Dün, Bandırma Gazeteciler Cemiyeti’nin davetlisi olarak, Bandırma’ya gelen TGC Genel Başkanı Turgay OLCAYTO, Genel Sekreteri Sibel GÜNEŞ ve CHP Eski Genel Başkanı, bakan, milletvekili olarak da görev yapmış,gazeteci ,yazar siyasetçi Altan ÖYMEN’ in söyleşisine, paneline katılmak için, Barış Manço Kültür Merkezi’nde idim…
Sunumu yapan gazeteci ? Hepsine söz vermeden önce, konuşmacıların özgeçmişlerinden pasajlar okuyarak, moderatörlük dersi verdi, gövdesini gösterdi.!
Katılım fevkalade düşüktü çünkü REKLAM ve TANITIM’ ın silahlarını elinde tutan cemiyetin basın mensupları, cemiyet üyeleri nedense bu güçlerini kullanmamışlar ve bu paneli gerektiği gibi halka duyuramamışlardı. Duyurulduysa bu çok önemli bir panele katılmaktan imtina edilmesinin nedeni nedir? Bunu bırakın egoları tavan yapmış ki çalıştıkları gazetelerinin FACEBOOK sayfalarında bile bir kere paylaşım yapmayı yeterli gördüler ?!.Ama misafirlere ayıp ettiler.
En üzüldüğüm ise ; ALTAN ÖYMEN gibi Türk siyasi hayatında CHP Genel Başkanlığı’na kadar pek çok görevi ifa etmiş efsane birine CHPliler’in sahip çıkmaması ve onu yalnız bırakmasıydı. Protokolün olmayışı da, Bandırma Gazeteciler Cemiyeti ağırlığının, göstergesi olarak ortaya çıkan sonuçtur. Salonun bomboş olması…Önce davet edenleri, sonra da ilgilileri utandırmalı !
Panelin konusu ; TÜRK SİYASETİ ve BASIN ETİĞİ idi. Yani basının ahlakı ve mesleki ahlakı konusunda konuşulacaktı. Haliyle, basının ve mensuplarının ahlakından ve varsa AHLAKSIZ BASIN’ dan konuşulacaktı da, basın sektörünün en tepesinde oturanların,onları temsil eden cemiyet ve mensuplarının etik ve ahlakını sorgulamalarını elbette beklemiyordum.
Ve, öyle de oldu.
Konuşmacılar, Türk basınının tarihçesini anılarıyla anlattılar ve Olcayto Hoca’nın değindiği TAN GAZETESİ olayı skandalında olduğu gibi basının öyle göründüğü gibi dürüst bir dev olmadığını, 4. erk olarak sıkıntı olduğunu dolaylı itiraf ettiler. Sadece… Öyle ya ; Türkiye’de nasılsa diğer 3 erk (yasama-yürütme-yargı) zaten yıprandı ve artık TEK ADAM’ın silahı haline dönüştürülmeye çalışılıyor da, 4. erk de sanırım, TEK ADAM’a teslimiyetin provalarını yapıyor. Ve onlarda mugalata ile özgürlüksüz BASIN’ ın tarifini değiştirip, yalaka basını MEDYATİK tanımlamalarla güçlendirmeye çalışıyorlar. Öyle ya ; görüntülü, yazılı, sosyal medya artık 4. güç iddiasında değil. Yaşasın TEK ADAM !
Sadece ALTAN ÖYMEN, siyasi gazetecilik tecrübelerinden aktarımlar yaptı ki, zevkle dinledim ve bir tek ondan istifade ettim. Büyük duayen teşekkür ediyorum.
