Dikkat Edin Öldürülmeyin!

Bu ülkede işini layıkıyla yapan insanlarımız var.

İşini benimseyen, benimsediği işini severek, hakkıyla yapan, maaşını sonuna kadar hak eden, hatta emeğinin karşılığı ödenmez dediğimiz, yardımcı olabilmek için elinden geldiğince çabalarken nasıl teşekkür edeceğimizi bilemediğimiz vatandaşlarımız var.

**

Diğer elimizde de işini severek yapmayan, çalışmaktan belki de insanlardan iğrendiği yüzünden okunan, ihtiyacınız olduğu anlarda başvurduğunuzda sizi başından savmak için çabalayan, bulunduğu yeri asla hak etmeyen, hak etmediği maaşını gününde çatır çatır alan vatandaşlarımız da maalesef var.

Bunlar günlük hayatımızın içinde her meslekten insanlar.

Hepsi ayrı ayrı hayati önem taşıyan işler icra ediyorlar. Örneğin temizlik işçileri,-şükran duyuyoruz- onlar olmasa etraf çöp basar yaşanmaz hale gelir, terziler olmasa giyecek kıyafet bulamayız, satış temsilcileri olmasa o kıyafetlere ve diğer ihtiyaçlarımıza ulaşamayız, doktorlar olmasa tedaviyi bırakın hastalığımızın tanısını koyamayız, çocuk bakıcılarımız olmasa kadınlarımız iş hayatında aktif olamaz, polisimiz olmasa koruyanımız, sahip çıkanımız olmaz, şöförlerimiz olmasa ulaşımda sıkıntı yaşarız, savcımız, hakimimiz olmasa adaleti sağlayamayız.

Daha satırlarca, sayfalarca sayabileceğim çok değerli mesleklerin icraasında görevli insanlarımız var. İşini layıkıyla yapan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum ve size minnettarız bunu bütün kalbimle söylüyorum. Siz bizim hayat kolaylaştıranlarımızsınız. Siz bu ülkenin emanetçilerisiniz. Hepiniz insasnlık adına hizmet veren bir asker gibisiniz.

**

Bütün bunları düşündüğümüzde hayatımız için, hayatta kalabilmemiz için, kendimiz için istediğimiz en önemli etken nedir? Sağlık değil mi? İşte biz ister istemez belki farkında olarak belki olmayarak sağlık sektörünü ve can güvenliğini sağlamakla sorumlu emniyet teşkilatını ve askerlerimizi ön planda tutuyoruz. Çünkü önce hayatta olacaksın, sağlıklı olacaksın ki gerisi gelecek. Demem o ki bazı meslekteki vatandaşlarımızdan beklentimiz daha büyük oluyor. Mesela doktorlar…

Pandemi döneminde göz kuruluğum arttığı bir zamanda hastaneye gitmekten çekindiğim için internetten göz kuruluğu tedavisiyle ilgili bir araştırma yaptım. Türkiye’nin en önemli gazetelerinden birinde hint yağını göze damlatmanın göz kuruluğunu tedavi ettiğini okudum. Tabi normal olduğu üzere uzmanına danışmadan kullanmak istemedim. İnternet üzerinden iki göz doktoruna ulaştım online hizmet verilmiyor ben de cevap alamayacağımı düşünmüştüm ki pandemiyi ve bu durumda hastaneye gitmek istemediğimi göz önüne alan sevgili doktorlarımız açıklayıcı cevaplar vermiş. Düşündüm dedim ki bu insanlar para kazanmıyor artı özel hesaplarına ulaştım mesaj attım diye terslemiyor üstüne bir de göz sağlığım bozulmasın diye uzun uzun yazıp açıklama yapıyor. İşte bu yardımseverlik, işte bu meslek aşkı, işte bu halden anlama ve insaniyet. Burdan da teşekkür etmek istiyorum bu insanlar ülkenin dört bir yanında görevdeler sayın Ümit Karaalp ve sayın Neşe Arslan bu ülke insanları size sahip olduğu için çok şanslı. Bu arada sakın hint yağını gözünüze damlatmayın ve sakın olaki internetten okuduğunuz, duyduğunuz her bilgiyi uzmanlarca teyit ettirmeden uygulamayın. Hint yağını gözüne damlattığı için kalıcı zarar verip ömür boyu göz damlalarıyla yaşamak zorunda olan genç bir kadına da denk geldim daha sonra.

**

Diğer elimde de bir kalp doktorunun kalp krizi geçirdiğini düşündüğü bir adamın önünden elini kolunu sallayarak geçip ‘Bana ne, hastaneye götürsünler mesai saati içinde ve hastanede değilim yani müdahale etme zorunluluğum yok’ duruşuna şahit olmuşluğum, yine aynı doktorun hastaneye gelen hastalarından birine ‘Bu ayvayı yemiş, hiç kendimi yoramam’ dediği ve çoğu operasyona alkol alıp girdiğine bizzat şahit olmam beni psikolojik olarak ciddi bir şekilde sarssa da, böyle çürük elmaların yanında iyi insanların va olduğunu bilmek içime su serpiyor.

