Prof. Dr. Nadir Devlet Türk Dünyası tarihi ve uluslararası ilişkileri uzmanıdır. 20 ve 21. yüzyılda Rusya, Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk halklarının geçmişi, bugünü, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yapıları üzerinde yoğunlaşmıştır.
Sırasıyla Marmara (1984-2001), Columbia (1989/1990), Wisconsin-Madison (1996/1997), Yeditepe (2011-2007), İstanbul Ticaret (2008-2015) Üniversitelerinde idari ve akademik görevlerde bulundu. Halen İstanbul Aydın Üniversitesinde İİBF Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde çalışmaktadır.
Kitaplarının sayısı otuza ulaşmıştır (Türkçe, Tatarca, İngilizce ve Rusça). Son eseri “Rusya Mültecileri: Uzak Diasporaya Savrulan Tatarlar” üniversite yayını olarak 2017’de yayımlanmıştır. Sayıları iki yüz civarında makaleleri başta Türkçe, kalanları İngilizce, Tatarca ve Rusça olarak yayınlanmıştır. 1991 yılında UNESCO’nun Orta Asya’ya düzenlediği İpek Yolu: Projesine katılmıştır. Rusya Federasyonu Tataristan Bilimler Akademisi Yabancı üyesidir.
Değişik adlarla bilinen Türk dilli halklar, Türkiler veya genel olarak Türkler olarak adlandırılan soydaşlarımız dünyanın çeşitli bölgelerinde bulunmakla birlikte, batıdan doğuya doğru sıraladığımızda yoğun olarak A.B.D. ile Kanada, Avrupa Birliği, Balkanlar, eski Sovyet cumhuriyetleri, Türkiye’ye komşu ülkeler ve Uzak Doğu’da Çin, Japonya ve Avustralya gibi ülkelerde bulunmaktadırlar. 1991 ‘in sonunda Sovyetler Birliği’nin dağılması ile beş yeni Türk cumhuriyeti ortaya çıkmış, 1974’te bağımsızlığını ilan eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile yeryüzündeki bağımsız Türk cumhuriyetlerinin sayısı yediye yükselmiştir. Ancak KKTC Türkiye’nin dışında başka ülkeler tarafından tanınmadığı için Birleşmiş Milletler Teşkilatında altı Türk devleti temsil edilmektedir. Bunların dışında kalanlar ya özerk cumhuriyet veya özerk bölge statüsüne sahiptirler, ya da bazıları büyük bir nüfusa sahip olmalarına rağmen bulundukları ülkelerde kendilerini temsil edecek resmi organları bulunmamaktadır. Biz işte bunları statü ve nüfus kesafetine göre incelemeye çalışacağız.
Bağımsız olmayıp da belli bir özerklik statüsüne sahip Türk topluluklarının büyük çoğunluğu eski Sovyetler Birliği veya bugünkü adı ile Bağımsız Devletler Topluluğu’nda (BDT), daha doğrusu bu topluluğun en mühim üyesi olan Rusya Federasyonu’nda bulunmaktadırlar. Dolaysıyla BDT’deki (Bağımsız Devletler Topluluğu) Türk soyluları coğrafî bölgelerde incelemek ve sonradan ayrı ayrı onların potansiyelleri hakkında fikir yürütmek kanaatimizce en uygun metot olacaktır. BDT’deki Türkler bir birine komşu olan dört coğrafi bölgede yaşamaktadırlar:
1 . İdil -Ural
İdil (Volga)-Ural bölgesinde başlıca Tatar, Başkurt ve Çuvaşlar; Kafkasya’da Azeriler, Kumuk, Karaçay-Balkar ve Nogaylar; Orta Asya’da Kazak, Türkmen, Özbek, Kırgız, Karakalpaklar; Sibirya’da Yakut (Saha), Tuva, Hakas ve Altaylılar yaşamaktadır. Rusya Federasyonu’nda 21 cumhuriyet bulunmakta olup, bunların dokuz adedi (Altay, Başkurt, Çuvaş, Hakas, Kabarda Balkar, Karaçay-Çerkez, Saha, Tatar, Tuva) Türk cumhuriyetidir. Bunların dışında Özbekistan’a bağlı Karakalpak Özerk Cumhuriyeti, Moldova’ya bağlı Gagauz Cumhuriyeti bulunmaktadır. Nahçevan Özerk Cumhuriyeti Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı ise de, Nahçevan ancak bir bölge adı olup, etnik bir kimliği belirtmediği için biz onu özerk Türk cumhuriyetleri içinde mütalaa etmedik. Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı Sincang-Uygur Özerk Bölgesi de özerk bir statüye sahip bir bölgedir. Kısacası dünyada yedi bağımsız Türk Cumhuriyetine ek olarak on iki özerk Türk cumhuriyet veya özerk bölgesi bulunmaktadır (1945’te lağv edilmiş Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti bu sayıya eklenmemiştir). Takriben 90-100 milyon Türk dilli halk bağımsız cumhuriyetlere, 15 milyon kadarı özerk cumhuriyetlere sahip olup, kalan 75-80 milyon Türk dilli halk ise her hangi bir siyasi statüye sahip değildir. Avrupa Birliği’nin değişik ülkelerinde veya Bulgaristan’daki Türkler, bulundukları ülkelerin parlamentolarına temsilciler yollamalarına rağmen, o yörelerin Türklerini bulundukları ülkelerde ayrı bir etnik statüye sahip olmadıkları için bağımlı Türk ülkeleri statüsünde değerlendirmiyoruz.
Genel Tarihçe
XVI. yy’dan bu yana bir taraftan Türklük tarihinin en güçlü ve uzun ömürlü devleti Osmanlı İmparatorluğu (1299-1920) en parlak devrini yaşarken diğer yandan kuzeydeki diğer Türkler Rusların ağına düşüyordu. Altınordu İmparatorluğu’nun (1240-1502) yıkılması ile bu bölgede Kazan (1437¬1552), Kırım (1460-1783) Astrahan/Ejderhan (Hacı Tarhan) (1466-1556), Kasım (1445-1661) ve Sibir (1220-1596) gibi hanlıklar kurulmuştu. Bu hanlıklar, önceleri Rus Knezlerine (beylerine) korkulu zamanlar yaşatmışlardır. Fakat iç mücadelelerini sona erdiren Ruslar, Batı’nın tekniğinden, Türk hanlıkları arasındaki kavgalardan ve her hanlığın kendi içindeki entrikalarından iyice faydalanmasını bildiler. Neticede ilk olarak 1552 yılında Kazan Hanlığı Çar IV. (Korkunç) İvan tarafından ele geçirildi. Böylece Rusya tarihinde yeni bir devir açılmış oldu. Kazan Hanlığı uzun zaman Rusların İdil (Volga) boyunca Hazar Denizi’ne doğru ilerlemelerini ve Aşağı Ural sahasında yayılmalarına en büyük engeli teşkil etmişti. Kazan’ın düşmesi ile Rusların geniş ölçüde Türk illerini istilası imkân dâhiline girdi. Rusya’nın yalnız Rus halklardan müteşekkil bir devlet olmaktan çıkıp çeşitli milletlere hâkim bir imparatorluk haline gelmesi Kazan Hanlığının zaptı ile mümkün olmuştur. Kazan’ın düşmesi Rus devlet sınırlarının pek kısa bir zaman içinde Hazar Denizi kıyılarına ve Kafkasya’ya kadar dayanmasını sağladığı gibi Ural sahasının da Rusların eline geçmesiyle, Sibir ve Türkistan istikametinde Rus yayılışına geniş imkânlar açılmış oldu. Rusların, Osmanlı Devleti ile sınırdaş olmaları yine Kazan Hanlığının düşmesinin bir neticesi idi. Çünkü Kazan alındıktan sonra 1556’da Astrahan Hanlığı da Moskova’nın eline geçmiş, az sonra da Rusların bir taraftan Kafkaslar’da Terek nehri boyuna, diğer yandan Azak kalesine yakın sahaya kadar sokulmuşlardı. 1558-1582 yılları arasında yapılan silahlı mücadelelerin neticesinde ise Sibir Hanlığının bağımsızlığı sona erdi ve 1598’de tamamen Rusların eline geçti.
XVI. yy’dan beri Sibirya üzerinden Çin’e Türkistan üzerinden Hindistan’a ve Kafkasya üzerinden İran ve Türkiye’ye ulaşmak isteyen, fakat XVII. yüzyılın başına kadar Türkistan’a doğrudan doğruya askerî bir saldırıda bulunamayan Ruslar, uğradıkları çeşitli yenilgilere ve karşılaştıkları direnmelere rağmen nüfuzlarını Türk illeri aleyhine devamlı, süratle genişlettiler. 1593-1604 yılları arasında Sibirya tamamen Rusların eline geçti. 1604’te Astırahan ile Kırım arasında yaşayan Nogay uruğları Rus hâkimiyeti altına alındı. 1628’de Yukarı Yenisey boyundaki Kırgızlar Rus idaresini tanıdılar; 1731’de Türk Kazak topluluğundan küçük cüz (ordu) Rusya’ya bağlandı; 1783’te Kırım ilhak edildi.
1859’da Kuzey Kafkasya, 1865’te de Taşkent şehri Ruslar tarafından zaptedildi; 1868’de Buhara Hanlığı Rus hâkimiyetine girdi. 1873’te Hive Hanlığı, 1876’da Hokand Hanlığı aynı akıbete uğradılar, 1880-1884’te Türkmenistan’ın Ruslar tarafından zapt edilmesi ile başlıca Uygurların yaşadığı Doğu Türkistan hariç, Türk ülkelerinin hepsi Rusların eline geçmiş oldu.
İdil-Ural Bölgesi
Bu ad hem siyasî, hem coğrafî tabir olarak kullanılmaktadır. Bunun siyasî yönü bugün ehemmiyetini kaybetmiştir. Çünkü kısa bir süre kullanılmış olup bugünkü siyasî gerçekleri ifadeden uzak kalmaktadır. 1917 yılında Ufa’da toplanan “İç Rusya ve Sibirya Müslümanları Millet Meclisi” tarafından İdil-Ural Devleti’ni kurmak üzere çalışmalar yürütülmüş ise de bu bölgede Bolşeviklerin hâkimiyeti ele geçirmeleri üzerine bu proje gerçekleşmemiştir ve bu tabir siyasî ehemmiyetini kaybetmiştir. Fakat İdil-Ural adı coğrafî tabir olarak bugün de ehemmiyetini korumaktadır. İdil-Ural bölgesi eski Türk İdil boyu Bulgar Devleti (???-XIV. yy.) ve onun varisi Kazan Hanlığı (1437-1552) sahasını kaplamakta olup, bu bölge başlıca Türk, Fin kavimleri ve Ruslarla meskundur, işte bu coğrafî bölge bugün eski SSCB’nin gerek yüzölçümü ve gerekse nüfusça en büyük cumhuriyeti olan RF (Rusya Federasyonu) dahil olup, burada üç Türk, üç Fin Cumhuriyeti, (Mari, Udmurt ve Mordva) ve 10 idarî bölge (oblast) bulunmaktadır, ileride de göreceğimiz üzere bu taksimatlar tamamen siyasî gayelere göre yapılmış, yani ortak Türk ülkesinin parçalanması göz önünde tutulmuştur.
Tataristan Cumhuriyeti Kısa Tarihçe
Kazan (veya İdil) Tatarları İdil-Kama Bulgarları ile XIII. yy.’da Orta Asya’dan bu bölgeye gelen Kıpçak (Kuman) Türklerinin torunlarıdır. Bir Türk boyu olan Bulgarlar VII. yy.’da bu bölgeye yerleşmeye başlayıp, IX. yy.’da bir devlet kurmuşlardı. 922 yılında resmen İslamiyet’i kabul ettiler. 1220’lerde Cengiz Han’ın torunu Batu Han’ın istilası neticesinde Bulgar Devleti burada kurulan Altınordu (1236-1502) Devleti’nin himayesi altına girdi. XV. yy.’ın ikinci yarısında İdil-Ural ve Altınordu’nun hâkim olduğu bölgelerde Kazan (1437-1552), Kırım (1460-1783), Kasım (1445-1681), Astırahan (1466-1556), Sibir (1220-1598) Hanlıkları ve bağımsız Nogay Uruğları meydana geldi. Kazan Hanlığı’nın sınırları içinde gene bir Türk Çuvaşlar, batıda yaşayan Başkurtlar, Fin kavimleri Udmurt (Vot veya Votiak), Mari (Çirmiş) ve Modrvinler bulunuyordu. Uzun mücadelelerden sonra Moskova Knezliği’nin güçlenmesi neticesinde Kazan Hanlığı (1552) düştü.
Kazan Hanlığı’nın sükûtundan sonraki iki yüzyılda Müslüman Tatarlar büyük siyasî, iktisadî ve dinî takibatların kurbanı oldular ve yerlerini yurtlarını terk ederek daha doğuya, bugünkü Başkurdıstan’a, Urallara ve ötesine göç etmek zorunda kaldılar. Bir kısmı ise güneyde Aşağı İdil bölgesine hicret ettiler. 1860’larda Tatarlar tekrar devletin desteğindeki Hıristiyanlaştırma ve Ruslaştırmanın kurbanı oldular. Tatarlar, Rus hükümetinin bu keyfi hareketine ufak çaptaki isyanlarla cevap verdiler, bir kısmı yeniden başka bölgelere ve Türkiye’ye göçtüler, fakat İslamiyet’ten vazgeçmediler.
Aynı zamanda Rusya’nın Türkistan’ı istila faaliyeti tamamlanmış ve Tatarlar hâsıl olan bu yeni politik duruma kendilerini uydurma gereğini sezmeye başladılar. Şihabeddin Mercanî (1818-1889), Hüseyin Feyizhanî (1821-1866) ve Kayyum Nasırî (1825-1902) gibi şahıslar dinde ve eğitimde reform fikrini ortaya attılar ve bunu yaymaya başladılar.
1905 Rus İhtilali, söz, toplantı vb. gibi hürriyetler getirince başta Kazan, Kırım Tatarları ve Azerbaycanlılar siyasî ve kültürel faaliyetlere giriştiler. Tatar aydınlarının teşebbüsü ile 1906’da “Müslüman İttifakı” adlı bir siyasî teşekkül kuruldu. Bu arada Tatar gazete ve dergileri mantar gibi yerden bitmeye başladı. Bunlar başlıca Kazan, Ufa, Orenburg, Astırahan, Troisk ve Uralsk gibi merkezlerde yayınlanıyordu.
1917 Haziranı’nda Kazan’da toplanan kurultay ise “İç Rusya ve Sibirya Müslüman Türk-Tatarlarının” medenî muhtariyetini ilan etti. Bu siyasî teşkilatın başına Paris’te yüksek eğitim görmüş olan Sadri Maksudî (Arsal) getirildi. Kasım ayında bu teşkilat Ufa’ya taşındı ve çeşitli görüşteki insanların katıldığı serbest seçimlerle 120 kişi, adı geçen Millet Meclisi’ne seçildi. Bu meclis 29 Kasım 1917’de İdil-Ural Devleti projesini ilan etti. Bu devlet 1918’e kadar, yani Bolşeviklerin Millet Meclisi’ni dağıtmalarına kadar hükümranlığını korudu. 23 Mart 1918’de ise Bolşevikler, Sovyet Sosyalist Tatar-Başkurt Cumhuriyeti’ni (İdil-Ural Devleti’nin Sovyet şeklini) kurduklarını ilan etmişlerdi. Bu kararname bir hayli Tatar aydınını Bolşeviklerin safına çekmeye yararlı oldu, fakat Rus komünistleri bu kararnameye karşı çıktılar. Tatar-Başkurt Cumhuriyeti, bu bölgede süren iç savaş sebebiyle gecikti ve Bolşevikler iç savaşı kendi lehlerine bitirince, bu plandan vazgeçerek, 23 Mart 1919’da Başkurt ve 27 Mayıs 1920’de de Tatar muhtar cumhuriyetlerini ilan ettiler. Böylece İdil-Ural ufak idarî bölgelere parçalanmış oldu. Vaat edilen Sovyet Sosyalist Tatar-Başkurt Cumhuriyeti yerine iki ufak muhtar cumhuriyetin kurulması Türk birliğinin parçalanmasına sebep oldu. SSCB’deki nüfus oranına göre altıncı sıradaki bir etnik grup olan Tatarlara bu şekilde siyasî-idarî statü verilmesi, sayıca kendilerinden ufak olan etnik gruplardan bile daha az haklara sahip olmalarına yol açtı.
Bu durum 1917’de Bolşevikler safına katılan Tatar-Başkurt aydınlarında ve hatta en ön saftaki komünist liderlerinde huzursuzluk yarattı. Bunun üzerine Tatar-Başkurt komünistlerinin lideri Mirsait Sultangali(ev) kaybedilmiş hakları geri almak için faaliyete girişti.
Bu faaliyetlerinden dolayı 1923’te Komünist Partisi’nden atıldı. O bunun üzerine Tatar, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tacik, Çuvaş, Azeri gibi bütün, Türk Müslümanları içine alan “Turan Sosyalist Cumhuriyeti’ni” kurma faaliyetlerine girişti. Fakat kısa bir süre sonra ortadan kaldırıldı ve 1930’larda Bolşeviklerle işbirliği yapmış olan hemen hemen bütün aydınlar Stalin’in temizliklerinin kurbanı oldular.
Tatar-Başkurt millî hayali ancak Stalin’in ölümünden ve 1956’da 20. Parti Kongresi’nden sonra bir parça liberalleşti. Tatar klasik eserlerinin baskısına müsaade edildi. Tatar MSSC’de (Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti) mühim pozisyonlara Tatarlar getirilmeye başlandı. Tataristan Cumhuriyeti muhtar olduğundan ittifak cumhuriyeti statüsüne sahip olan başka milletlerden daha az millî hukuklara sahipti. Mesela 6 milyonluk Tatarlar, Milletler Sovyeti’ne (Şûrası’na) ancak 11 milletvekili yollama hakkına sahipken, l milyon Eston veya l milyon Kırgız, 32 milletvekili yollayabilmekteydiler. Bu ise SSCB’deki halklar arasındaki eşitsizliğin bariz bir simgesi olmaktaydı.
Coğrafya
İşte bu Tatarların Rusya Federasyonu içinde Tataristan adlı bir cumhuriyetleri bulunmakta olup, başkenti Kazan’dır. 27 Mayıs 1920’de Bütün Rusya İcra Komitesi ile Halk Komiserleri Heyeti tarafından Rusya Federasyonu’na dâhil olarak ilan edilen Tatar MSSC, Orta İdil’in kuzeyinde, Avrupa’da ve BDT, Avrupa bölümünde Kama ve İdil nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuştur. Sınırları Çuvaşistan, Mari, Udmurt, Başkurdıstan Cumhuriyetleri, Ulyanovsk, Kirov, Orenburg, Kuybişev ülkeleri (oblast) ile çevrilidir. 53° 58′-56° 39′ kuzey enlemleri ile 47° 15′-54° 18o boylamı arasındadır. Yüzölçümü 68 bin km2 olup komşusu Başkurdıstan’dan küçüktür. Ahalisi 3,5 milyondan fazladır. Tasarlanan İdil-Ural Millî Devleti’nin yüzölçümü 220 bin km2 iken ufak bir Tataristan yaratılarak, Tatarların büyük bir çoğunluğu bu cumhuriyetin sınırları dışında bırakılmış oldu.
Tatar adı: Bu Türk cumhuriyetin siyasî konumu hakkında bilgi vermeden önce, “Tatar” adını açıklamakta fayda vardır. Bugün Tatar adı ancak iki Türk boy için; Genelde Volga boyunda yaşayan Kazanlılar (Kazan Tatarı) ve başlıca Özbekistan’daki sürgün yerinde yaşayan Kırımlılar (Kırım Tatarı) için resmî ad olarak kullanılmaktadır. Çarlık Rusyası devrinde hemen hemen bütün Türkler için Tatar adı kullanılmışsa da, şimdi bundan vazgeçilmiştir. “Tatar” adının esasta bir Moğol boyunun adı olduğu için bilhassa Türkiye’de bu isme karşı bir antipati mevcut olmakla birlikte, bu mesele bir ilmî münakaşa konusudur. Fakat gerçek şudur ki, bugün Kazanlılar ve Kırımlılar kendilerine Tatar demekte ve Tatar milletinin mensubu olarak saymaktadır.
Tatar Türkleri; İdil-Ural Tatarları, Kırım Tatarları ve Sibirya Tatarları olmak üzere üç ana kola ayrılırlar. Bu üç ana kolda kendi arasında alt gruplara bölünmüştür. İdil-Ural Tatarları; “Kazan”, “Kasım”, “Kreşin”, Mişer” ve “Tipter” Tatarları olarak alt gruplara ayrılmıştır. Kreşin Tatarları yine kendi içinde “Eski Kreşin”, “Yeni Kreşin” ve “Nogaybek” adlarıyla anılmaktadır. Kırım Tatarları; “Dobruca” (Romanya) ve “Kırım Tatarları” gibi iki coğrafi isimle adlandırılmıştır. Kırım kolu “Yalı” ve “Çöl” gruplarına ayrılmıştır. Sibirya Tatarları ise “Tobol” ve “Tümen” Tatarları ismiyle bilinmektedir.
Nüfus
Türk halklar arasında demografik yapısı en karmaşık olan toplulukların başında Kazan Tatarları gelir. Bunun tarihî, siyasî ve ekonomik sebepleri vardır. Tarihî açıdan bakıldığında Rus hâkimiyeti altına giren ilk Türk topluluk (1552 yılında Kazan Hanlığı’nın yıkılması ile) Tatarlar olmuştur. Bu durum, daha sonra Moskova Knezliği ile çarlığın uyguladığı politikalar bir hayli Tatarı göçe zorlamıştır. Tarihî topraklarda yerli Türk nüfusun azalmasının ilk sebebi budur. Siyasî faktör olarak ise 1917 İhtilali’ni müteakip Tatarları parçalamaya yönelik uygulamalar gösterilebilir. Buna göre 1919’da Başkurdıstan, 1920’de Tataristan muhtar cumhuriyetleri ve oblastlar (bölgeler) tesis ederek, Tatarların ancak %25’i kendilerine tahsis edilen cumhuriyetlerde bırakılmışlardır.
Bundan dolayı 1920’lerdeki açlık yıllarında bir hayli Tatar Orta Asya cumhuriyetlerine göç etmişti. Ayrıca bu yörelerde Bolşevik hakimiyetini yerleştirmek için rejim, bir hayli Tatar öğretmeni, yöneticiyi, zanaatkârı, mütehassısı ve hatta askerini de bu yörelere sevk etmişti. 1950’li yıllarda Tataristan’ı endüstri ülkesine döndürürken buraya bir hayli yabancı (Rus) işçi getirilerek, nüfus dengesi Tatarlar aleyhine bozulmuştu.
Yukarıdaki ve başka faktörler (mesela ikamet ve çalışma izinlerinin verilmesinde alınan tedbirler) siyasî, ekonomik ve sosyal tedbirlerin neticesinde Tataristan’daki Tatar nüfusunun %50’nin üzerine çıkmaması, yani salt çoğunluk kazanmamasına dikkat edilmiştir. 1989 nüfus sayımına göre (eski SSCB) BDT’deki Tatarların toplam nüfusu 6.645.588 idi ve yıllık 0.74’lük bir nüfus artışı öngörüldüğünde 1992’de bu nüfus 6.794.214’e ulaşmış ve iki bin yılında ise 7.207.005 olacaktır.
1989 nüfus sayımına göre; Tataristan’ın genel nüfusu 3.641.742 olup, %71.7’sini şehir, %28.3’ünü kırsal nüfus veya başka bir ifade ile 2.611.098’ini şehir, 1.030.644’ünü köy halkı teşkil eder.
