Erkeğe Doymayan Bir Dişi: Brigitte Bardot

Erkeğe Doymayan Bir Dişi: Brigitte Bardot

“Sinemada seksin rolünün çok büyük olduğuna inanıyor musunuz?” diye sorduklarında Brigitte Bardot, şu yanıtı veriyordu:

“Buna ister istemez inanmak zorundayım. Zira aksi halde sinema dünyasında bir Brigitte Bardot efsanesi olamazdı.”

Brigitte Bardot esas ismiydi.

28 Eylül 1934’te Paris’te doğdu. Mijanou adında bir kız kardeşi vardı. Babası Louis Bardot bir sanayiciydi. Annesi Anne Marie Bardot’un da bir terzihanesi vardı.

Brigitte, küçükken kendini çok “çirkin” buluyordu. Çirkinliğiyle alay ederler diye okula gitmekten korkuyor ve okula gitmek istemiyordu. Çirkinlik duygusu kendisinde öylesine yerleşmişti ki, bu çirkin haliyle okula gitmektense bir manastıra girip rahibe olmayı düşünüyordu. Annesi, kızının bu duygusundan kurtulması için bale okuluna göndermeye karar verdi.

Altı yaşındayken dadısıyla bir akademiye giderek bale dersleri almaya başladı. Bale öğretmeni Boris Kniassef’ti. Onüç yaşında bale okulunu bitirdi. Bir okul müsameresinde ilk defa sahneye çıkıp dans ettiği zaman annesi ona kırmızı bir bisiklet almıştı.

Annesi, 14 yaşında iken Brigitte’yi, manken yapması amacıyla o dönem ünlü bir fotoğrafçı olan Roger Vadim’in yanına götürdü.

Roger Vadim’in Gençliği İstanbul’da Geçmişti
Roger Vadim, 1929 senesinde Paris’te dünyaya gelmişti.

Babası Rus asıllıydı. Rusya’da yaşanan ihtilal sırasında aile, 1917 yılında Paris’e kaçmıştı. Ailenin asıl ismi: Plemiannikov idi. Plemiannikov, 1923 senesinde güzel bir Fransız kızıyla evlendi. Bir müddet sonra Vadim-Plemiannikov adında bir erkek çocukları dünyaya geldi.

Baba Plemiannikov, Fransa Dışileri tarafından İskenderiye Konsolosluğunda görevlendirildi. Plemiannikov ailesi, bir kaç sene sonra da İstanbul’da görevlendirildi.

Vadim’in gençlik yılları böylece İstanbul’da başladı. Ailenin bir erkek çocuğu İstanbul’da dünyaya geldi. Vadim’in Fransa Konsolosu olan babası Plemiannakov, İstanbul’da kanserden vefat etti. Aile, Fransa’ya geri döndü. Alp’lerde bir pansiyon işletmeye başladı. Vadim ile İstanbul’da doğan kardeşi, Alp dağlarında kayak dersleri vermeye başladı.

Vadim, 14 yaşındaki Brigitte ile tanıştığında 22 yaşındaydı. Hemen kaynaştılar. Brigitte’nin fotoğrafı 14 yaşındayken “Elle  Dergisi”ne kapak olmuştu. Roger Vadim, Brigitte’yi “Yazlık kadın” tipiyle, yani yazlık kadın macerası tipiyle kamuoyuna sunuyordu.

Vadim, film yönetmeni olmak istiyordu. Vadim’in çektiği  Brigitte’nin bazı fotoğrafları bir dergi kapağında yayınlanınca Fransız film yapımcısı Marc Allegret’in dikkatini çekti. Allegret, bu dönem genç kız ve erkeklerin hayatını konu alan bir film çevirmeğe hazırlanıyordu. Filmin senaryosunu Allegret’in genç asistanı Roger Vadim tarafından yazılmıştı.

Marc Allegret, Brigitte’yi çağırarak bir deneme film çevirtti. Esas film çekilmedi ama asistan Rofer Vadim ile Brigitte, buluşmağa devam ediyorlardı. 1952 Ekim ayında da evlendiler.Roger Vadim’in esas adı Plemianikof idi ve Beyaz Rus’du.

