Seçimler öncesi-sonrası herkes kendi bulunduğu pencereden süreci değerlendiriyor, kendi yorumlarını yapıyor, geleceğe ilişkin sevinçlerini, beklentilerini, kaygılarını, korkularını dillendirmeye, siyasal hayata yön vermeye çalışıyor.
Aktörlerin önemli bir bölümü mevcut sistem içerisinde çözüm üretmeye, bu düzeni değiştirmeden kendine yer edinmeye yönelik.. Önemli ölçüde sol çevrede bu seçeneklerden birinin peşine takılmış yada eklemlenmiş pozisyonda…
RTE ve onun kurduğu diktatörlüğü ve ürettiği gerici-faşist düzeni karşısına alan, halkın iktidar, söz ve karar sahibi olduğu devrimci seçenek üzerinde sürdürülen bütünlüklü bir tartışmadan ve toplumsal pratikten hala uzağız…
12 Eylül yenilgisiyle beraber yaygınlaşan ve neredeyse tüm toplumu esir alan “yenilgi psikolojisi” liberal fikirlerin yaygınlaşması, örgütsüzlüğün kutsanması, birey olma içgüdüsünün ön plana çıkartılmasıyla günübirlik tutum alışların yaygınlaşması, bu sürecin uzun süre sürmesine neden oldu (Kürt hareketinin koyduğu direnç dışında).
Bu süreçte sol en önemli üç özelliğini kaybetti. a-)kendi öz gücüne güvenme ve ideolojik bütünlük. b-) Halkın ve eylemin yaratıcı gücüne güvenmeyi. c-) Dayanışma, yoldaşça ilişkiler, vb.
Elbette ki bu süreçte direnen sendikalar, meslek odaları, devrimci çevreler ve hareketler vardı ve kesintisiz olmaya devam etti.. Ama bu çabaların hiç biri bütün toplumu etkileyen, sarmalayan bir seçenek düzeyine ulaşamadı. Toplumsal direnişlerin en önemlileri bile bir döneme damgasını vurdu, bir kabarma yarattı, sonrasında burjuva kulvarlarında savrulup gitti…
Bahar eylemleri, KESK mücadelesi, Zonguldak Direnişi, Tekel eylemlilikleri, HES eylemleri , gençlik eylemleri, kadın hareketinin yükselişi ve daha pek çok sayabileceğimiz eylemlerle biriken, AKP nin uygulamaları ve Yeni Türkiye projesinin topluma dayatılmasına karşı, toplumda başlayan direnme eğilimleri (ki bu eğilimleri devrimci bir program etrafında örgütlenmesini başaramadık) kendisini GEZİ direnişiyle ifade etti.
Bütün Türkiye’de milyonlar sokaklara aktı. Aslında bilinen ama unutulan yukarda ifade etmeye çalıştığım solun özelliklerini hatırlattı, bilinen YOL’u yeniden hatırlattı-tarif etti…
Gezi direnişi üzerine çok şey söylenebilinir ve araştırmalar yapılabilinir… Ama beni ilgilendiren politik sonuçlardır şimdilik…. Üç şey söylemek mümkündür. 1- Gezi 12 Eylül ile nasıl, nerde, ne şekilde hesaplaşılması gerektiğini, 12 Eylülün devamı olan AKP diktatörlüğünün sokakta yıkılabileceğini gösterdi, sol bir söylemle korku bulutlarını dağıttı, 2-Türkiye de 12 Eylül ile dayatılan ideolojik-politik yanılsamalarla beslenen, solda epeyce yaygın olan yasallık ile meşruluk arasındaki açı farkını yoketti… 3-Türkiye solunda egemen olan “dışındaki güçlere bel bağlama, daha büyük kümelerin peşine takılma” gibi liberal anlayışların kırılmasına ve etkisinin önemli ölçüde azalmasına yol açtı…
Seçimler, seçimlerde alınan tutumlar ve seçim sonuçlarının değerlendirilmesinde bütün bunların izlerini görmek mümkün.
Seçimlerde asıl olanın “kimin kazanmaması gerektiği, nerenin dağıtılması gerektiği” atlanarak, bütün toplumsal direnişin değil kendi siyasal çıkarlarına uygun posizyon almakta ısrar edildi…
Devrimciler bu süreçte kendi pozisyonlarını emekçi halkın çıkarları ve kendi öz güçleri ile yaratacakları yeni bir hayatın olanaklarını aramaya devam ettiler. Bir yandan AKP-RTE diktatörlüğünün dağıtılması diğer yandan Halkın Bileşik Muhalefet Hareketinin yaratılması olanaklarını araştırdılar ve bu çalışmalarına devam ediyorlar.
Seçim sonuçları bize gösteriyor ki; seçimlere katılan-katılmayan, şuna ya da buna oy veren vermeyen, “bir liberala oy verdim. Allah affetsin” diyen demeyen, bütün toplumsal katmanlarda giderek derinleşen direnme eğilimi hala canlı ve hala örgütlenmeye-direnmeye aday.
Gezi bir yanıyla 30 mart seçimlerine katılımı tavan yaptıran eğilimi de içinde taşırken diğer yanıyla da CB seçimlerinde katılımın taban yapmasını içinde taşıdı. Ve sandığın hem önemini hem de önemsizliğini ifade etti. Asıl olanın başka yerlerde aranmasın gerektiğinin de altını çizdi.
ŞİMDİ!
Tamda şimdi bu direnme eğilimlerinin böylesine kabardığı, RTE diktatörlüğünün giderek daraldığı bir dönemde, “DEVRİMCİLER, EMPERYALİZME, DİKTATÖRLÜĞE, FAŞİZME KARŞI MÜCADELENİN EN ÖN SAFLARINA” demenin ve gereklerini yerine getirme zamanıdır.
Mahallelerde, işyerlerinde yoldaşlık, dayanışma, sevgi ağlarını yeniden kurmamızın önünde hiçbir engel yoktur. Ve bunun olanakları dünden daha çoktur ve elzemdir. Bugün kuracağımız küçük küçük ilişkiler yarının büyük umutlarını yeşertecektir. Birleşik Muhalefet Hareketini ve onu besleyecek iradeyi büyütmenin ve böyle bir iradeyi örgütlemenin tam zamanıdır şimdi. Mütevazi, halkı hakir görmeyen, sözünün ve eyleminin anlamlı olduğu ve hayat bulduğu olanak ve imkanları yaratabiliriz. Bu bizim ellerimizdedir. Gezi bu YOL’u bize yeniden hatırlattı… Gezinin hatırlattığı, eksikliğini ger geçen gün daha fazla hissettiğimiz o duygu yoğunluğunu şarkının şu dizleri ile ifade etmemde bir sakınca yok sanırım..
“eksik bir şey var hayatımda, Gözlerim neden sık sık dalıyor, Eksik bir şey mi var hayatımda, Gökyüzü bazen ciğerime doluyor, ……. Kalksam duraktan dolmuş gibi, Arka koltukta unutulmuş gibi, Terliklerimle gelsem sana, Sonunda aşkı bulmuş gibi…”
Devrim aşkının içimizi yakması hala mümkün!
ŞABAN ÖZDEMİR /28-03-2021/BURSA