Bendeniz, panelin sonunda sunucunun soru-cevap bölümünde söz alarak, para karşılığında yapılan haber köşe gazeteciliğinin, ne kadar etik olup olmadığını sordum sadece… Ve konuşmacıların verdiği örneklerden hareketle, madem 25 TV Kanalının 22′ si yandaş, madem yayınlanan onlarca gazetelerin, sadece 2-3 tanesi muhalif !.. Yani hiç bir yerden rant sağlamadan dik durarak sefaleti göze alarak duruş sergiliyorsa öyleyse, işbu yandaş basında yer alanların, yazar ve çizerlerin…Ve de mevcut GAZETECİLER CEMİYETİ’nde etik anlamda üye ağırlıklarını sordum. Öyle ya, merkez medya, havuz medyası, yandaş medya v.s diyorsunuz, basın etiği diyorsunuz, muhalif olarak sadece bir iki kendi yazı yazdıklarınızı ve gazeteyi ve EVRENSEL’ i sayıyorsunuz da, YENİÇAĞ Gazetesi’ni, AYDINLIK Gazetesi’ni neden saymıyorsunuz falan dedim… Bir arkadaşımızda buna SÖZCÜ Gazetesi’ni ilave etti. Ama konuşmacılar, burada cesur ve tatmin edici, bir açıklama getirmediler. Yani basının ve basın mensuplarının yani profesyonel gazetecilerin, ahlaksızlıklarından paranın olduğu yöne dönekliklerinden konuşamadık…
Çünkü GAZETECİ, önce AHLAKLI olacak ve en önce de ÖZGÜR olacak. Para alarak, geleceğini, ve yarınını maddi teminat altına almak için yola çıkanların , ÖZGÜR BASIN MENSUBU ve ÖZGÜR GAZETECİ olmalarını beklemek, platonik bir beklentidir önce. Parayı veren, düdüğünü çaldırıyor parayı alanda çalıyor arkadaş…Parayla, kalemini kiralayanlar da, satanlar da… asla patronlarına karşı bir eylem ve görüş serd edemezler. Bunu beklemek, eleştirisel birşeyleri onlardan duymak, eşyanın tabiatına aykırıdır. Dünyada ve tarihte ve Türkiye’de, özgür basın ve hür gazetecilik (bir iki istisna hariç) hiç olmamıştır.
GAZETE-Cİ….YENİDEN TANIMLAMAYA İHTİYACI OLAN BİR SIFATTIR !
SİBEL GÜNEŞ hanımefendiye bir iki sözüm olacak. Kendisinin Gazetecilik titri kriterleri tarif ettiği üzere yukarda yazdıklarım çerçevesinde içi boştur. TGC’ nin Genel Sekreteri ünvanını taşıyorsun da, orda gelip senin yaptığın gazetecilik tarifinden ötürü ve bugüne kadar düşüncelerini köşelerinde cesurca ifade etmelerinden dolayı zindanlarda ömrünü tüketen köşe yazarlarını dışlamandan dolayı, yüzüne karşı kınamıştım da… şimdi burdan da seni yazılı olarak, kınıyorum arkadaş. Kimin adına böyle bir tarfin var ?Kimsin sen ? Ne satıyorsun ?
GAZETECİ hakkında, bunca güzel tanımlamalar varken, sen bu tanımları yok sayıp, ne hakla KÖŞE YAZARLARI ”Gazeteci değildir, gazeteci sayılmaz” ! Diyorsun. Tamam, bana cevap vermek ihtiyacını hissettin. Benim, 35 yıldır köşe yazıyorum dememe alındın belki ve köşe yazmak, gazetecilik değildir deyiverdin.
Yahu, benim GAZETE-Cİ olmak gibi bir titre zaten ihtiyacım yok ki…Köşe yazarak, köşe dönmeyi de düşünmedim hiç. Varsın olsun dün okuldan çıkıp bugün başkanların kapılarında demeçle birlikte zarf bekleyenler etliye sütlüye dokunmadan olay katipliği yalakalık yapanlar gazeteci olsun. Ben olmayayım aman ! Kalemimi ve beynimi hiç kiraya vermedim mesela ve hiç bir zaman da, onları ve inandıklarımı-düşündüklerimi satmadım. Çünkü benim düşüncelerimin maddi bedeli yoktur ! Sayın Sekreter… Gazetede sigortalı çalışan gazeteciymiş, dizgisinde, baskısında, mizanpajında çalışan emekçiler, gazetelerin patronları, haber muhabirleri v.s gazeteciymiş falan filan…Sokakta bir anket yapalım isterseniz ve sizin söylediğiniz tanımda kim var aklınıza gelen bir yerel ,bir de ulusal gazeteci adını söyleyin diyelim insanlara.
Sizce o anketten SİBEL GÜNEŞ diye bir isim çıkar mı ?
Getirdiğiniz tanım, bir fecaat hanımefendi ve bir literatürü katlediyorsunuz. Eğer, köşe yazarları GAZETE-Cİ değilse, siz ordan burdan derlediğiniz kocakarı ilaçları ve tarifleriyle tv lerde program yapınca sağlıkçı da değilsiniz, gazeteci falan hiç değilsiniz !!
