Çoğu hikayemde anlatmaya çalıştığım gibi ekonomik zor şartlarda büyüdüm, okudum ancak babam, Ladik’te iki göz odada kalan, hiç evlenmemiş, Ladiklilerin desteğiyle geçinip giden Göbel Mehmet, Şarapçı Nail amcalar, Deli Fatma teyze gibi bizden çok daha fakir insanları örnek göstererek üstümüzdekilere değil altımızdakilere bakmayı, halimize şükretmeyi, beterin beteri olduğunu öğretti bizlere.
Babam, onları ayda bir sırayla akşam yemeğinde misafir eder, harçlıklarını vererek uğurlardı. Bu üç gariban –belki 4., 5. de vardı- misafirimiz olduğunda babamın köşesinde ağırlanırdı. Onlardan ve onlar sayesinde babamdan çok şeyler öğrendim.
Fatma teyze… Lakabı Deli Fatma… 50-55 yaşlarında, kimsesiz, tek başına yaşayan, hiçbir geliri olmayan, tek kusuru çok konuşması ve her şeye maydanoz olması olan gariban kadıncağız… Onu gerçekten deli sanıyordum. Deliyse tek başına nasıl yaşıyor diye düşünmemiştim. Bilmeden, düşünmeden söylenene inanmak! Çocukluk işte!
Deli Fatma teyze yine bir akşam bize misafirliğe geldi, babamın köşesine kuruldu. Annem, teyzem sofrayı hazırlıyor. Fatma teyze oturur oturmaz başladı konuşmaya, tenkide… Bizimkiler alışık oldukları için alınmıyorlar. Kalp kırmadan he he diyerek bildiklerini okuyorlar. Delinin sözünü ciddiye alacak değiller ya!
Babam eve geldi. Suratından gergin, sıkıntılı olduğunu anladım. Çocuğum, sebebini sorma şansım yok.
Babam hemen sözünü kesti.
Babam cebinden bir lirayı çıkarıp uzattı.
Babaannem parayı aldı.
Fatma teyze işaret ve başparmağını birleştirip dudaklarının bir ucundan diğer ucuna kadar fermuar çekme hareketi yaptı.
Yemeğimizi yedik, sofra toplandı, teyzem bulaşıkları yıkadı. Babam çayını yudumlayarak ajansı dinledi… Saat 21.00 oldu. Yaklaşık bir buçuk saat geçti ama Fatma Teyze de gık yok.
Başını öne arkaya sallayarak evet cevabı verdi, babam odasına çıktı… Saat 22.00 oldu, babaannem acıdı, dayanamadı.
Başını, kaşlarını yukarıya kaldırarak hayır cevabı… Tık yok. Annem ısrar etti.
Bu defa başını sağa sola sallayarak olmaz cevabı verdi. İçimden deli değil, zırdeli, ben olsam parayı alır şakımaya başlardım diye düşünüyorum.
Saat 23.00 oldu, Fatma teyze ayaklandı. İşaretlerle şalını istedi. Annemin getirdiği şalını başından aşağı omuzlarına örttü. Nihayet ağzını açıp konuştu.
Fatma teyze annemin verdiği parayı da aldı, koynuna yerleştirdi.
-Tülay, bir lira hakkım, bu hayrınız. Allah hayrınızı kabul etsin. Hakkım yok ama varsa da helal olsun. Hafız sözümde durduğumu bilsin.
Deli Fatma teyze evine doğru yola çıktı. Sanırım yaz tatili olduğu için uyumamıştım. O geceyi çok iyi hatırlıyorum. Uydurmuyorum, abartmıyorum, üçüncü ağızdan yazmıyorum.
Sene 2012… Okuduklarımı, duyduklarımı, bildiklerimi düşünüyorum. Kısa yoldan, emek harcamadan, hak etmeden, yandaşlık sayesinde köşeyi dönen uyanık, kurnaz tipler aklıma geliyor ve keşke Fatma teyze gibi hepimiz “Deli” olsak, olabilsek diyorum…
PENCEREM kitabımdan alıntıdır…
06-01-2021/Op.Dr.Sinan Beyhan /Bandırma