Vadim, Bardot’a, “Sen vahşi kedi kadar serbest ve hiç kimseye bağlanmadan yaşamalısın” diyordu.

Bardot, film çeviremediği bu dönem boş durmadı, bir akademiye giderek oyunculuk eğitimi almaya başladı.

Sinema oyuncusu olmadan önce çektirdiği çıplak pozlarla dergi kapaklarını ve gazete sayfalarını süslemeye başlamıştı.

1950’li yılların sinemasının cinsel simgelerinden birisiydi.

1956 yılında çevrilen “Ve Allah Kadını Yarattı-Et Dieu crea La Famme” filmi, çevirdiği filmler içinde seyirciyi en fazla tahrik edeniydi.

İhtirasını yansıtan etli dudakları, muazzam kalçaları, şahane kadınlığıyla  Brigitte, bir balıkçı kızını canlandırdığı bu filmiyle dişilik örneğinin en güzelini yansıtmıştı.

Filmde, cinselliğini sakınmayan, cömertçe sergileyen Brigitte, filminden sonra düzenlediği basın toplantısında kendisine soru soran gazetecilere şunları söylemişti:

“Ben kadınlığı severim. Fakat hiç bir zaman pırlanta veya yakut beni ilgilendirmez. Hayatta yalnız kıymetsiz şeylerden hoşlanırım.”

Bütün dünya, bu filmi seyrettikten sonra Brigitte Bardot’un vücut hatlarını, yuvarlaklıklarını, girinti ve çıkıntılarını bütün ayrıntılarıyla gördü, öğrendi.

ABD’nde, bu filmi seyredenler, “Ve Şeytan Brigitte Bardot’yu yarattı” demişlerdi.

Zaten, seyircilerde, filmin afişinde Brigette Bardot’un ismini okuduklarında filmde neyi seyredeceklerini anlıyorlardı.

Film seyircisi Hulusi Tunca, 1969 yılında Brigitte Bardot için şu hicivi yapıyordu:

“Brigitte Bardot, Herkesle Gezerim Cad., Yerim belirsiz sokak, Genç Kızlar Apt. No:40, Paris.”

“Tanrı Kadınları Sevmek ve Sevilmek İçin Yaratmış. Onun Bizlere Verdiği Bu İmtiyazı Sadece Bir Kişiye Kullanmak Haksızlık Olmaz mı?”

Brigitte Bardot’un zaman içinde cinsel yaşayışı, oyunculuğunun önüne geçti.

Brigitte Bardot, aşk ilişkisine nasıl başladığını şöyle anlatıyor:

“Aşkın ne olduğunu on iki yaşındayken, arkadaşlarımın sevgililerine yazdıkları mektuplardan öğrendim. Benimle aynı sınıfta okuyan kızların hepsinin birer sevgilisi vardı. Ailelerinden gizli onlarla buluşurlar, ertesi gün de başlarından geçenleri ballandıra ballandıra anlatırlardı. Ben ise arkadaşlarımın bu ilgi çekici aşk hikayelerine sadece kulak misafiri olabiliyordum. Benim anlatacak herhangi bir maceram yoktu. Üstelik hiç bir delikanlının benimle ilgileneceğine de ihtimal vermiyordum. Ama arkadaşlarımın yanında küçük düşmek doğrusu hoşuma gitmiyordu. Kızlar beni oyunlarına bile almak istemiyorlardı. Gün geçtikçe benden soğuduklarını fark ederek üzülüyordum. Nihayet kararımı verdim. Hayalimde bir sevgili yaratıp onun hikayesini arkadaşlarıma anlatacaktım. Bu pek kolay bir iş değildi. Gözlerimin önünde bir türlü yakışıklı erkek canlandıramıyordum. Küçükken mahallede hırsız-polis oynadığım çocukların hepsi büyümüşler, delikanlı olmuşlardı, fakat onların hiç birini hayali sevgilim hüviyetine sokamıyordum. Nihayet içimden şöyle bir karara vardım: Benim sevgilim çirkin bir erkek olacaktı. Dökük saçlı, biraz dişlek, kısa boylu, çelimsiz bir genç adam. Kızların ünlü birer sinema artistine benzettikleri sevgililerinin yanında benim çirkin adamın sükse yapacağını tahmin ediyordum. Nitekim öyle oldu. Artık sınıfın en çok sevilen kızı bendim. Aradan yıllar geçtikten sonra da bu çirkin erkek merakından kendimi pek kurtaramadım. Gene çocukluğumdan kalma bir alışkanlıkla aşksız yaşamanın bir manası kalmadı. Çevremde beni hayran hayran süzen birkaç erkek bulunmadıkça, sevgililerim evimin kapısında nöbet tutmadıkça ben rahat edemedim. On iki yaşında bir hayale aşık olmuştum. On beş yaşında ise gerçek aşkın ne demek olduğunu öğrendim. Hayatımın ilk aşk gecesinin sabahında kendimi o kadar mutlu hissediyordum ki, ömrümün sonuna kadar sadece onu seveceğime, ondan başka hiç bir erkekle ilgilenmeyeceğime de inanmıştım. Hıh, meğer bunlar ne boş ve komik düşüncelermiş. O günleri hatırladıkça içimden kahkahalarla gülmek geliyor. Tanrı, kadınları sevmek ve sevilmek için yaratmış. Onun bizlere verdiği bu imtiyazı sadece bir kişiye kullanmak haksızlık olmaz mı?”