Milletlere göre nüfus dağılımı ise Tablo 1’deki gibidir.
Tatar 1.765.404 48,47
Rus 1.575.404 43,25
Çuvaş 134.221 3.68
Ukrain 32.822 0.9
Mordva 28.859 0,79
Udmurt 24.796 0,71
Mari 19.446 0,53
Başkurt 19.106 0,52
Diğer. Türkler-Müs. 10.300 0,28
Diğerler 31.384 0,87
Tablo 1’den görüleceği üzere Tatarlar, Çuvaş, Başkurt ve diğer Türk azınlıklarla, cumhuriyetteki genel nüfusun %52.95’lik oranına yaklaşabilmektedirler. Fakat Rusların etkili bir etnik unsur olarak varlıklarını sürdürdüklerini görmekteyiz. Yukarıdaki rakamlardan Tataristan Cumhuriyeti’nde BDT’de Tatarların ancak %26.56’nın kendi cumhuriyetlerinde, %73.44’ü veya 4.880.184’ü kendilerine tahsis edilen milli bölgelerin dışında kalmaktadırlar. 1989 nüfus sayımına göre Tatarların 5.519.605 (%83,05) Rusya Federasyonu’nda kalanları ise (%16,95)
1.125.983 BDT’nin (Bağımsız Devletler Topluluğu) değişik cumhuriyetlerinde yaşamaktadır. Bunların dağılımı Tablo 2’deki gibidir.
Tablo 2: BDT’nin Değişik Cumhuriyetlerindeki Tatarlar
Cumhuriyet 1979 Nüfusu % 1989 Nüfusu %
Özbekistan 531.205 8,6 467.676 7,0
Kazakistan 312.626 5,1 327.871 4,9
Ukrayna 83.906 1,4 86.789 1,3
Tacikistan 78.179 1,3 72.168 1,1
Kırgızistan 71.744 1,2 70.068 1,1
Türkmenistan 40.321 0,7 39.243 0,6
Azerbaycan 31.204 0,5 28.019 0,4
Belarusya 10.851 0,2 12.352 0,2
Litvanya 3.984 0,1 5.107 0,1
Letonya 3.761 0.1 4.828 0,1
Estonya 3.195 0,1 4.058 0,1
Gürcistan 5.089 0,1 3.999 0,1
Moldova 2.618 0,04 3.335 0,05
1979 ile 1989 nüfus sayımlarının neticeleri karşılaştırıldığında Tatarlarda bir göç eğiliminin başladığı anlaşılmaktadır. Tablo 2 incelendiğinde Türk cumhuriyetlerdeki Tatar nüfusunun (Kazakistan hariç) azaldığı görülmektedir. Bunlar arasında Özbekistan’dan Tatar göçünün oranı son on yılda %12 civarına (63.529) ulaşması bu ülkede yabancılara (bunlar Türk asıllı olsa dahi) karşı reaksiyonunun artması ile izah edilebilir.
SSCB henüz mevcutken iç göçler kontrol altında tutulmaya çalışılmasına rağmen insanlar siyasî ve ekonomik baskılara dayanamayarak daha emin gördükleri bölgelere göçe başlamışlardı. Bu hemen her milli topluluk için geçerlidir. Ancak bu Orta Asya cumhuriyetlerinden göçen Tatarların ancak 50-60 bininin Tataristan’a, kalanlarının ise Tatarların yoğun bulunduğu komşu bölgelere yerleştikleri anlaşılmaktadır.
Tablo 3:
BTD’de Tatarların Cumhuriyet ve Şehirlere Göre Dağılımı
Yer Nüf. (1979) Nüf.(1989) Oran (%)
Rusya 5.005.757 5.519.605 83,1
Tataristan 1.641.603 1.765,404 26,6
Başkurdıstan 940.436 1.120.702 16,9
Udmurt 99.139 110.847 1,7
Mordva 45.765 47.328
Mari 40.917 43.747
Çuvaş 37.573 35.689
Komi 17.836 25.980
Çelyabinsk ob. 219.744 3,3
Yekaterinabur 179.347 2,7
Orenburg 151.384 2,5
Perm 157.756 2,5
Ulyanovsk 134.767 2,0
Tümen 136.757 2,1
Samara 103.605 1,6
Kirov 44.900
Penza 78.236
Gurev 68.637
Kemero 64.821
Astrahan 70.781
Krasnodarsk 49.896
Saratov 47.948
Omsk 46.714
Volgarad 25.531
Kurgan 23.507
Tomsk 17.630
İrkutsk 41.474
Novosibirsk 28.549
Primor 19.464
Krasnoyarsk 26.072
Rostov 16.106
Moskova 161.444 2,5
St. Petersburg 32.861
Hantı-Mansi M. Ok. 36.898 97.639 1,4
Yamola-Nenets M.Ok. 8.556 26.431
Bugünkü gerçek şudur ki BTD’nin 12 cumhuriyetinin en büyüğü olan Rusya Federasyonu’na dâhil Tataristan, toplam Tatar halkının ancak %25’ini içine alan, yüzölçümü yönünden de, BDT ‘deki başka Türk cumhuriyetleri ile mukayese edildiğinde hukuken de ikinci-üçüncü plana atılmış bir kuruluş manzarasını arz etmektedir, işte bu %25’lik nüfusa sahip Tataristan gerek kendine sınırdaş bölgelerde yaşayan, gerek başlıca Orta Asya cumhuriyetlerinde bulunan %75’lik Tatar nüfusu adım da millî kültürü yaşatma gibi zor bir görevi yüklenmiş bulunmaktadır.
Siyasi Yapı
1991 öncesi Tataristan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde bir anayasası mevcut olup, bu anayasadaki SSCB ve RSFSC anayasalarının örneğine göre hazırlanmış ve harfiyen kopya edilmiştir.
1986’dan sonra Gorbaçov döneminde başlayan siyasî çokseslilik Tataristan’a ulaştı, çok çeşitli gayr-ı resmi kuruluşlar ortaya çıktı. Bunlar şimdiye kadar yasaklanan dinî, millî, siyasî ve hatta çevre konularını sahiplendiler. En belli başlıları olarak Şihabeddin Mercani, Medeniyet Cemiyeti, Halk Frontı (Halk cephesi), Tugan Yak (Anavatan), Bulgar el-Cedid, Saf İslam, Memorial Cemiyet, Ekoloji, Şefkat vb. dikkati çektiler. Ekim 1988’de 800-900 kişinin katılımında “Tatar İçtimaî Uzeği (Merkezi) (TİU)” kurma kararı aldılar.
Bu arada resmi Tataristan parlamentosu 30 Ağustos 1990’da ülkenin egemenliğinin ve SSCB’nin 16. cumhuriyeti olduğunu ilan etmiş bulunuyordu. Tataristan Yüksek Sovyeti (Parlamentosu) 26 Aralık 1991’de Bağımsız Devletler Topluluğu’na kurucu olarak katıldığımı bildirdiği halde 30 Ağustos 1990’da ilan ettiği egemenlik kararı gibi Moskova bunu da kabul etmedi. Resmî yöneticilerin bağımsızlık kararında ciddî adımlar atamayacağı görüşü kuvvet kazanınca “İttifak-Tatar Beysizlik (Bağımsızlık) Partisi’nin de inisiyatifi ile toplandı, bu kurultay “Millî Meclisi” kurdu ve l Şubat 1992’de Tataristan’ın bağımsızlığını ilan etti. Bunun üzerine baskı altında kalan Tataristan Yüksek Sovyeti ülkenin bağımsızlığı konusunda referandum kararı aldı. Neticede Rusya Federasyonu organları ve Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin’in başta, tehdit ve engelleme çabalarına rağmen 21 Mart 1992’de yapılan referanduma %80 üzerinde katılım olup seçmenlerin %61,5’i bağımsızlığı desteklediklerini bildirdiler. Bu referandumdan sonra Tataristan, 31 Mart 1992’de yeni Rusya Federasyonu antlaşmasını da, kendisinin hukuklarını sınırladığı gerekçesiyle imzalamadı.
1992’de kabul edilen yeni anayasaya göre Tataristan’da başkanlık sistemi kabul edildi ve Mintimir Şeymiyev ilk cumhurbaşkanı seçildi. 15 Şubat 1994’te Kazan Moskova ile “Yetkileri Paylaşma Antlaşması”nı imzaladılar. Buna göre, Tataristan bir takım siyasi, ekonomik ve kültürel haklar elde etmiş oldu. Bu haklar çerçevesinde 1999 yılında Latin harflerine geçme kararı da verilmişti. Ancak aynı yılın başında Rusya Federasyonu’nun başına Başkan Vladimir Putin’in geçmesi ile Moskova’nın merkeziyetçilik politikası arttı. Rusya Federasyonu yedi bölgeye bölünerek özerk cumhuriyetlerin hakları kısıtlandı. Sırasıyla hüviyet cüzdanları ve pasaportlar değiştirilmeye başlandı. Bu yeni kimliklerde eskiden olduğu gibi “milliyet” hanesinin bulunmaması dolayısıyla, bundan böyle Rusya Federasyonu vatandaşları genel Rus kimliği ile tanınacaklar.
Rusya Federasyonu’nun yeni Başkanı Vladimir Putin’in 2000 yılı başında hakimiyete geçmesi ile katılaşan Rus politikası Tataristan’ın haklarını elinden almaya başlamıştır. En son olarak da Aralık 2001’de başbakanlığa bağlı TİKA’nın (Türk Ekonomi, Kültür, Eğitim ve Teknik İşbirliği) Kazan ile Başkurdıstan’ın başkenti Ufa’da açmaya planladığı şubeleri Moskova tarafından reddedilmiştir.
Kültür ve Eğitim
Tataristan’da eğitim Rusça ve Tatarca yapılmaktadır. Fakat Tatarca eğitim ancak ilk ve ortaöğretimde kullanılmakta olup, bütün yüksekokullarda eğitim dili Rusçadır. Genelde BDT ‘de okuma-yazma problemi çözülmüş olup, Tataristan’da da okuma-yazma bilmeyen kalmamıştır. 1917 İhtilali’nden önce Tatarlar genelde ana dilinde eğitim yapan mektep ve medreselerde eğitim görmekteler idi. Bolşevik hâkimiyetinden sonra bu sistem tamamen değiştirildi. Okul sisteminin dışında iki defa alfabenin değiştirilmesi de nesiller arasında bir hayli zorluk yarattı. 1925-26 yıllarına kadar Arap harfleri kullanılırken bu tarihten sonra Latin harflerine geçildi. Latin harfleri 15 sene kadar kullanıldı ve 1940’ta Kril (Rus) harfleri kullanma mecburiyeti getirildi. Bu kadar kısa sürelerle yapılan alfabe değişikliği, bir nesli üç alfabeyi öğrenmeye veya öğrenmemeye itti.
Tataristan’da 12 yüksekokul bulunmakta olup, bunun 60 bin küsur talebesi mevcuttu. 1804’te kurulan Kazan Üniversitesinin 8 fakültesi, 60 bölümü ve 10 bine yakın talebesi mevcuttur. Tataristan Cumhuriyeti’nde toplam olarak 11.600 Tatar öğretmeni bulunmaktadır. Üniversite ve yüksekokullardaki 3028 öğretim üyesinin 121’i ilimler doktoru ve 867’si ilimler doktoru adayıydı. Kazan’daki havacılık, kimya-teknoloji ve jeoloji enstitüleri Sovyetler Birliği çapında enstitüler sayılmaktaydı. Kazan Üniversitesi ise eskiden beri Şarkiyat ve Türkoloji araştırmalarının mühim merkezlerinden biri sayılmaktadır.
Kazan Tatarları, bazı kısıtlamalara rağmen nispeten basın yayma izin verilen 1905-1917 yılları arası dönemde değişik görüş ve eğilimleri temsil eden, çıkarmak istediklerinin 20 tanesi yasaklanmış olmasına rağmen, ana dilde 36 gazete ve 31 dergi ayrıca Rusça ve Arapça olmak üzere de 13 gazete neşretmişlerdi.
1920’den 1991’e kadar süren Sovyet döneminde güdümlü bir basın yayın politikası yürütülmüştü. Bu dönemde Tataristan Muhtar Cumhuriyeti’nde Rusça çıkan Sovetski Tataristan adlı gazetesinin Tatarca şekli olan Sovyet Tataristanı en etkili gazete olarak kabul ediliyordu. Tataristan’da irili-ufaklı, ekserisi mahalli yüz kadar gazete neşredildiği istatistiklerde belirtilmesine rağmen bunların hiçbir etkisi yoktu.
1990’dan itibaren ise Vatanım Tataristan (birkaç yıl önce kapandı), Tataristan Yeşleri (Gençler), liberal ve milli eğilimde Şehr-i Kazan etkili olmaya başladı. Bu gazetelerin cumhuriyet dışında yayılmasına müsaade edilmemesi de mühim bir sorun teşkil ediyordu. Yani Tataristan dışında Tatarlar, yani Tatarların %75’i kendi dilinde çıkan gazeteden mahrum edilmişlerdi. Ancak 1990’dan itibaren bu uygulama gevşedi ve Tataristan’ın dışında da bu gazetelere abone olma imkânı sağlandı. 1999 yılında Tataristan parlamentosu Latin harflerine geçme kararı almıştı ve uygulamaya 2001’de geçilecekti. Ancak Moskova’nın buna karşı gösterdiği tepki dolayısıyla bu geciktirildi, belki de tamamen uygulamadan kalkacak bir duruma geldi.
Ekonomi
Tataristan hem tarım hem de endüstri ülkesidir. Tataristan’ın en büyük tabiî zenginliğini petrol ve yeraltı tabiî gazı teşkil eder. Ortalama olarak 100 milyon ton petrol istihsal edilmekte olup, 1975 ve 1976 yıllarında 103 milyon ton petrol çıkarılmıştır. Ancak bu üretim her yıl azalarak 1991’de 35 milyon tona düşmüştür. Petrol ve tabiî gaz merkezleri Tataristan’ın Elmet, Leninogorsk, Alabuga, Mendelyevsk gibi şehirlerindedir. Burada çıkarılan petrol Başkurdıstan, Kuybişev, Gortdy, Yaroslav, Rezan, Moskova ve Perm’deki rafinerilere ve “Dostluk Petrol Hattı” ile Polonya, eski Doğu Almanya, Macaristan ve Çekoslovakya’ya yollanmaktadır.
Tataristan’da petrol toprağa basınçlı su verme metodu ile çıkarılmakta olup, bu metot istihsalin Sovyetler Birliği genelinden iki misli daha ucuza mal olmasına sebep olmaktadır. Tataristan’da 4 milyar metreküp tabiî gaz çıkarılmaktadır. Tabiî ki, daha fazla petrol çıkartma, Sovyetler Birliği’ni daha fazla zenginleştirme kaygısı, çevrenin kirlenmesine, tarıma elverişli yerlerin de tahribine, yok olmasına yol açmaktadır. Tataristan’da bu petrol ve tabiî gaz endüstrisinin yanında en mühim üçüncü endüstriyi kimya ve petro-kimya endüstrileri teşkil etmektedir. Kimya endüstrileri başlıca Kazan ile Tüben (aşağı) Kama şehirlerinde bulunmaktadır. Bu kimya fabrikalarının imalatı SSCB genelinde de mühim yer tutmaktaydı. Bu fabrikalarda polietilen, aseton, sentetik, kauçuk, film gibi 4 binden fazla kimyevî madde imal edilmektedir. Kazan Uçak Fabrikası’nda İL-62 tipindeki uçaklar imal edilmektedir. Tataristan’ın başkenti Kazan’da BDT’nin en büyük bilgisayar ve optik aletler fabrikaları bulunmaktadır. Amerikan ve Avrupa teknolojisi, kurulan eski SSCB’nin en büyük kamyon fabrikası (Kamaz) ise ile Naberejini Çelni’da (Çallı) bulunmaktadır.
1976’da imalata geçmiş olup, 150 bin ağır evsaflı kamyon ve 250 bin dizel motoru imal etmektedir. Bu büyük endüstri kompleksinde 120 bin kişi çalışmakta olup, işçilerin %46’sını Tatarlar, %44’ünü Ruslar teşkil etmektedir. Bunun dışında hafif endüstri dalında dericilik ve kürkçülük mühim yer tutar.
Tataristan’da tarım faaliyetleri eski SSCB’nin başka bölümlerinde de olduğu gibi Sovhoz (devlet çiftliği) ve kolhozlar (kolektif çiftlik) tarafından yürütülür. Tataristan’da başlıca çavdar, buğday, mısır, burçak, keten, şeker pancarı yetiştirilir. Bunun dışında sebzecilik ve meyvecilik de gelişmiştir.
Tataristan, ancak 68 bin kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahip olmasına rağmen endüstri ve köy ekonomisi yönünden BDT genelinde (yüzölçümü: 22.402.000 km) ağırlığını hissettirmekte, en ileri ve zengin ülkelerinden biri derecesindedir. Bütün bunlara rağmen asıl zenginlik cumhuriyette kalmamakta merkeze akmaktadır. Şu anda BDT kurulduğu için tek söz hakkı Rusya Federasyonu’na kalmıştır.
Başkurdıstan Cumhuriyeti
Başkurt Boyları:
A. Kuzeydoğu B. Güneydoğu C. Güneybatı
A.1. Tabın B.1. Kıpçak C.1. Girey
A.2. Katay B.2. Tangaur C.2. Kırgız
A.3. Salut vb. B.3. Üşergen C.3. İlan
B.4. Bürcen
B.5. Tamyan
B.6. Yurmatı
Başkurtluk Meselesi ve Kısa Tarihçe
Bu Türk cumhuriyeti hakkında bilgi vermeden önce, kısaca “Başkurtluk” meselesi hakkında bilgi vermekte fayda vardır. 1917 Bolşevik İhtilali’nden önce İdil-Ural’da “Başkurtluk” meselesi diye bir problem yoktu. Çünkü Tatarlarla Başkurtlar arasındaki, (bu adların bin yıl önce bu yöre halkları için kullanılıp kullanılmadığı kesin olarak bilinmemektedir) iktisadî ve siyasî temaslar belki de bundan bin yıl önce başlamış olup, bu iki Türk boyu aynı hanlığın sınırları (Kazan Hanlığı) içinde yaşamış, Rus istilasının acısını birlikte çekmişler, başta siyasî daha sonra ise sıkı içtimaî ve medenî sahalardaki işbirliği onların tamamen kaynaşmasına sebep olmuştu. 1552’de Kazan Hanlığı’nın yıkılmasından sonra bu iki Türk boy müşterek düşmanları Ruslara karşı birlikte ayaklanmışlardı. Başkurtların daha yoğun olduğu bölgelerde ayaklanmalar XVIII. yy.’ın sonlarına kadar sürmüş olup, en büyük ayaklanma 1774’te vukuu bulmuştu. Fakat sonunda güçsüz düşen Başkurtlar da Rus hâkimiyetine boyun eğmek zorunda kaldılar. Başka bir ifade ile Müslüman Başkurt-Tatarlar, Hıristiyan Rusların hâkimiyetini büyük karşı koymalardan, büyük kayıplar sonra kabul etmek zorunda kaldılar. Fakat Sovyet tarihçileri bu gerçeği nedense görmezlikten gelmekte. Tatarlar da Başkurtlar da arzuları ile Rus Devleti yönetimini kabul ettiler diye yazmakta ve hatta ilmî (?) sempozyumlar düzenlemekte idiler. Rus tarihçileri bu nevi uydurma gerçekleri fethettikleri başka ülke ve halklar için de kullanmakta çekinmemekteydiler. Îlmî gerçeklerin bu şekilde tahrif edilmesi ancak rejimin arzuları ile izah edilebilir, işte asırlar boyu kaynaşmış olan iki Türk topluluk Tatar ve Başkurtları hem siyasî hem de kültürel yönden parçalamada da Sovyet yönetiminin arzuları, yani “böl ve idare et” prensibi yatmaktaydı.
Çünkü en azından dört asırlık bir devirde Tatarlarla Başkurtlar birbirleriyle tamamen kaynaşmışlar, din, ahlak, tabiat, örf, adet, gelenek, dil ve kültür bakımından birbirine gereği gibi tesir etmişlerdi. Bu kaynaşma ve karşılıklı tesirler sonucunda müşterek yazı dili ve edebiyatı gelişmişti. Fikir ve bilim adamları medreselerde okuyanlar arasında yetişiyordu. Kazan ilindeki medreselerle, Başkurt ülkesindeki Orenburg, Kargalı, Ufa, Troyskiy, İsterlibaş vb. şehir ve kasabalardaki medreseler arasında eğitim ve öğretim usulleri bakımından hiçbir fark yoktu. İmamlar ve müderrisler arasında Kazanlılar bulunduğu gibi, birçok Başkurt da bulunuyordu. Bu hususta hiçbir türlü ayrılık-gayrılık ve yadırgama olmazdı. Bu gibi medreselerde okuyan bir Başkurt, hiçbir zaman Başkurt lehçesinde yazmazdı. Başkurtça ancak konuşma dili olarak yaşamıştı. Son devirlerin tanınmış yazar, tarihçi ve şairlerinden Habiünnecar Öteki, Zeki Velidî (Togan) ve Şeyhzade Babiç ve başkaları eserlerini Başkurt lehçesiyle değil, Kazan yazı dili ile kaleme almışlardır.
Coğrafi Konum
Şubat 1917 İhtilali patlak vererek değişik siyasî ve milli güçler etkinliklerini artırdığı dönemde Ahmet Zeki Velidi liderliğindeki Başkurtlar, Tatar aydınlarının kültürel milli muhtariyet tezine karşı çıkarak, tek başlarına “Küçük Başkurdıstan” kurma faaliyetlerine giriştiler. Bunu gerçekleştirmek için başta Bolşevikler aleyhindeki çarlık taraftarı güçlerin lideri General Kolçak’la işbirliği yaptılar. Kazak milli hareketi “Alaş Orda” da bu işbirliğine katılmıştı. Ancak Rus Kozaklarının lideri Dutof ve Kolçak’la uzlaşmaya varılamayınca Zeki Velidi bu sefer Lenin ve Stalin’le işbirliği yapmak zorunda kaldı. Ancak Bolşevik rejiminin milletler komiseri (bakanı) olan Stalin başta “Tatar-Başkurt Sovyet Cumhuriyeti’ni” ilan etmiş ve Ahmet Zeki Velidi’yi azletmişti. Neticede, O Türkistan dolaylarına kaçmak zorunda kaldı. Böylece “Küçük Başkurdıstan” hayali yıkılmış oldu. İç savaştan başarılı çıkan Bolşevikler de çok geçmeden “Tatar-Başkurt Sovyet Cumhuriyeti” yerine 1919’da Başkurdıstan, 1920’de Tataristan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerini ilan ettirdiler.
23 Mart 1919’da RSFSC’ye dâhil olarak kurulan Başkurt Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin (MSSC) başkenti Ufa olup, toplam nüfusu 3.943.113’dü. (1989). Yüzölçümü 143.600 km2dir. Başkurt Cumhuriyet’i Güney Ural’dan batıya doğru Belaya (İşimbay) ve Kama nehirlerine kadar uzanır. Ulkenin batı kısmının yarısı vadilerle bölünmüş yaylalardan ibaret olup, bu bölüm verimli “kara toprakla” örtülüdür ve burada başlıca buğday yetiştirilir. Bozkırlarda ise hayvancılık yapılır. Doğuya Ural’a doğru olan kısımlar ise sık ormanlıklarla kaplıdır.
Bugün Başkurdıstan idarî yönden 5 rayon (mahalle) ve 17 şehre ayrılmıştır (Ufa, Sterlitamak, Oktaybirski, Beloret, İşimbay, Salavat, Kümirtav, Sibay ve Belebey).
