İnsanın gerek birey ve gerekse tür olarak yönlendirildiği ilk süreç eğitim ve öğretimdir. Doğan bebeğe önce beslenmesi için süt emmesi öğretilir. Çocuklar, bunu içgüdüsel dürtülerle çabucak öğrenirler. Memeli canlı türlerinde de ilk öğrenme- öğretme eylemi budur. Sonra korunma dersleri gelir. Ebeveynler, çocuklarına çevreden gelebilecek tehlikeleri ve kaçarak, saklanarak bunlardan korunma yollarını öğretirler. Hayvanlar yavrularını bir süre çevreden topladıkları uygun besinlerle büyüttükten sonra onları doğayla baş başa bırakıp yeniden üreme sürecine dönerler.
İnsan yavrularının yaşayacakları eğitim öğretim süreci diğer hayvanlarınkinden farklıdır. Çünkü insan türü yaşam sürecini değişen doğal çevre ve ortam koşullarına uyum sağlama yeteneğine sahiptir. Yeni çevrelerinin varlıklarını tanıma, onları yarar ve zararlarına göre sınıflandırma, adlandırma, onları elde etme ya da uzaklaştırma yollarını öğrenmek zorundadır. Ebeveynler çevreye uyum ve varlıklarla doğru ilişkiler kurma konusundaki bilgi ve becerileri yavrularına kazandırmayı görev olarak kabul ederler. Bu görevlerin ifası aileler ve toplumlarca EĞİTİM – ÖĞRETİM olarak adlandırılır.
Eğitim ve öğretim süreci yaşanacağı ortamın ihtiyaçlarına ve imkanlarına göre planlanır ve programlanır. İnsanların binlerce yıl önceki yaşamları küçük aileler biçimindeki topluluklarda sürdürüldüğü için ebeveynler ya da küçük ailelerin reisleri tarafından, çocukların ve ailelerin ihtiyaçları göz önüne alınarak planlanırdı. Bu süreçte çocuklar için kendi yaşamlarını sürdürmede kullanacakları beslenme, barınma ve korunma bilgileri ile ailelerine yardımcı olmada kullanacakları bilgi ve davranışların kazandırılmasına önem verilirdi.
Zaman içinde insanların sayısı çoğalıp topluluklar büyümeye başlayınca yeni bilgiler, yeni beceriler, davranış ve yönetim biçimleri ortaya çıktı. Bunların çocuklara öğretilmesi ebeveynlerin boyunu aşınca, yöneticiler bu yeni gerekleri karşılamak üzere kendi güdüm ve yönetimlerinde, kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere eğitim-öğretimin örgütlemesine yöneldiler. Bu örgütlemenin amacını da “ÖĞRENCİLERE İSTENDİK BİLGİ, BECERİ VE DAVRANIŞLARI, İSTENDİK İNANÇLARI, İDEOLOJİLERİ KAZANDIRMAK” olarak belirlediler.
Öğretilecek şeylerin İSTENDİK olup olmadığı yöneticilerin takdiriydi. Yöneticiler, başında bulundukları toplumların kurulu düzeninin öylece sürüp gitmesinden yanaydı. Üretim ve paylaşım düzeni onun işine geliyorsa bu iyi bir düzendi ve sürüp gitmeliydi. Yöneticinin çevresinde bulunan yakınları, yandaşları onu işlerine geldiğince destekliyorlardı; ama hayatın akışı düzenin aleyhlerine bozulmasını getiriyorsa yöneticinin yandaşları çıkarlarını korumak için yöneticilerden gerekli önlemleri almasını istiyorlardı. Sonuç, toplumda kurulu düzenin sarsılmasına neden oluyordu. Bu bozulma giderek yönetimin değişmesine yol açıyordu.
Günümüzde de yeni yöneticiler, kendilerine ve yandaşlarına uygun yeni İSTENDİK bilgi, beceri, davranış, inanç ve ideolojileri belirleyip tolumun buna göre eğitilmesi sürecini başlatıyor ve bu, toplumların ekonomik ve sosyal yapıları yeni bir düzen ve örgütlenme gerektirip yeni yöneticileri ve yeni istendikleri yaratıncaya kadar böylece sürüp gidiyor. Bu süreç, toplumların kendi istendik bilgi, beceri, davranış ve ideolojilerini, inanç olarak bilimi benimseyip çıkarcı yöneticilerle yandaşlarını saf dışı ederek kendi geleceklerini belirleyecek düzeyde bilinçlenmelerine kadar böylece sürüp gidecek… Bunun için, insanların resmi müfredatın yanı sıra bilgi ve becerilerini çağın ve bilimin öngördüğü bilgi ve becerileri kazanmaya yönelmeleri gerekmektedir.
13-12-2022/ Av.REMZİ KISA