Çocuklarımız, torunlarımız olur, sevinçten ayaklarımız yerden kesilir. Canımız, ciğerimiz onlar. Onlar için adlardan ad, sıfatlardan sıfat, makamlardan makam beğenmeyiz. Yemeyiz yediririz, giymeyiz giydiririz. El bebe gül bebe büyütmeye çalışırız onları…
Ve zaman su gibi akıp geçer, öğrenim çağına girerler.. Kreşlere, ana okullarına, ilköğretim okullarına, ortaoğretim okullarına, yükseköğretim okullarına, kurslara göndeririz, kimselere muhtaç olmasınlar, ekmeklerini kazansınlar, yurtta ve dünyada olup bitenleri doğru anlayıp değerlendirsinler, kendi ayakları üstünde durabilsinler, diye…Bunlar bizim dileklerimiz, beklentilerimiz.
Peki, eğitimi planlayanlar, düzenleyenler, uygulayanlar kimler? Onlar da bizim gibi mi düşünüyorlar? Yıllar süren eğitim süreci sonunda ortaya çıkacak kitleden beklentileri bizim beklentimizle örtüşüyor mu?
Eğitim, eğitilene istendik davranışlar kazandırma, öğretim ise bu davranışlarda kullanılacak bilgi ve becerileri edindirme işidir. Bizim çocuklarımızın eğitiminden beklentilerimizle çocuklarımızın eğitimine el koyanların amaçları arasında örtüşme olmadıkça varacağımız yer felâketin merkezidir. Yıllar yılı birlikte çabaladıktan, çileler çektikten sonra bir de görürüz ki çocuklarımız ya diplomalı işsiz olmuş, ya bir tarikatın, bir terör örgütünün militanı, bir uyuşturucu çetesinin kurbanı… olmuş!
Bu nedenle, çocuklarımızın eğitim ve öğretiminde uygulanacak müfredat programlarını hazırlayanların çalışmalarını yakından izlemeli, gerçek amaçlarının bizim beklentilerimizle örtüşüp örtüşmediğini değerlendirmeli, çocuklarımızın zaman ve enerjilerinin haince israf edilmesiyle sonuçlanacak programlara asla izin vermemeliyiz. Bilmeliyiz ki çocuklarımızın vakit ve enerjilerinin israfıyla sonuçlanacak programlara seyirci kalmak, aynı zamanda ulusumuzun geleceğinin karartılmısına da seyirci kalmaktır.
Çocuklarımızın zaman ve enerjilerine el koyan felaketlerden biri de, ellerindeki, evlerindeki uyuşturucu internet oyuncaklarıdır. Bu yolla ele geçirilen çocuklarımızın vakit ve enerjilerinin nasıl çalındığını görmemek mümkün değildir. Buna seyirci kalmak da toplumumuzun felaketlere sürüklenmesine, çocuklarımızın uyuşturucu tacirlerinin ya da terör örgütlerinin elinde oyuncak olmalarına göz yummaktır.
Hayvanlar kendi yavrularına uygun besinleri nasıl bulacaklarını, hayatta kalmak için nasıl kaçacaklarını ya da savaşacaklarını başarıyla öğretebilirken bizim çocuklarımızın şunca yıllık eğitim öğretim süreci sonunda işsiz güçsüz sokakta kalmalarını kabullenmemiz insana yakışır bir durum değildir. Öte yandan çocuklarımızın uyuşturucu tacirlerince, suç ve terör örgütlerince kapışılmasına seyirci kalmamız da insanlıkla bağdaşmaz.
Anneler, babalar olarak eğitim düzeniyle yakından ilgilenmek, onların kendi beklentilerimiz doğrultusunda eğitilmelerini sağlamak için müfredat programlarının hurafelerden arındırılarak çağdaş bilim ve eğitim çerçevesinde yeniden düzenlenmesi talebiyle yasal girişimlerde bulunmak kaçınılmaz görevimizdir. Çocuklarımızı çağdaş ve bilimsel bilgilerle donatmak yerine hurafeler ve işe yaramaz bilgilerle oyalamak, hem tek tek insanlara, hem de tüm ulusa ve insanlığa ihanettir. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarına, başta eğitim sendikaları olmak üzere insanlık onuruna sahip çıkan her kişiye, her kuruluşa görevler düşmektedir.
Çağımız bilim çağıdır. Çocuklarımızı eğitsinler diye kimlerin eline teslim ettiğimize dikkat edelim! Onları türlü türlü sapıklıkların kurbanı olabilecekleri sözüm ona yurtlara, özel eğitim tuzaklarına kurban etmeyelim. etmeyelim.
REMZİ KISA – GÖNEN