Nüfus
Başkurdıstan’ın sunî bir kuruluş olduğu, Cumhuriyet’in nüfus dağılımından da anlaşılmaktadır. 1989 sayımına göre 1.449.462 Başkurt’un %92,8 (1.345.231) Rusya Federasyonu’nda, bunun da %59,6’sı (863.808) kendi adlarına kurulan cumhuriyette yaşamaktadırlar. Tablo 4 incelendiğinde Başkurtların cumhuriyet genel nüfusunda ancak üçüncü sırayı aldıkları anlaşılmaktadır.
Tablo 4: Başkurdıstan Cumhuriyeti’nin Nüfusu
Topluluk adı 1979 1989 Cumhuriyet Oranları (%)
Toplam 3.844.280 3.943.113 100
Rus 1.547.893 1.548.291 39,26
Tatar 940.436 1.120.702 28,42
Başkurt 935.880 863.808 21,9
Çuvaş 122.344 118.509 3,0
Mari 106.793 105.768 2,68
Ukrain 75.571 74.990 1,9
Diğer 111.045 2,81
Tablo 4’ten de görüleceği üzere Başkurtlar diğer iki Türk topluluğu Tatar ve Çuvaşlar ile %53,32’lik bir orana ulaşabilmektedirler. Tablo 4 incelendiğinde 1979 ile 1989 yılları arasında Başkurt nüfusunda bariz bir azalma, Tatar nüfusunda ise olağan üstü bir artış gözlenebilir. Aslında bu aldatıcı bir durumdur. Çünkü 1989’a kadar nüfus sayımlarında Tatarların bir kısmı zorla Başkurt diye kaydedilmişti. Ancak liberalleşme politikası ile birlikte bu uygulamadaki katılıktan vazgeçilmesi Tablo 4’ün ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Başkurtların %59,6’sı kendi cumhuriyetlerinde yaşarken %32,2’si Cumhuriyete komşu Çelyabinsk, Perm, Samara, Orenburg, oblastlarında Tataristan Cumhuriyeti’nde ve Rusya Federasyonu’nun diğer bölgelerinde yaşadığı anlaşılmaktadır. %7,2’si ise Tatarlar gibi Orta Asya cumhuriyetlerinde bulunmaktadır.
Tablo 5: Başkurtların Bölgelere Göre Dağılımı
Bölge 1979 1989 Oran %
Genel 1.371.452 1.449.462 100
Rusya Fed. 1.290.994 1.345.231 92,8
Başkurdıstan 935.880 863.808 59,6
Çelyabinsk Ob. 133.682 – 9,7
Perm Ob 48.752 – 3,5
Orenburg Ob. 43.269 – 3,1
Samara. Ob. 30.051 – 2,1
Kurgan Ob. 17.664 – 1,3
Tataristan 9.256 19.106 1,3
Kazakistan 32.499 41.846 2,9
Özbekistan 25.879 34.766 2,4
Tacikistan 6.083 6.829 0,5
Türkmenistan 3.914 4.678 0,3
Kırgızistan 3.741 4.062 0,3
Hantı-Mansi MOk 7.522 31.151 2,1
Yamalo-Nenets MOk 871 6.830 0,4
Moskova Şehri – 7.000 0,5
Başkurdıstan’ın siyasî yapısı ve yönetimi de, diğer muhtar cumhuriyetlerde olduğu gibi Tataristan’daki duruma aynen benzemektedir. Siyasî ve ekonomik kararlarda yerli halkın, yani Türklerin bir ağırlığı olmamaktadır.
Tataristan gibi Başkurdıstan’da da başkanlık sistemi mevcut olup, Murtaza Rahimov Cumhurbaşkanıdır. Türkiye ile ilişkileri Tataristan’la nazaran daha az olmakla birlikte, bir hayli Başkurt öğrenci, Tatar ve Çuvaş öğrenciler gibi Türkiye’de tahsil görmektedirler.
Ekonomi
Bu Türk cumhuriyette de petrol ve tabiî gaz yatakları mevcuttur. Tuymasi-Ufa-Omsk (Sibirya), İşimbay-Şkapova -arasında petrol hatları mevcuttur. Şkapova-İşimbay ile Magnitogo arasında ise tabiî gaz hatları geçmektedir. Rafineriler ve petro-kimya fabrikaları (Ufa-İşimbay-Salavat) Başkurdıstan’ın ana ekonomisini teşkil ederler. Güneyde Kuyurgas’ta kömür, Baymak’ta bakır, Novaya Priştina’da boksit ve başka bölgelerde de altın, manganez, krom ocakları mevcuttur. Yılda takriben 40 milyon ton petrol, 3,5 milyon m3 tabiî gaz elde edilir. Son yıllarda bu miktar oldukça azalmıştır.
Tablo 6: Başkurdıstan’da Üretilen Belli Başlı Madenler (1966)
Üretilen maddenin cinsi Ölçü birimi Miktar
Petrol milyon ton 43,4
Tabiî gaz milyon m3 3.247
Demir-Çelik bin ton 353
Kömür bin ton 6.461
Briket bin ton 1.850
Elektrik enerjisi milyon kw 9.275
Çimento bin ton 979
Kâğıt bin ton 6,9
Şeker bin ton 57,1
Tablo 6’daki rakamlardan da görüleceği üzere Başkurdıstan yeraltı zenginlikleri yönünden SSCB’nin mühim bölümlerden birini teşkil etmektedir. Köy ekonomisi de hayli gelişmiştir. Tahıl üretimi Cumhuriyette (1966 yılına göre) 647 kolhoz (kolektif çiftlik) ve 95 sovhoz (devlet çiftliği) tarafından yapılmakta, bu üretime 55 bin traktör, 13 bin kamyon, 28 bin değişik tarım makineleri yardımcı olmaktadır. Başkurdıstan’da elde edilen başlıca tahıl ürünleri ise Tablo 7’de sıralanmıştır.
Tablo 7: Başkurdıstan’da Elde EdilenBaşlıca Tahıl Ürünleri
Tahılın Cinsi Miktarı (bin kental)
Buğday 10.618
Çavdar 4.544
Dan 519
Baklagiller 1.296
Yulaf 571
Patates 1.138
Sebze 330
Kültür ve Eğitim
İhtilalden önce, yukarıda da belirttiğimiz üzere, bütün Başkurtlar, Tatarca eğitim görmekte idiler. Sovyet hâkimiyetinden sonra 1920’lerde artık bu bölgede Türkler için iki ayrı şivede eğitim başlatılmış oldu. 1966/1967 ders yılında 7 ayrı dilde eğitim yapılmakta ve 762 Başkurt, 1070 Tatar ve 2085 Rus okulu mevcuttu. Sovyet yönetimi Başkurdıstan’da okuma-yazma probleminin çözüldüğünü belirterek okuma-yazma oranının Başkurtlarda %98,9 Tatarlarda 99,1 ve Ruslarda 98,6 olduğunu belirtmekteydi.
Orta Öğretimde Öğrencilerin Millî Dağılımı
(Her 10 Başkurdıstan’da yöneticiler her fırsatta Tatar-Başkurt ayırımını yapmakta Cumhuriyetteki oranları hayli düşük olmasına rağmen onlardan daha fazla sayıda öğrenciyi yüksekokullara kabul etmekte, ilmî kadrolara getirmekte, Tatarlar ile Başkurtlar arasında haksız bir rekabet yaratarak, bu iki kardeş boyu bir birine düşürmeye çalışmaktadırlar. İlk ve ortaöğretimde bu nevi bir ayırım yapmak hayli zorsa da yüksek tahsilde bunu uygulamak daha kolaylaşmaktadır. Tablo 8 ve 9’daki istatistiki rakamlar bu durumu daha bariz gözler önüne serecektir.
Tablo 8:
Orta Öğretimde Öğrencilerin Milli Dağılımı (Her bin kişiye düşen öğrenci sayısı %’si)
Halkın adı 1927 1940 1966
Genel ortalama 13,1 47,8 148,0
Başkurt 13,7 37,3 95,7
Tatar 13,9 47,0 146,7
Rus 11,6 56,8 189,9
Başkaları 15,1 58,8 100,9
Tablo 9: Yüksek Okullardaki Talebelerin Etnik Dağılımı
Y. Okulun adı Başkurt Tatar Rus Başa Toplam
Başkurt Devlet Üniv. 449 414 713 124 1700
Başkurt Köy Endüstrisi Okulu 315 429 809 157 1710
Başkurt Tıp Entitüsü 464 342 821 184 1811
Ufa Petrol Enstitüsü 245 212 642 106 1205
Ufa Havacılık Enstitüsü 81 64 485 111 741
Börü Devlet Pedagoji Enstitüsü 130 176 296 42 644
Sterlitamak Devlet Pedagoji Enst. 155 133 19 45 528
Toplam 1839 1710 3961 769 8339
Talebeler arasındaki oranı incelediğimizde Başkurtların kendi nüfuslarından daha fazla oranda yüksek tahsil talebesine sahip olduğunu görmekteyiz. Fakat Başkurdıstan’daki Tatar ve Başkurtların toplamından daha az sayıya sahip olan Ruslara yüksekokullarda daha fazla yer verildiği de dikkatten kaçmamalıdır. Havacılık enstitüsü gibi stratejik ehemmiyeti olan bir meslek branşında ise büyük ağırlığı Rusların teşkil etmesi de ayrıca dikkat edilmesi gereken bir husustur. Başkurdıstan’daki ilmî kadroların millî dağılışını incelediğimizde de durum yukarıda belirttiğimiz görüşleri teyit eder mahiyettedir, l Ocak 1967 tarihine göre Başkurdıstan’daki ilmî kadroların dağılışı Tablo10’daki gibi idi.
Tablo 10: İlmî Kadroların Etnik Dağılımı
Açıklama Toplam sayı Başkurt Tatar Rus
Âlim, pedagog veya mütehassıs olarak çalışanlar 4550 569 818 2589
İlimler doktoru 54 10 10 25
İlimler doktoru adayı 777 145 184 336
İlmi görevlerde 2425 292 391 1413
İlimler doktoru 15 4 2 6
İlimler doktoru adayı 272 60 54 116
Pedagojik görevde 1959 259 406 1065
İlimler doktoru 39 6 8 19
İlimler doktoru adayı 497 79 129 219
Başkurdıstan’da irili ufaklı Rusça 68, Başkurtça 21 ve Tatarca 5 gazete Başkurtça 5, Rusça 3 ve Tatarca l dergi çıkmaktaydı. Fakat bunlar Tataristan örneğinde de belirttiğimiz üzere mahalli gazete ve dergiler olup, kayda değer ehemmiyetleri yoktur. Dergiler arasında ancak üç tanesi kayda değerdir. İlki ve en mühimi Başkurdıstan Yazarlar Birliği’nin yayın organı olan Agidil’dir. Bu edebiyat, sanat, kültür ve politika dergisi Tataristan’daki Kazan Utları dergisinin muadili durumundadır. Agidil dışında Başkurdıstan Ukutisıhı (Okutucusu) adlı pedagojik dergi ile Henek (Yaba) adlı mizah, Başkurdıstan’ın kültür hayatında mühim bir yer işgal ederler. 1966’da Başkurtça toplam tirajı 841 bin olan 141 kitap, toplam tirajı 1.350.000 olan beş dergi basılmıştı. Ufa radyosu Rusça başta olmak üzere Başkurtça ve Tatarca yayınlar yapmaktadır. Başkurdıstan’da 4600 okulda toplam 800 bin öğrenci okuduğu Rusça, Başkurtça, Tatarcanın dışında Mari, Mordva, Çuvaş ve Umdurt dillerinde de dersler alabilmektedir.
Cumhuriyetin 84 teknik okulunda tahsil görenlerin sayısı ise 33 bine ulaşmıştır. Başkurdıstan’ın yedi yüksekokulunda 1600 pedagog görevlendirilmiş olup, bunların 440’ı öğretim üyesidir.
Bugün Başkurdıstan’ın başkenti olan Ufa XVIII. yüzyıldan itibaren Rusya’nın Avrupa bölümündeki Türklerin dini merkezi olmuştur. II. Katerina tarafından 1789’da kurulan müftülük 1943 yılında tekrar organize edilmiştir. Kısa süre öncesine kadar Ufa “Sovyetler Birliği Avrupa bölümü ve Sibirya Müslümanlarının Ruhani İdare”sinin merkezi idi.
Başkurdıstan bütün Başkurtların %60’ının yaşadığı bir muhtar cumhuriyeti olup, esasta bu Cumhuriyetin esas halkı olan Tatar ve Başkurtlar bir takım hakların dışında fazla söz hakkına sahip değildirler ve ekonomiye büyük katkıları olduğu halde, dünya kamuoyundan tecrit edilmiş durumdadırlar.
1990’larda Başkurtlarda da millî şuurun canlanmaya başladığını görmekteyiz. Başta “Ural” olmak üzere değişik millî ve siyasî cemiyetler kurulmuştur. Bu dernekler değişik toplantılar düzenleyerek bilhassa Başkurt nüfusunun azalması konusunu gündeme getirmektedirler. Moskova’nın uyguladığı politikalar nedeniyle Başkurtlar problemlerinin nedenlerinden biri olarak da Tatarları görmektedirler.
Bu nevi bir yaklaşım ve Başkurdıstan’daki Tatarlara baskı uygulama eğilimleri iki kardeş toplumu bir birine düşürmüş bulunmaktadır. En son olarak “Ural”, Başkurt Halk Merkezi, Başkurt Gençler İttifakı ve Başkurt Kadın-kızlar Teşkilatı 22-23 Şubat 1991’de Ufa’da “V. Bütün İttifak Başkurt Halk Toplantısı”nı düzenlediler. Bu kongrede “Başkurt halkının durumu ve milleti canlandırma ile ilgili manifesto” ilan edildi. Kısacası Başkurtlar da kendi imkânları çerçevesinde millî şuuru canlandırmaya gayret etmektedirler. Ancak Başkurdıstan’ın resmî yönetimi Rusya Federasyonundan kopma gücünü gösterememiştir. 31 Mart 1992’de yeni federasyon antlaşmasını imzalayarak Moskova’ya bağımlılığını göstermiştir.
Çuvaşistan Cumhuriyeti
Tarihçe
1551 yılında Rus hâkimiyeti altına giren Çuvaşlar, kendilerine Çavaş derler. Çuvaşları diğer Türk boylarından ayıran en mühim özellikler, kullandıkları dil ve Müslümanlıktan farklı bir din (putperestlik ve Hıristiyanlık) gösterilebilir. Çuvaşlar “r” Türkçesi denilen oldukça değişik bir Türkçe kullanırlar ve bu yüzden Çuvaşçayı anlamak mümkün değildir. Ancak dilciler Çuvaşların kullandıkları dilin Türk asıllı bir dil olduğunu söyleyebilirler.
Çuvaşlar X-XVI. yüzyıllarda eski Türk kabilelerinin (İdil Bulgarlarının) karışmasından meydana gelmiş olup, İdil’in sağında (Çuvaş MSSC) Şura ile Svigiya nehirlerinin arasında oldukça kapalı bir cemiyet halinde yaşarlar. Başlıca, tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar. Bilhassa tahta oymacılığı eski sanatlarından biridir. Köylerde kadınlar hâlâ eski kılık-kıyafetlerini kısmen muhafaza etmektedirler. Çuvaş folkloru sanatta, musikide ve halk danslarında yaşamaktadır. Halk sanatı tahta oymacılığı ile örgüde kendini gösterir. Örgülerinde kullandıkları ana renk koyu kırmızı olup, örgülerin arasında yeşil, koyu mavi, sarı renkler ve kenarlarında siyah bordürler hâkimdir.
Coğrafi Konum
24 Haziran 1920’de RSFSC’ye dâhil bir Muhtar Oblast (bölge) iken 21 Nisan 1925’te Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti haline sokulmuş olan Çuvaşistan, Orta Volga’nın sağ kıyısında ve onun kolları olan batıdaki Şura ve doğudaki Svigiya arasında yerleşmiştir. Yüzölçümü 18.300 km2’dir. Başkent, Çeboksarı’dır. Çuvaş Cumhuriyeti’nin güney ve doğusunda Volga’da Çuvaş Platosu uzanmaktadır. Batı kısmı ise ormanlıktır ve kısmen bataklıktır. Ülkenin üçte biri ormanlarla kaplıdır. Güneydoğusunda ise bozkırlar bulunmaktadır.
Nüfus
Çuvaşlar kendi cumhuriyetlerinde %67,68’lik bir orana sahip olmalarına rağmen %50,8’lik bir nüfus kendi ülkelerinin sınırla dışında bulunmaktadırlar.
Tablo 11: Çuvaşistan Nüfusu
Topluluk Adı 1979 1989 Oran %
Genel 1.298.611 1.338.023 100
Çuvaş 887.738 905.614 67,68
Rus 338.150 357.014 26,68
Tatar 37.573 35.689 2,66
Mordva 20.276 18.686 1,39
Ukrain 6.122 7.302 0,54
Mari 3.034 3.799 0,23
Diğer – 9.919 –
1989 nüfus sayımına göre, Çuvaş Cumhuriyeti’nin genel nüfusu 1.338.023 olup, 905.614 Çuvaş kendi cumhuriyetinde yaşamaktadır. Cumhuriyet genel nüfusunun %67,68’ini teşkil ederler. Cumhuriyet nüfusunun dağılımı ise aşağıdaki gibidir.
Tablo 12: Çuvaşların Nüfus Dağılımı
Bölge 1979 1989 Oran %
Genel 1.751.366 1.839.228 100
Rusya Fed. 1.689.847 1.771.047 96,3
Çuvaşistan 887.738 905.614 49,2
Tataristan 147.088 134.221 7,29
Başkurdıstan 122.344 118.509 6,44
Samara Ob. 115.756 – 6,6
Ulyanovak Ob 92.394 – 5.27
Kemerov Ob 92.394 – –
Krasnoyask – – –
Orenburg Ob. 22.816 – –
Saratov Ob. 17.497 – –
Tümen 19.337 – –
Kazakistan 22.310 22.201 –
Ukrayna 16.456 20.310 –
Hantı-Mansi MOk. 4.739 13.959 –
Yamalo-Nenets MOk. 875 3.640 –
Ekonomi
Ülkenin yarısı tarıma elverişlidir. Tarım yapılan topraklarda buğday, çavdar, patates, şeker pancarı, baklagiller, şerbetçiotu (RSFSC’nin %40’ı) yetiştirilir. 1970’de Çuvaş Cumhuriyeti’nde 431.000 baş sığır, 476.000 domuz, 551.000 koyun ve keçi mevcuttu. Çeboksarı, Alatır, Şumerlya, Kanasa, Urmaraş, Koslovka, Burnau gibi merkezlerde et kombinaları, sütlü gıdaların imal edildiği imalathaneler, makina inşa, elektronik kimya ve tekstil endüstrileri bulunmaktadır. Cumhuriyetin 397 km. demiryolu, 886 km. şose yolu mevcuttur. İdil üzerinde taşımacılık yapılmaktadır.
N. İ. Aşmarin 1928 ile 1950 yılları arasında 17 ciltlik Slovar Çuvaskogo Yazıka (Çuvaş dilinin sözlüğü) hazırlayarak Çuvaş tarihi, dili ve kültürü için çok mühim bir eser ortaya koymuştur. l Eylül 1967’de Çeboksarı’da Çuvaş Devlet Üniversitesi açılmıştır. Çuvaşlardan bir hayli mühim ilim adamı yetişmiştir.
Çuvaşların ekseriyeti Hıristiyan diye addedilirse de, eski dini inançlarına sadık kalmışlardır. Çarlık devrinde hükümet, onların arasında güçlü misyonerlik hareketi yürütmüştü. Zaten 1871’de Rus harfleri esasında Çuvaş alfabesi düzenlenmesinin gerçek gayesi de onların Hıristiyanlaşmasını hızlandırmaktı. Bu misyonerlik hareketi Çuvaşların tepkisine sebep olmuş, daha önce putperest olmalarına rağmen, bir kısım Çuvaş ilk hürriyet yıllarında (1905) İslamiyet’i kabul etmişlerdi. Kısacası Çuvaşlar dil ve din özellikleri yönünden genel Türklükten uzak gibi gözükmekle birlikte, İdil-Ural’daki diğer Türk boylar (Tatar-Başkurt) ile kardeşliklerinin şuurundadırlar ve bu şuur tahsil derecesinin ve milli kültüre verilen ehemmiyetin arttığı derecede artmaktadır. 1990’dan itibaren Çuvaşistan ile Türkiye arasında kültürel ilişkiler başlamış olup, bir miktar Çuvaş öğrenci Türkiye’de tahsil görmektedir.
İdil-Ural’a Genel Bakış
Orta İdil (Volga)-Kama nehirleri ve Ural dağları arasında yaşayan Tatar, Çuvaş ve Başkurt cumhuriyetleri, kendilerine komşu Fin-Ugor cumhuriyetler ile birlikte Rusya’nın Avrupa bölümündeki bu mühim endüstri bölgesinde Ruslara yabancı bir kesimi teşkil ederler. İdil-Ural’daki bu Türkler aynı zamanda Rusya Federasyonu dâhil diğer Türk ve azınlıklar arasında da en mühim cumhuriyetler ve topluluklar durumundadırlar. İşte adı geçen üç muhtar cumhuriyet ve bunlara komşu oblastlarda yaşayan Türk halkların 1989’a göre toplam nüfusu (Tatar: 4.500.000; Çuvaş: 1.500.000 ve Başkurt: 1.200.000) 7,5 milyon civarına yaklaşmaktadır. 2000 yılında tabii nüfus artışı ve BDT’nin değişik cumhuriyetlerindekilerin buralara göçmeleri ile 10 milyon veya biraz üstünde bir Türk nüfusu meydana gelmiş bulunmaktadır.
Bu bölgedeki Fin-Ugor topluluklarının nüfusları da (Mari, Udmurt, vb.) göz önünde tutulursa İdil-Ural bölgesinin tarihi açıdan Ruslarla ilgisi olmayan bir bölge olduğu anlaşılır.
Bölgedeki Tatarlar egemenlik mücadelesi vermektedirler. Bu mücadele oldukça çetin yürümektedir. Moskova’nın Tatarlara bağımsızlık vermesi oldukça güç gözükmektedir. Ancak eski Sovyet sisteminin siyasi prensiplerine göre hayatiyetini sürdüren Rusya Federasyonu’nun bu şekliyle kalması mümkün değildir. Putin’in Rusya Federasyonu’nu üniter bir yapıya kavuşturması, yani milliyet kimliğine göre Sovyet döneminde oluşturulmuş 20 cumhuriyeti lağv etmesi ve resmen milli kimlikleri ortadan kaldırtması mümkün olacak mı, henüz belli değildir. Milli toplulukların ise haklarını bir şekilde korumaya çalışacakları da bir gerçektir. Dolayısıyla da problemli İdil-Ural bölgesi yıllarca gündemden düşmemeye namzettir. Rus yöneticileri Rusların da yaşlanmakta olan bir halk olduğu gerçeğini de göz önünde tutarak milli azınlıklarla bir şekilde uzlaşma politikası uyguladıkları takdirde, bu bölgede çatışmaların çıkması engellenecektir. Ancak Putin yönetimi bazen anti-demokratik, Sovyet dönemi baskı metotlarını kullanmayı daha fazla tercih ettiği görünümünü vermektedir.
BDT’nin Avrupa Bölümündeki İki Türk Boyu
Gagauzlar
1989 nüfus sayımına göre 197.164 kişi olan Gagauzların %77,5’i (152.752) II. Dünya Savaşı’nda Romanya’dan ilhak edilen Moldova Cumhuriyeti’nin Komrat, Çadır, Lungak, Bulganetse gibi şehir ve bölgelerinde yoğun bir şekilde bulunurlar. Bunun dışında %16,23’ü (32.017) Ukrayna, 10 bin kadarı Rusya Federasyonu’nda, bin kadarı Kazakistan’da bulunur.
