kadar yükseldi. Her ikisi de ittihatçıydı. Ethem Birinci Dünya
Savaşı esnasında Teşkilat-ı Mahsusa’ya katıldı. Önce Ruslara karşı
harekâtta, daha sonra İran güneyinde İngiliz bölgesinde ve Afgan Seferi
Heyeti içerisinde yer aldı. Mondros Mütarekesi’nin ilan edildiği günlerde ise
Bandırma’dadır.26 Çerkes Ethem, Milli Mücadele’ye destek olan milis
kuvvetlerini oluşturmadan evvel Bandırma ve Manyas bölgelerinde önemli
bir güce sahip olan Manyaslı eşkıya Şevket ve Çolak İbrahim’in yanında
bulundu. 13 Şubat 1919 günü İttihatçı İzmir Valisi Rahmi Bey’in oğlunu elli
bin liralık fidye karşılığı kaçırdı ve dikkatleri üzerinde toplamaya başladı.
27

Mütareke sonrası Ege Bölgesinde meydana gelmesi muhtemel olayları
düşünerek, 25 Mayıs 1919’da Ethem ve kardeşlerini ziyaret eden Rauf Bey,
onlara Salihli’de teşkilatlanma çalışmalarına başlamalarını, bu tür faaliyetleri
için eski Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Kuşçubaşı Eşref Bey’in çiftliğinde
bulunan para, silah ve diğer malzemelerden yararlanabileceklerini
söylemiştir. Bunun üzerine Ethem, Salihli’de teşkilat oluşturma
çalışmalarına başlamıştır.28

Çerkes Ethem’in Yozgat İsyanı Öncesi Faaliyetleri:

Ethem, Milli Mücadele’nin başlangıcında yerel ve bölgesel kurtuluş
çarelerinin aranması esnasında teşkil edilen, Kuvayı Milliye teşkilatlarının içinde Kuvayı Seyyare adı altında en güçlü birliği elinde bulundurmaktadır.
Bu birliklerle bir yandan Yunan işgallerine karşı direniş, diğer yandan da
ülke içinde yaşanan özellikle, Düzce, Bolu, Hendek isyanlarında,
Adapazarı’nda Anzavur Harekâtında önemli başarılar göstermiştir.29 Bu
başarılarının, Mustafa Kemal Paşa ve Cephe Komutanlarınca takdir edildiği
şu telgraflarda görülmektedir:
“Ada’da Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa Hazretlerine, Ankara, 2
Mayıs 336;
Ethem Bey kuvvetlerinin Eskişehir’de toplanmaları hususundaki
mütalaalarınıza iştirak ederiz. Başarıları ve Hizmetleri kurtuluş
tarihimizde en parlak satırlar işgal edecektir. Pek samimi tebrik ve
teşekkürlerimizin bütün millet meclisi namına kendilerine iblağı
hususunda delalet-i devletlerinizi rica ederiz efendim.

Mustafa Kemal”
“Düzce’de Kuvayı Tedibiye Kumandanı Ethem Beyefendiye, 12-13
Mayıs 336;
Büyük Millet Meclisi Riyaset-i Celile’sinden gelen tebrik ve
teşekkürleri taşıyan telgraf suretini aynen iblağ ederim Ben de sizi tebrik
eder, vatana daha büyük hizmetlerde bulunmanızı temenni ederim.

 Adada Kolordu Kumandanı
 Mirliva Ali Fuat” 30
Çerkes Ethem Yeşil Ordu İlişkisi:
 Çerkes Ethem hatıralarının önemli bir bölümünde Ankara’da;
mebusların kendisini sık sık ziyaret ettiklerinden bahsetmektedir. Bu
ziyaretler esnasında konuşulan konular ayrıntılı olarak hatıralarında yer
almamıştır. Aksine Ethem cemiyete katılmadığını özellikle şu sözlerle ifade
etmektedir: “…Yeşil Ordu namında, Kuvayı Milliyenin başından sonuna
kadar, herhangi bir safhası arasında bu nam ve isimde, resmi, hususi, gizli,
açık bir teşkilat ve teşekkülün kaydına ve izine tesadüf edilemez…” 31
Ethem’in bu tespitinin ne kadar gerçekçi olup olmadığını, Yozgat
isyanını bastırmak üzere Ankara’da bulunduğu günlerde; “Ankara’da samimi
birçok gaye arkadaşları da bulmuştum ki, müsait bir zamanın gelmesini can
ve gönülden istiyorlar ve dua ediyorlardı…” 32 şeklinde sarf ettiği sözlerinden yorumlanabilir. Burada belirtilen ve elverişli bir zamanın
gelmesini kollayan samimi gaye arkadaşlarının, Yeşil Ordu Cemiyeti
mensuplarından olduğunu değerlendirmek mümkündür. Çerkes Ethem, 1920
yılında Kuvayı Milliye’nin en güçlü birliklerini elinde bulundurmaktadır.
Aynı dönemin siyasi ortamında, yeni düşünceleri savunan ve iktidar için
emelleri olan Yeşil Ordu Cemiyeti üyelerinin Ethem’i yanlarına çekmek
önemli bir fırsattır. Böylece elde edecekleri askeri güçle Mustafa Kemal
Paşa ve yakın çevresine karşı bir üstünlük elde etmeyi tasarladıkları
düşünülebilir.
Çerkes Ethem’in Bolşevik propagandasından oldukça etkilendiğini;
Sovyet Rusya yöneticilerinin, kendisini tuttuklarını, Bolşevikliğe karşı
duyduğu ilgi şu sözlerinden anlaşılmaktadır:“Bolşevizm dünyayı zapt
edecektir. Bunu gerektiği şekilde kabul edip karşılayacak olursak, millet
herhalde bahtiyar olacaktır. Bolşeviklik istikbalimiz için çok yararlı ve
yerinde olacaktır. Buna emin olunuz. Bolşevizm şimdi yurdumuzu
kurtarmakta, gelecekte de insanların hayat ve mutluluğunu koruyacaktır.”33

Sovyet Rusya taraftarlığını ise; “…Moskova yoldaşları, Türk ihtilal ileri
gelenleri arasında daha ziyade beni emin buluyorlardı. Ve bu kanaatlerini
açıkça ortaya koymuşlardı. Lenin ilk ilan ettiği, milletler hakkında hürriyet
ve serbestiye ait yüksek ve çekici prensipler, yine onlar tarafından cerh
edilinceye kadar (çürütülünceye kadar) ben Sovyet dostluğunun hararetli ve
samimi taraftarlarından bulunuyordum…”34 şeklindeki sözlerinden anlamak
mümkündür.
Ethem’in Yeşil Ordu ile ilişkisi ve böylece cemiyetin eline silahlı bir
gücün geçmesi ihtimali, Mustafa Kemal Paşa’nın elde ettiği istihbaratta da
mevcuttur.35 Cemiyet, Mustafa Kemal’in adını kullanarak genişlemiş ve
zararlı olmaya başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa, cemiyetin kapatılması
hakkında Cemiyet Genel Sekreteri Hakkı Behiç Beye gereken talimatı
vermiş, ancak cemiyetin hemen kapatılmasının mümkün olamayacağı
anlaşılmıştır. Cemiyet faaliyetlerini yavaşlatmış ve Ethem’in daha tesirli
olduğu Eskişehir bölgesine kaydırmıştır.36

Garp Cephesi Kumandanlığının, varlığından ancak 17 Kasım 1920’de
tesadüfen haberdar olduğu, Karacaşehir’de konuşlanmış bir Karakeçeli
Müfrezesi mevcuttur.(Nutuk, Sf. 374) Müfreze Ethem’in Kuvayı
Seyyaresine bağlıdır. Ethem tarafından bu müfreze “Bolşevik Taburu”olarak anılmaktadır. Ethem, söz konusu müfrezeye hatıralarında şu şekilde
değinmektedir.
“…Bolşevik Taburu hakkında da izahat vereyim; atlı piyade namı verilen
hafif süvari teşkilatına haiz Kuvayı Seyyare Fırkası ve kıtaları arasında,
Bolşevik Taburu adını alan dolgun mevcutlu bir piyade taburumuz vardı.
700 mevcutlu bu milis kıtasını, ekseriyeti Karakeçili Aşireti efradından
mürekkep olarak, Eskişehir Müdafaa-i Milliye Teşkilatı kurmuş, emrimize
göndermişti. Taburun kumandanı, Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi, harpçi
olmaktan ziyade, hakikaten Bolşevik ruhlu, karşısındaki düşman ordusunu
harp aleyhine teşvik kabiliyetinde birisiydi. Son zamanlarda
muharebelerden bıkmış (düşman) askerlerini hükümetleri aleyhine isyana
teşvik ediyordu. Kendisine bu yüzden fevkalade tahsisat vermekteydim.
Tabura nam bu kumandan yüzünden verilmişti.”37

Bu sözlerden İsmail Hakkı Bey’in yetişmiş bir propaganda uzmanı
olduğunu değerlendirmek mümkündür. Her ne kadar Ethem, Yeşil Ordu
Cemiyeti ile ilişkisini inkâr etse de; cemiyetin talimatnamesi esaslarını
içeren ifadeleri farkında olmadan kullanmaktadır. (Çok iddialı bir
değerlendirme olamamakla beraber; bu hatıraları kasıtlı olarak kaleme alan
bir teşkilatın da varlığı gözden uzak tutulmaması gereken bir varsayımdır.)
Ethem cemiyetle olan bağını doğrudan doğruya yalanlamaktadır. Bu ise
karşı propaganda tekniklerinin başında gelen bir yöntemdir. Hatıralarda buna
özen gösterdiği görülmektedir. Tüm bunların yanında, Ethem çok genç
yaşlardan itibaren Teşkilat-ı Mahsusa içinde görev yapmaya başlamıştır.
Yani günümüzde Gayri Nizami Harp olarak adlandırılan özel savaş
tekniklerini yaşayarak, tecrübeli liderlerin yanında öğrenmiştir. Gayri
Nizami Harp teknikleri içinde propaganda ve karşı propaganda çok önemli
ve öncelikli bir faaliyet alanı olarak uygulanmaktadır. Dolayısıyla bu
tekniklere olan hâkimiyetine tüm hatıraları boyunca rastlamak mümkündür.
Ethem bu yöntemleri zamanın koşullarına uygun olarak ustalıkla
kullanmıştır. (Veya bu hatıraları kaleme alan teşkilat, kişi veya kişiler)
 Cemal Kutay’ın aktardığı hatıralarda ise; Ethem, Yeşil Ordu ile
ilişkisini şu şekilde inkâr etmektedir:
“Mustafa Kemal Paşa’nın Nutkundan da anlaşıldığı üzere,
kendisine bu malumat başkaları tarafından verilmiştir. Hakikat
nedir bilmiyorum. Bilmeme de imkân yoktur. Fakat benim katiyetle
söyliceğim şudur ki, ben Yeşil Ordunun hiçbir safhası ile katiyen
alakadar olmadım. Ağabeylerimden Tevfik Bey’in de hiçbir siyasi
hareketin içinde olduğu söylenemez… Reşit Bey’in mizacı olarak
mektum ve menfi faaliyet isteyen cemiyetlerin içinde bulunacağını tahmin edemem. Çünkü kendisine sır verebilmenin kolay
olmadığını, daha Trablusgarp’tan itibaren dostu olan ve kadimen
yakın arkadaşı bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın da bilmesi icap
ederdi… Ben şahsım ve kuvvetlerim namına katiyetle diyeceğim ki,
resmi, hususi, aşikâr, gizli bir teşkilat ve cemiyete dâhil olmadım
ve olmadık.”38
Çerkes Ethem’in Yeşil Ordu Cemiyeti ile ilişkisine dair bir ipucu da;
Yeşil Ordu Genel Kâtipliğini yapmış olan Tokat Mebusu Nazım Bey
hadisesinde bulunmaktadır. Nutuk’ta böyle bir açık ilişkiden
bahsedilmemekle birlikte; 4 Eylül 1920 tarihinde meclis tarafından Dâhiliye
Vekâletine seçilen Nazım Bey’in; yabancılarla temas halinde bulunması,
casusluk yaptığına dair belirgin faaliyetlerinin olması ve esasta Bolşevik
propagandası yapması gibi nedenlerle, Mustafa Kemal Paşa tarafından
uygun nitelikte bir kişi olmadığının değerlendirildiği nutukta yer
almaktadır.39 Ethem ise hatıralarında, Nazım Bey’in, kendisinin (Ethem’in)
Hacı Şükrü Bey ile yollamış olduğu mesajı üzerine istifa ettiğini
açıklamaktadır.40 Hacı Şükrü Bey ve Nazım Bey daha sonra İstiklal
Mahkemesinde, Yeşil Ordu Cemiyeti ve diğer komünist faaliyetlerle
ilişkileri nedeniyle yargılanmış ve suçlu bulunmuşlardır.41

Çerkes Ethem, Yeşil Ordu ilişkisinin önemli bir ayrıntısı da; Seyyare-i
Yeni Dünya Gazetesinin yayınlanması safhalarında göze çarpmaktadır. Yeşil
Ordu Genel Merkezine bağlı olarak faaliyet gösteren Eskişehir Şubesi
kurucularından olan Mustafa Nuri, Arkadaş adlı bir gazete çıkarmaya başlar.
Daha sonra Demirci cephesinden Eskişehir’e dönen Arif Oruç42, Ethem
tarafından 1920 Ağustos ayında aynı matbaada “Seyyare-i Yeni Dünya
Gazetesi’ni çıkarmakla görevlendirilir. Matbaa o dönem için Anadolu’da en
modern sistemlere sahiptir. Söz konusu gazete, Büyük Millet Meclisine karşı
Çerkes Ethem’in liderliğini ve Bolşevikliği savunmakta, başlığı altında;
“Dünyanın Fukara-i Kasibesi(emekçileri) Birleşiniz” hitabı
bulunmaktadır.43
 Seyyare-i Yeni Dünya Gazetesi, önce kendini “Türk Bolşevik”, sonra
da “İslam Bolşevik” olarak tanıtmaktadır. Ethem gazetede yayınlanan bir
mülakatta; “Milli Kahramanlarımızla Mülakat” başlığı altında şunları
söylemektedir: “İyi uygulanmak şartıyla, bu memleket ve bu milletin
Bolşevikliği kabul etmekten başka çaresi kalmamıştır.” Bolşevikliğin cihanı
istila edeceğine zat-ı aliniz kani bulunuyor musunuz? Sorusuna ise şu şekilde
cevap vermiştir; “Evet, Bolşevizm cihanı istila edecektir. Biz onu layık
olduğu gibi bir hisle karşılayıp kabul edersek memleket bu durumda mesut
olacaktır.”44 Ethem hatıralarında gazetenin mesleğinin sosyal demokrat
olduğunu, vazifesinin ihtilal halinde ve istila tehlikesi içinde bulunan
Türkiye’deki kardeş vatandaşları, Kuvayı Milliye ve B.M.M. etrafında
toplamaya çalışmak, milli birliği temin etmek, ihtilalci hükümete de adalet
ve hürriyet esasları dâhilinde hareket etmenin lüzumunu ihtar etmek olarak
belirtmektedir.45

