Doktor Hasta İlişkisi

DOKTOR HASTA İLİŞKİSİ

Son beş yılda 46 361 sağlık görevlisi saldıya uğramış. Çalışan doktor sayısının yaklaşık üçte biri, yani her üç doktordan biri. Bu rakam sizi ürkütmüyor mu? Yaklaşık 80 milyon nüfusumuzun hemem hemen % 99 unun bir doktorla doğrudan veya dolaylı olarak ilişkisi olmuştur. Bu da demektir ki biz hepimiz doktorlarımıza muhtacız. Bu demektir ki doktorlarımıza sahip çıkmalı, saygı göstermeli, onları gözümüz gibi korumalıyız. Bir doktora 557 kişinin düştüğü ülkemizde, doktora ulaşmak büyük lüks sayılır her birimiz için.Artık, ne yazık ki geri kalmış ülkeler arasında adı geçen ülkemizde, bütün değerlerimizi tükettiğimiz gibi sağlık sektörünü de hızla küçültüyor yok ediyoruz. Bu aymazlıkla bindiğimiz dalı kesiyoruz farkında olmadan.

Günde 33 sağlık çalışanı sözlü veya fiziksel şiddete uğrarken onlardan güler yüz, şefkat ve ilgi beklemeye hakkımız olabilir mi? Hangimiz; tepemize inen yumruğu, suratımıza çarpan tokatı, alnımıza dayanan silahı gülümseyerek karşılayabiliriz. Kusmuk, kan, irin demeden bize yardım etmeye çalışan, gecenin her saatine tatlı uykusundan uyandırıp yardım istediğimiz, hatta saçma sapan sorularla meşgul ettiğimiz insanların da bizim gibi etten kemikten yaratılmış olduklarını neden düşünmeyiz?

Her meslekte olduğu gibi bu kutsal mesleği gerektiği gibi yapmayan, yapamayanlar, mesleğin ticari yanına kapılıp Hipokrat yeminini unutanlar, bilgilerini güncellemeyip hastasına gereken tedaviyi yapamayanlar, teknik yetersizlikten, devletin yanlış sağlık politikalarından ve kişisel sorunlarından ötürü hizmet veremeyen sağlıkçılarının yanı sıra işini en doğru şekilde yapmaya çalışan; idealist, fedakar doktorlarımızı, sağlıkçılarımızı niye harcıyoruz? Görünen o ki;doktorlar da hastalar da sağlık sistemimizin ve cehaletin kurbanı. Sözün burasında sevimsiz bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum; Dört beş yıl önce çoğunuzun bildiği Zeynep Kamil hastanesinde refakatçi olarak bulundum.

Hastaneye girdiğinizde kendinizi Suriye, Pakistan veya geri kalmış bir islam ülkesinde sanıyorsunuz. Sakallı, takkeli, uzun etekli erkekler, türbanlı kara çarşaflı hanımların arasından zor yol bulup sekiz yataklı koğuşa ulaştık. Kapıya en yakın yatak bize verildi. Hemşireler girip çıkıp hastalarla ilgileniyorlar. Aylardan ramazan. Her yatağın başında bir refakatçi var. İftar vakti yaklaşınca sağlık görevlileri yok oldular. Çantalardan, torbalardan çıkan yiyeceklerle yatakların ayak ucuna sofralar kuruldu , dualar eşliğinde oruçlar açıldı. Sonra sofralar toplandı, yataklar yanlarındaki serum bağlantılarıyla birlikte duvar dibine birer birer çekilip sıralandı. Meydan açıldı. Sonra uzun etekler giyildi, seccadeler yerlere yayıldı topluca namaz kılındı. Sonra geç saatlere dek süren dini sohbeti dinledik. Sohbet içinde senin tarikatın şöyle , benimki böyle tartışmaları, yükselen sesler hastaların iniltilerine karıştı. Hastam ve ben sessizce olanları izledik.

Ertesi sabah jinekolog geldi hastalarla tek tek ilgilendi. Doktor kırmızı keten pantolon giymiş, saçları sarı boyalı, tepeye dik olarak taranmış ve jöleli, tek kulağında halka küpe. İçinizde (Eeee ne var bunda?) diyenler olabilir. Ama, bana bütün bunlar ne garip bir ülke olduğumuzu düşündürdü. Durum bu kadarla kalmadı, hastalar birer birer ameliyathane alınmaya başladılar. Derken ameliyata giden hastalardan biri sedyede bağıra çağıra koğuşa geri getirildi. Kadın var gücüyle( Beni ameliyat etmek zorundasınız. Ben yok canımdan 200 TL vezneye ücret ödedim!) diye bağırıyordu. Refakatçisi kızıymış. Telefon edip babasını çağırdı( Annemi yine ameliyat etmediler.) diye. Baba, beş dakikaya kalmadı, bağıra bağıra koğuşa girdi. ( O doktor çabuk buraya gelecek! Hemen karımı ameliyat etmezse ibreti alem için nah şurada alnının ortasından vurmazsam namuzsuzum!) Hastalar pikelerin altına sindiler. Refakat edenler de tık yok. Hemşireler ve bir güvenlik görevlisi adamı yatıştırmaya çalışıyor. Yaşlı ufak tefek adam, oldu bir canavar. Az sonra içeriye doktor girdi. Boyu iki metreye yakın aslan gibi bir genç. Görseniz bakmaya kıyamazsınız. Hepimiz nefesimizi tuttuk. O mangalda kül bırakmayan dayı bir anda kuzu kesildi. Doktor sakin bir sesle hastada ritim bozukluğu olduğunu, tasiyonu 24, 11 olan hastayı ameliyat edemeyeceğini söyledi. Ölüm riski olduğunu ekledi. Adam 200tl yatırdığını işsiz olduğunu söyleyince, doktor sessizce hemşiresiyle konuştu ( Git vezneden al paranı.) dediler adama.

Ne kadar eleştirsek beğenmesek de madem ki bu çarkın içindeyiz; birbirimize sahip çıkalım sağlık sektörünü aşağı çekmek yerine sağlık çalışanlarına karşı saygılı ve anlayışlı olalım.

Eğer kişisel hataları var ise bunları saptayıp üst kurumlara duyurumuzu yapalım. Kaba kuvveti, şiddeti yaşamımızdan çıkartıp atalım. Canımızı emanet ettiğimiz insanlara , saldırıp korkutarak, onları karalayıp meslekten soğutmak yerine kazanmaya çalışalım. Bindiğimiz dalı kesecek kadar aptal olmayalım. Şiddetin, çok basit sözel tacizden, ölümüne ve yaralanlanmalara kadar giden saldırıların her çeşidi sağlık çalışanlarının üzerinde yıkıcı etki yaratır.

Can korkusu olan insanın can kurtarmasını bekleyemeyiz.

ULVİYE KARA AKCOŞ - BANDIRMA 16-10-2018