BDT’nin dışında ise Kuzeydoğu Bulgaristan ile bilhassa Dobruca’da mevcutturlar. Gagauz şivesi Türkiye Türkçesine çok yakındır. Onları diğer Türklerden ayıran özellik Hıristiyan (Ortodoks) olmalarıdır. Türkiye’ye göçenlerin ekseriyeti ise İslamiyet’i kabul etmiştir. Eski Türk kavimi Uzların (Oguz) kalıntısı olduğu tahmin edilen bu Türk boyunun adı Gök-Oguz (bundan Gagauz) olduğu iddia edilmektedir. Deliorman Türkleri, Asparuh Bulgarları da denilen Gagauzlar çok geç tarihlerde alfabeye kavuşmuşlardır. 1895-1909 yıllarında Rus-Kril harfleri esasında bir alfabe düzenlenmişti.
Romanya’dakiler ise Romen-Latin harflerine dayanan alfabe kullanmışlardı. Sovyetler Birliği’nde ise 1932-1957 yılları arasında Latin harfleri kullanan Gagauzlar bu tarihten sonra diğer Türk boyları gibi Kril esasına dayanan alfabe kullanmak zorunda bırakılmışlardır.
1991’den sonra Türkiye ile ilişkileri artmış, bilimsel, eğitim, ufak çaplı ticaret ve çalışma ilişkileri tesis edilmiştir. Gagauzların büyük sıkıntısı Türkiye’de bulundukları esnalarda bazı kesimlerin kendilerini İslamiyet’e davet etmeleridir.
Gagauz Cumhuriyeti
1991 yılında Moldova bağımsızlık kazanınca Gagauzların da talepleri doğrultusunda güneybatısındaki bölgeye 23.12.1994’te Gagauz Cumhuriyeti adıyla özerklik verdi. 1.800 km. karelik alanı kapsayan bu Gagauz Cumhuriyeti’nin toplam nüfusu 200 bin ve başkenti Komrat’tır. 35 kişilik bir halk meclisi bulunmaktadır.
Karaimler
Sovyet istatistiklerinde 1979’da 3341 fert olarak verilen nüfusları, 1989’da 2803 ferde düşmüş görülmektedir. Daha önceki istatistiklerde 6000 olan nüfuslarının her geçen yıl azalmasına asimilasyon (erime) ve bir miktarının yurt dışına göçü ile izah edilebilir. 1945 yılı, yani Alman işgalinden önce Kırım yarımadasında bilhassa Yevpatorya bölgesinde kozmopolit bir topluluk olan Karaim veya Karayların bir kısmı Litvanya’da (Trahay böl.) ve Ukrayna’nın bazı bölgelerinde yaşarlar. Bir kısım Karaim Polonya’da mevcuttur. Diğer Türk boylarından İbrani inancına sahip olmaları ile ayrılırlar. Bir zamanlar yazılı edebiyatları da olan Karaylar bugün İsrail’de de bulunmaktadır. Hazar soyundan geldikleri tahmin edilen bu Türk boyunu İsrailliler Türk addetmezler. Bugün dinî faaliyetlerini sürdürecek bir sinagogları mevcut değildir. Karaimlerle birlikte aynı inanca sahip olan eski Kırım sakini Kırımçaklar da Türkçe konuşurlar. Onların 1989’da sayısı 1559 idi.
Kırım Tatarları
Sovyet yönetimi İkinci Dünya Harbi başladıktan sonra 1941 ile 1944 yılları arasında, “düşmanla işbirliği yapma ihtimali var veya yaptılar” gibi suçlamalarla, sekiz ayrı halkı yerlerinden yurtlarından kopararak Orta Asya’ya ve Sibirya’ya sürmüştü. Bunları sırasıyla Türk halklarından Kırım’ın sakinleri Kırım Tatarları, Kafkasya’da yaşayan Karaçay ve Balkarlar, Güney Gürcistan’daki Ahıska (Meshet) Türkleri ve gene Kafkas halklarından olan Çeçenlerle İnguşlar, İdil boyunda yaşayan Almanlarla Kalmuklardı. Nüfusları toplam olarak bir buçuk milyonu geçen bu insanlar sürgün yerindeki değişik kamplara yerleştirilmişlerdi.
İşte bu sürgün olayları ve bu halkların sürgün yerleri yıllar boyu devlet sırrı olarak saklandı ve bu durum Stalin’in ölümüne (1954) hatta Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin XX. kurultayına (1956) kadar devam etti. Ancak Sovyetler Birliği Komünist Partisi yeni genel sekreteri Hruşçov kongrede yaptığı konuşmasında bu topyekün sürgünleri ilk defa olarak resmen teyit etmiş oldu. Bundan sonra 1957 yılında sürgüne uğrayan 5 halkın hakları iade edildi ve hayatta kalıp da, dönebilecek durumda olanlar kendi tarihi topraklarına dönebildiler (Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş ve Kalmuk). Kalan üçüne, yani Kırım Tatarlarına, Ahıska Türklerine ve Almanlara bu hak verilmedi. Bunun üzerine Kırım Tatarları, Sovyet yönetimini oldukça huzursuz edecek protesto hareketine giriştiler.
Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
1774 yılında Rusya ile Osmanlılar arasında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması neticesinde Kırım Hanlığı Osmanlı himayesinden çıktı. 1783’te Rusya’nın işgaline maruz kalan Kırım Türkleri için esaret yılları başlamış oldu. Rus yönetimi de onlara karşı çok katı bir politika uygulayarak adeta Kırımlıları yeryüzünden silmeye çalıştı. Bu istibdat politikası Kırım Tatarlarını dalgalar halinde Türkiye’ye göç etmeye zorladı (En büyük göçler: 1792, 1860-63, 1874-75, 1891-1902). Neticede Kırım’da Rus yönetiminin arzuladığı şekilde yerli halk Kırım Tatarlarının sayısı oldukça azaldı. 1897 nüfus sayımına göre, Kırım Türklerinin nüfusu ancak %35’i (188.000) teşkil ediyordu. Kırım Hanlığı’nın işgalinden XIX. yy.’ın sonuna kadar buraya çok sayıda Rus, Ukrain, Alman ve Bulgar göçmen yerleştirilmişti. Ancak Çarlık Rusyası’nda 1917 İhtilali’nin patlak vermesi Kırım Tatarları için de bir takım imkânlar doğurdu ve Milli Fırka kurularak bağımsızlık için çalışmalar yapılmaya başlandı. Kırım aydınlarının gayreti ile bir anayasa hazırlanarak 13 Aralık 1917’de Millet Meclisi toplandı. Fakat bu nevi milli bağımsızlık çalışmaları bir kaç defa Bolşevik ve Ak Rus müdahaleleri ile sekteye uğradıysa da, Kırım Tatarları hukuken istiklallerini ilan etmişlerdi. Fakat 11 Kasım 1920’de Kırım tamamen Bolşevik hakimiyeti altına girdi ve 18 Ekim 1921’de Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edildi.
Kırım MSSC döneminde 1926 yılında yapılan nüfus sayımına göre Kırım Tatarları, Kırım’ın genel 714.000’lik nüfusunun ancak %25’inin teşkil ediyorlardı (Ruslar %42, Ukrainler %10). Fakat buna rağmen Kırım Tatarcası 2. resmi dil olarak kabul ediliyor ve bu dilde eğitim yapılıyor ve kültür faaliyetleri yürütülüyordu.
Ancak Kırım MSSC 1941 yılının Aralık’ında Alman ordularının işgaline sahne oldu. Kırım’da 2,5 yıllık Alman işgali döneminde Almanlar da Kırım tarafına bir takım dinî ve kültürel haklar tanıdı. Bir kısım Kırımlılar Alman ordusuna yardımcı olmak üzere kurulan milis teşkilatına da katıldılar. Nisan ve Mayıs 1944’te yapılan savaşlar neticesinde Almanlar mağlup oldular ve Kırım tekrar Sovyet işgali altında kaldı. Sovyetler Kırım’a yerleşir yerleşmez Almanlarla işbirliği yapanları takip etmekle yetinmediler, bütün halkı düşman diye damgaladılar ve 18 Mayıs 1944’te bir gece bütün Kırım Türklerini hayvan naklinde kullanılan katarlara yükleyerek günler hatta haftalar sürecek uzun bir yolculuğa yolladılar. Bu topyekun sürgünden Sovyet ordusu veya dağlarda Almanlara karşı savaşan çeteci Kırım Tatarları da kurtulamadı. Sürgün esnasında ve sürgünden sonra gayri insani şartlar neticesinde sürgün edilenlerin büyük kısmı öldü.
30 Temmuz 1945’te Kırım MSSC’de resmen ortadan kaldırılarak RSFSC’nin (Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti) bir eyaleti haline getirildi ve bu bölge 1954 yılında Ukrayna SSC’ye hediye edildi.
Sürgündeki Kırım Tatarları
Daha önce de belirttiğimiz üzere 1957’de sürgüne uğrayan Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş, Kalmuklara hakları iade edilmişti. Kırım Tatarları, Meshet Türkleri ve Almanların ise adları belirtilmemişti. Ancak 28 Nisan 1956’da Yüksek Sovyet Prezidiyumu’nun bir kararı ile bu üç halka seyahat hürriyeti verildiği belirtilmişti. Fakat buna rağmen Kırımlıların büyük çoğunluğu Sovyet kanunlarına göre Sovyetler Birliği’nin içinde dahi seyahat imkânı için gerekli olan pasaporttan yoksundular.
Bunun üzerine Kırım Tatarları diğer affedilen halklar gibi siyasi yönden aklanmak ve anayurda dönmek için büyük bir mücadele başlattılar. Sovyet kanunlarına mümkün olduğu kadar sadık kalarak başlatılan protesto hareketleri 1965-67 yıllarında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin XXVIII. kurultayına yollanan (Mart 1968) 130 bin imzalı dilekçe ile doruk noktasına ulaştı.
Rejim bir yandan bu protestoculara karşı büyük tepki gösterdi; Çok sayıda kişiyi tevkif ettiyse de, diğer yandan bir takım tavizler vermeyi uygun buldu. Protesto hareketlerini bastırmak için bu hareketin başta Mustafa Cemil(ev) olmak üzere belli başlı liderleri tevkif edilip, devlete karşı faaliyette bulunmak gibi asılsız suçlamalara hedef oldular. Baskı o kadar güçlü idi ki, avukatlar işten atılmak korkusundan, kendilerini mahkemeler önünde savunacak avukatlardan bile mahrum oldular. Nihayet 5 Eylül 1967’de Kırım Tatarlarının haksız yere sürgün edildiğini belirtilen bir ferman ilan edildi. Buna benzer bir ferman 29 Ağustos 1964’te Almanlar için de ilan edilmişti. Benzer başka bir ferman ise daha sonra (30 Haziran 1968) Meshet Türkleri için ilan edildi. Fakat bu aklama kararı da onların ülkelerine geri dönmelerine imkân sağlamıyordu. Buna rağmen 1968-1969 yıllarında bir miktar Kırım Tatarı Kırım’a (5-6 bin kadar) döndü. Bunlara bu arada çok büyük zorluklar çıkarıldı ve bir kısmı zorla geldikleri yere geri yollandılar.
Kırım Tatarları Kırım’a yerleşmeye başlayınca “Kırım Tatarları Milli Hareketi Teşkilatı”nın olağanüstü gayretleriyle çeşitli kültürel, sosyal ve siyasi faaliyetler düzenlendi. Bunların en mühimi belki de 18-23 Mart 1991 tarihleri arasında Simferopol’de (Akmescit) düzenlenen “Milletlerarası İsmail Gaspıralı” konferansı ile aynı şehirde düzenlenen “II. Kırım Millî Kurultayı” idi. Bu kurultaya BDT’nin değişik bölgelerine dağılmış olan Kırım Tatarlarının temsilcileri aynı zamanda bazı millî hareketlerin temsilcileri gözetici olarak katıldılar. 250’nin üzerinde delegenin katıldığı kurultayda 33 kişi Kırım Tatar Millî Meclisi’ni ve bu meclisin başkanı olarak Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nu seçti.
Böylece Kırım Tatarları gayr-i resmî olsa da kendi haklarını korumak için demokratik bir şekilde seçilen bir Millî Meclis’e kavuşmuş oldular. Kırım Türklerinin hakları için mücadele ettiği için 17 yıl sürgün ve cezaevlerinde geçiren Mustafa Cemil(ev) Şubat 1992’de ve Nisan 1992’de Türkiye’ye de gelerek burada resmi şahıslar, iş adamları ve halkla görüşerek Kırım Tatarlarının meselesini Türk kamuoyuna duyurmaya çalıştı.
Özbekistan’daki Kırım Tatarları
Resmi bir Sovyet kaynağından, sürgün esnasında en fazla Kırım Tatarının Özbekistan’a gelmiş olduğunu biliyoruz. Her ne kadar Kırımlılar Özbekistan’ın dışındaki diğer Orta Asya Türk cumhuriyetlerine de sürgün edilmişlerse de sürgünün ilk 2 yılından sonra Özbekistan’da 124.649 veya hayatta kalanların %96,6’sının Özbekistan’da yerleşmiş olduğu tahmin ediliyor. Aynı Sovyet kaynağının belirttiğine göre Özbekistan’a sürgün edilen Kırım Türklerinin %17,7’si (26.775) helak olmasına rağmen gene de fazla sayıda Kırım Türkü burada kalabilmiştir.
Çok sayıda Kırım Tatarı’nın Taşkent, Semerkand, Andican, Gülistan ve Çırçık gibi şehirlerde olduğu tahmin edilmektedir.
Kültür ve Eğitim
Özbekistan’da yaşayan Kırım Tatarlarına ancak 1957’den sonra bir takım kültürel haklar tanınmış olup, Kırım Tatar şivesinde bir gazete (Lenin Bayrağı) ve bir iki ayda çıkan bir dergi (Yıldız) neşredilmekte idi. Kırım Tatar şivesinde neşriyata izin verildikten sonra bugüne kadar 200 kadar da kitap yayınlanmıştır. Tabii ki bu haklar diğer Türk boylarına verilen haklar yanında çok azdır. Bu faaliyetlerin dışında halk musikisini, folklorunu yaşatmak için bir halk oyunları ve şarkıları topluluğu (Kaytarma) kurulmuştur. Buna benzer bir iki de amatör topluluk vardır.
Kırım Tatarlarının en büyük problemlerinden birini de ana dilinde eğitim meselesi teşkil etmektedir. Kırk yıldan fazla bir zaman sürgünde yaşayan genç nesil ana dilini öğrenmekten mahrum olmuştur. Ancak son yıllarda, çok sayıda Kırım Tatar çocuğunun bulunduğu okullarda haftada ancak iki saat olmak üzere ana dili ve edebiyatı dersleri verilmeye başlanmıştı. Fakat bu eğitim çok kifayetsiz kalmaktaydı. Ana dili meselesinin büyük bir problem teşkil ettiği Lenin Bayrağı gazetesinde ayrı bir sözlük kısmının basılmasından da anlaşılmaktadır.
Bu nevi bir uygulama hiçbir dildeki gazetede rastlanmamaktadır. Dil probleminin olmasına rağmen genelde Kırım Tatarlarında milli şuurun öldüğü hükmünü çıkarmak doğru olmaz. Çünkü böyle bir şuurdan yoksun bir topluluk Sovyetler Birliği gibi katı rejimli bir ülkede kendi haklarına kavuşmak için bu kadar büyük mücadele veremezdi. Kırım’a yerleşmiş olan Kırım Tatarları ise her türlü güçlüğe rağmen siyasî ve kültürel mücadelelerini sürdürmektedirler. Avdet adlı gazeteyi yayına sokan Kırımlılar, Taşkent’te çıkan Lenin Bayrağı’nın adını Yeni Dünya’ya çevirerek Bahçesaray’da yayına başlatmışlardır. Ayrıca “Kaytarma” halk müzik ve dans ansembeli de Kırım’a getirtmişlerdir. Simferopol (Akmescit) Üniversitesi’nde Kırım-Tatar Dil ve Edebiyat bölümü açılmış olup, burada 20-30 Kırım Tatar genci Rusça ve Kırım Tatarcası öğretmeni olarak hazırlanmaya başlamıştır.
Nüfus
Mayıs 1944 yılında Kırım MSSC’den sürülen Kırım Tatarlarının nüfusları hakkında 1989 yılına kadar herhangi bir istatistik bilgisi verilmemiştir. Sovyet basını 40 yıldan fazla bir süre böyle bir topluluğun mevcudiyetinden bahsetmeme politikası uygulamıştır. Ancak 1989 yılına ait istatistiksel yayınlarda ilk defa olarak Kırım Tatarlarının nüfusları kaydedilmiştir. Daha önceki nüfus sayımlarında ise onların büyük bir kısmının (Kazan) Tatar nüfusu içinde gösterildiği anlaşılmaktadır. 1989 nüfus sayımının verilerine göre BDT’de 268.739 Kırım Tatarı mevcuttur. Ancak Kırım-Tatar milli liderleri bu rakamın doğru olmadığını, Kırım Tatarlarının en az 500 bin ve en çok l milyon civarında olduğunu ifade etmektedirler. Bu iddialarında da nispeten haklıdırlar, çünkü Kırım Tatarları için 1979 ile 1989 istatistik verileri mukayese edildiğinde yüzde yüzün üstünde bir artış oranı tespit etmekteyiz ki bu hiçbir şekilde gerçekçi değildir.
Bunu önceki nüfus sayımlarında başka bir millete mensup olarak gösterilen veya yazılan Kırım Tatarlarının 1989 nüfus sayımında esas milliyetlerini yazdırmalarının bir neticesi olarak yorumlayabiliriz. Dolayısıyla 1989 nüfus sayımında da bir hayli Kırım Tatarlarının esas milliyetleri ile kaydedilmemiş oldukları kolaylıkla tahmin edilebilir. Ancak gene de bu rakamın bazı Kırım Tatarlarının iddia ettiği gibi l milyona ulaşması fazla gerçekçi değildir. Dolayısıyla biz 400-500 bin rakamım daha gerçekçi bulmaktayız. 1989 yılında Kırım Tatarlarının dağılımı ise Tablo 13’teki gibi idi.
Tablo 13: Kırım Tatarlarının Nüfus Dağılımı
Bölge Nüfus (1979) Nüfus (1989) %Oran
Genel 132.272 268.739 100
Özbekistan 117.559 188.365 51,08
Ukrayna (Kırım) 6.636 44.025 16,38
Rusya Federasyonu 5.165 21.465 7,98
Tacikistan 1.350 7.214 2,68
Kazakistan 834 3.169 1,17
Kırgızistan 274 2.924 1,08
Gürcistan 76 615 0,22
Azerbaycan 146 545 0,20
Başka – 417 0,15
Tablo 13’ten de görüleceği üzere anavatan Kırım’a hızlı bir göç başlamıştır. 1991 yılında Kırım’a dönenlerin sayısı 70 bine ulaşmıştı. Şu andaki sayıları 260-270.000 civarındadır. Bunlar son yıllarda Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Rusya Federasyonu’ndan Kırım’a göçmüşlerdir. 150-200.000 kadar Kırım Tatarı da dönmeyi arzulamaktadır gibi tahminler ileri sürülmektedir.
Kırım Özerk Cumhuriyeti (1995)
Ukrayna Cumhuriyeti Kırım yarımadasındaki çoğunluk konumundaki Rusların baskıları neticesinde 1.11.1995’te Kırım’a özerklik statüsü verdi. Sovyet dönemindeki Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde Kırım Tatarlarının temsil hakkı var ise de, bu yeni özerk cumhuriyette onlar bu haktan mahrum edildiler. 27.000 km. karelik cumhuriyette toplam nüfus 1991 verilerine göre, 2.600.000 olup, ancak takriben %10’unu Kırım Tatarları teşkil ediyordu. Ruslar ise %60’lık bir orana sahip bulunmaktadırlar.
Kırım Tatarları Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde komünist kökenli parlamento başkanı Leonid Hranç’a güvenmemektedirler. Dolayısıyla Ukrayna’dan aşağıda özetleyebileceğimiz isteklerinin yerine getirilmesini talep etmektedirler:
1) Tatarlara yerel halk statüsü verilsin;
2) Kurultay ve Kırım Tatar Meclisi Tatarların resmi organları olarak tanınsın;
3) Kırım Tatar dili Kırım’da devlet dili Ukraynacaya eşit olarak kabul edilsin;
4) Kırım Tatarlarına toprak dağıtılsın;
5) Özerk cumhuriyetin organlarında Kırım Tatarlarına oranları nispetinde temsil veya iş hakkı verilsin;
6) Kırım şehir ve köylerine eski orijinal adları geri verilsin.
Kısacası Kırım’a göçen Kırım Tatarlarının bir haylisine Ukrayna vatandaşlığı verilmediği için vatandaş haklarından yararlanamamaktadırlar. İşsizlik oranı yüksektir. 1998’de dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Kiyev’e yaptığı resmi ziyaretten sonra Kırım’a uğraması Kırım Tatarları tarafından çok olumlu karşılanmıştı. Ancak konut vb. gibi vaatlerin zamanında ve yeterince yerine getirilememesi de hayal kırıklığı yarattı. Gene de Ankara, Başbakanlığa bağlı TİKA’nın buradaki bürosu kanalı ile bir takım faaliyetlerde bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’deki Kırım Türkleri dernekleri de kısıtlı katkıda bulunmaya çalışmaktadırlar. Ukrayna parlamentosunda milletvekili olarak bulunan Mustafa Cemil Kırımoğlu ile Reşat Çubar Ukrayna’nın başkentinde Kırım Tatarlarının sorunlarını duyurmaya gayret etmektedirler. Fakat Kırım Tatarlarının sorunlarının çözülmesi henüz uzakta gözükmektedir.
Kuzey Kafkasya Türkleri
Kafkasya, tarih boyunca kavimler göçüne sahne olmuş bir geçit bölgesi idi. Dolayısıyla burada Türk kavimlerinden Hun, Avar, Hazar, Peçenek, Uz, Selçuk ve Osmanlıların izleri az çok kalmıştır diyebiliriz, işte bu değişik Türk boylarından bu bölgede kalan ve bugüne kadar milli varlıklarını muhafaza eden belli başlı Türk boyları şunlardır:
Bu değişik adlardaki Türk boylar Kafkasya’da başlıca Rusya Federasyonu’na bağlı Krasnodarsk ve Stavropolsk Krayları, Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti, Kabardin-Balkar, Severo (Kuzey)-Ossetin Cumhuriyeti, Çeçen-İnguş Cumhuriyeti ve Dağıstan Cumhuriyeti gibi idari bölgelerde yaşarlar.
Bu Türk boyları hakkında bilgi vermeden önce Kafkasya’nın idarî taksimatına bir göz atmakta fayda vardır. Bu bölgedeki idarî taksimatta gerek yüzölçümü ve gerek nüfus olarak en büyük bölgeyi Dağıstan Cumhuriyeti teşkil eder. Başkenti Mahaçkala olan Dağıstan 20 Ocak 1921’de kurulmuş olup, yüzölçümü 50.300 km2 ve nüfusu 1.802.188’dir (1989) ve 39 rayonu (mahalle) bulunmaktadır. Dağıstan Cumhuriyeti’nde irili ufaklı değişik 30’dan fazla halk mevcuttur. Öncele¬ri bütün Dağıstanlılara topluca yanlış olarak Lezgin denirdi. Aslında Lezginler (Lezgi) Dağıstan halklarından ancak bir tanesini teşkil ederler. Dağıstanlıları dil yapılarına göre a) Yafet (Kafkas) b) Türk ve c) İranî olmak üzere üçe ayırmak mümkündür. Buna göre Türk lehçeleri konuşan boylar sırasıyla Kumuklar (takriben 100.000) Nogaylar ve Azerbaycanlılardır (Derbent Türkleri veya Tatarları adları da kullanılmıştı).