Ethem’in daha önce mülakat esnasında söyledikleri ile hatıralarında
belirttiği hususlar tamamen birbiriyle çelişmektedir. Bu çelişkiden Ethem’in
duygu, düşünce, tutum ve davranışlarındaki dengesiz yapıyı anlamak
mümkündür.
Çerkes Ethem’in Yozgat İsyanını Bastırmak Üzere Ankara’ya Çağrılışı ve Yaşanan Gelişmeler:

Çapanoğulları tarafından Yozgat bölgesinde çıkarılan isyanlar, Sivas
tarafına, kuzeyde Tokat bölgesine doğru yayılmaya başlamıştır. İsyan
bölgesi gittikçe gelişme göstermektedir. İsyan bölgesine gönderilen birlikler
başarı sağlayamamış, dağılmışlardır. Bu gelişmeler üzerine hükümet;
kuvvetlerini Eskişehir üzerinden Salihli’ye göndermekte olan Çerkes
Ethem’i Ankara’ya çağırmıştır.46 Ethem Ankara’nın ısrarlı davetleri üzerine,
oraya gitmek zorunda kaldığını şu sözlerle aktarmaktadır:
“Ankara’da Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti ve BMM Hükümeti, bir
Yozgat derdine düşmüş, sızlanıp duruyorlardı…Ne yazık ki, Ankara’ya
gidip durumu ve Ankara’daki çaresizliğe eklenen maneviyatsızlığı
gördüğüm vakit, Ankara’nın değil bir mevzii isyanı, hatta kuvvetlice bir
eşkıya çetesini dahi tenkil ve tedipten aciz bulunduğunu görmüş ve
anlamıştım…Ankara’ya vardığım zaman, başta Mustafa Kemal Paşa
olmak üzere, mazhar olduğum karşılamalar ve orada kaldığım birkaç
günlük müddet zarfında gördüğüm iltifatlar, denilebilir ki, haddinden kat
kat üstündü. Bu iltifat ve nümayişler, bana hiçbir gurur vermiyordu. Hatta bunlardan hicap duyuyordum…Ankara istasyonunda ve ayakta
beni karşılayan zevatla el sıkıştıktan sonra, Mustafa Kemal Paşa beni
otomobile aldı ve doğruca Ziraat mektebine vardık ve indik. Bu bina
Erkan-ı Harbiye-i Umumiyenin ve Müdafaa-i Milliye Vekâletinin dairesi
ittihaz olmuştu. Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi Paşalar da aynı binada
çalışır ve geceleri de orada kalıyorlarmış. Nitekim ilk gece beni de orada
alıkoydular.”47

Ethem, Ankara’ya ilk gelişi ve edindiği izlenimleri bu sözlerle ifade
ettikten sonra, o gece Yozgat isyanı üzerine yapılan görüşmeleri özetle şu
şekilde anlatmaktadır: Toplantıya; Mustafa Kemal ve Fevzi Paşalar ile İsmet
Bey, kardeşi Tevfik ve Reşit Beyler ve Ethem katılmıştır. İsmet Bey,
Yozgat’ta yaşananları açıkladıktan sonra maneviyatı güçlü Kuvayı
Seyyarenin bu isyanın rahatlıkla üstesinden gelebileceğini belirtmiştir.
Eskişehir’den Salihli’ye yapılmakta olan sevkiyatın durdurulmasını
söylemiştir. Bunun üzerine Ethem, Yozgat’a müdahale için gerekli tedbirleri
aldırmış olduğunu açıklamış, aslında bu isyanı önemsiz gördüğünü
vurgulamıştır. İsmet Bey, daha sonra teferruatlı bir bilgi vermiştir. Ethem’e
göre, toplantıya katılanlar onun durum hakkında neler söyleyeceğini meraklı
gözlerle beklemektedir. Ethem’in bu ortamda söylediğini iddia ettiği sözler
gerçekten ilgi çekicidir:
 “Hayret ediyorum ki, Sivas’ta Heyet-i Temsiliye ve
Ankara’da Büyük Millet Meclisi sıfatıyla içtima ve teşekkül olunalı
bir seneyi geçtiği halde, bu müddet zarfında koca Anadolu’da,
harekât-ı milliyemiz namına neden esaslı bir hareket görülmedi?
Niçin merkezinizi takviye etmediniz? Ve sonra en mühim ve esas
olan cephelere ait şimdiye kadar bir himmet ve muavenet eserinize
dahi şahit olmadık desem itiraf buyrulur zannederim. Nihayet
bizleri düşman cephesinden gerilere ayrılmağa ve sırf gerilerde
size düşen vazifelerle bizi işgale mecbur bıraktınız!”
Bu ifadelerden sonra; sözlerine şöyle devam eder:
“Şimdi görüyor ve siz de itiraf buyuruyorsunuz ki, Orta
Anadolu’da ve bir köşede hiçbir ecnebi ile ve İstanbul hükümeti ile
irtibatı kalmayan Yozgat isyanını söndürmekten acizsiniz. Anladığım
şudur ki, bidayetten beri hala vaziyeti kavrayamadınız. Veyahut şahsi ve
daha ehemmiyetsiz şeylerle meşgul oluyorsunuz. Ve belki de Heyet-i
Temsiliye ve Ankara Hükümeti namına yaptığınız tamimlerle, tebliğlerle,
konferanslarla her şey olup bitiverecek sandınız ve aldandınız. Af
buyurunuz, bu serzenişten muradım, bu gafletler tekerrür etmesin temenniyatına mebnidir. Ben bu kalan isyan meselesini de uhdeme
alıyorum. Ve sizleri bu gaileden kurtaracağımı ümit ediyorum.” 48
Daha sonra adeta emir verir gibi; “Lakin ben bu vazifeyi ifa edip
dönünceye kadar Yunan cephesinin mesuliyetini, üçünüzden biriniz kabul
buyurmalısınız. Şu şartla ki, Salihli’de bulunmak ve Cephe Kumandanı Ali
Fuat Paşa’ya tabi olmak üzere…” demiştir. Ethem’in hatıralarına göre bu
şart da dinlenmiş, Fevzi Paşa’nın cepheye gitmesi kararlaştırılmıştır. Tüm
faaliyetler karara bağlanınca Mustafa Kemal Paşa’nın şunları söylediğini
belirtmektedir:
“Yozgat havalisindeki isyanın mahiyeti ve ehemmiyeti ne olursa
olsun himmetinize arz-ı iftikar eyliyor demektir. Bu zahmeti de deruhte
buyurduğunuza nazaran, bermutat beş on gün zarfında bastıracağınıza
eminim… Bu tip hareketinizin devamı müddetince, İzmir Milli Cephemizin
nezaret ve teftişi vazifesini Fevzi Paşa Hazretlerinin uhde-i liyakatına
vermemiz ve lütfen bunu üzerine almaları pek muvafık olur
kanaatindeyim. Fevzi Paşa Hazretlerinin zekâ ve iktidarından nüfuz-u
nazar ve liyakatlerinden zat-ı alileri de emin olabilirsiniz.”49

Tüm bunlara ilave olarak Ethem hatıralarında, Mustafa Kemal Paşa’nın
kendisine şu sözlerle hak verdiğini de açıklamaktadır:
“Evet, cereyan eden hal ve maziye ait ataletimizi hedef tutan
şikâyetlerinizde hakkınız yok değildir. Çünkü kendileriyle iş görmeye
çalıştığımız arkadaşlar ve Millet Meclisi azalarının ekseriyetle ne
dereceye kadar tereddütkâr, müşkülpesent hatta bir kısmının fesatlar
içinde olduğuna vakıf değilsiniz. Millet Meclisi azaları arasında kalben
İstanbul Hükümetine taraftar ve menfi bir siyaset takip eden halifeye
bağlı kimseler vardır. Vatansız ve istiklalsiz hilafet makamının
manasızlığını idrakten aciz kimseler, eski ve alelade zamanlara ait
kanunlar haricinde hareket edilmemelidir, diyorlar. Hatta çoktan beri
zaruri gördüğümüz Hıyanet-i Vataniye Kanununu tasdik ettirinceye kadar
göbeğimiz çatladı… Karşı tarafta bütün mevcudiyetiyle ve her vasıta ile
meşru müdafaamızı içerden ve dışardan felce uğratmak için en şen-i
hareketlerle, şimdiye kadar az çok teşkil ettiğimiz kuvvetleri dağıttılar.
Sizin kuvvetlerinizi cepheden ayırmağa mecbur kaldık.” 50
Ethem’in anlattığına göre; bu toplantıyı müteakip; odada Mustafa
Kemal Paşa ile yalnız kalırlar. Bir ara odaya Halide Edip Hanım gelir, ona
beslediği hürmet, tanıştıktan sonra bir kat daha artar.51 Bu arada meclisten gelen bir heyet, kendisini meclise davet eder, meclise geldiğinde bir alkış
tufanının koptuğunu, kendisine gösterilen aşırı ilgi ve tezahürattan
utandığını, meclis görüşmelerini bir müddet izlediğini, meclisin memleket
meselelerine hâkim olduğunu görmekten mutluluk duyduğunu
belirtmektedir.52

Ethem, Ankara’da bulunduğu sürede Taş Han’da, Diyarbakır Mebusu
Hacı Şükrü Bey’in yanında, geceleri de meclis binasında kendisine tahsis
edilen odada kalmıştır. Meclis azalarıyla yaptığı görüşmelerde, çoğunun
Mustafa Kemal’den şikâyetçi olduğunu, yapılan dedikoduların Ankara’da
yaşanan maneviyatsızlıktan kaynaklandığını hatıralarında belirtmektedir. Bu
arada bazı samimi gaye arkadaşları edindiğini, bunların müsait bir zamanı
kolladıklarını, ayrıca Ankara’yı adeta bir sığınak olarak değerlendirdiğini de
eklemektedir.53

Ethem’in anlatmış olduğu bu hikâyelerin doğruluk derecesini, aktardığı
sahneler ve Milli Mücadele’nin en üst düzey liderlerinin tutumları hakkında
söylediklerini net olarak kanıtlamak mümkün değildir. Ancak, Nutuk’ta satır
aralarında belirtildiği gibi; Ethem’in Ankara’da bulunduğu sürede bazılarının
abartılı iyi niyet gösterilerinde bulunması, o dönem için Ethem kuvvetlerine
olan ihtiyaç, gibi hususlar göz önünde tutulduğunda gerçeklik payının çok da
az olmadığını değerlendirmek mümkündür.
Yozgat İsyanının Bastırılması ve Sonrasında Yaşananlar:
Çerkes Ethem’e Yozgat’ta yaşanan isyanın bastırılması amacıyla, 19
Haziran 1920 tarihinde, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi İsmet Bey
tarafından, teferruatlı bir istihbaratı da içeren harekât emri verildi.54 Ethem
almış olduğu bu harekât emrine tepkisini hatıralarında özetle şu şekilde dile
getirmekte, askeri ve milli kumandanları makam ve rütbelerini dikkate
almaksızın aşağılamaktadır:
“Erkan-ı Harbiye-i Umumiyesin isyan bölgesi hakkındaki resmi
tebligatı, yanlış istihbarata ve eksik bilgiye dayanmıştır. Bazı bölgelerde
olduğu belirtilen Kuvayı Milliye birlikleri ve adı geçen komutanlar
kendilerini güvenli bölgelere çekmiş ve hatta dağılmışlardır… Kılıç Ali
Bey kumandasındaki piyade ve süvari birlikleri, zayıf bir asi topluluğu
tarafından tamamen dağıtılmıştır… Miralay Refet Bey, üç yüz kişilik milli
ve zeybek müfrezesiyle, Çorum’un içine gizlenmiş ve bize hiçbir
yardımları olmamıştır… Sadece Zile ve Tokat civarında Cemil Cahit
Beyin yararlılıkları görülmüştür… Sonuç olarak bize verilen istihbaratı ihtiyatlı bir şekilde yorumlayıp, yardım etmesi gerekenleri yok sayıp,
tecrübelerimize ve kendi istihbaratımıza dayanarak isyan bölgesine
girilmiştir.”55
Ethem hatıralarında, Yozgat isyanının bastırılması öncesi durumu bu
şekilde aktarmak suretiyle, Büyük Millet Meclisi Hükümeti ve bunun
komuta kademesine karşı beslediği güvensizliği ortaya koymaktadır. Bunun
yanında her şeyi kendi kurallarına göre uygulamakla başarıya ulaştığını,
dolayısıyla kendi Kuvayı Seyyaresinin ancak bu şekilde yönetilmekle
kullanılabileceğini yansıtmaktadır.
Sonuçta, Yozgat isyanı Haziran 1920 sonlarında kanlı ve başarılı bir
şekilde bastırılmıştır. Çerkes Ethem, bu harekât sonrası almış olduğu telgraf
suretine de hatıralarında yer vermiştir.
“Alaca Havalisinde Kuvayı Tedibiyye Umum Kumandanı Ethem
Beyefendiye, 28 Haziran 1920; Son Arap Seyfi Boğazında vaki
muvaffakiyet-ı kahirinizden dolayı ansamim-ül-kalb zat-ı alilerini ve
rüfekayı besaletinizi tebrik eyleriz. Münhezimden dağılan perakende
asilerin mıntıkalarında takipleri için Çorum’da Refet Beye, Zile’de Cemil
Cahit Beye buradan da emir verildiği maruzdur efendim. B.M.M. Reisi
Mustafa Kemal”56
Ethem Yozgat isyanının bastırılması sonrası kendiliğinden bir de
beyanname kaleme alarak bütün Anadolu’ya yayınlamıştır.57 Yozgat isyanı
sonrası yaşanan en önemli gelişme, Ethem’in bölgedeki işlerini bitirip,
Yozgat’a dönmesiyle başlar. Özellikle Ankara Valisi Yahya Galip Bey
hakkındaki gelişmeler, Ethem’in hatıralarında geniş yer almaktadır.
Yozgat’ta Ethem Bey’in kardeşi Tevfik Bey’in başında bulunduğu harp
divanı sorgulamaları esnasında, Yozgat Mutasarrıfını suçlu bulur. Ancak,
asıl suç, yapılan şikâyetlere rağmen bu şahsı vaktinde değiştirmeyen Ankara
Valisi Yahya Galip Bey’de görülür. Hatta Mustafa Kemal Paşa da dolaylı
olarak bu durumdan suçlu bulunmaktadır. Dolayısıyla Yahya Galip Beyin
suçu işlediği yer olan Yozgat’ta sorguya çekilmesi kararı verilir. Bu durum
divan-ı harp tarafından Çerkes Ethem’e iletilir ve derhal Yahya Galip Beyin
Ankara’dan getirtilmesi istenir. Bu durum çerçevesinde Ethem ile Ankara
Hükümeti arasında telgraf yazışmaları olmuş, nihayetinde valinin işten el
çektirildiği, kendisinin hasta olması nedeniyle Yozgat’a yollanamayacağı,
Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından, Ethem’e bildirilmiştir. Ethem hatıralarında bu durumu şu şekilde yorumlamaktadır:
“Hususi telgraf ve muhaberelerden çıkardığımız manaya ve
sonradan tahakkuk ettiğine göre Mustafa Kemal Paşa’nın bütün telaşına
sebep; Yahya Galip Beyi ve mevkuf Yozgat Mutasarrıfını korumaktan
ziyade, Yahya Galip Beyin ifadesine müracaat edecek olan salahiyettar ve
adil bir divan-ı harp heyetinin sonradan kendisini de (Mustafa Kemal
Paşa’yı da) sorgu altına alacağını bildiği ve bütün mesuliyetin kendisine
terettüp ve teveccüh edeceğinden korktuğu anlaşılmıştı. Esasen bu
hususlara vakıf olan ve Yozgat’ta bulunan bazı kimseler Divan-ı Harp
Heyetini en ince teferruatına kadar aydınlatmışlardı.”
Ethem, bu düşüncelerini de belirttikten sonra; kardeşi Mebus Reşit
Beyin de araya girmesiyle Yahya Galip Bey olayını kapattığını
açıklamaktadır.58