O görevinizden derhal istifa ediniz sayın hanımefendi. Hele, gitarcılığı hasbelkader bırakıp gazeteciliğe teşrif eder etmez birdenbire kendini duayen gazeteci ilan eden ve gazetecilik okulundan mezun olmayanı gazeteci saymayan dolayısıyla Hukuk Mezunu UĞUR MUMCU”nunda gazeteci olmadığını iddia eden TUFAN DALGIÇ kardeşimin toplantı sonunda sizi kınamama fevri şekilde karşı çıkmasından medet umarak, TGC Genel Sekreterliğinde oturuyorsunuz. Vah ki ne vah ! Bir iki haber yapıyorsun gazeteci oluyorsun ne güzel.
Ben, yazdığım BANDIRMA GERÇEK Gazetesinde, 18-OCAK-2016 tarihli bir yazımda gazeteciliği nasıl anladığımı belirtmiştim. SİBEL GÜNEŞ için, bir daha belirtiyorum.
GAZETECİLİK, önce meslek olmaktan çıkarılmalıdır efendim. GAZETECİLİK amatör sahaya döndürülmelidir, acilen ve istifade edeceğimiz beyinler, kiralık ve satılık ve şantajcı-rüşvetçi olmaktan veya böylesi ithamlardan kurtarılmalıdır. Özgür enerjiler gereklidir.
Gazeteci TARAFSIZ olamaz ama BAĞIMSIZ-TASMASIZ olabilir. OLMALI .
Gazeteci ; tutsak da olamaz, ama ÖZGÜR olabilir… Gazeteci hür ve amatör olursa ancak, özgür basından bağımsız basından bahsedebiliriz.
GAZETECİ ve solcu aynı zamanda Karl Marks’ın arkadaşı da olan (gazeteci) John Swinton’un ağzından çıkan sözlere göre ; “ – Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların ve emperyalistlerin oyuncakları, kullarıyız. – Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak kuklalarız… – Onlar ipleri çekiyorlar ve biz dans ediyoruz. -Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı… – Bizler entelektüel fahişeleriz.”
Neymiş…? Gazeteciler aslında bütün dünyada, entellektüel FAHİŞELER – MİŞ !
O zaman BEN de itiraf ediyorum ki ; 35 yıllık köşe yazarlığı hayatımda hiç dansöz, hiç yerel fahişe !!, hiç uluslararası fahişe !! olmadım. Örtülü ödeneklerden, patronların gizli kasalarından, ne menem olduğu belli olmayan emperyalistlerin kullandığı vakıflardan, sorozlardan beslenmedim, rüşvet almadım, haraç almadım ve fahişe olmadım. Ama bunların varlığını çok iyi biliyorum.
Ama, neden olmadın derseniz ? Yahuu, ben yazdıklarım karşısında, hiçbir basın kuruluşundan patronundan veya bir işadamından veya bir siyasiden…TEK KURUŞ, para alma gayesi gütmedim, çünkü böyle bir derdim yok… Amatörüm/amatördüm çünkü… John Swinton’un bu yazısını ilk okuyunca ; İyi ki ; ÜLKÜCÜ KOMÜNİST ‘mişim, iyi ki ; 10.KÖY SAKİNİ ‘ ymişim, iyi ki ; Hz. Ramazan NARİN, NOGAYTÜRK müşüm dedim kendi kendime…
Varın, siz beni GAZETECİLER CEMİYETİ’ne üye kabul etmeyin, varın siz beni GAZETECİ de saymayın efendim, körler-sağırlar birbirinizi ağırlayın yani çok ta tınnn !
Ve John Swinton’’a ben de ekliyorum ki…Gazete-ci-ler, eğer para karşılığı bir şey üretiyorsalar, SOYTARIDIRLAR ve sahiplerini eğlendirirler sadece… Gazeteci geçinenlere soruyorum şimdi ; SAHİBİNİZ KİM ? Bana sahibini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim ! Sahibinin sesi plakları vardı bir zamanlar, ödülünüz o plaktan olsun !
Tanrı Türk’ü Korusun ve Yüceltsin ! 15.03.2017 NOGAYTÜRK