Türklerin yoğun bulunduğu ikinci bölgeyi Kabardin-Balkar Cumhuriyeti teşkil eder. Başkenti Nalçik’tir. Yüzölçümü 12.500 km2 olup, nüfusu 753.531’dir. (1987) Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’nin sekiz rayonu bulunmaktadır, l Eylül 1921’de Kabardin Muhtar Oblastı olarak ilan edilmiş, daha sonra 5 Aralık 1936’da Kabardin-Balkar Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ad ve statüsünü kazanmıştı.
Bu bölgedeki Türklerin yoğun bulunduğu üçüncü idarî bölgeyi Stavropolsk krayına bağlı olan Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti teşkil eder. Merkezi Çerkesk olan bu cumhuriyetin yüzölçümü 14.100 km2 ve nüfusu 414.970 dir. (1987).
Kumuklar
Kafkasya’da Azeri Türklerinin dışında en kalabalık topluluğu Kumuklar teşkil eder. Resmî istatistiklere göre, (1989) sayıları 282.178 idi. Kumukların %82,1 Tablo 14’te görüleceği üzere Dağıstan Cumhuriyeti’nde yaşamaktadırlar:
Tablo 14: Kumuk Nüfus Dağılımı
Bölgeler 1979 1989 Oran (%)
Genel 228.418 282.178 100
Rusya Federasyonu 225.800 277.162 98,2
Dağıstan Cumhuriyeti 202.297 231.805 82,1
Çeçen-İnguş Cumhuriyeti 8.087 9.853 –
Kuzey-Ossetin Cumhuriyeti 7.610 9.478 –
Diğer – 5.016 1.7
Kitleler halinde yerleştikleri sahalar Hasanyurt, Babayurt, Kızılyurt, Buynak, Kayakent ve Kaytak ile Mahaçkala çevresindedir.
Millî geleneklerine bağlı olan Kumuklar hiçbir vakit yabancı idarenin nimetlerine kapılmamış şive ve kültürlerini bütünüyle muhafazaya çalışmışlardır. Aralarında “Çöp Bulğa” adını verdikleri imece türünden içtimaî yardımlaşma usulü hâlâ devam etmektedir. Daha önceleri bütün Türk boylar gibi Arap harflerini kullanan Kumuklar, Sovyetler Birliği’nde yapılan alfabe reformu neticesinde 1928 ile 1939 yılları arasında her bir Türk boyu ortak olan Latin harflerini kullanmışlar, sonradan kendilerine has olan Kril harflerini kullanmak zorunda bırakılmışlardır. Eskiden Kumukça Kafkasya’da anlaşma dili idi.
Karaçaylar
1943’te Kırım Tatarları, Çeçen-İnguşlar gibi sürgüne uğrayan Karaçay-Balkarlar, Çeçen-İnguşlarla birlikte aklanarak 1957’den sonra tekrar eski yurtlarına dönebildiler. Tabii ki bu sürgün onların sayıca bir hayli eksilmesine neden olmuştu.
Karaçaylarla Balkarlar ortak dil kullandıkları halde ortak bir idarî bölgeyi paylaşamamaktadırlar. Karaçaylar, Stavropol krayına bağlı Karaçay-Çerkez Muhtar Oblastı’na, Balkarlar ise RSFSC’ye dâhil Kabardin-Balkar MSSC’ye dahil edilmişlerdi.
Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti
Karaçaylar 1989 nüfus sayımına göre 156.140 nüfusa sahip olup, %80’den fazlası (180.000) Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti’nde yaşamaktadır. Bu merkezi Kuzeydoğu Kafkasya’daki Karaçaylar bilhassa Kuban nehri yakınlarında Uçkulan, Teberde ve Zelençuk mevkilerinde yoğun halde bulunmaktadırlar. Menşe itibarı ile Kumanlardan geldikleri iddia edilmektedir. 1920-1924 yıllarında Arap harfleri kullanan Karaçay-Balkarlar 1924 ile 1936 yıllarında Latin, daha sonra ise Kril harflerini kullanmaya başladılar. Bu Kril harfleri de 1961 ve 1964’te olmak üzere iki defa ufak değişikliklere maruz kalmıştır.
Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 14.100 km. kare olup, toplam nüfusu 430 bindir. Karaçayların bu Cumhuriyette nüfusları %30’un biraz üstündedir.
Tablo 15: Karaçay Nüfus Dağılımı
Bölgeler 1979 1989 Oran (%)
Genel 131.074 156.140 100,0
Rusya Fed. 125.792 149.663 95,9
Karaçay-Çerkez Cumh. 109.196 128.746 82,5
Diğer – 6.477 4,1
Balkarlar
Balkarlar ise Karaçayların doğusundaki Çerek, Çegem, Baksan Malki ve Terek civarında yoğun halde bulunmaktadırlar. Kendilerine “Taulida da (Dağlı)” diyen Balkarlar 1989 nüfus sayımına göre 88 bin kişiden ibaret olup, %88’si (78.000) Kabardin-Balkar Cumhuriyeti’nde yaşamaktadır. Bir iddiaya göre Bulgar Türklerinden, diğer bir iddiaya göre Hazar Türklerinden gelmektedirler. Bugün Balkarlar l. Bezengiy veya Bizingi, 2. Hulamlı, 3. Çegemli, 4. Urosbeylive 5. Baksanlı gibi kollara ayrılırlar.
Kabarda-Balkar Cumhuriyeti
Kuzey Kafkasya halkı Kabardalar ile Türk dilli Balkarlar için ortak bir cumhuriyet tesis edilmiştir. 12.500 km karelik cumhuriyetin toplam nüfusu 800 bin civarında olup, Balkarlar ancak %10’unu teşkil ederler.
Nogaylar
NOGAY BOYLARI:
A. Ak Nogay (Terek)
B. Kazak
B.1. Kangu
B.2. Kireyit
B.3. Kongrat
B.4. Kıtay
B.5. Kumuk
B.6. Kıpçak
C. Kara Nogay
Bir siyasi kavim adı olan “Nogay” adı Cengiz Han’ın torunu Nogay’dan gelir. Büyükçe bir Türk topluluğu bu ad altında toplanmıştır. Tarihte Altınordu Devleti’nin yıkılmasından sonra kurulan hanlıklar arasında da adı geçen Nogay, yanlış olarak Tatarlar için de kullanılmıştır. Fakat Kazaklar, Tatarlara Nogay derler. Dağıstan’ın kuzey kısımlarında, bilhassa Terek havzasında yaşayanlarına Ak- Nogaylar denir. İlk Nogayca alfabe 1928’de Latin harfleri esasına göre düzenlenmişti. Diğer Türk alfabeler gibi bu da 1938’de Kril harfleri ile değiştirildi ve 1944’te yapılan değişikliklerle bugünkü halini aldı.
1989 nüfus sayımına göre 79 binden fazla olan Nogaylar 16’da da görüleceği üzere Dağıstan Cumhuriyeti ile Stavropolsk krayında yoğun haldedirler.
Tablo 16:
Nüfus Sayımına Göre Nogaylar
Bölgeler Nüfus (1979) Nüfus (1989) Oranı (%)
Genel 59.546 75.564 100
Rusya Federasyonu 58.639 73.901 97,8
Dağıstan Cumhuriyeti 24.977 28.294 37,4
Stavropolsk Krayı 22.402 – 29,6
Karaçay-Çerkez Cum. 11.872 12.993 17,2
Çeçen-İnguş Cum. 6.093 6.884 9,1
Diğer – 4.991 6,6
Kundur ve Kafkasya Türkmeni
Yukarıda saydığımız boyların dışında Kafkasya bölgesinde Kafkasya (Stavropol) Türkmeni ve Kundur adlı iki Türk boyu daha mevcuttur. Daha doğrusu Kundurlar değişik sebeplerden Kafkasya’dan İdil deltasına göç edip orada yerleşmiş Nogaylara pek yakın bir Türk boydur.
Kafkasya Türkmenleri ise XVIII. yüzyılda büyük Türkmen boyundan kopma bir topluluktur. Sayıları 15 bin civarındadır. Çavdur, Sönçhacı ve İğdır uruklarına ayrılırlar.
Bu bölgede bir de Türk boyu olmakla birlikte son devirlerde büyük çoğunluğu Azerbaycanlılaşmış Tatlar mevcuttur. Bunlar Şii mezhebindendirler. Kuzeydoğu Azerbaycan’da ve bilhassa Kuba’da ve bir miktar da Dağıstan’da yaşarlar. 1926’da 70 bin kişi Tatça (İran dili) konuştuğu halde ancak 30 bini kendini Tat olarak kabul etmişti. 1989 verilerine göre ise Tatların sayısı 30.817 idi.
Özetlersek Kuzey Kafkasya’da Azerbaycan dışındaki bir miktar Azerinin dışında Kumuk, Karaçay, Balkar, Nogay, Kafkasya Türkmeni gibi değişik adlardaki yerli Türk boyları yaşamakta olup, bunların toplam nüfusu yarım milyonu aşmaktadır.
Sibirya Türkleri
SİBİRYA TÜRKLERİ
A. Yakut (Saka)
A.1. Yakutsk
A.2. Olekmin
A.3. Viloy
A.4. Turuhan
A.5. Koluma
A.6. Verhoyansk
B. Tuva (Tuba)
B.1. Tuba (Soyon)
B.2. Karagaş (Tofalar)
C. Hakas (Abakan)
C.1. Kızıl
C.2. Kaça
C.3. Sayay
C.4. Koybal
C.5. Beltir
D. Altay (Oyrot)
D.1. Güney
D.1.a. Altay Kiji
D.1.b. Teleüt
D.1.c. Tölös
D.1.d. Mayman
D.2. Kuzey
D.2.a. Tuba
D.2.b. Yiş Kiji
D.2.c. (Karaorman Tatarı)
D.2.d. Kumandı Kiji Çelkan
E. Şor
F. Dolgan
G. Batı Sibirya Tatarları
G.1. Tobol
G.2. Tümen
G.3. Tomsk
G.4. Baraba
Ekonomik Bölgeler
Sibirya bugün Rusya Federasyonu’nun Asya’daki en büyük parçasını oluşturmakta olup, 12 milyon kilometrekarenin üzerinde bir yüzölçümüne sahiptir, diğer bir ifade ile Türkiye’nin 15 mislinden büyük bir coğrafi alanı kaplamaktadır. Batıdan doğuya doğru Ural dağlarından Bering’e kadar 7 bin km., kuzeyden güneye Kazakistan’a 3,500 km.’dir. Sibirya Tablo 17’deki gibi Batı Sibirya, Doğu Sibirya ve Uzak Doğu ekonomik bölgelerine ayrılır:
Tablo 17: Sibirya Bölgeleri Nüfus ve Yüzölçümü
Batı Sibirya Bölgesi
İdari Bölgeler Nüfus Yüzölçümü (km2)
Altay Kray 2.777.000 262.000
Kemerov Oblast 3.152.000 96.000
Novosibirsk Oblast 2.770.000 178.000
Omsk Oblast 2.088.000 140.000
Tomsk Oblast 983.000 317.000
Tümen Oblast 2.837.000 1.435.000
Toplam 14.607.000 2.428.000
Doğu Sibirya Bölgesi
İdari Bölgeler Nüfus Yüzölçümü (km2)
Buryat Cumhuriyeti 1.030.000 351,000
Tuva Cumhuriyeti 289.000 170.000
Krasnoyarsk Kray 3.520.000 2.402.000
İrkutsk Oblast 2.784.000 768.000
Çitinsk Oblast 1.361.000 432.000
Toplam 8.984.000 4.123.000
Uzak Doğu Bölgesi
İdari Bölgeler Nüfus Yüzölçümü (km2)
Yakut (Saha) Cumh. 1.034.000 3.103.000
Primor Kray 2.189.000 166.000
Habarovsk Kray 1.794.000 825.000
Amur Oblast 1.053.000 364.000
Kamçatka Oblast 443.000 472.000
Magadan Oblast 550.000 1.199.000
Sahalin Oblast 709.000 87.000
Toplam 7.772.0001 6.216.000
(1) Naselenie SSSR 1987, (Moskova 1988), s. 21-23. “Sibirien”, Brockhaus Enzyklopaedie, XVII, (Wiesbaden 1973), s. 372-375.
Coğrafi Yapı
Sibirya sert iklim şartları nedeniyle Rusya Federasyonu’nun yüzölçümünün %70’ini kaplamasına rağmen topraklarında toplam nüfusun (150 milyon) ancak %20’sini (30-35 milyon) barındırmaktadır. Morfolojik olarak Batı Sibirya düzlükleri, Orta Sibirya dağlık bölgesi, Güney Sibirya dağları (Altay, Sayan, Tannu-Ola, Baykalötesi, Stanovoy dağları) ve Kuzeydoğu dağlık bölgesine ayrılır. Burada dünyanın en uzun nehirleri bulunur. Batıdan doğuya doğru Ob (5.410 km.), Yenisey (4.092 km.), Lena (4.400 km.), Koluma (2.129 km.) ve Amur (4.444 km.) bunların belli başlılarıdır. Bu nehirlerin kolları da dev ırmaklar olarak bütün Sibir bölgesini kaplarlar. Ob’un kolu Çulım 1.799 km. ile İrtiş 4.248 km. ve onun kolu Tobol 1.591 km. uzunluğundadır. Yenisey’in belli başlı üç kolu Nijni Tunguzka (2.989 km.), Podkamenaya Tunguzka (1.865 km.) ve Angara’dır (1.779 km.). Lena’nın ise Aldan (2.273 km.) ve Vitim (1.834 km.) adlı kolları vardır.
Ulaşım
Sibirya’da ulaşım iklimin müsait olduğu dönemlerde hava yolu veya genelde demiryolu ile yapılır. Karayolu ise ancak belli başlı merkezlerin yakın çevrelerinde mevcuttur. Sibir demiryolu Tümen’den başlayarak İşim-Omsk-Novosibirsk-Krasnoyarsk-Uyar-Tayşet-Tulun-Zima-İrkutsk-Ulan-Ude-Petrovsk-Çita gibi merkezleri birbirine birleştirir. Çita’da ise iki kola ayrılarak bir kol Şilka-Magoşa-Habarovsk ve Çin denizine ulaşırken, ikinci kol Zabaykalsk’a ve oradan Çin Halk Cumhuriyeti’ne devam eder. XIX. yy.’ın sonunda tamamlanan bu demiryolunun dışında BAM (Baykal-Amur Magistral: Baykal-Amur Ana Demir Yolu) kısaltmasıyla şöhret bulan bir demiryolunun da inşası tamamlanmıştır. Bu hat ta eski hattın Tayşet mevkiinden başlayarak Bratsk-Ust Kut-Kunerma-Tında’tan geçerek gene mevcut olan Çagdamın-Komsomolskna-Amure-Sovetskaya Gavan’a birleşmiştir.
Yeraltı Zenginlikleri
Sibirya büyük çaplı tarıma müsait değildir, yabancıları buraya cezbeden esas zenginlikler kürk hayvanları ve yeraltı zenginlikleri olmuştur. Ham petrol ve doğalgaz bilhassa Batı Sibirya’da Morkovo, Aşağı Tunguzka ve Lena dolaylarında bulunur. Ham petrol ve doğalgaz genelde Tümen’e sevk edilir. Kuznetzk, İrkutsk, Çulman, Tunguzka ve Lena nehirleri bölgelerinde taşkömürü bulunur. Torf ve diğer cins kömür ise Acinsk, Lena ve Anadır’da mevcuttur. Demir madenine ise Abakan, Angara, Baykal ötesi ve Lena çevrelerinde rastlanır. Bunun dışında zengin boksit, civa nikel, bakır (Norilsk’te), civa, çinko gibi madenlerin dışında değerli altın (Koluma), platin ve elmas yatakları da yıllardan beri işletilmektedir. Bu madenlerin ekserisinde “gulag”lara (çalışma kampları) yollanan mahkûmlar kullanılmaktadır. Sibirya XX. yy.’a kadar kürk ve altını ile şöhret bulmuşsa da, bilhassa Sovyet döneminde endüstrileşmeye başlamış, demir, döküm, alüminyum, kimya, petro-kimya, inşaat malzemeleri sanayii kurulmuş, çeşitli termo ve hidro elektrik santralleri faaliyete geçmiştir. Bunların neticesinde Novosibirsk, Omsk, İrkutsk, Novokuznetsk, Tomsk, Bar-naul, Tümen gibi endüstri merkezleri ortaya çıkmış ve bu sayede bölgenin nüfusu artmıştır.
Sovyet rejimi bu yeni kurulan endüstri merkezlerinde yerleşmeyi teşvik için yüksek ücret ve sosyal politikalar uygulamıştır. Bu da bilhassa gençleri celp etmiştir. Sibirya’da nüfusu bir milyonu aşan iki (Novosibirsk ve Omsk), 500 bini aşan beş (Krasnoyarsk, İrkutsk, Barnaul, Habarovsk ve Novokuznetsk) şehir bulunmaktadır. Bu nüfusa yaklaşan iki şehir ise Tomsk’la Tümen’dir.
Etnik Yapı
Sibirya’da daha sonraki dönemlerde buraya göçen yabancılar (Rus, Ukrain, Belorus vb.) dışında esas yerli halklar 30-32 arasındadır. Araştırmacılar bunları 5 gruba ayırırlar:
Batı Sibirya Tatarları
Altay
Hakas Şor
Tuva (Soyot/Uranhay)
Yakut
Dolgan
Buryat
Evenki (Tunguz)
Lamut (Evenki)
Nanay (Gold)
Ulçi Ude
Oroçi
Negidal Mançur
Sibirya’da Türk Halkları
Bağımsız Devletler Topluluğu’nda dördüncü coğrafî bölümde inceleyeceğimiz Türkleri toplu olarak “Sibirya Türkleri” diye adlandırıyoruz. Tabii ki bunlar kendi aralarında alt gruplara ayrılmaktadırlar.
XVI. yy.’da Sibirya coğrafi adı Ural dağlarının doğusundaki Tobol, İrtiş, İşim, Obi ırmaklarını içine alarak Altay dağlarına kadar uzanan saha için kullanılırdı. XVI. yy.’da başlayan Rus istilasından sonra “Sibir” Rusya’nın Türkistan ve Kafkas sömürgelerinden başka Asya’daki bütün sömürgelerini ifade eden coğrafi bir terim oldu.
Sibirya’nın Altay-Sayan dağlık bölgesinde, Ob-Abakan ve Yenisey kaynak ve havzalarında yaşayan muhtelif Türk boylarına da genel olarak Sibirya Türkleri denilebilirse de özel olarak “Altay Türkleri” de denir. Altay-Sayan dağları eski Türk yurdu idi ve burada proto-Türkler yaşamışlardı. İşte bu bölgede yani Altay’da yaşayan halkları incelemek için şarkiyatın (orientalistik) özel bir dalı olan Altaistik (Altai) ilim dalı meydana gelmiştir. Bu tabir artık genel olarak Asya kavimlerinin hepsini birden ifade için kullanmaya başlanmıştır. Fakat bizim için en doğrusu Türkoloji, yani Türklük bilimi olmalıdır. Çünkü Türkler yalnız Altay’da değil başka yerlerde de mevcuttur. Zaten M.Ö. VII. yy.’dan itibaren proto-Türkler-Altan-Sayan dağlarının batısındaki (Tuva, Minusinks, Abakan) bozkırlarını boşaltarak doğu ve batıya olmak üzere iki yöne göç etmişlerdi.
Bugün biz İdil-Ural, Türkistan ve Kafkasya’nın dışında kalan bölgeye Sibirya ve buradaki Türkleri de genel adla Sibirya Türkleri diye adlandırıyoruz. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Sibirya’nın Altay-Sayan dağlık bölgesinde eski Türk yurduna yakın bölgede ve Ob, Abakan ve Yenisey kaynak ve havzalarında yaşayan muhtelif Türk boylarına ise “Altay Türkleri” demeyi uygun buluyoruz. İşte bu Altay Türklerinin işgal ettiği saha 45°-55° kuzey enlemi ile 93°-98° doğu boylamı arasındadır.
Sibirya Türklerinin toplam sayısı l milyon civarındadır ve nüfus yoğunluklarına göre Yakut, Tuva, Hakas, Altay, Şor, Dolgan boylarına ve Sibirya Tatarları ile Sibirya Buharalılarına ayrılırlar.
Yakutlar (Sahalar)
Kendilerine Saka veya Saha diyen Kuzeydoğu Sibirya’da bilhassa Yakut (Saha) Cumhuriyeti’nde yaşarlar.
Yakut (Saha) Cumhuriyeti
Yüzölçümü bakımından eski Sovyetler Birliği’ndeki en büyük muhtar cumhuriyeti olup, 3.103.000 km.2’dir. Başkenti Yakutsk olan Yakutistan’ın genel nüfusu 1.094.005’tir (1989). Doğusunda Orta Sibir dağları ve kuzeybatısında Doğu Sibir dağları bulunmaktadır. Yakutistan’da Anabar, Olenek, Lena, Yaba, İndigirka ve Koluma nehirleri bulunur. Ülkenin %20’sinden fazla bölümü kuzey kutbundadır ve 2/3’si dağlarla kaplıdır. Güneydeki göller yöresi hariç toprak tamamen buzlarla kaplıdır. Kış 180 ile 220 gün arası sürer. Ocak ayı ortalaması -34° ile -45°C (en fazla -68°C) derece arasındadır. Yaz çok kısa sürmekte olup, 85 ile 100 gün arasındadır. Temmuz ayı ortalaması 18°-19°C’dir (en fazla 38°C).
Ülkenin 4/5’ünü kutup bölgesine has iğne yapraklı ağaçlar kaplar ve Yakutistan’ın ancak %l’i tarıma elverişlidir. Genellikle nehirlerde balıkçılık yapılır, ormanlarda kürk hayvanları avlanır. Bunun dışında soğuğa dayanıklı Ren geyikleri ve at beslenir. Bu sert iklim şartlarına rağmen Yakutistan yeraltı madenleri yönünden zengin bir ülkedir. Aldan, İndigirka ve Koluma’da bol miktarda altın elde edilir. Bunun dışında Vilcuc ve Olenek’te elmas madenleri bulunmaktadır. Bu iki kıymetli madenin dışında kurşun, çinko, volfram, molibden de elde edilmektedir. Yakutistan’da 2.500 milyon tonluk çok zengin kömür rezervinin bulunduğu tahmin edilmektedir. Tabiat şartları çok elverişsiz olduğu için demiryolu ulaşımı olmadığı gibi diğer neviden ulaşımlar da zor yapılmaktadır. Halk bilhassa yaşamaya daha elverişli olan Orta Lena-Aldan ve Vilcuc havzalarında yerleşmiştir. 1989 nüfus sayımına göre Yakut Cumhuriyeti’nin genel nüfusu 1.094.065’e ulaşmıştı.