Kuvayı Seyyare’nin Demirci Harekâtı:

1920 Haziran ayı sonuna kadar hareketsiz durumda bulunan Garp
Cephesinde, Yunan ileri harekâtı başlamıştır. Yunan birlikleri tarafından
Nazilli, Alaşehir, 30 Haziran’da Balıkesir ve nihayet 2 Temmuz’da Bursa
işgal edilmiştir. 29 Ağustos’ta da Uşak ele geçirilmiştir.59
Ethem’in hatıralarına, bu dönem için göz attığımızda; gizli ve acele
şifreli telgraflar almaya başladığını, bunlardan en detaylısının aşağıdaki
şekilde olduğunu beyan etmektedir:
 “Yozgat’ta Kuvayı Tedibiye Umum Kumandanı Ethem Beyefendiye, 3
Temmuz 336;
Yunan ordusunun ani taarruzu neticesi, cephelerimizi bozmaya
muvaffak olarak ileri harekete geçtiğini, bundan evvelki şifreli telgrafla
bildirmiştim. Erkan-ı Harbiye-i Umumiyeye gelen son harp raporlarına
göre, hiç bir tarafta ciddi mukavemet gösteremeyen nizami ve milis
kıtalarımız düşman ilerledikçe erimekte ve dağılmakta, müdafaayı zayıf
bulan düşman ordusu da iki koldan ileri harekâtına devam etmektedir. Bir
kolu Balıkesir’i, diğer kolu Alaşehir ve civarını işgal etmiş bulunuyor.
Eğer Yunanlılara herhangi bir taraftan bir darbe indirmeye muvaffak
olamazsak durmadan ilerleyecekler. Kuvayı Milliye’nin can damarlarını
teşkil eden mühim noktaları ellerine geçireceklerdir. Bu pek tabiidir.
Bundan çıkacak fenalığın ve tehlikenin önünü almak şu vaziyet içinde
bizler için sonradan mümkün olamayacaktır. Henüz yeni ortadan
kaldırılmış tehlikeler şüphesiz yeniden canlanacaktır.
Böyle bir mukavemeti, böyle bir vazifeyi üzerine alıp başarabilecek
olan kuvvet, ancak sizin maneviyatı kırılmamış müfrezelerinizdir. Bu itibarla tedipleri sona eren Yozgat havalisinin asayişine geri kalan ufak
tefek meselelerle meşgul olmak üzere Miralay Çolak İbrahim Beye
Ankara’dan Yozgat’a hareket etmesi emrini şimdi verdim. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Miralay İsmet.”60

Bu mesajı alan Çerkes Ethem, önce Yozgat’tan Ankara’ya, oradan da
Garp Cephesi kumandanı Ali Fuat Paşa ile buluşmak üzere İnönü’ye gider.
Burada Ali Fuat Paşa’nın durum değerlendirmesini dinler. İnönü’de toplanan
harp meclisi kararlarına göre, Ethem birliklerinin Kütahya-Simav-Demirci
istikametinde hareketi ve bu hatta Kuvayı Seyyare tarafından bir müdafaa
oluşturulması kararlaştırılır. Ethem birliklerinin harekâtı sonucu Demirci ve
civarı tamamen düşmandan geri alınır. Burada Mustafa Kemal Paşa’dan bir
telgraf alır:
“Demirci Havalisinde Ethem Beyefendiye, Afyonkarahisar, 13 Temmuz
336 (Mühim ve Mahrem)
Daima gözü ileride olan mütearrız düşman kıtalarının kesafeti nispetinde
buralarda kuvvet bulamadım. Elden geldiği kadar takviye ettirdiğim Aşir
Bey fırkası son bir gayretle Uşak önünde müdafaa halindedir. Bütün
nazarlar ve ümit tecrübe görmüş müfrezelerinizin atılışları neticesine
çevrilmiştir. İstenen topçu mühimmatı size süratle ulaştırılmak üzere yola
çıkarılmıştır. Afyon’da B.M.M. Reisi Mustafa Kemal”

Demirci bölgesinde, bir müdafaa hattı tesis edilmesi esnasında almış olduğu telgraf ise şu şekildedir:
“Demirci Havalisinde Ethem Beyefendiye; Afyon, 14 Temmuz 336,
Müstacel;
Demirciyi geri alan kahraman müfrezelerinizin mütemadi kahramanca
hücumlarıyla bozulan ve askeri vaziyetini ıslah derdine düşen Yunan
ordusunun ileri hareketi durduğu ve gevşediği, cephelerden gelen son
raporlardan anlaşılıyor. Sol kanadınızı tehdit eden yeni düşman
kuvvetinin bu cephede geri alındığı ve Kula yoluyla üzerinize
gönderildiğini haber aldık. Yardımınıza bir askeri kıtanın gönderilmesini
Uşak civarındaki fırka kumandanına emrettim. Benim Ankara’ya
dönmekliğim mecburiyeti hâsıl oldu. Sebebinin izahı, şifre ile dahi caiz
değildir. Bu hususta şifahi bilgi vermek üzere Tevfik Rüştü ve Hüsrev
Sami Beyler şimdi hareket ettiler. Gözlerinizden öper, başarılarınızı
tebrik ederim. Mustafa Kemal”61

Ancak Ethem birlikleri kazandıkları başarıyı sürdürememiş, Yunan
kuvvetleri ise sürekli takviye edilmiştir. Ethem, kuvvetlerini düzenli olarak belirli bir hatta çekmeye çalıştığını, ancak Fahrettin Bey ve Aşir Bey kuvvetlerinin düşman baskısına dayanamadığını, bu nedenle cephede başarısızlığın nizami kuvvetlerden kaynaklandığını ifade etmektedir. Bu
dönemde önceki rahatsızlığının yeniden nüksettiğini, önce Kütahya’da
tedavi gördüğünü, sonra da Eskişehir’e de uğrayarak Ankara’ya gittiğini
belirtmektedir.62 Ankara’ya geldiğinde ilk olarak karşılaştığı mesele,
Dâhiliye Vekâletine seçilen Nazım Bey hakkındadır. Bu konuya Ethem’in
Yeşil Ordu ile ilişkisi ve Bolşevizm hakkındaki düşüncelerinin incelendiği
bölümde yer verilmiştir.63

Çerkes Ethem’in Hatıralarında Gediz Taarruzu (24 Ekim 1920)

Ethem’e göre; Gediz bölgesinde kendi birliklerinden ayrı, müstakil bir
durumda kalmış bulunan Yunan fırkasına taarruz, ordu emrinde ve
ihtiyatında teşkilatını yeni tamamlamış olan nizami fırkalar için iyi bir
tecrübe olacaktır. Ali Fuat Paşa da Ethem’in yapmış olduğu bu teklifi uygun
görür. Ali Fuat Paşa’nın yeni teşkil edilen 8 nci ve 11nci piyade fırkalarına
itimadı tamdır ve bu birlikler ordu emrinde hazır bulunmaktadır. Gediz’de
ayrı bir halde bulunan bir fırkalık Yunan kuvvetine yapılacak kesin bir
baskın şeklindeki taarruzun iyi netice vereceğine inanmaktadır. Ancak
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye, bu arzusuna muhalefet etmektedir. Bu
harekâtın nasıl yapılacağı hususunda Alayund İstasyonunda fırka
kumandanları huzurunda toplanacak bir harp meclisinde konunun ve taarruz
zamanının tartışılmasına karar verir. Ethem’i de bu toplantıya katılmak üzere
çağırır.
Neticede, Alayund’da toplantı yapılır ve taarruz kararı alınır. Ancak bu
sırada, Konya’da baş gösteren bir isyanı bastırmak üzere Refet Bey emrine
300 kişilik bir Kuvayı Seyyare müfrezesi göndermenin zorunluluğu ortaya
çıkar. Taarruza bu müfrezenin dönüşü beklenmeden başlanır, ancak istenen
sonuç elde edilemez. Ethem, aslında kendi birliklerinin üzerine düşen görevi
layıkıyla yaptığını ve Kuvayı Seyyarenin bu taarruzda başarılı olduğunu
belirtmektedir. Ancak Ethem’e göre; nizami birlikler düşman önünde
yetersiz kalmış ve onlar yüzünden harekât başarısızlığa uğramıştır.64

Ethem, Gediz taarruzundan sonra olayların kendi aleyhine gelişmiş
olduğuna hatıralarında geniş bir şekilde yer vermektedir. Ethem’e göre; Ali
Fuat Paşa’nın yerine Garp Cephesi Kumandanlığına İsmet Paşa’nın, Cenup
Cephesi Kumandanlığına Refet Bey’in gelişinin sebebi; Ethem ve kuvvetleri
aleyhine Mustafa Kemal Paşa’da mevcut olan düşünceye vakıf olmalarıdır.
Onlar Gediz taarruzunun başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra, Mustafa
Kemal Paşa’nın düşüncesini gerçekleştirmek için en elverişli zamanın geldiğini anlamışlardır. Ali Fuat Paşa’da ise böyle bir plana iştirak kabiliyeti
görülmemiştir. İsmet Bey ve Refet Bey, bundan sonra Kuvayı Milliye
namına iç ve dış kamuoyunda çok elverişli durumların yaşanacağını
görmüşlerdir. Onlara göre, Ethem ve etrafı genel kamuoyunda kazandığı
mevkii ve itimat sayesinde kendilerinin her teşebbüsüne engel teşkil
edecektir.65

Düzenli Orduya Geçiş Süreci
Ethem, kendisine yöneltilen isnatlardan birinin de; “Ethem serkeş, emir
dinlemez, danışma kabul etmezdi. Nizami asker teşkilatına muhalefet eder,
ordunun kuvvetlenmesine karşı gelir” olduğunu belirtmektedir. Ancak
bunun doğru olmadığını, kendisi ve çevresinin işin başından beri ordu ve
nizami teşkilatı temsil eden Kıta’ları, zorluklar karşısında dağılınca
topladığını, millet arasında birliği sağlamaya vasıta olduğunu, orduya
şerefini kazanma fırsatları sağladığını belirtmektedir.66 Ethem, cephe
kumandanlarının değiştirilmesi gerekçesinin, bundan sonra yapılmaya
başlayan uygulamalarda ortaya çıktığını; Kuvayı Seyyare ve Ethem
aleyhinde yapılan propagandanın ordu içinde yayılmaya başladığını; birkaç
gün öncesine kadar milli kahraman diye alkışlayanların ve hala da yüzüne
karşı gülenlerin ve okşayanların, kendisine karşı emrivakiler yaratmaya
çalıştıklarını; elde ettiği haberlerden de bunların doğrulandığını
belirtmektedir.67

Ethem kendisi aleyhinde yapılan propagandanın ana çerçevesini şu
satırlarda belirlemekte, Nutuk’ta ve genelde kendisine yöneltilmiş olan
isnatları sıralamaktadır. Bunu uygulama alanına koyan kişinin de Garp
Cephesi Baş Baytarı Galip Bey olduğunu açıklamaktadır:
“Kuvayı Seyyare Kumandanı Ethem Bey, hastalığını bahane ederek,
cephenin işlerini biraderi Tevfik Beye bırakarak gerilerde başka işlerle
uğraştığı anlaşılıyor. Evet, asla rahat duruyor sanmayınız. Ethem Bey
sözde tedavide. Hâlbuki hiç durmadan merkez ve şehirlerde mahiyeti
belirsiz bir takım hususi teşkilatla gizli ve açık çalışmaktadır. Millet ve
Meclis nezdinde her istediğini yaptırabilecek bir nüfuza sahip! Ali Fuat
Paşa’nın müsamahalı taraftarlığı kendisini lüzumundan fazla şımarttı.
Evet, zaman ve hadiseler bunun sivrilmesine yardım etti. Ethem Beyin
hizmetleri inkâr edilemez. Lakin acaba maksadı vatanperverane ve
sadıkane midir? Son tutumları düşünülmeye değer, Miralay İsmet Beyin
kumandanlığına itiraz ediyor. Refet Beyi hiç istemiyor. Çünkü bunlar Ali
Fuat Paşa gibi Ethem Beyin tesiri altına girmeyecek ve istediği gibi oyun