Brigitte Bardot’a “Türk Kahvesi”ni Nasıl Pişireceğini Öğreten Türk
BB, bir çok Fransız, İtalyan,  ABD ve İngiliz yapımı filmlerde rol aldı.

Her filminde çırılçıplak gözükmekten hoşlanıyordu. Sadece filmlerde değil fotoğraf çektirmede de cömertti. Gazetecilerin, fotoğrafçıların istediği her pozu veriyordu. Geri çevirmiyor her istediklerini yapıyordu. Hatta, “Benim özel hayatım, açık bir kitapdır. Herkes okuyabilir”, demişti. Ama bu tavrı, 1966 yılında değişti ve gazetecilere karşı sert tavırlar sergiledi.

Yaşlandığı, çirkinleştiğini düşünen BB, “Resmimi çekmeyin artık yeter” dedi.

Bunun üzerine 1.500’e yakın gazeteci, 1966 yılının Nisan ayında,  Paris’in Concorde Meydanında, “Brigitte Bardot’un bu tavrını kınayan”, gösteri düzenledi. Elllerinde Brigitte Bardot’un bu tavrını kınayan fotoğraflar ve pankartlar vardı. Gazeteciler ayrıca tepkilerini, “Viva Maria” adlı filmin galasında ve BB’nin yaşadığı apartmanın önünde yaptıkları gösterilerle de dile getirdi.

Brigitte Bardot’un İlhami Şükrü Polatav adlı bir Türk gazeteci dostu da vardı. 1954 yılından beri arkadaşlık yapıyorlardı. Gazeteci İlhami Şükrü Polatav, Brigitte Bardot’la arkadaşlık ilişkisini o kadar ileriye götürmüştü ki, Brigitte Bardot’a “Türk Kahvesi” pişirmesini ve kahve falı bakmasını öğretmişti.

İlhami Şükrü Polatav, 1960’lı yıllarda Süleyman Demirel’e danışmanlık yapmış, daha sonra, Türkiye’nin Fransa Basın Ataşesi olmuştu.

Çık kısa bir süre gazetecilere karşı çok sert tepki gösteren Brigitte Bardot, bu tutumundan vazgeçtikten sonra sanki o sert tutumunu unutturmak için daha cömert davranıyor ve fotoğrafçılara çırılçıplak pozlar veriyor, kalçalarını, göğüslerini bol bol sergiliyor, şuh pozlar veriyor, “Aşka hâlâ doymadım” diyor, yaşamının tadını doya doya çıkartmaya çalışıyordu.

 

“Acemi Doktor Denizde” isimli filmde oynarken kalçalarını öyle kışkırtıcı biçimde sallıyordu ki, film ABD’de gösterildiğinde bir film eleştirmeni, Brigitte Bardot’un bu kalça kıvırışları ile ilgili olarak, “bu kadar küçük bir dişide şimdiye kadar kimse bu kadar câzibe bulamamıştır” diye yazmıştı.