Tablo 18: Yakut Cumhuriyeti’nin Nüfus Dağılımı
Topluluk adı Nüfus (1979) Nüfus (1989) Cumhuriyetteki Oran (%)
Genel 851.840 1.094.065 100,0
Rus 429.588 550.263 50,29
Yakut 313.917 365.236 33,38
Ukrain 46.326 77.114 7,04
Kuzey Halkları 18.445 24.817 2,26
Tatar 10.976 17.415 1,59
Evenki 11.584 14.428 1,31
Belarus 6.769 9.900 0,9
Diğer Türkler – 13.366 1,22
Yakutların %95,5’inin kendi cumhuriyetlerinde yaşamalarına rağmen ancak %38,4’lük bir orana sahip oldukları görülür. Aslında yaşamaya pek elverişli olmayan bu topraklar yeraltı zenginlikleri dolayısıyla Rusları celp etmiş olup, onlar genel nüfusun %50’sini ellerinde tutmaktadırlar. Son yıllarda cumhuriyet nüfusunun artışı ise nüfus artışından ziyade bu yörelere çalışmaya gelenlerin artışından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Kültür
Tarihi olarak Tuvaca’ya yakın olan Yakutça kuzeyde kendi içine kapalı olarak geliştiği için bugün diğer Türk lehçeler ile benzerliği yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla da Yakutça konuşan biri ile anlaşmak çok zordur. Dilin %50’si eski Türkçe kelimeler ihtiva etmekle birlikte bir hayli kelime de komşularından, bilhassa Moğolcadan alınmıştır. XIX, yy.’dan itibaren Kril harfleri ile yazılan Yakutça,
1920’den 1938’e kadar Latin harfleri ile yazılmış sonra bütün Türk lehçelerde olduğu gibi Kril kullanılmaya başlanmıştır. Bugün Yakut edebiyatı bir hayli gelişmiş olup, Sovyet döneminden önce A. Kulakoskay (1879-1926), A. I. Sofron(ov) (1886-1936), P. Oyun(ski) (1839-1939) gibi Sovyet döneminde ise S. P. Kulaç(ikov)-Elley (doğ. 1904). A. Künde-İvanov (1898-1954) gibi yazar ve A. Açugiya Mordinov (doğ. 1906) gibi şairler yetişmiştir. Yukarıda adını belirttiğimiz P. Oyun(ski) 20 yıllık bir çalışma ile Olongho adı verilen, ekseri on-on beş mısradan ibaret ve kahramanının adı ile anılan destanları toplamıştır. Yakut şair ve yazarları Türklerden bilhassa Kazak edip ve şairleri ile edebi temas halindedirler. Bu da her iki tarafın bir kökten geldiğinin şuuruna varmış olmanın bir örneğini teşkil eder. Bir hayli Kazak eseri Yakut okuyucusuna takdim edilmiştir. Gerek Yakutistan’da ve gerek Kazakistan’da bir diğerinin “edebiyat günleri” kutlanmakta ve bu vesile ile her iki ülkenin edipleri bir araya gelmektedir. Buna benzer faaliyet 1980’de Kazakistan’da yapılmıştı. 1983 yılında ise Yakutistan’da “Kazak edebiyatı günleri” (24 Haziran-4 Temmuz) düzenlendi. Kazak yazar ve şairleri Yakutistan’da pek büyük bir sevgi ve hürmetle Orta Asya Türk kültürünün ortak bir ürünü olan kımız (at sütü) kâseleri ile karşılandılar.
Kısacası diğer Türk boylardan hayli uzakta kalan Yakutlar sayıca fazla olmamakla birlikte bütün güçleri ile kendi kültürlerini, örf ve adetlerini yaşamaktadırlar. Hatta bir Kazak yazarının ifadesine göre; Yakutistan’ın, Rusların büyük sayıda bulunduğu başkenti Yakutsk’ta bile çocuklar Yakutça konuşmaktadırlar.
Tuvalar
Tuva daha doğrusu Tuba adına Çin’in Su sülalesinin (581-618) kayıtlarında rastlanmaktadır. Bu kayıtlara göre Tubalar Kırgızların doğusunda “Küçük Deniz”in (muhtemelen Baykal gölünün) güneyinde ve Uygurların kuzeyinde bulunmaktadırlar. Buna göre Çin kayıtlarında yazılış şekliyle Dubo-Tubalar Sayan dağlarının geniş vadilerinde ve güneyde Tamu-Ola’da meskûn idiler. Bugün de Tuvaların oturdukları yerler eskisinden pek farklı değildir ve buraya Tannu-Tuva denilmektedir. Kullandıkları dil Sibir Türk dilinin bir kolu olup, Soyonca veya Uranhayca da denilmişti. Bunların bir kolu olan Karagaslar ise bugün tamamen Tuvalılar içinde kaydedilmektedir. Karagaslara aynı zamanda Tofalar da denilmişti.
Tuva Cumhuriyeti
1938 yılında Sovyetler Birliği’nin yüzölçümü 21.258.970 km2 idi. 1945’ten sonra ise ve 1990 sonunda 22.402.200 km2’ye ulaşmıştı. Sovyetler Birliği’nin II. Dünya Harbi’ndeki bu toprak kazancı neredeyse bugün Fransa, İspanya ve Portekiz’in toplam yüzölçümlerine eşitti. Moskova’nın kazançları arasında bugünkü Tuva Cumhuriyeti de dâhildi.
Sovyetler Birliği henüz II. Dünya Savaşı devam ederken yarı bağımsız Tannu’nu (yüksek dağ) -Tuva Devleti- işgal ederek bu ülkenin 170.500 km2’lik yerini kendi kaynaklarına katmıştı. Tannu-Tuva’nın zengin yeraltı zenginliklerine, ormanlara ve ekinlere çok elverişli topraklara sahip olmasına rağmen halkı çok az idi. II. Dünya Harbi yıllarında halkı 70 binden fazla olmayıp bunun 50 binin Tuvalıların kendileri ve 16 binini de Ruslar teşkil ediyordu. XVIII. yy.’ın ikinci yarısından itibaren Moğolistan’ın hâkimiyeti altında bulunan Tuva daha sonraları Çin hâkimiyetine geçmişti. 1860’ta Çin-Rus antlaşması gereğince Rus tüccar ve göçmenlerine o günkü adı ile Uranhay-Uygurların ülkesinde yerleşme müsaadesi verilmişti. Milliyetçi Tuva halkı nüfusunun azlığına bakmayarak, 1911’de Çin’de Sun Yat Sen liderliğinde yapılan ihtilali fırsat bilerek bağımsızlığını ilan etmişti.
Fakat bu bağımsızlık uzun ömürlü olmadı ve 3 yıldan sonra Rusya’nın himayesini kabul etmek zorunda kaldı. Rusya’daki Bolşevik İhtilalinden sonra ise komünistlerin tesiri ile 1921’de Tannu-Tuva Halk Cumhuriyeti ilan edildi. İşte 1944’e kadar yarı bağımsız kalan bu Tannu-Tuva Halk Cumhuriyeti tamamen Sovyetler Birliği’ne dâhil edilerek kendisine RSFSC’nin bir muhtar bölgesi (Otonom oblast) statüsü verildi. 1961’de bu statü değiştirilerek gene de RSFSC’ye bağlı olan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (MSSC) statüsü verildi. 1991’den sonra Rusya Federasyonu içinde bir cumhuriyet oldu.
Tuva Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 170.500 km2 olup, 1989 nüfus sayımına göre nüfusu 308.557’dir. Yenisey’in aşağı mecrasındaki Tuva’ya güneyde Sibirya, batıda Sayan, Altay, Tannu-Ola, Sangilen ve Doğu Tuva dağları çevreler. Kuzeyinde Krasnoyarsk Kray’ı, kuzeybatısında ise aynı kraya bağlı Hakas Cumhuriyeti batısında Altay Krayı ve buna bağlı Gorno-Altay Cumhuriyeti, güneyinde Moğol Cumhuriyeti ve doğusunda Buryat Cumhuriyeti bulunmaktadır. Başkenti Kızıl (daha önce Kızıl Hoto, ondan da önce Hem Beldiri) olup, belli başlı Turan ve Ersin adlı iki şehir de mevcuttur.
İklimi çok sert olup karasaldır. Temmuz ayı ortalaması 17°-20°C arasında ve Ocak ortalaması ise -25 ile 35°C derece arasındadır. Vadiler yılda 150 mm. ile 300 mm. arasında yağış alırken, dağ yamaçları 400 ile 600 mm. yağış alırlar. Ülkenin yarısı ormanlarla kaplıdır.
Nüfus
1989 nüfus sayımına göre Tuvalıların nüfusu 206.924’e ulaşmıştı. Tuvalıların ezici çoğunluğu (%95,9) kendi muhtar cumhuriyetinde yaşamaktadır. Bir miktarı ise komşudaki Moğolistan Cumhuriyeti’nde bulunmaktadır.
Tablo 19: Tuva Cumhuriyeti’nin Nüfus Dağılımı
Topluluk Adı Nüfus (1979) Nüfus (1989) Cumhuriyetteki Oran %
Genel 267.599 308.557 100
Tuvali 161.888 198.360 64,29
Rus 96.793 98.831 32,03
Hakas 2.193 2.258 0,73
Ukrain 1.729 2.208 0,71
Tatar 988 1.071 0,34
Diğer – 5.829 1,88
Tuvalıların %95,9’u kendi cumhuriyetlerinde yaşayan bir Türk topluluğudur. Nüfusları az olmasına rağmen benliklerini iyi korumaktadırlar. Tablo 19’dan da görüleceği üzere Tuva ülkesinde diğer bir Türk boyu olan Hakaslardan da bir miktar mevcuttur.
Ekonomi
Ekonomisi esasta köy ekonomisine dayanmakta olup başlıca, besicilik yapılır. Koyun, sığır ye domuz gibi (1970’te 1,1 milyon koyun, 194 bin sığır ve 27 bin domuz) hayvanların dışında at, deve ve Ren geyiği beslenir. Ülkenin yarısının ormanlık olması buralarda vahşi kürk hayvanların avlanmasına müsaittir. Besiciliğin dışında bir miktar ziraat de yapılır. Başlıca, buğday ve arpa üretilir. Yeraltı zenginlikleri yönünden mühim bir ülke olup başlıca, asbest, kobalt, nikel, bakır, cıva, çinko, kurşun, demiş, taş kömürü ve madeni tuz çıkarılır. Başkent Kızıl’da ağaç, deri ve gıda sanayileri mevcuttur. 433 km’lik bir şose yolu mevcut olup ana yollar Kızıl ile Abakan ve Teli ile Kızıl arasındadır.
Kültür
Tuva dili bugün işlenmiş bir hale gelmek üzeredir. 1930’da yazı dili Latin harfleri esasına göre düzenlenmişti, fakat 1941’de diğer Türk lehçelerde olduğu gibi Tuvaca için de Kril harfleri icat edildi. Zengin destanlara sahip olan Tuva halkının en meşhur destanı Keser olup 1963 yılında neşredilmiştir (Kızıl). Diğer destanlarında olduğu gibi bu destanda da Tibet-Moğol tesiri kuvvetle sezilmektedir. Sovyet devri yazarları arasında Salçak Toka (doğ. 1901) en meşhurlarındandır. Tuvalılar eski Türkler gibi Şamanist idiler, sonraları Moğolistan’ın tesiri ile Lamaizm de girmişti.
Kısacası ufak bir Türk topluluğu olan Tuvalılar, büyük topluluklardan uzak kendilerine has olan kültürlerini muhafaza etmeye gayret etmektedirler. Şu anda sayıları az olmakla birlikte Ruslar arasında erime tehlikesinden uzak gibi gözükmektedirler.
Batı Sibirya Tatarları
Sibirya halkalarını l) Ugro-Fin, 2) Türk, 3) Moğol, 4) Tunguz ve 5) Diğer olmak üzere beş grupta inceliyoruz. Biz daha önce bu Sibirya Türkleri arasından ikisini, Yakutlarla Tuvalıları incelemiştik. Şimdi Batı Sibirya’da (Altay-Sayan) kalan (Sibirya) Tatar, Altay, Hakas, Şor ve Kuzeydoğu Sibirya’da kalan Dolganlar hakkında da birkaç satır yazmayı uygun bulduk.
Bu Tatarlar Obi ve İrtiş nehirlerinin vadilerinde yaşarlar. XV-XVI. yy.’dan beri siyasi varlıklarını hissettiren bu Tatarlar sayıca bilhassa Tobolsk, Tümen, Tomsk ve Baraba’da fazla olduklarından bu şehir adları ile de anılmışlardı. Mesela Baraba Tatarları gibi nüfuslarının 100 bin civarında olduğu tahmin edilen Sibirya Tatarları, Kazan Tatarları ile de karışarak ve onların tesiri ile Kazan Tatarcasına çok yakın bir dil kullanmaktadırlar. Eskiden Togus, Kurdak, Yaskal, İştek, Turalı gibi kabilelere de ayrılırlardı. Fakat bugün bu sistem unutulmuştur. Bu bölgede ayrıca hangi tarihte geldikleri belli olmayan Buharalılar da mevcuttur. Bunlara Sibirya Buharalıları da denilmekte olup, 1929’da nüfusları 30 bin civarında idi. Bu bölge bilhassa Tümen çok zengin petrol ve tabii gaz madenlerine sahip olduğundan bir hayli yeni Rus göçmeninin istilasına da uğramaya başlamıştır.
Hakaslar
1989 nüfus sayımına göre nüfusları 81.428 olan Hakaslar, başlıca Krasnoyarsk Krayı’na bağlı olan Hakas Muhtar Bölgesinde (oblast) yaşamaktadırlar. Hakasların Kırgız ve Sagay gibi iki mühim kolu bulunmaktadır. Çin kaynaklarında bu Kırgız boyuna “Heges” denildiği için aydınlar kendi ülkelerîne Hakas adını vermişlerdir. Meşhur müsteşrik Katanov, etnograflar Maynagaşov ve Kızlasovta Hakas asıllıdırlar. Bunlardan Katanov’un kütüphanesi Türkiye’ye getirilerek Türkiyat enstitüsünün temelini teşkil etmiştir. Hakasça, Uygur şivesine yakındır. Hakas halk edebiyatının ürünleri Kastren, Radloff ve Katanov tarafından toplanmıştır. Bugünkü günde yazı diline sahip olan Hakasların dil ve edebiyat enstitüleri mevcuttur.
Hakas Cumhuriyeti
Hakasların topluca yaşadıkları Hakas Cumhuriyeti batıda Kemerovsk Oblastı, güneybatı ve güneyde Altay Muhtar Bölgesi ve Tuva ile sınırdaştır. Ülkenin 2/3 dağlıktır. Bu ülkenin yüzölçümü 64.400 km2 olup, idari merkezi Abakan’ın dışında Minusinsk adlı bir şehri daha bulunmaktadır.
Nüfus
1989 nüfus sayımına göre BDT’de 81.428 Hakas mevcuttu. Yoğun olarak (%77,2) Hakas Cumhuriyet’inde yaşarlar. Ancak Tablo 20’den de görüleceği üzere burada da ufak bir azınlık durumundadırlar.
Tablo 20: Hakas Cumhuriyeti’nin Nüfus Dağılımı
Topluluk Adı Nüfus (1979) Nüfus (l989) Bölgedeki Oran (%)
Genel 498.384 566.861 1,00
Rus 395.953 450.018 79,39
Hakas 57.281 62.875 11,09
Ukrain 10.398 13.222 2,33
Alman 11.130 11.229 1,98
Diğer – 29.517 5,2
Hakaslar bölgelerindeki %2’lik (veya 12.568 kişi) diğer Türk boylarına mensup olanlar da dâhil etkili bir topluluk olmaktan uzaktırlar. Bölge tamamen bir Rus yerleşim merkezi görünümündedir. 16.379 Hakas, Rusya Federasyonu’nun başta Hakas Cumhuriyeti’ne komşu olan bölgelerine yerleşmişlerdir.
Altaylılar
Başlıca Altay Kray’ına bağlı Altay Cumhuriyeti’nde yaşayan bu Türk boyunun 1979 nüfus sayımına göre toplam nüfusu 60.015’tir. Şamanist inanca sahip olan Altaylılar dış görünüşte Hıristiyan Ortodoksturlar. Bilhassa Ren geyiği, sığır besiciliği yaparlar. Bunun dışında balıkçılık, avcılık ve arıcılık da yapmaktadırlar.
1922-1947 yılları arasında Oyrot dili diye adlandırılan Altayca yazı dili bugün Altay Kiçi (Kiji) diyalektiği esas olarak almıştır. Çok zengin masal, halk şarkıları ve destanları mevcut olup Altaylı yazar N. Ulagaşev (1861-1946) bunları toplamaya çalışmıştır. Sovyet devri yazarlarından F. Kuciyak (1897-1943) de Altay halk edebiyatını derlemeye çalışan mühim şahıslardan biridir. T. Encin(ov) (doğ. 1914) tanınmış Altaylı yazarlardan biridir.
Altay Cumhuriyeti
Altay Krayı’na bağlı (Gorno=Dağlık) Altay Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 92.600 km2 olup, Başkenti Gorno-Altaysk’tır (eski adı Ulala, 1948’e kadar da Oyrot-Tura adını taşıdı). Tablo 21’den de görüleceği üzere Altaylıların büyük çoğunluğu (%82,9) kendi muhtar bölgelerinde yaşarlar.
Tablo 21: Altay Cumhuriyeti’nin Nüfus Dağılımı
Topluluk Adı Nüfus (1979) Nüfus (1989) Bölgedeki Oran %
Genel 172.040 190.831 100,0
Rus 108.795 115.188 60,37
Altaylı 50.203 59.130 30,99
Kazak 8.677 10.692 5,6
Ukrain 1.305 1.714 0.89
Alman 720 829 0,43
Tatar 334 388 0,20
Diğer – 2.890 1,51
Bu bölgede Altaylılar Hakaslardan demografik yönden daha iyi bir yüzdeye sahiptirler. Kazaklarla birlikte %45’lik bir orana kavuşurlar. Ancak genelde burada Rusların etkisi gözükmektedir. Kendi bölgelerinin dışındaki Altaylılar komşu bölgelerde ve Kazakistan’da bulunurlar.
Altay Cumhuriyeti, Altaylar’ın en dağlık bölgesine yerleşmiştir. Kuzeyinde Kemerovsk Oblastı, kuzeybatısında ve doğusunda Hakas Cumhuriyeti ile Tuva Cumhuriyeti, güneyinde Moğolistan’la Çin ve güneybatısında ise Kazakistan bulunmaktadır.
Şorlar
1989 nüfus sayımına göre nüfusları 16.572 olan Şorlar topluca Kemorov eyaletinde Novokuznetsk civarında yaşamaktadırlar. Şorlar çok eski zamandan beri demircilik sanatı ile meşhurdurlar. Yerleşik bir hayat sürmekte olup tarım ve hayvan beslemekle geçinirler.
Dolganlar
1979 ve 1989 nüfus sayımlarında nüfusları ayrı olarak belirtilmeye gerek duyulmayacak kadar ufak bir Türk topluluktur. 1970 nüfus sayımında 3 bin nüfusa sahiptirler diye belirtilmişti. Bugünkü sayılan 6 bini geçmiş olması gerekir. Çünkü Krasnoyarsk Krayı’na bağlı Taymur (Dolgan-Nenets) Milli Okrug idari bölümde sayılan 4.940 olarak verilmektedir. Ayrıca bir miktar Yakutistan’da ve Hakas Cumhuriyeti’nde bulunmaktadır. Yakutların bir boyu olan Dolganlar kendilerine “Saha”, yani Yakut demektedirler. Kuzey Denizi’ne açılan bu ülke doğuda Yakut Cumhuriyeti ile güneyde Evenki Milli Okruğu batıda ise Tümen Oblastı ile sınırdaştır. Bu ülkenin yüzölçümü 820.000 km2 olup 1989 nüfus sayımına göre toplam nüfus 55.803’tür. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere çok geniş bir sahayı, yani Türkiye’den daha geniş bir sahayı kapladığı halde insanların yerleşmesine müsait değildir. Yalnız burada zengin kömür yataklarının bulunduğu bilinmektedir. Dolayısıyla ilerisi için mühim bir yakacak ve enerji rezervi ihtiva etmektedir.
Kısacası Sibirya Türklerini incelediğimiz zaman bu l milyon kadar Türkün yaşamaya elverişli olmayan, fakat altında bir hayli tabii zenginliklerin yattığı bir bölümde yerleşmiş olduğunu görürüz. Bu Türkler eski anavatanlarından uzaklaşmadan kalanların torunudurlar. Türkün geçmişi hakkında daha fazla bilgi edinmemiz hiç şüphesiz bu yöre Türk boylarını, dillerini, lehçelerini ve kültürünü öğrenmekle mümkün olacaktır.
BDT’deki Uygurlar
Uygurların esas vatanı Çin Halk Cumhuriyeti’nin hâkimiyeti altında olan Doğu Türkistan’dır. Bu bölge bugün resmî olarak “Şinciang-Uygur Özerk Bölgesi” diye adlandırılmaktadır. Eski Sovyetler Birliği’nin başlıca Kazakistan, bir miktar Özbekistan ile Kırgızistan Cumhuriyetlerinde yaşayan Uygurlar bu bölgelere çeşitli zamanlarda göç etmişlerdir.
Nüfus
1989 nüfus verilerine göre BDT’deki Uygurların toplam sayısı 262.199 idi. Tablo 24’ten de görüleceği üzere başlıca Kazakistan’da yaşamaktadırlar.
Tablo 22: Uygurların Nüfus Dağılımı
Bölge Nüfus (1979) Nüfus (1989) Oran %
Genel 210.612 262.199 100
Kazakistan 147.943 184.582 70,40
Kırgızistan 29.817 36.779 14,03
Özbekistan 29.104 35.751 13,64
Rusya Fed. 1.707 2.573 0,98
Diğer – 2.514 0,95
Kazakistan’da yaşayan Uygurların büyük kısmı Alma-Ata ve çevresine yerleştirilmişlerdir. 1979’da buradaki Uygurların nüfusu 90 bine ulaşmıştı. Bu uygulamanın bir neticesi olarak Uygurların %13,5’i anadillerini konuşamaz hale gelmiş ve Rusça bilenlerin oranı da %60’lara ulaşmıştır. Mesela Kazakistan’da yaşayan Uygurların %4,4’ü (6.173) Rus dilini, %1,3’ü (1.823) ise Kazakçayı anadili olarak göstermiştir. Benliklerini unutan veya unutturulan Uygurların yüzdesi fazla olmamakla birlikte azınlıkta olmanın getirdiği bu şartlar düşündürücüdür.
Eski Sovyetler Birliği’ndeki Uygurların diğer Türk boylarından tamamen ayrı bir statüleri mevcuttu. Çünkü Moskova, aslında Doğu Türkistan’ın sakini olan bu Türk boyunu kendi politikası doğrultusunda Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı kullanmayı planlamıştı. Bilindiği üzere 1949’da Çin’de komünistler hâkimiyeti ele geçirince Pekin ile Moskova’nın münasebetleri çok gelişmiş ve SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti’nde rejimin oturması için çok yardımcı olmuştu. Fakat bu iyi münasebetler on yıl kadar sürdükten sonra bozuldu. Çin Çarlık Rusyası döneminde kendinden haksız olarak büyük bir arazinin gasp edildiği iddiasında bulunmaya başladı.
Neticede ikili münasebetler o derecede bozuldu ki 1962 yılında Doğu Türkistan’da bulunan beş Sovyet konsolosluğu da kapatıldı. İki ülke arasındaki gerginlik bununla da sınırlanmadı. 13 Ağustos 1969, Ağustos 1977 ve Temmuz 1979’da Çin-Sovyet sınırında askeri çatışmalar oldu.
İşte Moskova da bu gerginlikte Çin’in, daha doğrusu Doğu Türkistan’ın yerli halkı olan Uygularla Kazakları kendi politikası doğrultusunda kullanmak için bazı tedbirler almıştı. Bilhassa Rusya’daki Uygurlar Çin’e karşı yürütülen propaganda savaşında kullanılmıştı. Mesela Alma-Ata radyosu Çin’e yönelik Uygurca ve Kazakça yayınlar yaparak Doğu Türkistan’ın yerli halkını Çin yönetimi aleyhine kışkırtmakta idi. Tanınmış Uygur yazarı Ziya Samedi yönetiminde “Doğu Türkistan’ı kurtarma şurası” kurdurulmuştu ve bu teşkilatın silahlı güçleri olduğu da söylenmekteydi.