65 Ethem, Hatıralar, s. 121-122.
66 Ethem, Hatıralar, s. 122.
67 Ethem, Hatıralar, s. 123
oynamasına meydan vermeyecekler. Kardeşi Tevfik Bey ise küstah, geçen
gün telefonla cepheden emir vermiş, Kütahya Merkez Kumandanı
vasıtasıyla Kütahya Mutasarrıf Vekilini evinden hakaretle aldırıp,
şehirden tard ettirmiştir. Bunun kabahati güya asker kaçaklarını
koruyormuş. Hatta takipleri hususunda müsamahalı davranıyormuş.
Ankara Hükümeti bu mutasarrıf vekilini vazifesine geri göndermek
isteyince Tevfik Bey telgrafla Ankara’ya şu cevabı vermiş; bu fesatçıyı
geri gönderirseniz asarım.
Kuvayı Seyyare zabit ve efradı, nizami kıtalar kumandan ve
askerleriyle kıyas edilemeyecek kadar fazla maaş alıyorlar. Bütün
müdafaa-i milliye cemiyetleri Ethem’in nüfuzu altında, istediği parayı
derhal gönderiyorlar.
Kuvayı Seyyarede Çerkesler çoğalıyor. Çerkes zabit ve efradına
daha fazla imtiyaz veriyor. Bunların nazarında başkaları sıfırdır. Hâlbuki
Kuvayı Seyyare namı altında bidayetten beri şimdiye kadar Ethem Beyin
emrinde ölen, kan döken ekseriyetle Türkler değil mi? Böyle olduğu halde
nam, şöhret ve şeref başkalarının”68

Ethem, aleyhinde artan yoğun propaganda karşısında, kardeşi Mebus
Reşit Beye şu hususları aktarır:
 “Ordu arasında hususi vazifeliler vasıtasıyla, aleyhimizde
fesatçı propagandalar açıkça ve vefasızca devam ediyor. Gün
geçtikçe kalıcı olan bu durumun onarılamayacak bir safhaya
gelmeden, B.M.M.’de açık müzakereye götürünüz. Bu hususu size
daha önce de söylemiştim. Anladım ki, siz hala
kandırılabiliyorsunuz. Fakat iyi niyete dayanan bu ihmalinizin acı
neticeleri itibarıyla sonraları siz de pişman olacaksınız.
Bilmeyerek alet oluyor, onlara fırsat kazandırıyorsunuz. Ben her
şeyden ziyade şuna teessüf ederim ki, Kuvayı Milliyemiz arasında
çıkacak bir uygunsuzluk karşımızda bulunan Yunan ordusuna
yeniden cesaret, ümit ve hayat verecektir.”69
Reşit Bey ise, Mecliste açık görüşmenin siyasi mahzurlar yaratacağını
iddia eden samimi dostlarının olduğunu; yabancılara durumun yansıması
halinde bundan fesatçıların yararlanacağını; Mustafa Kemal’den ısrarla
icraat isteyeceğini; sabırlı olması gerektiğini belirtmiştir.70

Ethem’e göre; Dâhiliye Vekili Refet Bey, iki buçuk aydır Konya
havalisinde kendisine karşı kuvvet toplamaktadır. Emrindeki Fahrettin Bey vasıtasıyla Türklük-Çerkeslik cereyanı yaratmaya çalışmaktadır. Refet Bey,
Ethem Yozgat’tan ayrılırken, halka karşı aleyhinde tehditler savurmuştur. Bu
arada Ethem’in asilerden kendilerini affedip ellerine vesika verdiği kişileri
toplamış, bunların ellerindeki vesikaları almış, Ethem’in böyle bir yetkisi
olmadığına dair tehditler savurmuştur. Gene aynı bölgede Alevi Ruhani
Reisi Dede Galip’in çalışmalarını sekteye uğratarak, bölge halkının infialine
neden olmuştur. (EK-1 Refet Bey’e Telgraf) Ethem, Refet Beyi bu
yaptıklarından dolayı Eskişehir İstiklal Mahkemesine bildirmiş ve durumdan
Meclis Riyasetini haberdar etmiştir. Mahkeme, Meclis Riyasetine bir tezkere
yollayarak Refet Beyi ifade vermek üzere çağırmıştır. Ancak Mustafa Kemal
Paşa ve İsmet Beyin araya girmesiyle olay kapanmıştır.71

Ethem yaşanan bu olumsuz gelişmeler üzerine, İsmet Bey ile yüz yüze
görüşmeye gider ve son günlerdeki gelişmeleri hiddetle anlatır. İsmet Bey
ise, kendisinin de bu fesatçılardan bıktığını; Ethem’i Ali Fuat Paşa’dan bile
çok sevdiğini belirtir. Ethem’e, Refet Bey evrakının mahkemeden geri
aldırmasını, Refet Bey’in de Ethem’i çok takdir ettiğini söyler. İsmet Bey
konuşmasına devamla; Ethem’e takdir edeceği bir rütbenin verilebileceğini
de belirtince; Ethem, kendisinin rütbe meraklısı olmadığını, Refet Bey ile
kişisel bir husumetinin olmadığını, Refet Bey’le ilgili faaliyetin tamamen
İstiklal Mahkemesi takdiri ile sürdüğünü söyler ve Ankara’ya döner.72

Gerilimin Tırmanması ve Ankara’da Yaşananlar:

Ethem, gerilimin iyice tırmandığı zamanda son olarak Ankara’da
yaşananları hatıralarında şu şekilde aktarmaktadır;
 Meclis civarında ve içinde bazı azalar, Ethem lehinde bazıları ise
aleyhinde dedikodular yapmaktadır. Bir kısmına göre de bütün kabahat
kardeşi Tevfik Bey’e yüklenmektedir. Mustafa Kemal Paşa ile şahsen bir
görüşme yapar. Bu görüşmede, Mustafa Kemal Paşa’nın Tevfik Beyin
yaptıklarından son derece müteessir olduğunu ve kendisine; “Siz
Kütahya’dan ayrıldıktan sonra Garp Cephesi Kumandanı İsmet Bey ile
Kuvayı Seyyare Kumandanı Tevfik Bey arasında anlaşmazlık artmıştır. Bu
itibarla sizin acele Kütahya’ya dönmenizi rica ederim” dediğini ve bir
telgraf gösterdiğini; telgrafta Tevfik Beyin imzası olduğunu ve İsmet Beye
çekildiğini, şu hususları ihtiva ettiğini belirtmektedir:
“Gediz Kuvayı Seyyare Karargâhından, Eskişehir’de Garp
Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’ya; 20 Kânunuevvel 1336;

Lüzumsuz ve bize haber vermeden Kuvayı Seyyare cephesi
mıntıkasına gönderdiğiniz Kaymakam İbrahim Beyi, mahiyetindeki süvari
müfrezesi ile beraber size gönderdim. Buna asıl sebep, Garp Ordusu
Kumandanlığı namına birlikte getirdiği ve mıntıkamız dâhilinde bazı
yerlere astırdığı görülen beyannameler olmuştur. Bu beyannamelerde
Kuvayı Seyyareyi idare edenlerin itimada layık olmadığı bildirilmektedir.
Fesat yaratan beyannameleri toplattım. Kuvayı Seyyareye ve bize
şerefsizlik isnat eden sizin gibi bir kumandanı bundan sonra merci olarak
tanımakta mazurum. Ve sizinle münasebetlerimi kestiğimi bildiriyorum.
Kuvayı Seyyare Kumandan Vekili Tevfik” 73
Ethem, aynı gün bu mesele çerçevesinde kendisine de Tevfik Bey’den
bir telgraf geldiğini; Bu telgrafta da Tevfik Bey’in, İsmet Paşa’nın haysiyet
kırıcı davranışlarından bahsettiğini ve özetle şu hususları ihtiva ettiğini
belirtmektedir;
 “Ankara’da Kuvayı Seyyare Kumandanı Ethem Beye;
Aylardan beri cephemiz gerisinde ve cenahlarında cereyan eden ve
gittikçe müzminleşen münasebetsiz hale bir nihayet vermek için,
Ankara’da ciddi ve resmi teşebbüslerde bulunmanızı rica ederim.
Biz karşımızdaki düşmanla mı, yoksa arkamızdaki ve yanımızdaki
kumanda mevkiine getirilenlerle mi uğraşacağız? Ben bu şartlar
altında vekâleten üzerime aldığım bu vazifeye devam etmekte
mazurum. Ya durumu düzeltiniz yahut cepheye gelip vazifeyi
üzerinize alınız. Bir cihetten Cenup Cephesi Kumandanlığı
tarafından kıtalarımız arasına gönderilen propagandacılar, zabit
ve efradımızı ifsada çalışıyor sonra savuşuyorlar. Fakat bundan
sonra gelecek ve ele geçirilecek olan bu gibi fesatçıların
yakalanarak karargâhıma gönderilmesini kumandanlarıma
bildirdim. Mahkemesiz ve kayıtsız ve şartsız kendilerini idam
ettireceğim. Kuvayı Seyyare Kumandan Vekili Tevfik”
Ethem hatıralarında bu telgrafı aldığının gecesi, Demirci Mehmet
Efe’nin de kendisini telgraf başına çağırarak; Konya’ya Refet Bey tarafından
çağrılmasıyla ilgili akıl danıştığını beyan etmektedir.74

Çerkes Ethem ve Kardeşlerinin İkaz Edilmesi

Ethem hatıralarında; Tevfik Bey ile İsmet Bey arasında yaşanan
olayların giderilmesi amacıyla, Kütahya’ya döndüğünü; ancak üç gün sonra
Mustafa Kemal Paşa’dan bir telgraf aldığını; 25 Aralık 336 tarihli telgrafta, İstanbul’dan Ankara’ya gelmek üzere yola çıkan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa
Heyetinin karşılanması için meclis azalarından bir heyet gönderileceğinin,
heyet arasında Ethem ve kendisinin de bulunmasının uygun görüldüğünden
bahsedildiğini; rahatsızlığına rağmen özel bir trenle Ankara’ya dönmesinin
beklendiğini açıklamaktadır. Bu telgraf üzerine on beş kadar muhafızı ile
birlikte, gönderilen özel trenle Ankara’ya gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa ve
Dr. Adnan Bey kendisini ziyaret etmiş ve yola çıkabilmesi için Mustafa
Kemal Paşa Adnan Beye talimat vermiştir. Ethem bu ziyaret esnasında
Mustafa Kemal Paşa’nın davranışlarında bir gariplik hissettiğinden de
bahsetmektedir.
Heyetle birlikte Eskişehir’e ulaştıklarında, kendi beyanına göre Ethem,
buradaki karargâh odasında dinlenmek için trenden ayrılır. Burada
kendisiyle özel olarak iki subayın görüştüğünü; bunların Garp Cephesi
Kumandanı İsmet Paşa’nın iki gündür Bilecik civarında faaliyet halinde
olduğunu ve kendisine yönelik bir suikast hazırlığının Eskişehir veya
Bilecik’te tertiplendiği şeklinde ifade de bulunduklarını; bu bilgiyi aldıktan
sonra işi şansa bırakmak istemediğini; bu amaçla Mustafa Kemal Paşa ve
yanındakileri kontrol altında tutmak üzere istasyonda gerekli tedbirleri
aldırdığını belirtmektedir. Eskişehir’de odasında istirahat halindeyken,
heyette bulunan Eyüp Sabri, Hakkı Behiç, Celal ve Şükrü Beylerin kendisini
ziyarete geldiklerini; bunların tutum ve davranışlarından da bazı gariplikler
hissettiğini; bu arada Kılıç Ali Beyin odaya gelerek, Mustafa Kemal
Paşa’nın kendilerini beklediğini haber verdiğini; heyete onların gitmesini,
kendisinin de arkadan geleceğini söylediğini; ancak bu arada trenin
kalktığını gördüklerini hatta mebusların da trene yetişemediklerini
anlatmaktadır.75
Bu arada Mustafa Kemal Paşa’nın faaliyetine devamla Bilecik’e gitmiş
olduğunu öğrendiklerini; kendisiyle görüşmek üzere Kazım Paşa’nın
gönderildiğini ve Kazım Paşa’nın kendisine şu hususları söylediğini ifade
etmektedir:
 “Bazı nankör ve hasetçi insanlar kolaylıkla muvaffak
olabileceklerini sanarak aleyhinizde bazı teşebbüslerde bulunuyorlar.
Fakat beni buraya gönderen Mustafa Kemal Paşa’nın sözlerinden anlıyor
ve öyle kanaat ediyorum ki, fikirlerinden vazgeçti. Bununla beraber şayet
kanaatimde yanılırsam ve size karşı fiilen teşebbüslerde bulunulursa,
namusumla söz veriyorum, idaremdeki iki piyade fırkamla ben de onlara
karşı hareket ederim. Tarih ve umumi efkâr önünde maddi ve manevi
mesuliyet onlara düşer. Fakat siz takdir edersiniz ki, öyle bir hal
karşısında Kuvayı Seyyareye katılacak iki piyade fırkamız, öyle bir tecavüzü başarısızlığa ulaştırır. Bu itibarla düşman karşısında bulunan
kıtalarınızı geri almak ve o cepheyi açmak Yunanlılara fırsat bahşeder ki,
öyle bir hale sebebiyet vermek sizin vatanperver hislerinize sığmaz”76

Ethem de cevaben; düşman karşısındaki kuvvetlerini çekmeye tenezzül
etmeyeceğini; ancak bundan sonra, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına dost
gözüyle bakmayacağını; düşman önünde fiilen arkadan vurulmayı göze
aldığını; ancak nefsini koruyacağını; fırsat olursa Yunanlılara karşı
müdafaada, arkadan vurmak isteyenlere karşı taarruzda olacağını; söyler.77
Ethem’in hatıralarına göre; Kazım Bey’in Ankara’ya dönmesinden
sonra son bir nasihatte bulunmak üzere; Vehbi, Celal, Eyüp Sabri, Kılıç Ali
ve kardeşi Reşit Bey’den oluşan beş kişilik bir mebus heyeti gelmiştir.
Ethem’e göre bu heyet, Mustafa Kemal Paşa’nın kendisini avutmak üzere
göndermiş olduğu son heyettir. Ethem’e göre heyet; Mustafa Kemal
Paşa’nın kendilerine verdiği sözlerin artık bir fenalığa meydan vermemek
arzusuna dayandığını zannetmektedir. Hatta heyet, iki taraf arasındaki
gerginliğin ortadan kaldırmayı başarabileceğini sanmaktadır. Ethem’e göre
heyet tamamen yoklama amacıyla gelmiştir. Ethem heyete; İsmet Bey’in
fiilen tecavüz etmek üzere olduğunu, almış olduğu tertibatı da açıklayarak
anlatmış ve son olarak şunları söyler:
“Gediz cephesinde Kuvayı Seyyare ile düşman arasında muharebe
devam etmektedir. Düşman son aylar zarfındaki tutumunun dışında garip
bir ruhla, bizden yani cepheden bazı mevkiler işgal etmek istiyormuş
gibi… İşte vaziyet bu! Gidiniz, Ankara’da samimi arkadaşlarınızı ikaz
ediniz, hukuki vazifenizi de ona göre ifa ediniz!”78