Ayrıca film 1956 yılında, New York’ta sinemalarda gösterilmeye başladıktan hemen sonra New York sansür kurulu, sansür talimatnamesini tek tek gözden geçirerek, Brigitte Bardot’un filmdeki kalça kıvırışlarını “cinsi arzuları tahrik ettiğini” öne sürerek filmin bazı sahnelerini makaslamıştı.

“Yaşlı Erkeklerin Çok Genç Kadınları Genç Erkeklerden Daha İyi Oyalayabildiklerini Anladım”

Roma’da çekilen “Pappea” filminin bir sahnesinde süt banyosu yapması gerekiyordu. Prodüktörler nişastalı su hazırlamışlardı. Brigitte, hakiki süt banyosu istedi ve bu gerçekleştirildi. Bu sahnenin çekilişi Brigitte için büyük bir reklâm aracı oldu. Şöhreti daha da arttı.

Gunther Sachs’le evliyken bir ara Paris’in en ünlü gazinosu olan Maxims’e çıplak ayakla giderek yine kendinden bahsedilmesini sağlamıştı.

1956 yılında ünlü ressam Picasso’yu ziyaret etti ve onunla ilişkiye girdi. Sonuçta, Picasso ile görüntülenen fotoğrafı ile daha da tanındı. Brigitte Bardot, Picasso ile olan ilişkisi hakkında, “Picasso sayesinde bazen yaşlı erkeklerin çok genç kadınları genç erkeklerden daha iyi oyalayabildiklerini de anladım.”, demişti.

Rol aldığı filmlerden bazıları şöyledir:

“Normandiya Taşrası”, “Mehtap Kuyumcuları”, “Benimle Dans Eder misiniz?”, “Nefret”, “Doktorlar”, “Acemi Doktor Denizde”, “Şahane Budala”, “Eylül’de İki Hafta”, “Ünlü Aşklar”, “Aşk Oyunu”, “Parisli Dilber”, “Hınzır Kız”, “Hakikat”, “Özel Hayat”, “Babette Harbe Gidiyor”, “Caroline’nin Oğlu”, “Ayı ve Bebek”, “Fransızımsı Kralın Efsanesi”, “Kadınlar”, “Kadın ve Kuklası”, “Dolu Dizgin”.

BB, bir dönemde Fransız televizyonunda, “TV Show Bardot” adıyla 15 günde bir yayınlanan şov programı yaptı.

“Evli Erkeklerle Sevişmek Beni Daha Çok Tahrik Ediyor”
Saçları kestane rengindeydi. Güzel gözleri vardı. 1935’te “Çirkin Ördek” diye anılan Brigitte Bardot’a, “Güzel Bardot”, “Nefes Kesen Dilber”, “Fotoğrafçı Güzeli”, “B.B.”, “Seks Bombası”, “Seks İlahesi”, “Seks Kedisi”,  “Fransa’nın en sıcakkanlı dişisi” gibi lakaplar takıldı. Fakat en çok “Seks Bombası” lakabı tuttu.

 

“Aşk yapan insan güzelleşir” sözü Brigitte Bardot için söylenmişti sanki. Aşk yaptığı erkeklerin sayısı çoğaldıkça güzelliği de artıyordu. Zaten kendisi için “Ben bir aşk kadınıyım”,  “Ben Fransa’nın seks kraliçesiyim” tanımlaması yapıyordu.

Brigitte Bardot’un sayısız sevgilileri oldu. Yönetmen kocası Vadim’le evliyken başlamıştı bu ilişkileri.

Jean Louis Trintignant’le ilişkiye girdi. İlişki, “Ve Allah Kadını Yarattı” filmiyle başlamıştı. Brigitte ile Jean Louis, filmdeki öpüşme sahnelerinde kendilerinden öylesine geçerek öpüşüyorlardı ki, “Stop” dendiği halde onlar ateşli öpüşmelerine devam ediyorlardı. Filmin yönetmen olan kocası Roger Vadim, bu sahneleri izlemek zorunda kalıyordu. Şaşkındı.  Ne yapması gerektiğine filmi bitirdikten sonra karar vermeyi düşündü. Film bittikten sonra Roger Vadim’le BB boşandı.