Çin ile SSCB’nin aralarının bugüne nazaran daha gergin olduğu 1980 yılının Ocak ayında Alma-Ata şehrinde Uygurlar bir gösteri yapmış ve bu gösteriye katılanlar kendi ülkelerini kurtarmak için Sovyet yönetiminden yardım istemişlerdi. Totaliter bir rejimde bu nevi nümayişlerin izinsiz yapılamayacağını düşünmek hiç de zor değildir. Anlaşılan Moskova Çin’i istila için bir bahanenin provasını yaptırmıştı. Afganistan örneğinde de buna benzer bir bahane bulunduğu akıllardan henüz silinmemiştir.
Sovyet yönetimi, ileriye matuf planlarında kullanmak gayesi ile Sovyetler Birliği’nde yaşayan Uygurlara diğer Türk boylardan daha özel bir münasebet göstermekte ve onların bir yerde gönlünü hoş tutmaya çalışmaktaydı. Henüz 1970’lerde Sovyetler Birliği’nde 60 okulda Uygurca tedrisat yapılmakta ve bu okullarda 3 bin ilk, 15 bin ortaokul talebesi bulunmakta idi. Bu Uygur çocukları için 130 bin ders kitabının basılmış olmasının da, Uygurca eğitime verilen ehemmiyetin başka bir delili idi. 1970’de nüfusları 170-180 bin olan Sovyet Uygurları için aynı yıl anadilde 18 edebi eser basılmıştı. Bu Sovyetler Birliği’nde bir hayli Türk boyunun hayal bile edemeyeceği bir durumdu. Bunun dışında 1949’da Kazak İlimler Akademisi’nin bir şubesi olarak açılan Uygur-Tungan (Çin Müslümanı) bölümünün Uygur şubesi 1963’te bir hayli genişletildi ve bu seksiyonda 20’den fazla âlim çalışmaya başladı. Bütün bunların dışında Uygur Avazı (eski adı; Komünizm Tugı) adlı Uygurca bir gazete de yayınlanmaktadır. Sovyet yönetimi kendi ülkesindeki Uygurları Çin’e karşı kullanmakla yetinmeyip, Türkiye, Pakistan, Suudî Arabistan vb. gibi ülkelerdeki Uygurları da kendine celp etmek, Çin’e karşı uyguladığı politikayı benimsetmek maksadıyla 1979 yılında Şarki Türkistan Avazı (sesi) adıyla bir gazete yayınlanmaya başlamıştı. Yusuf Muhlisi tarafından çıkarılan bu gazetenin özelliği ise Arap harfleriyle yayınlanması idi. Böylece bu gazetenin yalnız dış ülkelerdeki değil belki Doğu Türkistan’dakilerin okuyabilmesi sağlanıyordu. Çünkü Sovyetler Birliği’ndeki Uygurlar Kril harflerini, Doğu Türkistan’dakiler ise Arap harfleri kullanıyorlardı. Kısacası eski Sovyetler Birliği’ndeki Uygurlar er veya geç Moskova’nın Çin’i istila planlarının bir aleti olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardı. Tabii ki Uygurlar bunun şuurundaydılar, fakat Çin’le mücadelelerinde “düşmanımın düşmanı dostumdur” felsefesi ile hareket etme durumundaydılar.
1991’de Bağımsız Devletler Topluluğu kurularak Çin dışındaki Uygurların yoğun bulunduğu Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkeler de bağımsız olunca buralarda yaşayan Uygurların da durumları kritik bir konuma geldi. Çünkü bu cumhuriyetler sınır komşusu Çin Halk Cumhuriyeti ile doğrudan doğruya komşu oldular. Çin kuzeyinde bir Sovyet tehdidinden kurtulunca Doğu Türkistan veya resmi adı ile Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygur Sorununu (?) çözme faaliyetine girişti. Bu bölgeye Han soylu Çinli nüfus göçünü artırdı, yerli Uygurlara baskıyı çoğalttı. Bu politikalar Uygurların tepkisini çekti, çeşitli protesto gösterileri düzenlendi, hatta bazı protestolar ayaklanma görüntüsü aldı. Beycing (Pekin) de bir hayli Uyguru idam ederek bu sorunu çözmeye çalıştı. Tabii ki bu gelişmeler Çin’in dışındaki ülkelerde yaşayan Uygurların da haklı tepkisine neden oldu. Ancak Çin’e komşu ülkeler Beycing’i kızdırmak istemedikleri için kendilerindeki Uygurlara baskı uygulamaya başladılar. Bu baskılar o derecede arttı ki, bir hayli Uygur bulundukları ülkeleri terk etmeye başladılar. “Uluslararası Af Örgütü’nün” (Amnesty International) verdiği bilgilere göre, tek bir Belçika’da Kazakistan’dan gelen 400 civarında Uygur sığınmacı bulunmaktadır. Türkiye dahi Uygurların protestolarına hassasiyet gösteren ülkeler safına katıldı. Çünkü son yıllarda Ankara Çin ile ekonomik ilişkilerini arttırmanın yollarını aramaya başlamıştı. Mesela İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’nın bir köşesinde ufak bir parka Türkiye’deki Doğu Türkistanlıların lider olan merhum İsa Yusuf Alptekin’in adı verilince, buna Çin elçiliği tepki göstermiş, Dışişleri Bakanlığı da bu adı değiştirmek istemişti. Kısacası soydaşlar dahi kendi menfaatleri üste çıkınca insan hakları gibi konuları gündeme getirmekten çekinmeye başlamaktadırlar.
Karakalpak Muhtar Cumhuriyeti
KARAKALPAK BOYLARI
A. Açamaylı
B. Kara-Koylı
C. Kara-Singir
D. Oymavut
E. İstek
Aslında Kazaklara yakın olan Karakalpak Türk boyunun yaşadığı bölge olan Karakalpakistan 1925 yılının Nisanı’nda o devirdeki Kazak Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir muhtar bölgesi durumunda idi. Ancak bu muhtar bölge 20 Temmuz 1930’da RSFSC’ye devredildi.
İki yıl sonra (20 Mart 1932) Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti statüsünü kazandı ve Aralık 1936’da Özbek SSC’ye dâhil edildi. Böylece bir zamanlar Kazak Cumhuriyeti’ne dâhil olan Karakalpakistan bugün Özbekistan’a aittir.
Nüfus
Karakalpakistan’ın yüzölçümü 165.000 km2 olup, başkenti, Nukus’tur. 1989 nüfus sayımına göre Karakalpak Muhtar Cumhuriyeti’nin nüfusu 1.212.207’ye ulaşmıştır. Karakalpakistan’daki nüfus dağılımı ise Tablo 23’teki gibidir.
Tablo 23: Karakalpakistan’da Nüfus Dağılımı
Cumhuriyetteki Topluluk Nüfus (1979) Nüfus (1989) Oran(%)
Genel 902.817 1.212.207 100
Özbek 284.422 397.388 32,78
Karakalpak 280.968 388.614 32,05
Kazak 243.312 318.611 26,28
Türkmen 48.427 60.244 4,96
Rus 28.422 19.846 1.63
Koreli 8.078 9.143 0,75
Tatar 7.611 7.766 0,64
Başkurt 919 1.090 0,08
Diğer – 9.505 0,78
1989 nüfus sayımına göre toplam nüfusları 411.187’e ulaşan Karakalpaklar %91,8’i kendi cumhuriyetlerinde yaşamalarına rağmen burada Özbeklerle aynı orana (%32) sahip olup ülkede çoğunluğa sahip değildirler. Bu durum onlar adına kurulan muhtar cumhuriyetin sunî bir kuruluş olduğunu gösterir. Kendilerini Kazaklara yakın hissettikleri halde Karakalpak Muhtar Cumhuriyeti’nde %58,3’lik bir orana, Özbeklere yakın hissettikleri takdirde ise %65’lik bir orana ulaşmaktadırlar. Kısaca Karakalpakistan konusu ileriki tarihlerde bir sürtüşme nedeni olacağa benzemektedir.
Karakalpakistan’ın diğer mühim sorunu ise dünyanın en büyük ekolojik probleminin yaşadığı Aral gölü teşkil etmektedir.
Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Türkler
Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) 1949 yılında Mao Tse Dung’un iktidarı ele geçirmesi ile kurulmuş bir sosyalist ülkedir. Başka bir ifade ile büyük komşusu eski Sovyetler Birliği’ne eşdeğer bir rejime sahiptir. Çin’in diğer ve belki de en mühim özelliğini nüfusu teşkil etmektedir. Çin dünyada en fazla nüfusa sahip ülke durumundadır. Dolayısıyla da Çin’in bu muazzam nüfusundan korkanlar bir “sarı tehlikeden” bahsetmektedirler. Şüphesiz Çin Halk Cumhuriyeti ve Çin halkı dünyada mühim demografik, ekonomik ve stratejik faktörü ihtiva etmektedirler. Çin son yıllarda gösterdiği ekonomik başarı ile de dünyanın mühim bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılındaki kuruluşundan 1960’lara kadar aynı sistemi paylaştığı Sovyetler Birliği ile gayet sıkı-fıkı bir işbirliğinde iken sonradan münasebetleri ciddi bir şekilde bozulmuş ve dünya basınında “Sovyet-Çin çatışmasından” söz edilmeye başlanmıştı. Çin ayrıca kendi içinde 1966 yılından 1976 yılına kadar süren “kültür ihtilali” ile dikkatleri çekmiştir. Bu on yıllık dönence aşırı sol grupların liderliğinde ülkede tam bir terör yaşanmış, bir hayli kültürel değer yakılıp-yıkılmıştı. Ancak yeni yöneticilerin iktidara gelmesiyle Çin kapılarını dünyaya açmaya ve ülkeyi modernleştirme faaliyetlerine girişmeye başlamıştır.
İşte çok eski bir tarih ve zengin medeniyete sahip olan Çinliler ile Türkler arasında münasebetler M.Ö. devirlere dayanmaktadır. Hatta İslamiyet öncesi Türk tarihini incelemek ancak eski Çin kaynaklarını taramakla mümkün olmaktadır. Aynı coğrafî bölgeyi paylaşmış olan Türklerle Çinliler arasında menfaat çatışmalarının olması gayet tabii idi ve bu çatışmalar çok ufak çapta olmakla birlikte bugün de devam etmektedir. Bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nde yaşayan Türkler aslında demografik yönden kayda değer bir faktör olmaktan çok uzaktırlar. Yani Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Türkler Çinliler için herhangi bir tehlike olmaktan çok uzaktırlar. Ancak Türklerin çoğunlukta yaşadığı Doğu Türkistan (Sincan-Uygur Özerk Bölgesi) Çin ile Sovyetler Birliği arasında yerleştiği için mühim bir stratejiye sahiptir. Pekin bu bölgeye ve dolayısıyla bu yörenin yerli ahalisini teşkil eden Türklere ehemmiyet verir gözükmektedir.
Sincan-Uygur Özerk Bölgesi (Doğu Türkistan)
1955 yılında tesis edilen Sincan-Uygur Özerk Bölgesi (Çince: Şin-ciang Vey-vu-ır Cu-çi-çü) Batı Avrupa kadar bir yüzölçümüne sahip olup, 1.710.000 km2dir ve Çin’in toplam yüzölçümünün 1/6’sını teşkil etmektedir. Kuzeydoğusunda Moğolistan Cumhuriyeti, kuzeybatısında 3 bin km.’lik bir hudutla sınırlanan eski Sovyetler Birliği’nin ittifak cumhuriyetleri Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatısında Afganistan, güneyinde Pakistan’la Hindistan’ın paylaşamadıkları Keşmir ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan gibi muhtar bir bölgesi olan Tibet ve doğusunda Çinhay ve Gansu eyaletleri bulunmaktadır. Başka bir ifade ile Doğu Türkistan 73°40′ ile 96°20′ doğu enlemi ile 35°10′ ile 49°20′ kuzey boylamı arasında yerleşmiştir. Doğudan batıya doğru uzanan Tanrı dağları ülkeyi kuzeydeki ufak ve güneydeki büyük parçaya bölmektedir. Ülkenin kuzey kısmı Çungarya ve güney kısmı Kaşgarya olarak bilinir. Ülkenin kuzeyinde büyük Takla Makan çölü bulunmaktadır. Tanrı Dağları ülkenin kuzeyi ile güneyi arasındaki ulaşımı zorlaştırmaktadır. Tabiat şartlarının hayli zor olduğu Türkistan’da halkın %90’ı sulak bölgeler olan Hami, Urumçi, Korla, Aksu, Kaşgar ve Hotan gibi yörelerinde yerleşmiştir.
Doğu Türkistan’da sert bir kara iklimi hüküm sürmekte olup yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise yağışlı ve soğuk geçmekte, gece ile gündüz arasında yüksek ısı farkı bulunmaktadır.
Nüfus
Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1982 yılındaki resmî istatistik bilgilere göre genel nüfusu l.031.882.511’dir. 1964 yılından bu yana Çin nüfusu yılda ortalama olarak 17 milyon artarak gelmiştir. Yetişkin erkekler kadınlardan 30 milyon fazla bir nüfusu teşkil etmektedirler. Pekin bu nüfus sayımlarında gerek hukuken ve gerek politik olarak da henüz kendine ait olmayan Tayvan (Milliyetçi Çin) (18.270.749), İngiliz idaresindeki Hong Kong ve Portekiz yönetimindeki Macao adasındaki (5.378.627) nüfusu da genel nüfusu içinde göstermektedir. Hong Kong son yıllarda tekrar Çin yönetimi altına girmiştir. Resmî verilere göre, Çin Halk Cumhuriyeti’nin genel nüfusunun %93,3’ünü (936.703.824) “Han” diye adlandırılan esas Çinliler, kalan %6.7’yi (67.233.254) azınlıklar teşkil etmektedir. Bu rakamlara göre azınlıkların nüfusu 1964’ten 1982 yılına kadar %68,4’lük (27.309.518) bir artış göstermiştir. Bütün buna rağmen azınlıklar genel Çin nüfusu arasında herhangi bir etkiye sahip olmaktan çok uzaktırlar.
İdarî yönden 29 eyalete bölünen ÇHC’de nüfus dağılımı Tablo 24’teki gibidir.
Tablo 24: Çin Halk Cumhuriyeti’nde Nüfus Dağılımı
Eyaletin adı Nüfus (1982)
ÇHC Toplam 1.031.852.511
Beicing 9.230.687
Tiancin 7.764.141
Hebei 53.005.875
Shanşi 25.291.389
İç Moğolistan Muhtar Böl. 19.274.279
Liaoning 35.721.693
Yilling 22.560.053
Heilongyiang 32.665.546
Şanghai 11.859.748
Oangsu 60.521.114
Jeyiang 38.884.603
Anhui 49.665.724
Fucian 25.931.106
Cianşi 33.184.827
Shandong 74.419.054
Henan 74.422.739
Hubei 47.804.150
Hunan 54.008.851
Guangdong 59.299.220
Guangşi Juang Müh. Böl. 36.420.960
Siçuan 99.713.310
Guijou 28.552.997
Yunnan 32.553.817
Şizang 1.892.393
Shaanşi 28.904.423
Gansu 19.569.261
Çinhai 3.895.706
Ningsia Hui Müh. Böl. 3.895.578
Sincan Uygur Müh. Böl. 13.081.681
Tayvan (Milliyetçi Çin) 18.270.749
Hongkong-Makao 5.378.627
Silahlı Kuvvetler 4.238.210
Çin’in genel nüfusu incelendiğinde son yıllardaki yüksek nüfus artışından da anlaşılacağı üzere Çin Halk Cumhuriyeti genç bir nüfusa sahiptir. Halkın %39,7’sini 14 yaşından aşağı olanlar teşkil etmektedir.
Konumuz olan Çin’deki Türk nüfusuna gelince bu nüfus Çin Halk Cumhuriyeti’nin azınlıklar nüfusu içinde mütalaa edilmektedir. 31 Mayıs 1979 tarihinde yapılan bir tespite göre ÇHC’de 55 millî azınlık bulunmaktadır. Bunları nüfusların çoğunluğuna göre Juang, Hui (Çin Müslümanı), Uygur, Yi, Miao, Tibetli, Mançu, Moğol, Bouyei, Koreli, Yao, Dong ve Bai olarak sıralamak mümkündür. Yukarıda adı geçen millî azınlıkların nüfusu bir milyonun üstündedir. 1982 nüfus sayımına göre ise Türk ve Müslümanların toplam nüfusu 14.598.654 olup Tablo 25’te gösterildiği gibi dağılmaktadır.
Tablo 25: Nüfus Sayımına Göre Türk ve Müslümanların Toplam Nüfus Dağılımı
Millet adı Nüfus Bulundukları Bölgeler
Hui (Çinli Müslüman) 7.219.352 ÇHC’nin her yerinde bilhassa
Ningsia, Gansu, Henan, Sincan,Çinghai, Yunnan v.b.
Uygur 5.957.112 Sincan, Honan
Kazak 5.957.112 Sincan. Gansu, Çinghai
Dongşiang 279.397 Gansu, Sincan
Kırgız 113.999 Sincan, Hellongyang
Salar 69.503 Çinghai, Gansu
Tacik 26.503 Sincan
Özbek 12.503 Sincan
Baoan 9.027 Gansu
Tatar 4.127 Sincan
Tablo 25’te resmî istatistik rakamlara göre, Çin’de ve bilhassa Türklerin yoğun olduğu Doğu Türkistan’da Türk nüfusu (Uygur, Kazak, Kırgız, Salar, Özbek, Tatar) 7.064.826’dır. Buna rağmen bu resmî rakamlara şüphe ile bakan bazı araştırmacılar da bulunmaktadır. Bu araştırmacıların birine göre, Çin’deki Müslümanların toplam sayısı 115 milyon olup, Doğu Türkistan’daki Müslümanların sayısı 10 milyona yaklaşmıştır. Bu nüfusun %80’i Uygurlar (Çin. Vey-Vu-ır), %10’u Kazak (Çin. Ha-sa-ko), Tacik (Çin. Ta-çi-ko), Özbek (Çin. Va-tzu-ko) ve Tatarlar (Çin. Ta-ta-ır) ve %5’i Han Hui’lar yani Çinli Müslümanlar teşkil etmekte idi. Uygurların (Kazakistan, Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Türkiye’nin dışında) %90-95’i kendi adlarını taşıyan Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşamaktadırlar.
Resmî istatistikleri incelediğimizde Çin’liler Doğu Türkistan’da azınlık durumunda olmakla birlikte sayıları son on yılda çok artmıştır. Yeni göçmenler yerleştirme uygulaması hâlâ devam etmektedir. Böylece bir Türk ülkesi olan Doğu Türkistan’ın demografik çehresi Türkler aleyhine değiştirilmeye uğraşılmaktadır. 1949’da Mao iktidarı aldığı yılda Doğu Türkistan’ın genel nüfusu 3,5 milyon ve Çinli nüfusu ise ancak 300 bin olarak tahmin ediliyordu. Fakat 1943’te henüz milliyetçi Çin (Çan-kay Şek) hükümeti tarafından başlatılan Doğu Türkistan’a Çinlileri yerleştirme politikası 1949’dan sonra iktidara gelen sosyalist Çin hükümeti tarafından çok daha iyi bir şekilde uygulandı ve 1967’de bunların nüfusu 2 milyonu aştı. Resmî istatistikler olmamakla birlikte eski verilere göre son on yılda Doğu Türkistan’daki tabiî nüfus artışını tahmin etmemiz mümkündür. On yılda %35’lik bir tabiî artış öngörüldüğü takdirde Tablo 26’da gösterilen rakamlara ulaşabiliriz.
Tablo 26: Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’nin 1992 Nüfus Tahmini
Bölgedeki Topluluk 1982 Nüfusu 1992 Nüfus Tahmini Oran %
Çinli 6.000.000 8.100.000 45,87
Uygur 5.957.112 8.042.097 45.55
Kazak 907.582 1.225.235 6,94
Kırgız 113.999 153.899 0.87
Tacik 26.503 35.779 0,20
Özbek 12.503 16.879 0,09
Tatar 4.127 4.376 0,02
Diğer 56.855 76.754 0.43
Toplam 13.078.682 17.655.019
Tablo 26’dan Uygurların ancak diğer Türk topluluklarla birlikte bu bölgede salt çoğunluğa ulaşabildikleri görülmektedir. Ancak son yıllarda bu bölgeye ne kadar yeni göçmen yerleştirildiği bilinmediğinden bu tahminler maalesef fazla sıhhatli değildir. Bu bölgenin dışında yaşayan (Çinghai ve Gansu eyaletlerinde) Salarlar ise 1982 nüfus sayımında 69.503 nüfusa sahip idiler.
Doğu Türkistan Nüfusunun Çinlileştirilmesi
1944 yılında Doğu Türkistan’ın Uygur nüfusu 2.988.528 (genel nüfusun %76’sı) iken Çinli nüfus 222.401 (genel nüfusun %5,7’si), diğer azınlıkların nüfusu ise 721.121 (genel nüfusun %18,3’ü) idi. 1992’de Çin ile Uygur nüfusu eşitlendi. Bunun nedeni de Çin hükümetinin uyguladığı göç politikası oldu. Doğu Türkistan’daki Çinli nüfusu son on yılda (2000) 14.762.023’e ulaşmışken, Uygurların nüfusu on milyon civarında kaldı. Yani Uygurlar kendi milli bölgelerinde azınlık durumuna düştüler. Çin yönetiminin bu politikası bölgedeki iç huzursuzluğun artmasında da başlıca faktör oldu. Doğu Türkistan’ın son 20 yılda bu denli doğal olmayan bir şekilde süratle Çinlileştirilmesi bölgedeki yerli halk Uygurlarda yok olma, Çin nüfusunun içinde eriyip gitme korkusu hâsıl etti.
Kısa Tarihçe
Genel Türk tarihinde kurdukları medeniyetle mühim bir yer almakta olan Uygur Devleti X-XI. yy.’da İslamiyet’in yayılması neticesinde tarihi adını kaybetti. Bu devirden sonra yerli ahali kendini bulundukları şehir adlarına göre anmaya başladı (Kaşgarlık, Turpanlık, Hotenlik vb. şeklinde). Çinliler de bunlara Çan-to veya Çan-hui (sarıklı başlar veya sarıklı Müslümanlar) Ruslarla Avrupalılar Sart veya Tarançi adını veriyordu. Ancak Batı Türkistan’da yaşayan Doğu Türkleri 1921 Taşkent’te yaptıkları bir toplantıda tekrar tarihi adlarının yani Uygur adının kullanılması gerektiği kararına vardılar. Neticede bu ad 1955’te Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’nin kurulması ile resmileşmiş oldu. Bir hayli Uygur, bilhassa değişik ülkelerde yaşayan Uygurlar Sincan adına, bunun Çince “yeni eyalet” veya “yeni dominyon” manasına geldiği için karşı çıkmaktadırlar. Zaten Çinliler ile Doğu Türkistan’ın Türk ahalisi arasındaki sürtüşme ve çatışmalar bugüne kadar sürmüş olup, yerli ahali her fırsatta Çin yönetimine karşı ayaklanmaktadır.
Doğu Türkistan XVIII. yy.’ın sonunda resmen Çin hâkimiyetine girdikten sonra Çin’de komünist rejimin yerleştiği döneme kadar irili ufaklı bir hayli ayaklanmaya sahne olmuştur. Ruslar, Doğu Türkistan’daki ayaklanmaları kendi menfaatleri doğrultularında kullanmayı da başarmışlardır. Çünkü Ruslar Çinlilerle yaptıkları anlaşmalar gereği Doğu Türkistan’ın Kulca, Urumçi, Kaşgar, Çugucak ve Şarasume gibi şehirlerinde konsolosluklar açmışlar ve ticarethaneler bulundurma hakkına sahip olmuşlardı. Böylece 1882’den 1917’e kadarki dönemde Doğu Türkistan’da epeyce Rus nüfuzu vardı. 1917 döneminden sonra ise yeni Bolşevik rejimi çarlık döneminde kazanılan bu haklarını tekrar elde edebildi ve Kulca, Urumçi, Kaşgar, Kuçar, Aksu, Yarkend ve Hoten’de Sovyet konsoloslukları açıldı. 1931’de Hami’de Türkler ayaklanınca Çinli genel vali Çin-Şu-Yen isyancılarla başa çıkamadı ve Sovyetlerden yardım istemek zorunda kaldı. 1933’te Doğu Türkistan’a giren Sovyet orduları bu isyanı bastırdılar. Fakat bir on yıl sonra Kulca’da çıkan ayaklanmada ise Sovyetler Çin safında değil isyancılar safında yer aldılar.