Çerkes Ethem hatıralarının bundan sonraki bölümleri; çarpışmaya
meydan verilmemesi için aldığı tedbirleri; birlik komutanlarıyla yapmış
olduğu son bir toplantıyı; İsmet Bey kuvvetleriyle temasın sağlanması;
Yunanlılara yapmış olduğu başvuru; Gediz’de Refet Bey kuvvetleriyle
yaşanan temas; Yunanlılara iltica teklifi ve iltica; Papulas’ın tedavi sözü;
Avrupa’da tedavi için başvurusu gibi bölümleri içermektedir.79
Çerkes Ethem Hadisesi Hakkında Diğer Görüş ve Düşünceler:
Ali Fuat Paşa (Cebesoy):
Ali Fuat Paşa, Çerkes Ethem’in Yeşil Orduya girmesi için nasıl
kandırıldığını şu şekilde açıklamaktadır:
“Dâhili isyanlara karşı teşkilat yapmaktan ibaret olan hedefini çoktan
aşmış olan Yeşil Ordu Cemiyeti hakkında Mustafa Kemal Paşa’nın nazarı dikkatini çekmiştim. Üzerinden pek az zaman geçtikten sonra Mustafa
Kemal Paşa, cemiyetin kendisinden gizlediği birçok teşebbüsleri haber
almış ve derhal dağıtılmasını istemişti. Paşa’nın bu kararı yerinde idi.
Fakat buna rağmen cemiyetin Büyük Millet Meclisi içinde taraftarları
kalmış, bazı yerlerdeki teşkilatı da faaliyetine devam etmişti. Hatta
Çerkes Ethem Bey ve kardeşleri bu teşkilata girmiş ve ona kuvvetli bir
mesnet olmuştu. Cemiyet muntazam ordu fikrine de taraftar değildi.
Dâhili isyanları bastırmak hususunda ve Demirci savaşlarında milli
davaya bir hayli hizmetleri dokunan Çerkes Ethem Bey ve müfrezelerini,
hayali çok geniş olan politikacılarımız iğfal etmişler. Yeşil Ordu içinde
yine gizli bir teşkilat yapmışlar ve o tarihlerde ihtilafa düşen Anadolu’da
yeni gailelerin çıkmasına sebebiyet vermişlerdi. Daha Adapazarı
isyanının bastırıldığının ertesi günü Ethem Bey’i yakından takip eden bu
politikacılar, onu kandırarak Padişaha, Damat Ferit’e ve İngiliz
kumandanlığına mektuplar yazdırmışlardı. Sonraları Ethem Bey bu gizli
teşkilatın bir aleti olmuştu. Vaktiyle Yunanlılara karşı kahramanca
müdafaa ettiği vatanını bırakarak Yunanlılar tarafına geçmişti.
Politikacılar onu vatan hainliğine kadar sürüklemişlerdi.”80
Çerkes Ethem’in Yozgat isyanının bastırılması amacıyla,
görevlendirilmek üzere Ankara’ya çağrılması ve daha sonra yaşananlar
hakkındaki görüşleri ise şöyledir:
“Ethem Bey müfrezelerinin Ankara’ya çağrılmaması için çok
uğraşmıştım. Gittikten sonra da tedip hareketini yaparken mutlaka yüksek
rütbeli bir kumandanın emri altına verilmesini veya herhangi bir siyasi
cereyana kaptırılmamasını ısrarla rica etmiştim. Maatteessüf ricalarımın
hiçbirisi nazar-ı itibara alınmamıştı.
“Yozgat isyanının bastırılmasındaki muvaffakiyetinden dolayı Ankara’nın
resmi mahfilinde lüzumundan fazla takdir ve iltifatlara mazhar olan
Çerkes Ethem Bey ve müfrezelerinde esasen mevcut olmayan askeri
disiplin büsbütün gevşemişti.”81
Garp Cephesi kurulduktan sonra bütün milli müfrezeler lağv olunmuş
veya düzenli ordu teşkilatı gibi idare edilmeleri sağlamıştır. Ancak
Ankara’dan döndükten sonra tekrar Garp Cephesi emrine giren Ethem Bey
ve müfrezelerinin milli hükümet merkezinden aldıkları resmi olmayan
yetkilerden dolayı, daha önceden de tahmin edildiği gibi muamele ve
idarelerinde daha çok bağımsızlık ve yetki istedikleri anlaşılmıştır.82

Çerkes Ethem, Ankara’da Büyük Millet Meclisi salonunda dinleyiciler
bölümüne girdiği zaman bütün mebuslar tarafından ayakta alkışlanmıştır. Bu

80 Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul, 2010, s. 515-516.
81 Cebesoy, a.g.e., s. 516., s. 530.
82 A.g.e., s. 530. 
ve buna benzer olaylar kendisini tamamen şaşırtmış ve şımartmıştır. Ethem
Bey hastalandığı zaman, yine mecliste görmüş olduğu müstesna muamele ile
bir mebus hakkında istediği iznin, meclis tarafından işleme konulması ve
derhal kabul edilmesi açıklanması kolay şeyler olmamıştır. Bu kapsamda
Çerkes Ethem’in meclis başkanlığına çekmiş olduğu telgraf şu şekildedir:
“Ankara’da Meclis-i Kebir Riyaseti Celile’sine; Meclis-i
Kebir azasından berayı teşkilat bir hafta mezuniyetle Adapazarı ve
havalisine gönderilen İzmit Mebusu Fuat Bey’in vazifesi müddeti
mezuniyeti dâhilinde ifa edilemeyeceğinden lütfen temdidi müddetle
müsaade-i alilerin lüzumu maruzdur efendim.”21 Temmuz 336, Umum
Kuvayı Tedibiye Kumandanı Ethem
Ali Fuat Paşa’ya göre; gerçekte Ethem Bey gibi milletin içinden çıkmış,
o güne kadar şöhret ve başarılarını hakkıyla kazanmış biri, başka türlü
ödüllendirilmiş olsaydı milli iradeye karşı hain durumuna düşmez ve
kazandığı şöhreti korurdu. Bu gibi muameleleri hazmetmek kabiliyetinden
yoksun olan Ethem gibi kişilerin, gün gelip kabına sığmayıp taşacak
faaliyetlerinin normal karşılanması gerekmektedir.83

Ankara’dan geniş yetki ve nüfuzla Garp Cephesine geri dönen Ethem,
Ali Fuat Paşa tarafından Demirci cephesindeki harekât için
görevlendirilmiştir. Ethem, yeni teşkil edilen ordu birlikleriyle koordineli
olarak yapılan harekâtı, almış olduğu emirler çerçevesinde başarıyla icra
etmiştir. Hatta hükümetin isteği üzerine Kuvayı Seyyarenin yeniden
düzenleneceği kendisine söylenildiği zaman açıklamaları sükûnetle ve
dikkatle dinlemiş yeni durumu kabulde tereddüt göstermemiştir. Çok hasta
olması nedeniyle yerine mantıklı olarak kardeşi Tevfik Beyi vekil olarak
bırakmış, bir müddet Eskişehir’de tedavi gördükten sonra Gediz taarruzu
için çağrıldığında, hasta olmasına rağmen görevinin başına gelmiştir. Bu
dönemde kazandığı başarılar, Cephe Kumandanı tarafından gerçekten
takdire şayan bulunmuştur. Zira Demirci cephesinde bütün milli kuvvetler
dağılmış olduğu halde, düşmanın içlerine kadar sokularak kendisinden dört
beş misli üstün Yunan piyade fırkasını mağlup etmeyi başarmış, bu durum
cephe ve yeni kurulan ordu üzerinde iyi bir tesir yaratmıştır.84

Ali Fuat Paşa’ya göre; eğer bu dönemde Kuvayı Seyyare itaat ve
disiplin altına alınmamış olsaydı, arkasından iki bin beş yüz kişiyi sürükleme
imkânına sahip olan Ethem, böyle bir kuvvetle İnönü muharebelerinde
ordumuzu arkasından vurabilir veya memleket içine dağılarak yeni idareyi
zayıflatabilirdi. İsyan bastırıldıktan sonra “Ethem’in isyanı zamanında olmuştu. Çünkü Ethem hadisesi başka türlü halledilemezdi” denilmiştir. Ali
Fuat Paşa bu görüşe katılmamaktadır. Ona göre; bir hadisenin neticesine
göre hüküm vermek doğru değildir; Ethem’in isyanı ile beraber Yunan
ordusu yalnız İnönü istikametinde taarruza geçseydi, Ethem içerilere kadar
nüfuz ederek yeni milli idare aleyhinde birçok fenalıklar yapabilirdi.85
Ali Fuat Paşa’nın “Gediz Taarruzu” hakkındaki görüşleri ise şu
şekildedir:
“Askeri bakımdan Gediz baskını zorunluydu. Erkan-ı Harbiye-i
Umumiye Vekâleti, bilhassa cephanemizin azlığından dolayı önce bu
harekâta razı olmak istememişse de, sonradan cephanenin İtalya’dan
temin olunduğu haberi alınınca muvafakat etmişti...
“Alayund’da yapılan toplantıda; Arif ve Çerkes Ethem Beyler
harekete taraftar olduklarını derhal bildirmişlerdi. Kazım ve İzzettin
Beylerin de bazı itirazlarla birlikte sonradan taraftar oldukları
anlaşılmıştı…
“Gediz taarruzu kumanda, sevk ve idare bakımından çok güçlü bir
askeri harekât olmuştu. Garp cephesi üstün bir düşman karşısında
yanlarını zorunlu olarak zayıf bıraktıktan sonra, bütün kuvvetinin yarısını
toplayarak cephenin ortasında düşmanın merkezine doğru bir yürüyüş
yapmış, bir fırkasını yalnız yakalamış ve bunu mağlup ederek geriye
atmıştır. Sonra düşmanın hiçbir tehdidine uğramadan eski vaziyetini
almıştı. En muntazam orduların güçlükle başarabileceği bir hareketi, o
tarihlerde yeni kurulmaya başlamış küçük milli ordumuzun başarması;
ehliyet, cesaret ve milli bir gayrete sahip olduklarını göstermeğe yeterli
gelmişti.”86
Kazım Paşa (Özalp):
Kazım Bey (Paşa, Özalp), Gediz muharebesinden sonra ortaya çıkan
tartışmalara değinerek; Ethem ve arkadaşlarının; Gediz muharebesinde
nizamiye kıtalarının vazifelerini yapmadıkları; Kuvayı Seyyareye gereken
yardımlarda bulunmadıkları şayialarını çıkararak, nizamiye kıtalarını gözden
düşürmeye çalıştıklarını belirtmektedir. Buna karşılık nizamiye kıtaları
kumandanlarının da; Kuvayı Seyyareyi ciddi bir şekilde muharebeye
girmedikleri, harp meydanını bırakarak kaçtıkları, şeklinde beyanlarda
bulunduklarını ifade etmektedir. Kuvayı Seyyare ileri gelenlerinin özellikle
subayları gözden düşürmek amaçlı bu faaliyetlerinin giderek arttığını; Cephe
Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın ise, her iki birliğin görevini layıkıyla yapmış
olduğuna dair çabalarının yetersiz kaldığını açıklamaktadır.87
 Kazım Bey aynı zamanda Karesi Mebusu olması nedeniyle, o
dönem için kumanda ettiği Ertuğrul Grubundan ayrılarak, Mustafa Kemal
Paşa’nın izniyle 22 Ekim 1920’de (Milli Mücadele 1919-1922’ye göre), 22
Kasım 1920’de (Yakın Tarihimiz, s.326’ya göre) Büyük Millet Meclisine
katılmıştır. Kumanda ettiği Ertuğrul Grubu da 26 Aralık 1922 tarihinde
kaldırılmıştır. Bu dönemde Çerkes Ethem ve Kardeşlerinin faaliyetlerini şu
şekilde aktarmaktadır:
“Çerkes Ethem’le kardeşleri, Refet Bey’in Cenup Cephesine
tayinine itiraz ediyor ve müstakil kalmak istiyorlardı. İsmet Bey,
Kuvayı Seyyarenin tamamen düşmanla meşgul olmasını ve cephe
gerisindeki işlerle alakadar olmamalarını temin düşüncesiyle, bir
Kütahya bölgesi kumandanlığı kurarak, Miralay İbrahim Bey’i bu
bölgenin kumandanlığına tayin etmişti. Bu sırada Çerkes Ethem
Ankara’da bulunuyor ve Gediz bölgesindeki kuvvetlere kardeşi
Tevfik Bey kumanda ediyordu. Bu arada Tevfik, cephenin selameti
namına yapılan bütün teşkilata daima itirazda bulunuyordu. Bu
arada cepheden gönderilen bölge kumandanını dahi geri
yollamıştı. Aynı zamanda bütün emirlere ehemmiyet vermiyor,
cephe ile irtibatını kesmiş bulunuyordu. Durum pek nazik bir şekle
girmişti. Cephe kumandanının ciddi gayretlerine rağmen, Tevfik’i
yola getirmek mümkün olmadı. Garp cephesini tanımıyor, Meclis
Riyasetine doğrudan raporlar gönderiyordu. O sırada Ethem ve
kardeşi Reşit Bey Ankara’da bulunuyorlardı. Her iki kardeş de
Ankara’da yaptıkları görüşmelerde, Kuvayı Milliye’nin askeri
inzibata tabi olamayacağını ve Tevfik’in hareketlerinde haklı
olduğunu söylüyorlardı.”88