Jean Lois Trintignant’le Brigitte Bardot, ilişkiye girdiklerinde her ikisi de evliydi.

Jean Louis Trintignant Cezayir’e askere gidince Brigitte, ilk önce boğa güreşçisi Rojo’la, daha sonra da evli olmasına rağmen şarkıcı  Gilbert Becaud’la ilişkiye girdi.  Ardından gitarist Sacha Distel’le birlikte oldu.

BB, Sacha Oistel’le birlikteyken Jacques Charrier’le ilişkiye girdi. Sacha Distel, nişanlısı BB’yi Jacques Charrier’le yatakta yakaladı.

Sacha Distel, 1963 yılı Mart ayında, orkestrası ve yeni evlendiği karısı Francine Breaud’la Türkiye’ye geldi ve bir hafta kalarak şarkı söyledi.

Sacha Distel, yaptığı açıklamada, “Benim büyük babam İstanbul’da doğmuş, bana küçükken hep Türkiye’den hikayeler anlatırdı. Benim de gitarımdan sonra en büyük merakım, küçüklüğümden beri dinlediğim bu güzel ülkeyi görmekti”, demişti.

Brigitte Bardot, “Le Femmes-Kadınlar” adlı filmde de kendini tutamıyor rol arkadaşı Maurice Ronet’le alabildiğince sevişiyordu. Filmin bir sevişme sahnesi 12 dakika sürmüştü.

 

Gilbert Becaud, Louis Jourdan, Henri Vidal, Sacha Distel, Jacques Charrier, Samy Frey, Alain Delon, Luigi Giggi Rizi, Johnny Halliday, Michel Enguel, Christopher Wedov, Chiristian Kalt, Patrick Gilles, Olivier Despax, Raf Vallone, Maurice Ronet, Bob Zaguri,  Robert Hossein ve Nino Ferrer ilişkiye girdiği sayısız erkeklerden bazılarıydı. Her kesimden erkekle ilişkiye giriyordu.

Sami Frey, “Hakikat” isimli filmde oynamıştı.

Brigitte Bardot, “Özel Hayat” adlı filmde İtalyan sanatçı Marcello Mastroianni’yle oynamış ve onunla ilişkiye girmişti.

Çok çapkın olan Marcello Mastroianni, bu konuda, “İnsan dünyaya bir kere gelir. Tatlı hayat fırsatları insanın karşısına her zaman çıkmaz. Hayat zaten kısa, günlerimiz zaten sayılı. Böyle olunca da neden gönlümüzce yaşayıp, günümüzü gün etmeyelim değil mi?” diyordu.

BB, Alain Delon’la “Ünlü Aşklar” filmi sırasında ilişkiye girmişti. Alain Delon, bu sırada, oyuncu Romy Schneider’le nişanlıydı.

“Gerçi gezdiğim, tozduğum evli erkeklerin haddi hesabı yoktu” diyen Brigitte Bardot, bunun nedenini, “evli erkeklerle sevişmesinin ve ilişkiye girmesinin” kendisini daha fazla tahrik ettiğini söylüyordu .

İlişkiye girdiği erkeklerden bazıları çok zengin, bazılarının ise hiç parası yoktu. O kadar çok erkekle ilişkiye girdi ki sayısını kendisi bile hatırlamıyordu. Hani bir deyim vardır. “İç çamaşırı değiştirir gibi sevgili değiştiriyordu.”

Brigitte Bardot’un ilişkiye girdiği erkeklerle şöyle bir yönü vardı. Hep, kendisi seçiyor ve onu elde etmek için her yolu deniyordu.

Dört kez evlendi. İlk evliliğini Roger Vadim’le 9 Aralık 1952’de yapmıştı. 26 Aralık 1957 tarihinde boşandı. Daha sonraki evliliklerini sanayici-işadamları ile yaptı.

Jacques Charrier adlı bir iş adamıyla 18 Haziran 1959’da evlendi. Evlendiklerinde Brigitte Bardot 25 yaşında, Jacques Charrier 21 yaşındaydı. Brigitte’yle Jacques’in bir çocuğu oldu. Çocuğa Nicholas ismini verdiler.

Neden evlendiğini de şöyle açıklıyordu, “Sevgili bulma derdi ortadan kalkıyordu.”