**

Bunun yanında geçen hafta yaşadığım başka bir olaydan da bahsetmek istiyorum. Bandırma Cumhuriyet Caddesinde Palas Otelin önünde motosikletle sağ şeritte ilerlerken sol ön çaprazımda kırmızı bir arabaya, çok hızlı gelen ticari taksi şöförü arkadan çarptı. Kafamı çevirip baktım ki o hızı yetmezmiş gibi bir de telefonuyla oynayan trafik magandası. Durmadım, sağ şeritte devam ettim. Sinyalimi vermiş heykelin oradaki göbekten Ordu Caddesine döneceğim sırada aynı maganda aynı hızla soldan gelip İdo’nun oraya kırdı. Belli ki vur kaç yapıyordu. Bunu yaparken az daha bana da çarpıyordu. Motosiklette dengem bozuldu son anda toparlayabildiğim için düşmedim.

Hemen 5 metre ilerde göbeğin orda trafik polisi vardı, gittim yanında durdum. Kırmızı arabanın sahibi de arkamdan geldi yanımızda durdu. Biz başladık derdimizi anlatmaya. Benim asıl derdim şuydu. Tamam o trafik magandası kırmızı arabaya çarptı can kaybı olmadı. Beni hatalı solladı geçti can kaybı olmadı! Ya bizden sonra aynı hızla ve dikkatsizlikle gide önüne bir kadın, bir çocuk, bir yaşlı çıkarsa?

Aldığım plakasını trafik polisine söylediğim halde bir şey yapamayacağını söyleyerek bizi emniyete yönlendirdi. Kırmızı arabanın sahibi beyefendi de indi arabasını kontrol etti. Arabasının arkasındaki tampon koruyucu sayesinde arabası zarar görmemişti. Bilakis taksinin çarpmadan zarar görmüş olabileceğine değindi ve acelesi olduğunu belirterek yoluna devam etmek istediğini söyledi. Herhangi bir konuda yardımcı ve şahitlik yapabilmek için bilgilerini bana verdi.

Ben de Emniyet Merkezine gittim.

Kapıda memur arkadaşlar vardı. İki dakikalık derdimi, yarım saat polislere anlatmaya çalıştım. Polis memurları sıra sıra bunun çokta önemli bir olay olmadığını, kameraların bahsettiğim yerleri göremeyebileceği için şikayetçi olsam dahi bir şey yapılamayacağını, boş yere kendimi mahkemeye git gelle yormamam gerektiğini, o maganda inkar ederse bir şey yapılamayacağını söyleyerek benimle vedalaşmak istediler. Israrcı olduğum içinde tabiri caizse biraz bozuk atarak beni içeri aldılar ve ifademi verdim. Ben çıkarken genç bir adam daha geldi. Çorbacıların oraya park ettiği arabasına arkadan vurup ciddi bir hasar oluşturarak kaçtığıuna dair derdini anlatıyordu. . Polis memuru aynı şeyleri gence tekrarlıyordu ki müdahale edip, ‘Lütfen bu insanlar cezasız kalmasın, herkes yaptığının bedelini ödesin ki biraz daha dikkat etmeye başlasın ve sizden, bizden sonrakilerin canı daha fazla yanmasın’ diyerek mağdur genci hakkını araması için teşvik ettim.

Polis memuru ona bir dosya daha ekledim diye benden pek hoşlanmamış görünüyordu.

Geçen sene benzer bir olayla ilgili daha emniyete gitmek zorunda kalmıştım. 2019 yazında Ramazan bayramı arifesinde Liman Avm’ nin bahçesine park ettiğim motosikletimin benzin borusu kesilmişti. Bayramın üçüncü günü açılan servise motoru götürdüm ve değerlendirmeyi yapan arkadaş kesinlikle kasıtlı yapılmış bir şey olabileceğini, kesiğin bıçakla atılmış olduğunu söyledi. Ablamla birlikte emniyete gittik. Olayın üstünden beş gün geçmişti. Konuştuğumuz memurun bire bir ağzından çıkan sözleri yazıyorum

‘Boşver, bak gençsin bunları kafana takma, gez dolaş hayatın tadını çıkar, zaten bahçeyi gören kamera kayıtları çoktan silinmiştir hangi biriyle uğraşalım önümüzde daha 15 dosya var.’

Ablamla dönüp birbirimize baktık ve afallamış bir şekilde teşekkür ederek merkezden çıktık. Orda Müge Anlı’nın hep söylediği bir söz vardır o geldi aklıma:

‘Dikkat edin öldürülmeyin.’

Sahip çıkanınız, arkasını arayanınız olmaz.

Selma Hayal/Bandırma/04-07-2020

42
A+
A-
REKLAM ALANI