Kazım Bey (Paşa, Özalp) bundan sonraki açıklamalarında, Nutuk’ta
da belirtilen ve durumun çözümlenmesi amacıyla Eskişehir’de yapılan
toplantı hakkında bilgiler vermektedir. Ancak bu toplantı bilindiği üzere
belirlenen amacı sağlayamamıştır. Toplantı sonunda, Kazım Bey’in Reşit
Bey’le beraber Kütahya’ya gitmesi ve Ethem’in cephe kumandanlığı
emirlerine uyması için uyarılması kararlaştırılmıştır. Kazım Bey, Reşit
Bey’le beraber Kütahya’ya ulaştığı zaman Ethem henüz oraya gelememiştir.
Ancak birkaç saat sonra gelmiş, Gediz’de bulunan kardeşi Tevfik de
toplantıya katılmak üzere Kütahya’ya çağrılır. Meselenin beraberce
görüşülmesi esnasında her iki kardeş, cephe kumandanının emirlerine
uyacaklarını beyan ederler. Yalnız, Refet Bey’in Konya’dan alınmasında
ısrar ederler, Kazım Bey’in kendilerine kumandan olmasını isterler. Kazım Bey ise; bu fikirde ısrar etmelerinin doğru olmadığını, onların ısrarıyla
kumandayı üzerine almasının askeri usullerle bağdaşmadığını, böyle bir
durumu şahsen kabul edemeyeceğini belirtir. Zira mahiyetin talebiyle
kumandanlık almak, onların emrine girmek demektir. Ertesi gün Reşit Bey
ve Hacı Şükrü Beyle beraber Eskişehir’e dönmüşler ve konuşulanları İsmet
Bey’e anlatmışlardır. Kazım Bey’in kanaatine göre mesele geçici olarak
halledilmiştir.89
Kazım Bey’in, Yakın Tarihimiz Dergisine vermiş olduğu mülakatta ise,
toplantı esnasında geçen görüşmeler daha teferruatlı olarak anlatılmaktadır.
Kazım Bey, Çerkes Ethem’e “bu haller ne olacak?” diye sorduğunda;
hiddetle;“Kuvve-i Seyyare aleyhinde hazırlıklar yapılmaktadır. Konya’da
Refet Bey, bu maksatla süvari teşkilatı yapıyor. Garp Cephesi
Karargâhından sızan haberlere göre, Nizamiye Kuvvetleri, Kuvve-i
Seyyareyi ezmek için hazırlanıyor. Refet Bey’le de aramızda izzet-i nefis
meselesi oldu. Mustafa Kemal Paşa onu korumayı tercih etti. Ankara’daki
hükümet acizdir. Reşit, bizi oyaladı. Kuvve-i Seyyare aleyhindeki tertibat
devam ederken, nihayet harekete geçer, kuvvetlerimle evvela Konya üzerine
yürür ve oradan Refet Bey’i önüme katarak, Ankara’ya kadar giderim”
demiştir. Kazım Bey ise cevaben şunları söyler :
“Kuvve-i Seyyare aleyhine hiçbir tertip olmadığını biliyorum.
Muntazam ordu teşkilatının süratle yapılmasına çalışılıyor. Milis
teşkilatıyla büyük kuvvetlerin vücuda gelemeyeceğini takdir edersiniz.
Muntazam ve kuvvetli bir ordu teşkilatının, memleketin bütün
kaynaklarından faydalanmakla vücuda getirilebileceği de malumdur.
Kuvve-i Seyyarenin dağılması fikri yoktur. Fakat, memleket dahilinde
irtibat zabitleri vasıtasıyla (Ethem, hükümete karşı sorumlu saydırmayıp,
doğrudan doğruya kendi emrinde bulundurduğu bu irtibat zabitleri
vasıtasıyla, halka her istediğini yaptırır, hatta dilediği şekilde ceza
verdirir veya arzu ettiği miktarda vergi ve asker dahi toplardı ki,
aleyhindeki şikayet konularından biri de buydu.) Kuvve-i Seyyare için, er
toplamak, yeni kuvvetler teşkil etmek, firarileri takip etmek, para ve sair
yardımları almak, muntazam ordu için lazım olan ikmal efradı vesaireyi
toplanmasını güçleştirir. Bu sebepten dolayı, Kuvve-i Seyyarenin cephe
gerisindeki faaliyetlerini kayıt altına almak lüzumu hasıl olmuştur.
Kuvve-i Seyyarenin Cephe Kumandanlığına karşı maksatlarını cebren
yaptırmağa teşebbüs etmesi en tehlikeli bir yoldur. Bu memleket geniş bir
sahadır. Her tarafında, kıymetli kumandanlar, subaylar, silahlı kuvvetler
ve halk vardır. Yunanlıları bir tarafa bırakıp, kendi hükümetimize karşı
yapılacak bir harekete lakayt kalmazlar. Umumi infial uyandırır. Bu,
Kuvve-i Seyyarenin itibarını düşürür. Karşı hareketlere ve daha bazı
hadiselere sebep olur. Düşman bundan istifade eder. Sonunda
kurtarmağa çalıştığımız memleket mahvolur.Kendisini dikkatle dinleyen Ethem ise bir süre düşündükten sonra; “Bu
haller olmamalı idi. Biz sebebiyet vermedik. Her şeyi idareye çalışacağım
ama Refet Bey’i Konya’dan alsınlar.” demiştir. Kazım Bey, Kuvayı Seyyare
içinde de, Yunanlıları bir tarafa bırakarak, askerlerimizin üzerine ateş
etmeye hamiyeti ve vatanseverlikleri müsait olmayan birçok kimseler
bulunduğu kanaatindedir. Ethem’in bu gibileri de düşündüğünü anlamıştır.
Daha sonra Eskişehir’e döner ve durumu İsmet Bey’e anlatır. İsmet Bey,
Ethem’in Yörük Ali ve Demirci Efe’ye ve diğer milli kuvvetler
kumandanlarına birleşerek, nizamiye kuvvetlerine karşı vaziyet almaları için
yazmış olduğu bir telgrafı Kazım Bey’e gösterir. Ankara’ya döndüğünde de
tüm gelişmeler hakkında Mustafa Kemal Paşa’yı bilgilendirir. Mustafa
Kemal Paşa da kendisine; “Bu iş müsademeye varacak gibi görünüyor…”
şeklinde beyanda bulunur.90

Kazım Paşa’nın, Yakın Tarihimiz Dergisinde yapılan mülakat esnasında
ilettiği telgraflar Ek’lerdedir.
EK-2 (Çerkes Ethem’in Demirci Mehmet Efe’ye Telgrafı)
EK-3 (Çerkes Ethem’in B.M.M. ve Garp Ordusuna Çektiği Telgraf)
EK-4 (9 Ocak 1921 Tarihinde Çerkes Ethem İmzalı, Yunan Uçağından
Köylere Atılan Telgraf)
İsmet Paşa (İnönü):
İsmet Paşa da hatıralarında Çerkes Ethem hadisesine geniş yer
vermektedir. Yozgat isyanının kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra,
Ethem Bey ve kuvvetlerinin Ankara’ya dönüşlerinde beraberlerinde çok
sayıda eşya ve hayvan getirdiklerini, bunları Ankara’da kurulan panayırlarda
sattıklarını ifade etmektedir. Olup bitenlerin kendileri tarafından sadece
üzüntüyle seyredildiğini, hiçbir şey yapamadıklarını acı bir hatıra olarak
aktarmaktadır. İç isyanların bastırılmasında muntazam kuvvetlerden çok
Kuvayı Milliye’nin başarılı olmasının ordu aleyhinde bir hava yarattığını,
Haziran sonlarında Yunan ileri harekâtının bu durumu büsbütün
karıştırdığını, herkesin dilinde “Muntazam ordudan hayır yoktur” sözlerinin
dolaşmaya başladığını belirtmektedir. İsmet Paşa’ya göre; Özellikle Yozgat
isyanının bastırılmasından sonra, Kuvayı Seyyarenin ve Çerkes Ethem’in
itibarı büsbütün artmış; Ethem ve Reşit Beyler ordu aleyhine açık
propagandalara başlamış, yeni esaslar üzerinde, milis esaslarına göre halk
ordusu tertip etmek gereğinden bahsetmeye başlamışlar ve kendilerine
birçok taraftar da bulmuşlardır.91
 Muntazam ordunun kurulması için yoğun çaba gösterildiği bir sırada ve
ordu aleyhindeki dedikoduların bertaraf edinilmesine çalışılırken, Garp
Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa; Gediz’de bulunan bir Yunan tümenine
taarruz etmeyi tasarlamış ve bunu Erkan-ı Harbiye-i Umumiye ’ye
bildirmiştir. İsmet Paşa’ya göre Ali Fuat Paşa’da bu taarruz için uyanan
heves, söz konusu tümenin münferit bir halde bulunmasından
kaynaklanmaktadır. İsmet Paşa, yapmış olduğu kuvvet mukayesesi
çerçevesinde Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekili olarak, planlanan taarruza
uzun süre karşı çıkar. Durumu yerinde görmek üzere Eskişehir’e gider, orada
Ali Fuat Paşa ile görüşür ve birlikte harekâtı ertelerler. Ancak cephe
kumandanı taarruz fikrinde ısrar edince Mustafa Kemal Paşa araya girmiş,
hepsini dinlemiş ve bu şekilde bir harekâtın yapılmasını, belirli usuller
altında onaylamış, “Pekâlâ yapınız” demiştir.92
İsmet Paşa’ya göre; Ali Fuat Paşa’nın, Ethem Bey kuvvetleri ile beraber
tertiplediği bu taarruz harekâtı başarılı olamaz. Gediz hadisesi üzerine
Mustafa Kemal Paşa, bir vesile ile Ali Fuat Paşa’yı Ankara’ya çağırır. Ali
Fuat Paşa Kuvayı Milliye teşkilatını itibarlandırmak için elinde bir filinta
olduğu halde, Kuvayı Milliye elbiseleri ile Ankara’ya gelir. Mustafa Kemal
Paşa ile görüşürler ve Ali Fuat Paşa, Moskova’ya sefir olarak gönderilme
fikrini kabul eder. Daha sonra düzenli ordunun kurulması için Mustafa
Kemal Paşa tarafından kesin bir emir verilmiş, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye
Vekilliği üzerinde kalmak üzere, Garp Cephesi Kumandanlığına İsmet Paşa,
Dâhiliye Vekâleti üzerinde kalmak üzere, Cenup Cephesi kumandanlığına da
Refet Paşa tayin edilmiştir. 8 Kasım’da gerçekleşen bu tayin sonrası İsmet
Paşa 10 Kasım’da Bilecik’e gelmiş, daha sonra cephe karargâhının
bulunduğu Eskişehir’e geçmiştir. Burada takip edeceği politikayı ve
kumanda usulünü şu şekilde açıklamaktadır:
“Şimdiye kadar Kuvayı Milliye ile ordu vazifelerini bir arada
mezcedilmiş olarak ifa ediyorduk. Büyük Millet Meclisi teşekkül etmeden
evvel gerek Kuva-yı Milliye’ye yardım meseleleri gerek ordunun idaresi,
ordunun cephe vazifeleri özellikle mali bakımdan sivil vazifeyle karışık
bir haldeydi. Anadolu Milli Hükümeti teşekkül ettikten sonra vaziyette,
sevk ve idarede esaslı bir değişiklik olmuştur. Şimdiye kadar her
kumandan kendine ayrılmış olan bölgelerden efratlarını alır, kıtasının
iaşesini, teçhizatını kendisi temin eder, ordunun idaresi hükümetle bir
ilgisi olmaksızın kumandan tarafından halkla temas edilerek doğrudan
doğruya yapılırdı. Artık bu usulü terk edeceğiz. Bundan sonra ne
istediğiniz olursa Garp Cephesi Kumandanlığından isteyeceksiniz.
İhtiyaçlarınız cephe kumandanlığınca temin olunacaktır. İaşenin,
teçhizatın ve ordu maaşının temininde bu usule riayet edilecektir. Artık ordunun halkla teması olmayacaktır. Halktan asker almak gerekirse
bildireceksiniz. Bunların hepsini ben temin edeceğim. Kimseden on para
alamazsınız ve kimseyi hiçbir sebepten dolayı tavzif edemezsiniz.
Vatandaştan şikâyetiniz varsa bunları usulüne uygun bana
bildireceksiniz. Şikâyetler devletin resmi, adli mercilerinde, ordunun adli
mercilerinde yani Divan-ı Harplerde tetkik olunacak ve gereği
yapılacaktır. Hiç kimseden para almak yok, hiçbir vatandaşı
kendiliğinizden askere almak yok, hiçbir vatandaşa eza etmek yok.
Bugüne kadar yapılmış muamelerin hiç birini aramayacağım. Bundan
sonra yapacaklarınızın hesabını sorarım.” 93
İsmet Paşa bu beyanattan sonra, o güne kadar şartlardan ve
ihtiyaçlarından dolayı vazifeleri dışında birçok işlerle uğraşmaya mecbur
kalmış olan kumandanların rahatlamış olduklarını, ancak böyle bir
uygulamaya girişmekle daha ilk günden Kuva-yı Seyyare ile çatışmaya
başladığını belirtmektedir. Birinci Kuva-yı Seyyare Kumandanı olarak tefrik
edilen Ethem Bey ise, her tarafa ellerinde şifreler olan subaylar göndermek
suretiyle insanları ikna etmeye, davetle asker almaya, sivil makamlara baskı
yapmaya, mukavemet gösterenlere karşı müfrezeler yollamaya ve zorla iş
yaptırmaya devam etmektedir. Ethem Bey ile aralarında geçen bir maaş
mevzusuna da değinerek, usulsüzlükleri tespit ettiğini açıklamaktadır. Ancak
tüm bunlara rağmen Ethem Bey’in görevlendirdiği subaylar faaliyetlerine
devam ederler. İsmet Paşa’nın düzenli orduya yayınlamış olduğu emirler,
Kuva-yı Seyyare aleyhinde bir tertip olarak algılanır, kuvvet mevcutları
gönderilmez, her isteklerinin temin edileceği belirtilmesine rağmen sürekli
evhama kapılırlar.94