Brigitte, Jacques Charrier’le evli iken yönetmen Clouzot’la birlikte oldu. Clouzot bu sırada evliydi.

Brigitte Bardot, bununla da yetinmedi. Şarkıcı Gilbert Becaud’la ilişkiye girdi. Şarkıcı Gilbetrt Becaud, bir süre sonra Brigitte Bardot’tan ayrıldı. Evli olan şarkıcı Gilbert Becaud’un kendisini terketmesi nedeniyle 1962 yılında bir sürü uyku ilacı içti ve bilek damarlarını keserek intihara teşebbüs etti.

Brigitte Bardot’un intihar haberini alan “Hakikat” isimli filmindeki rol arkadaşı ve ona çılgın gibi aşık aktör Samy Frey de uyku ilacı içerek intihara teşebbüs etti.

 

Neden intihar ettiğini BB, şöyle anlatmıştı:

“Milyonlarca erkek bana hayranken Gilbert Becaud gibi bir şarkıcının benden kurtulmak için numaralar yapması çok acıydı. Bir ara, ‘Acaba ben yaşlandın mı?’ diye de düşündüm. Yoksa erkekleri cezbetme kuvvetini mi kaybetmiştim? Bu düşünceler beni öylesine bunalttı, hayatımdan bezdirdi ki nihayet daha fazla yaşamaya lüzum olmadığına karar verdim. Kadınlar, sevilmek için yaratılmışlardı. Benim gibi sevilmeyen, istenmeyen bir kadının ise bu dünyada yeri yoktu.”

Hastaneden çıktıktan sonra Fas’lı iş adamı olan Bob Zaguri’yle ilişki kurdu.

BB ile Bob Zaguri, bir ay Zaguri’nin Brezilya’daki evinde birlikte oldu.

Jacques Charrier’den 3 Haziran 1963’te boşandı.

Bob Zaguri’yle başlayan ilişkisi BB hakkında bir bilgi verecektir.

Brigitte Bardot, bir lokantada arkadaşları ile yemek yerken karşı masadan bir erkek kendisine bakmaktadır. Bir süre baktıktan sonra erkek Brigitte’nin yemek yediği masaya geldi ve boş olan bir masaya oturdu. Brigitte hiç tanımadığı bu erkekle o gece birlikte oldu.

Herkes, Brigitte’nin Faslı sevgilisi Bob Zaguri’yle evlenmesini beklerken, BB,  Prenses Süreyya’nın eski sevgilisi Opel’in varislerinden Alman sanayici Gunther Sanchs’le 14 Temmuz 1966’da, Las Vegas’ta aniden evleniverdi.  Çift, balaylarını geçirmek için Tahiti’nin Morea adasına gitti. Karı-koca balayları sırasında içki şişelerini yanlarından hiç ayırmamışlar, akıllarına estiklerinde hep içmişlerdi.

Gunther Sachs’la Brigitte Bardot, 9 Ekim 1969’da boşandı.

Bardot, 1971’de dördüncü evliliğini Yukarı Savua’da kayak yaparken tanıştığı Alman sanayici Christian Kalt’la yapmayı düşünüyordu.

Cote D’Azur’daki villasında, “O’nu deli gibi seviyorum. Ölünceye kadar beraber yaşayacağız” diyerek duygularını belirtiyordu.

 

1971 yılında, “Boşanma hastalığının özellikle sinema yıldızları  arasında salgın olmasına ne dersiniz?” diye sorduklarında Brigitte Bardot, şu yanıtı vermişti:

“Böyle bir şeyi kabul edemem. Bakın, geçenlerde bir film için İsviçre’nin bir dağ köyüne gitmiştim. Köy üç çiftlikten ve de iki barakadan meydana gelmişti. Yani topu topu beş aileden. İşte bunlardan biri ben oradayken boşandılar. Demek istediğim şu, sabahleyin şafakla beraber kalkan, bütün bir gün çalışan, hayatları ciddiyet ve dürüstlük içinde geçen bu insanlar arasında bile boşanma oluşur. Bu bakımdan boşanmanın yalnız biz film yıldızlarına mahsus olması abartıdan başka bir şey değil.”

