Demokrasi Bir Araç Değil, Bir Yaşam Biçimidir

27 Mayıs, tarihimizde çok partili döneme geçiş sonrası yaşanan 10 yıllık DP iktidar dönemine askeri bir darbe ile son verildiği gün.
Her tarihsel olayı, gerçekleştiği zaman ve koşullarında yargılamak, değerlendirmek tarih biliminin bir gereği ve gerçeğidir. 27 yıllık bir iktidar.

Partinin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Paşa, kökü savaş meydanlarından gelen, emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi vermiş, döneminde saltanat ve hilafet kaldırılmış. Tarihte egemenliğin babadan oğula geçtiği hanedan egemenliğini kaldırmış, laiklik ilkesini kabul etmiş, çoğunluk halkı Müslüman olarak kurulmuş ilk ve tek CUMHURİYET.

Demokratik ve laik, sosyal, kültürel, hukuk alanlarında tarihimizin en köklü devrimlerini gerçekleştiren halkçı, devrimci, milliyetçi bir parti.

Demokratik bir cumhuriyet rejimi hedefleyen, kurucu liderinin izinde, CUMHURİYET HALK PARTİSİ KURUCU İKTİDARI. 24 Mayıs 1950 yılında, ilk kez YSK gözetim ve denetiminde serbest, gizli oy, açık sayım esası ile yapılan seçimle kendi iktidarını, milli iradeye saygı gereği devrediyor.

YSK’ya gitmiyor, 7 ay sonra bir erken seçim istemiyor. Milli iradeye saygı duyuyor yani. Daha demokrasi ve özgürlükler tam yerleşememiş ama bir yerden başlamak gerekiyor tabi ve 1950 de başlıyor.

Bugün için ve bütün iktidarlar için, DP‘sinin 10 yıllık iktidar dönemi ve uygulamaları alınması gereken derslerle doludur.

Hiçbir demokratik rejim, demokratik hak ve özgürlükleri yok etme özgürlüğü vermez. Demokratik düzen, farklı ve karşı fikirlerin baskı altına alındığı, farklı düşüncede olanların zorla bastırılıp, susturulduğu, tutuklandığı, hapislerde süründürüldüğü bir rejim değildir. DP iktidarının özellikle ikinci iktidar döneminde yapılan baskı ve uygulamalar ne yazık ki genç demokrasimizin yolunu karartmaya başlamıştır. CHP Genel Başkanı’nın yurt gezileri engellenmek istenmiş, muhalif yazarlar tutuklanmış, basın sansürlenmiştir. CHP’yi ihtilal hazırlığı içerisinde olmakla suçlayan iktidar, 1960 Nisan ayından itibaren basını ve muhalefeti soruşturmak amacı ile gazete kapatmaktan, muhalif düşüncede olanları tutuklamaya kadar geniş yetkilere sahip Tahkikat Komisyonları kurmuştur. CHP’nin yayın organı Ulus Gazetesi başta olmak üzere muhalefete destek veren birçok gazete aralıklarla kapatılmış, Mayıs 1959’da CHP lideri İsmet İnönü’ye Uşak’ta, İzmir’de, İstanbul’da ve Ankara’da yine saldırılar olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi lideri İsmet İnönü’nün TBMM çalışmalarına katılması dahi yasaklanmıştır.

“Kurtuluş Savaşı Garp Cephesi Komutanı Paşa” hakkında asker kaçağı olduğu propagandası dahi yapılmıştır.

Bugün Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesini elbette üzüntüyle karşılıyoruz. Ancak 10 yıllık iktidarı dönemlerinde, muhalif kesimlere özellikle CHP‘lilere yapılan baskı ve zulümleri ve ayırımcı muameleleri ve buna dair hikayeleri bizzat ben ve benim kuşağım çocukluğunda rahmetli büyüklerinden dinlemiştir. CHP’nin Atatürk’ün vasiyeti ile bıraktığı malvarlığına el konulması, vatan cephesi oluşturulması gibi demokratik hak ve özgürlüklerin askıya alındığı uygulamalar belgeleri ile ortada duruyor. Keşke darbe yoluyla değil olağan yollarla tekrar demokratik hak ve özgürlükler yaşama geçirilse ve gerekli reformlar yapılabilse idi.