4 Aralık 1920 tarihinde, Eskişehir’de yapılan toplantıya kadar olan
dönemde İsmet Paşa’nın hatıralarından tespit edilen Çerkes Ethem ve
kardeşleriyle ilgili problem sahalarını şu şekilde özetlemek mümkündür:
Çerkes Ethem ile ilk çatışma, düzenli ordunun gereklerinin yerine
getirilmesi hususlarında çıktı. Kıta ve cephane mevcutları istenmesine
rağmen cephe kumandanına durum bildirilmedi. Simav bölgesine gönderilen
İbrahim Bey, Kuva-yı Seyyare Kumandan Vekili Tevfik Bey tarafından
kabul edilmedi ve geri gönderildi. Tevfik Bey tarafından günlük raporlar
verilmemeye başlandı ve Garp Cephesi Kumandanlığı ile ilişki kesildi.
Cephe raporları kimi zaman Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya kimi
zaman da Ankara’da bulunan Çerkes Ethem’e gönderilmeye başlandı.
Ankara’da Ethem Bey dışarıdan, kardeşi Reşit Bey meclis içerisinde ordu
aleyhinde propagandaya yoğun bir şekilde devam ettiler. Yeşil Ordu Ethem ilişkisi bağlamında da; “Görüyorsunuz, muntazam ordu bir işe yaramıyor, o
devir geçmiştir. Rusya’da olduğu gibi milli bir ordu teşkil etmeliyiz.”
Propagandası yaygınlaşmıştır. 95

İsmet Paşa, 4 Aralık günü yapılan toplantıda göreve başladığı günden
itibaren Ethem Bey ve kardeşi Tevfik Bey’le aralarında olan gelişmeleri
anlatmaktadır. Kendilerinden ne beklediğini, ne istediğini, onların nasıl
davranmaları gerektiğini açıklar. Reşit Bey’in, bir faaliyet yapılmadan önce
kardeşlerinin de fikirlerinin alınması gerektiği şeklinde konuşması üzerine,
bir cephe kumandanının yetkilerini ve nasıl emir vermesi gerektiğini izah
eder. Emrinde bulunan bütün birliklerin kendisi için aynı öneme sahip
olduğunu vurgular. Reşit Bey’in halen tutarsız davranış ve konuşmalarda
bulunması üzerine Mustafa Kemal Paşa araya girip, İsmet Paşa’nın
dediklerini uygulayıp, uygulamayacaklarını sorduğunda; İsmet Paşa, aşağıda
belirtilen konuşmayı yaparak, toplantının amacına ulaşmasını sağladığını
ifade etmektedir.
“Paşam, şimdi benim emrim altında bulunan kumandan ile
aramızda bir mesele var. Yani biri bana itaatsizlik etmiş. Siz bu meseleyi
halletmek istiyorsunuz. Ama bir çare bulamıyorsunuz. Ben, size, emrim
altında bulunan bir kumandan bana isyan etti, ben bunu halledemiyorum,
siz buna karışın dedim mi? Böyle bir tatsızlık oldu. Fakat hala kaniyim ki,
ben bu işi düzeltirim. Bu cephede emri kumandayı muhafaza ederim. Ama
olabilir ki, hakikaten yapamam. O zaman siz, yapamıyorsun, dersiniz.
Veyahut bu meselenin halli benim kuvvetimi aştı, aşıyor derim. Müdahale
edersiniz, istediğinizi yaparsınız. Ama ben size öyle bir şey söylemedim.
Bu hususta henüz kimseye karşı aczimi itiraf etmiş ve hiç kimsenin bana
ait olan bu vazifenin yapılmasına delaletini rica etmiş değilim. Ben bu
meseleyi halledeceğim.”
Bu konuşma üzerine Mustafa Kemal Paşa, “Evet doğru söylüyor,
bakalım nasıl düzeltir? Garp Cephesi Kumandanının bu mevzuda bir
şikâyeti yok” demiştir. Reşit Bey ise büyük bir telaş içerisinde; “Aman
bırakma Paşam, çok fena olacak” diye çırpınmaya başlamış, daha sonra
Kazım Bey ile Reşit Beyin, Ethem ile görüşmelerde bulunmak üzere
Kütahya’ya gönderilmesi kararlaştırılmıştır.96

İsmet Paşa’nın hatıralarından son olarak, 29 Aralık’ta, yani Çerkes
Ethem isyanının bastırılmaya başlanmasının ertesi günü, cephelerde
meydana gelen gelişmeleri dikkate alarak, tümen komutanlıklarına
yayınlamış olduğu emri alıntılamanın uygun olacağı değerlendirilmiştir.
Böylece Ethem’in düzenli ordu birliklerine karşı göstermiş olduğu gerçek
tavrın anlaşılması da mümkün olabilecektir.

95 A.g.e., s. 216-225.
96 İnönü, a.g.e., s. 225-229.
100 SEZAİ KÜRŞAT ÖKTE
“1. Kuvayı Seyyare Kumandanı Ethem imzasıyla bugün meclis
riyasetine ve kumandanlara çekilen açık telgrafta Yunanlılara karşı ve
memleketin kuvvet ve muvaffakiyetini zayıf gösteren bir lisan kullanılarak
Büyük Millet Meclisi hakkında hürmet ve itaatle katiyen kabili telif
olmayan isnat ve tecavüzatta bulunmakta ve İstanbul’dan gelip
Anadolu’ya iltihak eden heyetin güya müsait sulh şeraiti getirdiği gibi
hilafı hakikat beyanat neşir olunmaktadır. Bu beyanat kendileri
tarafından ahaliden hodbehot para toplanmamasını, kendileri tarafından
asker alınmamasını ve ahali hakkında idam cezasının ancak İstiklal
Mahkemeleri vasıtasıyla hüküm ve infaz olunabileceğini ve ordunun
muntazam teşkilatına ve zapturapta riayet edilmesini şiddetle talep eden
Büyük Millet Meclisi Hükümetine karşı alenen isyan mahiyetindedir.
Bu hususta Büyük Millet Meclisinden yeni bir emir alamadıysam da
sarahaten ilanı isyan edenlerin her türlü tecavüzata kıyam etmelerine de
bir mani kalmamış demek olup, bu telgraf namede istihdaf edilen gaye
tıpkı Damat Ferit Hükümetinin söylediği gibi milletin mukavemetini
bertaraf ve Orduyu inhilal ettirecek bir propagandaya tevessül edildiğini
göstermektedir.
İsyan istihzaratının hedef ve vüsatı ve peyderpey tavazzuh edecek
mahiyete karşı milletin vasıtai asliyesi ancak Ordunun iğfalata karşı
mukavemeti vatanperveranesi, heyeti zabitanın gerek tecavüzatı
müselleha ve gerekse hululü müfsidaneye karşı teyakkuzlarıdır.
2. Kuvayı Milliye efradına, hayatları için tehlike olduğu evhamı
altında millet aleyhine muharebe etmek için yemin ettirmişler ve ordudan
ele geçecek zabitanın öldürülmesini tekarrür ettirmişlerdir.
3. Askerin konacağı ikamet mahallerinde ahaliden propagandacılar
tayin etmişlerdir. Bunlardan haber alınabilenlerden ikisi Kütahya’da
İshak Fakıh mahallesinde uzun boylu, zayıf kırmızı yüzlü, az ve siyah ter
bıyıklı, belinde silahlı Mehmet oğullarından Ahmet oğlu Hüseyin, diğeri
aynı mahalleden mavi şalvarlı, yeşil yakalı kaputlu, başında kırmızı fes ve
kırmızı mendil olan Hüseyin oğlu Süleyman, civar köylere asker içine
gönderilmişlerdir. Gerek merkumlar ve gerek emsali müfsitler ordu içinde
yakalanır yakalanmaz derhal kurşuna dizilmelidir.”
İsmet Paşa, 31 Ocak tarihinde, Kütahya’dan harekete geçmeden önce
Ethem’e son bir ikaz telgrafı çeker, ancak şu cevabı alır: “Büyük
mücadelelere girmiş zevatta hayat korkusu yoksa Uşak cephesine buyurunuz.
Böyle olduğunuzu, bu liyakatte olduğunuzu ispat ediniz. Taarruzunuzu
bekliyorum.”97

Sonuç:
“Çerkes Ethem Hadisesinin Nutuk Temelli” incelenmesi yapılırken,
Mustafa Kemal Paşa’nın, 1927 tarihli Nutuk adlı eseri esas kabul edildi.