BB’nin seks yaşantısıyla ilgili olarak eski sevgilisi Jacques Charrier, şunları söylemişti:

“Brigitte bir aşk kadınıdır. Aile düzeninden pek anlamaz. Mutluluğu erkeklerin kollarında arar. İstediği gibi hareket eder, ne sevgilisi, ne kocası, ne de gazetelerde çıkan yazılar onu etkiler.”

BB, en son radyo muhabiri Alain Bougrain’le ilişki girmişti.

Bu konuda şunları söylemişti BB,

“Son erkeğim, zeki ve birazcık da vahşi olmalı.”

Alain Bougrain BB’yi terkettiği zaman BB intihara teşebbüs etmişti.

1984 yılında yayınlanan bir açıklamasında Brigitte Bardot, “Aşkı artık rüyalarımda görüyorum”, demişti.

Körpe Kızlar İnsanı Cezaevine de Göndermiyor
“Sizi en fazla kızdıran şahıslar kimlerdir?” diye sorduklarında Brigette Bardot, şu yanıtı veriyordu: “Sevgililerimin eski flörtleri ve eşleri. Bu kadınlar hiç durmadan beni yerin dibine batırmak için uğraşırlar. Sevgililerini ellerinden aldığım için bana kızarlar.”

Böylesine güzel-seksi bir kadının “kara sevdalıları” da çoktu. Bu kara sevdalılardan birisi bunun bedelini sekiz sene cezaevinde yatarak ödemişti.

Brigitte Bardot, 1962 yılında, “Savaşçının İstirahati” isimli filmi çevirmek için İtalya’nan Fiesole şehrine gitmişti. Gönlünü Bardot’a kaptırmış olan karasevdalı İtalyan şairi Nico Buono, aşkını Bardot’a anlatabilmek için her türlü yöntemi dener ama Bardot ile bir türlü görüşemez. Şair Nico Buono, bunun üzerine Verona şehrinde bulunan en yakın arkadaşlarını toplayarak Fiesole şehrine gider ve bir yolunu bularak Bardot’un kaldığı otel odasına girmeye başarılı olur. Şair Nico Buono’nun amacı, elini ayağını bağlayarak, ağzını tıkayarak, bir çarşafa sarıp iki araba ile geldiği arkadaşları ile Brigitte Bardot’u kaçırmaktır. Bardot, yatak odasında tanımadığı bir erkeği görünce basmış çığlığı. Otel görevlileri yetişmiş, polisler gelmiş. Filmin yönetmeni ve Bardot’un eski kocası Vadim de boş durmamış. Bardot’u kaçırmak isteyen Nico Buono’ya saldırmış ve vurmaya başlamış. Nico Buono’da boş durmamış. Elinden geldiğince polislere, otel görevlilerine ve Vadim’e karşı koymuş, silah çekmiş ama sonunda yakalanmış, yargılanmış ve ceza verilerek cezaevine kapatılmış.

Nico Buono, 1962’de girdiği cezaevinden 1970 yılında çıkmış. Tam sekiz sene hapis yatan 41 yaşındaki İtalyan şair Nico Buono, cezaevinden çıktıktan sonra şunları söylemiş:

“Bir cahilliktir ettik işte. Oysa değmezmiş. Dünya Brigitte Bardot’ya kıyasla çok daha güzel, körpe ve aklı başında kızlarla dolu. Ve bu kızlar insanı cezaevine de göndermiyor.”

“Hey” dergisi 1970 yılında yaptığı “Beyaz Perdede Sevdiğiniz Yabancı Kadın Oyuncular” anketinde BB, 3986 oy alarak birinci seçilmişti.

Milli Anne ve Babaanne
BB, gittiği her yeri birden herkesin ilgi odağı haline getiriyordu.

Bir simgeydi.

1969 yılında, bütün dünya basınında en çok resmi yayınlanan, en çok sözü edilen kişisiydi Brigitte Bardot. Öylesine ünlüydü ki Fransa devleti, en büyük reklamları olduğunu düşündükleri Brigitte Bardot için özel posta pulu bastırıp, “Milli anne” ilan ettiler.

BB, 1985 yılında babanne oldu.