Demokrasi, kendi iktidarlarını devam ettirmek için her türlü fikrin baskı altına alındığı otoriter ve totaliter bir iktidar yaratmak için kullanılan bir araç değildir. Menderes ve arkadaşları keşke idam edilmeseydiler. O yargılamalarda avukat olarak bulunan ve Menderes’i savunan Hüsamettin Cindoruk‘un bugünkü iktidarın yönetim anlayışına yönelttiği eleştiriler adeta ders niteliğindedir. Cindoruk’un bizzat; “Biz İnönü’nün, asker kaçağı olduğunu söylerdik ve de inanırlardı. Düşünebiliyor musunuz, adam hem paşa, hem Garp Cephesi komutanı, hem de asker kaçağı…” ifadelerini o dönem için kullanması ibret vericidir.

Demokrasi başka düşünce ve anlayışları baskı ve zorla susturmanın aracı değildir. Demokrasi, istediğimiz iktidarı yaratmak için binilen bir tramvay, bir araç değil, her düşüncenin şiddet ve hakaret içermediği sürece korunup saygı duyulduğu bir yaşam biçimidir. Demokrasi, iktidarın siyasal çoğunluğu ve gücü karşısında, zayıflıkları ve güçsüzleri, farklı düşünce ve inançları koruyan organların varlığı ile yaşayabilir. Bu organlar da yasama, yürütme ve yargıdır. Kuvvetler ayrılığıdır. Hukukun üstünlüğüdür. Yürütmenin, yani iktidarın her türlü eylem ve işleminin yargısal denetime tabi tutulmasıdır. İşte DP iktidarının siyasal çoğunluğu ve iktidar gücü ile antidemokratik yasa ve uygulamalarını, yasama veVyürütme organlarını denetleyen, bağımsız ve tarafsız bir Anayasa ve idari yargı olsaydı, ne 27 Mayıs darbesi yaşanacaktı, ne de Menderes ve arkadaşları idam edileceklerdi.

Demokratik, parlamenter rejimlerin esasının, hukukun gücüne ve üstünlüğüne dayandığını asla unutmamak gerekir. Demokratik rejimler, demokratik yolları kullanarak iktidara gelenlere, demokratik hak ve özgürlükleri kaldırma hak ve yetkisi vermez. Çünkü bu haklar VAZGEÇİLEMEZ,DEVREDİLEMEZ ve DOKUNULAMAZ haklardır.
Bugün Türkiye’de, tarihimizde o gün yaşanan acı ve yargı adına utanç verici idamların yaşandığı Yassıada’yı Demokrasi ve Özgürlük Adası olarak düzenleyen 18 yıllık AK Parti iktidarına sormak gerekiyor; iktidarınız döneminde Türkiye; demokrasi ve özgürlükleri tartıya koyduğumuzda, dünyada basın özgürlüğü alanında 190 ülke arasında 163. , Avrupa’da ise 42. olarak son sıradadır.

Türkiye, 2019 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde ise 126 ülke arasında 109’uncu sırada yer almaktadır. Hani derler ya “Lafla peynir gemisi yürümez”. Demokrasi ve Özgürlükler lafla olmaz ,Düşünceleri nedeniyle en fazla tutuklu gazeteci Türkiye’de ,CHP ‘li Gençleri ,talimatla tutuklatan bir kafadan ,ne demokrasi ,ne özgürlük çıkar.Yassıada’yı beton Adası yapan anlayıştan demokrasi ve Özgürlük vizyonu çıkmaz. Sözlerimiz, yaptıklarımız adaletin ve tarihin şaşmaz terazisinde tartılacaktır.

    1. ve 26. Dönem Balıkesir Milletvekili ve Adalet Kom. Üyesi Av. Namık Havutça

27-05-2020/BANDIRMA

Yayınlama: 28.05.2020
1
A+
A-
REKLAM ALANI