97 A.g.e., s. 235-238.
ÇERKES ETHEM HADİSESİNİN NUTUK TEMELLİ İNCELENMESİ 101
Nutuk’ta Çerkes Ethem ile ilgili belirtilen hususlar özetlendi ve bazı
bölümler ise aynen birer olgu olarak alındı. Daha sonra Çerkes Ethem
hakkında yazılan eserler incelendi; Cemal Kutay’a ait olan eserlerde, yazarın
yapmış olduğu yorumların fazlalığı ve kendi görüşlerini yansıtması göz
önüne alınarak; 1962 tarihli “Çerkes Ethem’in Hatıraları” adlı eser, tarihi
bir belge niteliğinde olarak kabul edildi. Bu eserlerin yanında; hem Mustafa
Kemal Paşa, hem de Çerkes Ethem ile çok yakından temas etmiş, birlikte
görev yapmış olan; Ali Fuat Paşa’nın “Milli Mücadele Hatıraları”, Kazım
Paşa’nın “Milli Mücadele 1919-1922”, İsmet Paşa’nın “Hatıralar” adlı
eserlerinden yararlanıldı. Söz konusu eserlerde, özellikle Çerkes Ethem ile
ilgili bölümler incelendi; Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk adlı eseri ile
Çerkes Ethem’in Hatıraları arasında çelişkiler araştırıldı. Mustafa Kemal
Paşa’nın değerlendirmeleri ile Çerkes Ethem’i isyana yönelten unsurların
tespitine çalışıldı.
Nutuk’ta ilk olarak Çerkes Ethem hadisesi, Yeşil Ordu ile olan ilişkisi
çerçevesinde geçmektedir. Yapmış olduğumuz inceleme esnasında Ethem bu
durumu doğrudan yalanlamaktadır. Ancak, dönemin özellikleri ve Ethem’in
Bolşevik hayranlığı ile elinde mevcut iki bin kişiye yakın kuvvet dikkate
alındığında; meclis içinde Mustafa Kemal Paşa karşıtları, Ali Fuat Paşa’nın
da belirttiği “…hayali çok geniş politikacılar”, özellikle Ankara’da
bulunduğu günlerde Ethem’i yanlarına çekmek için her yola
başvurmuşlardır. Zaten Bolşevik hayranı olan Ethem’in bunların yanında yer
alması, kendilerine askeri gücü de olan siyasi bir üstünlük sağlayacaktır.
Dolayısıyla, Ethem’in kesinlikle Yeşil Ordu ile ilişkisinin olduğu tespit
edilmiştir. Bu tespitte; “İlişki kurduğu kişiler, bu kişilerin uygun bir zamanı
bekler oluşu, Seyyare-i Yeni Dünya Gazetesindeki mülakatları” gibi olgular
önemli birer etken olmuştur.
Ethem’in, Yozgat isyanının bastırılması için Ankara’ya gelişi,
karşılanışı, mecliste ve Ziraat Mektebinde ağırlanışı ile Ankara’da, başta
Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, Fevzi ve İsmet Paşalar ile yapılan
toplantı; gerçekten ilgi çekici özelliklere sahip, incelenmeğe değer bir
durumdur. Zira Ethem’in hatıralarını Nutuk adlı eseri okuduktan sonra
yazmış olduğu bir gerçektir. Hatta hatıralarında bazı yerlerde bizzat Nutuk’a
cevap olduğunu da belirtmektedir. İsmet Paşa, “Hatıralar” adlı eserini,
Ethem’in hatıralarından sonra kaleme almış, Ankara’da yapılan toplantıya
ise hiç yer vermemiştir. Nutuk’ta da bu toplantıdan bahsedilmemektedir.
Oysa Ethem, bu toplantıda söylediklerini hatıralarında açıkça dile
getirmektedir. Dolayısıyla, Ethem’in toplantıya ilişkin anlatmış olduğu
hikâyelerin doğruluk derecesini, aktardığı sahneler ve Milli Mücadele’nin en
üst düzey liderlerinin tutumları hakkında söylediklerini net olarak
kanıtlamak mümkün değildir. Ancak, Nutuk’ta açık olarak veya satır aralarında belirtildiği gibi; Ethem’in Ankara’da bulunduğu sürede bazılarının
abartılı iyi niyet gösterilerinde bulunması, o dönem için Ethem kuvvetlerine
olan ihtiyaç gibi hususlar göz önünde tutulduğunda gerçeklik payının çok da
az olmadığını değerlendirmek mümkündür.
Ankara Valisi Yahya Galip Bey hadisesinin Nutuk ve Ethem’in
hatıraları ile örtüştüğünü değerlendirmek mümkündür. Burada Ethem’in,
“şayet soruşturma gerçekleşseydi, Mustafa Kemal Paşa dahi
yargılanacaktı” şeklinde, yargılama süreci hakkında yapmış olduğu
değerlendirmeye, gerçekçi bir şekilde bakıldığında katılmamak mümkün
değildir. Ancak Ethem’i bu cesarete iten etkenlerin; kendisine gösterilen
aşırı ilgi ve alakayı hazmedemeyişinden kaynaklandığı ortadadır. Ali Fuat
Paşa’nın belirttiği gibi “Ethem gibi milletin içinden çıkmış, o güne kadar
şöhret ve başarılarını hakkıyla kazanmış biri, başka türlü ödüllendirilmiş
olsaydı milli iradeye karşı hain durumuna düşmez ve kazandığı şöhreti
korurdu. Bu gibi muameleleri hazmetmek kabiliyetinden yoksun olan Ethem
gibi kişilerin, gün gelip kabına sığmayıp taşacak faaliyetlerinin normal
karşılanması gerekir.”
Ethem’in Yozgat isyanının bastırmasından sonra kabullenmekte
zorlandığı esas mesele, düzenli orduya geçiş çalışmalarıdır. Milli
Mücadele’nin başlangıç safhasından itibaren, hem cephede, hem de ülke
içerisindeki isyanlarda genellikle kendi başlarına buyruk hareket etmeye
alışmışlardır. Tesis edilecek yeni bir emir-komuta sisteminin, kendi
otoritelerini sarsacağı endişesi, düzenli ordu sistemine karşı her türlü
itaatsizliğin, düzenli birlikler aleyhinde propagandanın başlamasına neden
olmuştur. Garp Cephesinde, Kuvayı Milliye halinde önemli bir konumda
olan Ethem ve müfrezelerinin de böylece etkinliklerini artırdıkları ve herkes
üzerinde bir üstünlük tesis etmeye çalıştıkları tespit edilmiştir.
Gediz Taarruzu hakkında Nutuk’ta; taarruzun Türk Erkan-ı Harbiye-i
Umumiyesi’nin karşı çıkmasına rağmen, Garp Cephesi kumandanının
inisiyatifiyle yapıldığı belirtilmektedir. Ali Fuat Paşa’ya göre ise; askeri
bakımdan Gediz baskını zorunludur. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti,
bilhassa cephanenin azlığından dolayı önce bu harekâta razı olmak
istememişse de, sonradan cephanenin İtalya’dan temin olunduğu haberi
alınınca muvafakat etmiştir. İsmet Paşa da, yapmış olduğu kuvvet
mukayesesi çerçevesinde Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekili olarak,
planlanan taarruza uzun süre karşı çıktığını, durumu yerinde görmek üzere
Eskişehir’e gittiğini, orada Ali Fuat Paşa ile görüştükten sonra, birlikte
harekâtı ertelediklerini, ancak cephe kumandanı taarruz fikrinde ısrar edince,
Mustafa Kemal Paşa’nın araya girdiğini, hepsini dinlediğini ve bu şekilde bir
harekâtın yapılmasını, belirli usuller altında onayladığını “Pekâlâ yapınız”
ÇERKES ETHEM HADİSESİNİN NUTUK TEMELLİ İNCELENMESİ 103
dediğini belirtmektedir. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, harekâtı
onaylama durumunda olan İsmet Paşa ve harekâtı icra eden Ali Fuat
Paşa’nın bu konuyu farklı şekillerde yansıttıkları tespit edilmiştir. Neticede
taarruz Ali Fuat Paşa’ya göre başarılı, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa’ya göre
de başarısızdır. Ancak o dönem için bu taarruz sonucundan en karlı çıkan
Ethem ve destekçileri olmuş, düzenli birliklerin aleyhindeki propaganda
çalışmaları artmış, kamuoyunda düzenli birliklerden fayda gelmeyeceği
algısı yaratılmıştır.
Garp Cephesi Kumandanlığına İsmet Paşa’nın, Cenup Cephesi
Kumandanlığına da Refet Paşa’nın getirilmesi üzerine; Ethem’in Eskişehir,
Kütahya ve Ankara’da, Tevfik Bey’in cephede Kuvayı Seyyare komutan
vekili olarak ve Reşit Bey’in mecliste kendilerini destekleyenlerle birlikte bu
duruma tepkilerini artırdıkları görülmektedir. Ethem hatıralarında bu
tepkileri inkâr etmemekle beraber, cephede alınan tedbirlerin önemli bir
bölümünü de kendisinin teklif ettiğini belirtmektedir. Ancak bu
açıklamaların inandırıcılıktan uzak olduğu, somut belgelere
dayandırılmadığı, Nutuk’un yazılmasından sonra Nutuk’ta belirtilen
hususlara karşı yazılı bir savunma niteliği taşıdığını değerlendirmek
mümkündür.
Cephede düzenli orduya geçişle ilgili yapılan düzenlemelere karşı
Ethem ve destekçilerinin göstermiş oldukları tepkileri ve buna karşı
geliştirilen karşı tedbirleri şu şekilde toparlamak mümkündür:
1. 9 Kasım 1920’de Vekiller Heyeti tarafından alınan karar gereği,
Garp Cephesi Kumandanlığı ikiye ayrılacak, milli kuvvetler ordu kuruluş ve
kadroları içine alınacaktır. Ethem ve taraftarları bu duruma şiddetle karşı
çıkmışlar, milli hükümete karşı cephe almışlardır. Özellikle Refet Bey’in
Cenup Cephesi Kumandanlığına gelmesini istememişler, onun yerine eski
Ertuğrul Grup Kumandanı Kazım Bey’in getirilmesini istemişlerdir. Hatta
bütün cephenin İsmet Bey kontrolünde olmasını, Ethem bizzat Mustafa
Kemal Paşa’ya teklif etmiştir. Buna karşı Garp Cephesi Kumandanı,
bölgesinde kesin disiplin ve hükümet otoritesini sağlayıcı tedbirleri
geliştirmiştir.
2. Düzenli ordu kurulması ve başkomutanlık yetkisinin B.M.M.’ne
verilmesine karşı başta Ethem’in kardeşi Saruhan Mebusu Reşit Bey olmak
üzere, meclisteki muhalefet ve ağırlıklı olarak Yeşil Ordu Cemiyetine
mensup mebuslar karşı çıkmışlar ve “Ordu teşkili bütün dünyada iflas
etmiştir. Vatanı kurtaracak olan Milli kuvvetlerdir” temalı propagandayı
yoğun bir şekilde sürdürmeye çalışmışlardır. Yeşil Ordu Talimatnamesi
Md.2 “…her muharebe ve askerliği nefretle karşılar ve bunlarla mücadele
104 SEZAİ KÜRŞAT ÖKTE
eder.” ve talimatnamenin 23-30 arasındaki maddeleri tamamen düzenli
orduyu reddetmekte ve milis teşkilatlarının kuruluşlarıyla ilgili esasları
vermektedir.98 Belirtilen esaslar çerçevesinde kendiliklerinden asker
toplamaya devam etmişler hatta Cephe Kumandanlığının bilgisi dışında
müfrezeler oluşturmuşlardır. Bu durum da T.B.M.M tarafından
yasaklanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın, 8 Ocak 1921 tarihinde, B.M.M.’de; Ethem ve
kardeşlerinin durumunu özetlemesi esnasında; birçok delil ve vesikalardan
elde etmiş olduğu istihbarata dayalı olarak genel kanaatini açıklarken;
“…Evvela; Kütahya ve havalisinde kendi tabirlerince bir hükümet, fakat
bizim hakikati ifade etmek üzere kullanacağımız tedbirlerle bir derebeylik
teşkiline yeltendiler. Bir taraftan bu derebeyliğini Afyonkarahisar’ına,
Isparta’ya ve belki Konya’ya, Eskişehir’e kadar teşmile teşebbüs etmekle
beraber, memleketin aksam-ı sairesinde dahi kuvvetler teşkili ile daha ziyade
yayılma ve şekillenme ve binnetice T.B.M.M.’ni ıskat ederek yerine heyet-i
umumiyeye hâkim bir hükümet vücuda getirmek istemişlerdir”99 demektedir.
Belirtmiş olduğumuz hususlar dikkate alındığında, Ethem ve
destekçilerinin veya onu kullananların asıl amaçlarının ne olduğunu tespit
edebilmek mümkündür. Kendilerine özgü siyasi bir yapı ve bu yapıyı
destekleme yeteneğine sahip askeri güçle mevcut hükümetin iş yapamaz hale
getirilmesi ve nihayetinde ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Böyle bir
topluluğun, teşkilatın veya grubun düzenli ordu içinde yer almak
istememesinin, kontrol altına alınmaktan sakınmasının çok doğal olduğu
değerlendirilmektedir.
3. Ethem’in yokluğu esnasında yerine vekâlet eden Tevfik Bey’in
yapmış olduğu uygulamalar ve nihayetinde Garp Cephesi Kumandanlığını
açık olarak tanımaması; hem Nutuk’ta hem de Ethem’in hatıralarında yer
almaktadır. Söz konusu uygulamalar, İsmet Paşa’nın ve Kazım Paşa’nın
eserlerinde de teyit edilmektedir. Ethem hatıralarında bu uygulamaların
İsmet ve Refet Beylerin lüzumsuz davranışlarından kaynaklandığını, buna
dayanarak Mustafa Kemal Paşa’nın da boşuna kuruntuya kapıldığını beyan
etmektedir. Oysa yapmış olduğumuz incelemede başta Mustafa Kemal Paşa
olmak üzere diğer kumandanların son ana kadar, Ethem birliklerinden
yararlanmayı göz ardı etmedikleri ve bunları bir şekilde kontrol altında
tutabilme tedbirlerine başvurduklarını görmekteyiz. Bu konuda son ana
kadar sabrını zorlamış olan Mustafa Kemal Paşa’nın “Yüzbaşı Tevfik’e bu
hareketinin düşman karşısında ayaklanma olduğunu; emir ve komutaya
kayıtsız şartsız uyarak eski durumunu devam ettirmek suretiyle görevini

98 Yılmaz, a.g.e., s. 161-170
99 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, T.T.K. Basımevi, Ankara, 1997, s. 139.
ÇERKES ETHEM HADİSESİNİN NUTUK TEMELLİ İNCELENMESİ 105
yapmasını bildirmek. İtaat etmezse onu komuta etmekten alıkoymak. Bu
halde de Yüzbaşı Tevfik’in kuvvetlerini beraber alacağı ihtimaline karşı
gerekli tedbirleri almak. Kendisine mümkün olursa Ethem vasıtasıyla uygun
bir bildiride bulunmak, sonra yeni şımarıklıklarının önüne geçecek şekilde
onu itaat altına almak”100 şeklindeki düşünceleri, belirtmiş olduğumuz
değerlendirmenin en müspet kanıtıdır.
4. Nutuk’ta belirtildiği üzere Ethem ve kardeşlerinin yola getirilmesi
için öncelikle nasihat edilmesi yolu seçilmiştir. Bu maksatla Ethem’in
yanına gönderilen Kazım Bey’in Ethem ile yapmış olduğu görüşme sonrası
Mustafa Kemal Paşa’ya ilettiği konular, kendi hatıralarında belirtmiş
olduklarına benzerdir. Ancak Ethem’in hatıralarında aktardığı hususlar,
Kazım Bey’in aktardıklarının tamamen dışındadır. Bilindiği üzere Kazım
Bey, Ethem ile görüşmeye 5 Aralık 1920 tarihinde gitmiştir. Kendisi aynı
zamanda Karesi Mebusu olduğu için Ekim-Kasım 1920’den beri Büyük
Millet Meclisinde görev yapmaktadır. Kendisinin daha önce komuta ettiği
Ertuğrul Grubuyla artık bir ilişkisi kalmamıştır. Dolayısıyla herhangi bir
birliğe sahip değildir. Oysa Ethem, Kazım Bey’in; eğer Kuvve-i Seyyareye
fiili bir saldırı olursa, kendisinin de emrindeki iki piyade fırkasıyla buna
karşı koyacağını söylediğini beyan etmektedir ki, tamamen asılsız olduğunu
değerlendirmek mümkündür.
Ancak bu husus, incelememiz için bazı somut veriler elde etmemize
katkıda bulunmuş, Ethem’in hatıralarının doğru bir şekilde kaleme alınışı
hakkındaki şüphelerin artmasına neden olmuştur. Dolayısıyla Ethem’in
hatıralarının güvenirliliği tam olarak sağlanamamaktadır.
Hatıraların tamamen Ethem tarafından kaleme alındığını söylemek çok
güçtür. Bu konuda özel bir inceleme yapan ve hatıraların aslını gördüğünü
iddia eden Şevket Süreyya Aydemir; hatıralar hakkında “…Eski harflerle
yazılmış ve aslından kopya edilmiş üç defter halindeydi. Daha ilk bakışta
görülüyordu ki, bunlar aynı insanın elinden çıkmamıştır. Defterlerin birinde
sade, gelişigüzel ifade ve üslup, diğer bir defterde oldukça ağdalı bir
Osmanlıca halini alıyordu. Hatıralar, bizzat Çerkes Ethem tarafından
yazılmayıp, onun ağzından ya kardeşleri, ya da adamları tarafından kaleme
alınmış olabilir. Hatıralarda göze çarpan bir cihet de, tarih eksiklikleri ve
önemli tarih çelişmeleridir…”101 demektedir.
“Çerkes Ethem Hadisesinin Nutuk Temelli” incelenmesinden
çıkarılan sonuç şudur ki; Ethem, Milli Mücadele’nin başlangıç safhasında gerek cephede Yunan birliklerine karşı, gerekse yurt içinde meydana gelen
ayaklanmalarda etkin bir şekilde faaliyet göstermiştir. Ancak, Ankara
muhitine geldiğinde, meclis içinde oluşan Mustafa Kemal veya ulusal
hareket karşıtı muhaliflerin ve muhalif mebusların etkisinde kalarak, daha
önce kendi kafasında yer eden Bolşeviklik düşüncelerini pekiştirmiştir.
Elinde mevcut kuvvetlerin, kendilerinin izlediği siyasete önemli bir katkı
sağlayacağını uman ulusal hareket karşıtı muhalif politikacıların, kendisini
kandırmalarına engel olamamıştır. Bu düşünceler çerçevesinde kendisine bir
aidiyet ve hâkimiyet olgusu sağlayacak Yeşil Ordu Cemiyeti mensubiyetini
benimsemiştir. Gençlik yıllarında Teşkilat-ı Mahsusa’dan edindiği gayri
nizami harp tecrübelerini, ülkenin içinde bulunduğu kargaşa ortamından
yararlanarak uygulama alanına koymaya çalışmış, ancak bunda da başarılı
olamamıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve diğer ulusal liderler ise; günün koşulları
çerçevesinde elde mevcut yegâne kuvvet olan Ethem Kuvayı Seyyaresini
gerektiği zaman ve yerde, gereken şekilde kullanabilmek için başlangıçta her
türlü gayreti göstermiştir. Ancak, yurdun işgalden kurtarılması amacıyla,
düzenli Yunan kuvvetlerine karşı mutlaka düzenli bir ordunun kurulması için
uygun koşullar oluşmaya başlamış ve çalışmalar bu yönde ağırlık
kazanmıştır. Kuvayı Milliye birliklerinin de düzenli ordu bünyesine dâhil
edilmesi esnasında, Ethem ve kardeşlerinin göstermiş olduğu tepkiler
bulundukları cephenin önemi göz önüne alınarak iyi niyetle ve nasihatle
giderilmeye çalışılmıştır. Nihayet durumun adeta bir isyan niteliğine
dönüşmesi üzerine, gereken tedbirler geliştirilmiş ve Ethem kuvvetleri
önlerindeki düşmanla birlikte sürülerek, Milli Mücadele tarihindeki çok
talihsiz bir konuma mahkûm edilmiştir.
KAYNAKLAR
Atatürk, Gazi Mustafa Kemal; Nutuk, Ankara, 1927.
Atatürk, Gazi Mustafa Kemal; Nutuk, Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 2010.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, T.T.K. Basımevi, Ankara, 1997.
Aydemir, Şevket Süreyya; Tek Adam Mustafa Kemal, Cilt II, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 2009.
Cebesoy, Ali Fuat; Milli Mücadele Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul, 2010.
Çerkes Ethem; Çerkes Ethem’in Hatıraları, Dünya Yayınları, İstanbul, 1962.
İnönü, İsmet; Hatıralar, Bilgi Yayınları, C.I, Ankara, 1992. 

20-11-2022/ SEZAİ ÖKTE - Not: Çoğaltılamaz ,paylaşım yapılamaz bilgi ve araştırma amaçlıdır