Jacques Charrier’den olan oğlu Nicholas, Norveçli Annelina’ya evlenmiş, 1985 yılının Şubat ayında bir çocukları olmuştu.

Büyük bir boy tablosu ve heykeli yapılarak sergilendi. Serginin açılışını Başbakan Chebau Delmas yaptı. Sergilendikten sonra tablo ile heykel, müzeye kaldırıldı.

Genç kızlar ve kadınlar ona benzetilmekten, onun ismiyle anılmaktan mutlu oluyorlardı.

Örneğin Türkiye’de de ona benzetilenler olmuştu. Bunlardan bir tanesi de Hülya Koçyiğit’in kızkardeşi Nilüfer Koçyiğit’di ve herkes ona “Yerli B.B.” diyordu.

Nilüfer Koçyiğit, 13 yaşında iken kendisiyle yapılan bir söyleşide özetle şunları söylüyordu:

“Herkes beni Lolita diye çağırıyor. Sanki yaşlı erkeklerle gezermişim gibi. Keşke Muzaffer ağabeyle (Muzaffer Tema) o filmi çevirmez olsaydım. Adım Lolita kaldı. Ne yalan söyleyeyim, hoşlanmıyorum bu isimden. Mutlaka beni birisine benzeteceklerse, Brigitte Bardot’ya benzetsinler. Hem biliyor musunuz, iki yıl önce Şehir Tiyatrosu’nda rol aldığım bazı oyunlardaki diğer büyük artistler beni hep B.B.’nin İstanbul şubesi diye çağırırlardı.”

BB, hayranlarını o kadar etkilemişti ki, “Lolita” diye çağırılan 13 yaşındaki Nilüfer Koçyiğit de, o dönem, Brigitte Bardot’a benzemek için dudaklarını kasıp BB gibi ileri uzatarak konuşuyor, saçlarını onun gibi tarıyor ve onun gibi gülmeye çalışıyordu.

“Hayatım Uzun, Upuzun Bir Aşk Şarkısıdır”
Brigitte Bardot, köpeklerden, kuşlardan, kedi yavrularından, güneş banyosundan, denizden, çiçeklerden, çimenlerden, antika mefruşattan hoşlanıyordu.

Evinde her türlü hayvan besliyordu. Köpek, kedi, yılan, kirpi vb.

“Kuku” adını verdiği bir yılanı sütle besliyordu. Evinde beslediği bu hayvanlar nedeniyle kocalarıyla zaman zaman kavga ediyor, “Beni seven beni taklit eder” diyordu.

Fransa’nın “Milli Annesi” Brigitte Bardot’un 2003 yılında, “Sessizlikte Bir Çığlık”  adında, “hayvanlara olan tutkusunu ” uzun uzun anlatan bir kitabı yayınlandı.

Bardot, kitabında, “mültecilerin kiliseleri, domuz ağılığına çevireceklerini, ibadethaneleri pisleyeceklerini, sağa sola işeyeceklerini ve iğrenç kokularını her tarafa yayacaklarını”,  iddia etmişti.

Bardot, işsizliği meslek edinip devletten işsizlik parası alanlardan ve eşcinsellerden nefret ettiğini açıkladığı kitabında, “Benim ülkem Fransa, benim toprağım istila altındadır. Bu istila kendilerine karşı hiç bir şey yapamadığımız, eli kolu bağlı olarak kaldığımız Müslümanlar’dır” şeklinde yorumlar yapmıştı.

“Irkçılığa Karşı Halkların Hareketi” örgüt de, kitapta yeralan bazı değerlendirmeler nedeniyle Brigitte Bardot’u dava etti. Paris Asliye Ceza Mahkemesi, yargılama sonunda, 2004 yılında verdiği kararda, Brigitte Bardot ile kitabı yayınlayan Rocher Yayınevine ayrı ayrı olarak 5’er bin euro para cezası verdi.

Brigitte Bardot, bir açıklamasında şunları söylemişti:

“Benim hayatım, yer yer tekrarlarla dolu uzun, upuzun bir aşk şarkısıdır. Ben son nefesimi verdiğim an, o muhteşem şarkı sona erecek.”

TURHAN FEYİZOĞLU -11-07-2019 ISTANBUL -BEYKOZ