Kulca isyanı neticesinde Tarbagatay ve Altay vilayetlerinde 12 Kasım 1944’te Doğu Türkistan Cumhuriyeti ilan edilmiş Alihan Türe cumhurbaşkanı seçilmişti. İşte bu Cumhuriyete Sovyetler askeri ve politik yardımda bulundular. Fakat daha sonraları Sovyetlerin tam kontrolü altına giren bu Cumhuriyet Ekim 1949’da Çin’de komünist ihtilali galebe gelince ortadan kaldırıldı ve siyasi liderler de temizlendi. Çin yönetimi Doğu Türkistan’ın yerli Türk ahalisini bir derece hoşnut etmek maksadıyla başta İli’de Kazak Muhtar Eyaleti’ni (25 Kasım 1954) bir yıldan sonra ise Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ni tesis etti. Bu muhtar bölge ise aşağıdaki beş muhtar eyalete bölündü.
Pekin’in bu uygulaması aslında göz boyamaktan başka bir şey olmamış 1958 ile 1961 yılları arasında bilhassa Türklere karşı büyük bir terör uygulanmıştı. Bunun neticesinde ancak İli bölgesinden 60 bin kadar Kazak ve Uygur, Sovyetler Birliği’ne kaçmıştı. 1959 yılında Çin’le Sovyetler Birliği’nin arasının açılmış olması neticesinde bu sığınanlar geri iade edilmekten kurtulmuş oldular. Doğu Türkistan halkının sıkıntıları bununla da bitmemiş kültür ihtilali devrinde (1966-76) daha da büyük ıstıraplar çekmiştir. Son yıllarda Doğu Türkistan’da Çin yönetimine karşı olan hoşnutsuzluk Nisan 1980’de Aksu’da, 31 Ekim 1981’de Kaşgar’da çıkan çatışmalarda ve 1985’te Kaşgar ve Urumçi ve hatta Pekin gibi şehirlerde yapılan protesto yürüyüşleriyle kendini göstermektedir. Fakat her şeye rağmen Türklerin büyük Çin Devleti karşısında ulaşacakları fazla bir şey yoktur. Ancak Çin’de gerçek anlamda bir demokratik rejim yerleşirse (ki şu anda bunun belirtileri gözükmemektedir), azınlıkların ve Türklerin daha iyi şartlar elde etmeleri muhtemeldir.
Kültür ve Eğitim
Doğu Türkistan ÇHC’nin geri kalmış yörelerinden birini teşkil etmektedir. Çin ülkesindeki okuma-yazma problemini çözememiş ülkelerden biridir. Buna Çin hiyerogliflerini öğrenememenin zorluğu yanında, l milyarlık bir nüfusu eğitmek için gerekli bütçenin temin edilememesi de sebep teşkil etmektedir.
Eğitim konusunda faaliyetler sürdürülmektedir. Ancak gene de 1982 nüfus sayımının neticelerine göre l milyarlık ÇHC 235 milyon kişi yani takriben %25’i okuma yazma bilmemektedir. Son bilgilere göre 335 milyon ilkokul, 178 milyon ortaokul, 66 milyon lise ve 4,5 milyon üniversite talebesi bulunmaktadır. Doğu Türkistan ise eğitim alanında Çin’in geri kalmış yörelerinden sayılmaktadır. Tablo 27’den de görüleceği üzere Doğu Türkistan üniversite mezunları yönünden Çin ortalamasının bir parça üstündedir. Fakat Çin’in gelişmiş yöreleri ile kıyaslandığında çok düşüktür.
Tablo 27: Türkistan ve Çin’deki Okullardan Mezun Olanların Sayısı
Yer Üniversite Lise Meslekî Orta İlk Her 10 bine
Okul Okul Okul düşen
Üniv. Mezun
Pekin 330.308 119.020 1.628.336 3.684.962 2.417.372 3.578
Doğu Türk. 61.033 21.896 841.680 2.289.284 4.423.855 467
Toplam 4.414.495 1.602.474 66.478.028 178.277.141 355.160.310 440
Doğu Türkistan’ın Urumçi şehrinde l üniversite bulunmakta ve bu üniversitenin 10 fakültesinde 3154 talebe okumaktadır. Bu talebelerin ancak yarısından biraz fazlası (%54,8), yani 1.727’sini Türkler teşkil etmektedir. Türklerin Çince eğitim yapan okullarda tahsil görmesi Çinceyi iyi bilmedikleri için bir hayli zor olmaktadır. Yukarıda adı geçen Urumçi Üniversitesi’nin dışında Doğu Türkistan’da 12 yüksekokul, 800 orta ve 14 bin ortaokul bulunmakta ve bunlara 1.200.000 öğrenci devam etmektedir. 1982 yılında kabul edilen yeni Çin anayasası milli azınlıkların haklarını korumak için bir takım tedbirler de düşünmekteydi. Buna göre bilhassa Doğu Türkistan’daki okullardaki Türk öğrencilerin sayısı arttırılacaktı. Resmî bilgilere göre 1981/82 ders yılında yüksekokullara kayıt olanların %70’i Türkler teşkil etmiştir. Bunun dışında Pekin milli azınlıkların kendilerinden öğretmen ve yönetici yetiştirme faaliyetine de girişmiş olup, 1980/81 ders yılında milli azınlıklara mensup 446 talebe Pekin, Çinhua üniversitelerine kaydettirilmişlerdir.
Azınlıkların toplu olarak bulundukları bölgelerde ise 83 öğretmen okulu açılmıştır. Doğu Türkistan’da ise 4 yüksek öğretmen okulu faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Bütün bunlar yeni tedbirler olup henüz ürünlerini vermemişlerdir. Zaten Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı kültür politikası neticesinde, aynı Sovyet örneğinde olduğu gibi gençlerle yaşlılar arasında bir kültür kopukluğu meydana getirilmiştir. Bugünde Doğu Türkistan’da kuzeydeki ağızlar esas alınarak hazırlanan edebi Uygurca kullanılmaktadır. İslamiyet’i kabul ettikleri döneme kadar kendilerine has Uygur harflerini kullanan Uygurlar 1970’lere kadar ise Arap harflerini kullandılar. Fakat Ocak 1965’te Çinceyi Latin harfleri ile yazmak için geliştirilen orfografik alfabenin (pin-yin) Uygur ve Kazaklar için de kullanılması öngörüldü. 33 harften müteşekkil bu Latin esaslı alfabedeki bazı harfler Türkçe aslına uymakta idi. Fakat 1965’te karar alınmış olmasına rağmen uygulama pek başarılı olmadı. 1974’lere kadar Latin harflerinin yanında Arap harfleri de kullanılmaya devam etti. Fakat öğrenciler yeni alfabeyi öğrenmekte idiler. Ancak 1974’ten sonra Latin alfabesinin uygulaması çok yaygınlaştı. Fakat 1980’de Çin’deki reform hareketinin bir neticesi olarak tekrar Arap harfleri kullanılmaya başlandı. Böylece en azından bir nesil bilmediği eski Arap harflerini yeniden öğrenmek durumunda kaldı. Böylece bugün eski Sovyetler Birliği’ndeki Türkler değişik şekildeki Kril, Türkiye’dekiler Latin, Çin ve İran’dakiler Arap harflerini kullanmaktalar.
Doğu Türkistan’daki gerek Uygurlar ve gerek Kazaklar ilkokullarda kendi şivelerinde eğitim görebilmektedirler. Fakat yüksek eğitim Çince yapıldığından Çince eğitimine de büyük ehemmiyet verilmektedir. Son yıllarda modern Uygur edebiyatında bir takım gelişmeler kaydedilmiş olup, Yusuf Has Hacib’in Kutad-gu Bilik adlı Türk tarihinin mühim eseri de neşredilmiştir. Bu da Pekin’in kültür politikasındaki bir parça yumuşaması ile izah edilebilir. Fakat eski Sovyetler Birliği’ndeki Türklerin kültürel faaliyetleri ile mukayese edildiğinde bu durum tatmin edici olmaktan çok çok uzaktır.
Doğu Türkistan’da yerli halkın, yani Uygur, Kazak ve Kırgızların dili, edebiyatı ve kültürü ile ilgili, çalışmalara son yıllarda ehemmiyet verilmeye başlandığı anlaşılmaktadır. İlk olarak 1949’da Pekin Üniversitesi’nin Şark Dilleri Bölümü’nde Uygurca dersler verilmeye, 1951’de Milletler Merkezi Enstitüsü’nün Azınlık Diller Şubesi’nde de Uygurca okutulmaya başlanmıştır.
Bu şube 1952’de Doğu Türkistan’daki dilleri öğrenmek ve incelemek üzere üç seksiyon (Uygur, Kazak-Kırgız) oluşturdu ve burada takriben yarısını Türkler teşkil eden 20 ilim adamı çalışmaya başladı. Bu arada Pekin Üniversitesi’nin tarih bölümünde de bazı ferdi çalışmalar yapılmaya başlandı. 1957’de Çin İlimler Akademisi kurulunca, burada da Türk dillerini araştırma grubu adlı bir araştırma grubu teşkil edildi. İlimler Akademisi’nin Tarih Enstitüsü’nde ise Kuzey-Batı milletleri grubu teşkil edilerek Türklerin tarihi incelenmeye başlandı. Çin Sosyal İlimler Akademisi’nin Arkeoloji Araştırma Merkezi’nce Sincan şubesi açıldı. Fakat bu çalışmalar Çin’deki kültür ihtilali neticesinde tamamen durdu. Ancak 1980’lere doğru kurulan iki cemiyet (Çin Orta Asya Kültürlerini Araştırma ve Türk Dilleri Araştırma Cemiyetleri) Türklerle ilgili çalışmaları yürütmeye başladı. Bu çalışmalar neticesinde 1980’inde Çince olarak iki ciltlik Şingciang Tarihi (Doğu Türkistan) yayınlandı. Bunun dışında müsbet bir gelişme ise Sincan Üniversitesi’nin Çin Dili ve Edebiyatı bölümünde bir Uygur Dili ve Edebiyatı seksiyonunun açılmasında oldu. Bugüne kadar Çince-Uygurca, Çince-Kazakça ve Kazakça-Çince sözlükler, Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lugat-it Türk adlı eseri ve Pekin’de Hotanlı İsmail Muciz’in (XVIII. yy.) Çağatayca kaleme aldığı Tarih-i Musikiyim adlı eserinin basımı yapıldı. Doğu Türkistan’da Uygurca Bulak adlı süresiz bir dergi de yayınlanmaktadır. Bunun dışında pek fazla bir neşriyat faaliyeti bulunmamaktadır.
Ekonomi
Çin başkanı Jao Zi Yang’ın belirttiği üzere Doğu Türkistan ekonomik olmaktan ziyade stratejik ehemmiyeti haizdir. Fakat gene de kayda değer enerji, maden, tarım ve hayvan zenginliklerine sahiptir. Ve kısa zamanda petrol, hayvancılık ve tarım merkezi olacaktır. Bugünkü günde hane başına 1.500 kg. ürün alınmakta olup, bu standartlara göre oldukça düşüktür. Bunun dışında haberleşme zayıf ve ulaşım da yetersizdir. Doğu Türkistan’ın kuzeyindeki Çungarya bölümü bozkırları bilhassa hayvan besiciliğine müsait olup, güney kısmında sulama ile tarım yapılmaktadır. Bağcılık merkezi olan meşhur Turfan’da yılda 1.250 ton üzüm elde edilmektedir. Doğu Türkistan’da zengin petrol, kömür, volfram, molibden, manganez, uran, nikel ve altın yatakları bulunmaktadır. 1983 yılında petrol istihsali 4 milyon ton idi ve 1990’da bu miktarın 20 milyon tona çıkarılması planlanmıştır. Petrol bilhassa Karamay’da çıkarılmaktadır. Doğu Türkistan’da petrol yataklarının bulunması ve istihsale başlanması Sovyet-Çin işbirliği ile gelişmiştir. Rus mütehassısları 1935’te izinsiz olarak başladıkları araştırmalar neticesinde petrol yataklarına rastlamışlar ve 1939’da ilk rafineri kurulmuş, 1942’de 35 petrol kuyusu faaliyete başlamıştı.
Mao’nun hâkimiyete geçmesinden sonra Moskova ile Pekin arasında 27 Mart 1950’de yapılan bir ekonomik anlaşma gereğince Doğu Türkistan’dan elde edilen petrol ve madenlerinin yarısının Sovyetler Birliği’ne devri öngörülüyordu. Fakat 1960’larda iki ülkenin arası bozulunca bu antlaşma yürürlükten kalkmış oldu. Bu sürtüşmeden önce Doğu Türkistan’ın esas ticareti de Rusya (sonra Sovyetler Birliği) ile olmuşta. Bugünkü BDT ile mübadele yapılmaktadır. Doğu Türkistan’da endüstri gelişmemiş olup, ancak dört bin kadar imalathane mevcuttur, bunun 40 kadarı büyük çaptadır. Dolayısıyla da halkın büyük çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla (%70) geçimini sağlamaktadır. Ülkedeki küçük ve büyükbaş hayvanların sayısı 30 milyon diye tahmin edilmektedir. Son yıllarda ufak çapta serbest ticarete de izin verilmiştir. Mesela Kaşgar’da 3 bin kadar kişi geçimini bu nevi ufak ticaretle sağlamaktadır. 1982 yılının Ağustosu’nda Doğu Türkistan (Kaşgar) ile Pakistan arasında mübadele sistemine dayanan ufak çapta ticaret başlamıştır.
Ulaşım fazla gelişmemiş olup, bu büyük ülkede toplam 24 bin km. şose yolu (5.200 km. asfalt), Korla-Urumçi ve Kaşgar arasında ise 2350 km. demiryolu mevcuttur. Bunun dışında İli-Korla-Kuçar-Aksu-Kaşgar ve Hoten arasında uçak bağlantısı da bulunmaktadır.
Siyasi Gelişmeler
Doğu Türkistan Çinlilerin sömürüsüne açık Türk ülkesi durumundadır. Türkistan halkının karşılaştığı diğer bir tehlikeyi de Lop Nor’da yapılan atom denemeleri teşkil etmektedir. Pekin bu bölgede son 30 yılda yer altı (19) ve yer üstü (22) olmak üzere 41 atom denemesi yapmış bulunmaktadır. En son deneme ise Ekim 1980’de gerçekleştirilmişti. Bu denemelerin neticesinde yöre ahalisinde kanser hastalıklarının oranı çok fazla miktarda artmış bulunmaktadır. Hatta bu durum Uygur gençlerinin en son protestolarında (1985) dile getirilmişti. Son yıllarda gene çatışma haberleri gelmeye başlamıştır.
Uygurların Çin yönetimine karşı protestoları bilhassa 1990’lı yılların başında güç kazanmaya başlamıştır. Nisan 1990’da Kaşgar’ın güneyinde Baren’de beş gün süren ayaklanma Çin güvenlik güçleri tarafından en azından 50 Uygurun öldürülmesi ile bastırılabilmişti. Son yıllarda ise Gulca (Yining)’da da ayaklanmalar ortaya çıktı. Çin kaynakları Nisan-Aralık 1996 tarihleri arasında 57 bin kişinin gözaltına alındığını bildirmişlerdi. 27 Ocak 1997’de Gulca’nın Ayden kasabasında bir Uygur kadınına yapılan saldırı büyük bir protesto hareketine yol açmış ve yüzlerce kişi tutuklanmıştı. 5 ve 6 Şubat 1997’de ise gene Gulca’da binden fazla Uygurun katıldığı bağımsızlık gösterilerinde resmi verilere göre 9 kişi öldü, 200 civarında insan tutuklandı. Resmi olmayan yerel kaynaklar ölü ve tutuklama sayılarını bunların çok üstünde vermektedir. Bu gösterilerden sonra tutuklananları otuzu ise idam edildi. 1997’de Çin’in başkenti Beycing’teki üç patlama da “Müslüman Bölücüler” hesabına yazıldı. Resmi verilere göre 1997 yılında Çin’de 1.876 kişi idam edildi ve bunların bir kısmını da Uygurlar teşkil ediyordu. Uygurlar arasında artan huzursuzluk bir takım yer altı faaliyetlerini de canlandırdı. Gizlice silahlanan bir kısım gruplar bombalama veya Çinli görevlilere saldırma faaliyetlerine de girişmelerine yol açtı. Ağustos 1998’de sekiz polis bu nevi terör hücumlarının kurbanı oldu. Aynı ayda Başbakan Jiang Zemin’in Doğu Türkistan’a ziyaretinden sonra bombalar patladı. Eylül ayında da Doğu Türkistan’da 13 kişi idam edildi. Olaylar 1999’da da durulmadı. Mart ayında on Uygur Doğu Türkistan’da idam edildi.
2000 yılı ise ÇHC ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yakınlaşma yılı oldu. Şubat 2000’de o dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan Beycing’te “Sınır Ötesi Suçlarla Mücadelede İşbirliği” antlaşmasını imzaladı. Aynı yılın Nisanı’nda ise Çin Başbakanı Jiang Zemin Türkiye’ye resmi ziyarette bulundu. Ancak Doğu Türkistan’daki olaylar durulmadı. 29 Ağustos 2000’de Hoten’in Keriye kasabasında 7 bin civarında Uygur yerel Çinlilerle çatışmaya giriştiler ve olaylar 200 civarında Uygurun tutuklanması ile bastırıldı. 8 Eylül 2000’de ise Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de bombalar patladı ve yüzlerce kişi yaralandı. Aralık 2000’de İli’de tutuklanan 11 Uygurun üçü idam edildi ve sekizine ise beş ile on-beş yıl hapis cezaları verildi. Doğu Türkistan’ın resmi yayın organı “Talimu” dergisine göre, bölgenin diğer mühim bir şehri Aksu’da polis Şubat ile Temmuz ayları arasında 78 terör teşkilatını dağıtmış, 768 şüpheliyi tutuklamış, 153 teröristi yakalamış, 908 izinsiz silah ve takriben 3 bin kg. patlatıcı ele geçirmişti. 2001 yılı da olaysız geçmemiş, Ocak ayında bu sefer Gulca’da iki Uygur idam edilmiştir. Afganistan olayları patlak verince ise Çin makamları Uygurlar üzerine daha sert gitmeye başladılar. Kapalı kutu Doğu Türkistan’da gözlemciler için hangi olayın terör, hangisinin masum bir protesto olduğunu belirlemek mümkün olmamaktadır. Kısacası Doğu Türkistan’ın esas halkı Uygurların Çin’in atom deneylerinden, yöreye Çinli göçmen yollanmasından, yörenin petrolünün sömürülmesinden, dini, kültürel kısıtlama ve diğer politika ve katı uygulamalarından çok rahatsız oldukları bir gerçektir.
Ancak büyük ülkelerin menfaat politikaları arasında sıkıştıkları için onların insan hakları gündeme gelememektedir.
SONUÇ
Dünyadaki soydaşlarımızın kâfi ve kesin nüfusunu belirlemek hayli zor ve belki de imkânsız bir iştir. Eski sosyalist ve demokrasinin hüküm sürmediği ülkelerin vatandaşı olan Türkler hakkında, çeşitli siyasi sebeplerle, kesin rakam ve bilgilerin verilmediği kanaatindeyiz. Fakat resmi istatistiki bilgiler ilan eden bu ülkelerin verdiği rakamlar doğrultusunda hareket etmenin dışında çaremiz yoktu. Dolayısıyla da, kendini devletleri içindeki Türklerin nüfuslarını ilan eden ülkelerin verdiği bu resmi rakamları “devletler yalan beyanda bulunmaz” prensibinden hareketle, aynen almak ve bu rakamları ilan etmeyen ülkelerdekiler için ise bir takım tahminler yürüterek dünyadaki genel Türk nüfusunu tespite çalışmaktayız. Konumuz bağımlı veya özerk statüye sahip Türk dilli halklarla sınırlı olduğu için Tablo 28’de bunlarla ilgili tahminlerimizi veriyoruz.
Tablo 28 : 2001 Yılına Göre Özerk Statüdeki Türklerin Tahmini Nüfusu
Ülke Temsil Ettiği Nüfus (bin)
RF-Tataristan 7.000.000
RF-Çuvaşistan 1.950.000
RF-Başkurdıstan 1.550.000
RF-Karaçay-Çerkez 195.000
RF-Kabarda-Balkar 130.000
RF-Saha (Yakut) 460.000
RF-Tuva 270.000
RF-Hakas 100.000
RF-Altay 90.000
Özbekistan-Karakalpakistan 650.000
Moldova-Gagauz 290.000
ÇHC-Sincan-Uygur 10.000.000
Toplam 21.985.000
Türk nüfusunun en yoğun olduğu bölge Bağımsız Devletler Topluluğu’dur (Rusya Federasyonu+diğer Orta Asya ve Kafkas cumhuriyetleri). BDT’de beş Türk cumhuriyeti bağımsızlığını kazanmış, on tanesi (biri Özbekistan’da) özerk cumhuriyet konumundadır. Nüfusları yarım milyonu aşan ve çoğunluğu Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde yaşayan Kırım Tatarları, RF’deki 300 binin üzerindeki nüfusa sahip Kumuk veya Ahıska (Meshet) Türkleri ve başkaları ise her hangi bir siyasi temsilden yoksundurlar. Türkiye dışında büyük Türk potansiyeline sahip İran, Afganistan, Bulgaristan ve Irak’taki Türk hakları da siyasi statüden yoksundurlar.
Genelde Türklerin yaşadıkları bölgelerin, yani değişik devletlerin hâkimiyeti altındaki Türk ülkelerin çok zengin yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip olduklarını müşahede ediyoruz. Mesela “kara altın” diye de tabir edilen petrol ve doğalgaz yatakları BDT’nin İdil-Ural bölgesinde (Tataristan ve Başkurdıstan Cumhuriyetlerinde yılda ortalama 40-50 milyon ton), Kafkasya’da (Azerbaycan’da yılda ortalama 20 milyon ton), Sibirya’da (yılda ortalama 150 milyon ton), Batı Türkistan’da (Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan’da 40-50 milyon ton) çıkarılan petrol ülkelerin tüm ihtiyacını karşılamakla kalmamakta aynı zamanda RF’nin dünyanın en büyük petrol ihraç eden ülkeler arasında yer almasına da sebep olmaktaydı.
Bunun dışında İran, Irak ve Çin’deki (Doğu Türkistan’da yılda ortalama 15 milyon ton) petrol yataklarının büyük çoğunluğu Türk bölgelerinde bulunmaktadır. Petrolün dışında bu yörelerde bir hayli kıymetli (altın, gümüş), stratejik (uran), kömür, demir, bakır, çinko, molibden gibi madenler de bol miktarda elde edilmektedir. Geleneksel besicilik ve ziraat, modern teknolojinin de yardımı ile çok gelişmiş durumda olup mesela Kazakistan tahıl ve canlı hayvan, Özbekistan pamuk ambarı durumundadırlar.
Dünyanın iki büyük ülkesi olan BDT ile ÇHC arasında herhangi bir silahlı çatışma çıktığı takdirde, savaş Türk nüfusunun yoğun olduğu Türkistan’da (Batı ve Doğu) cereyan edebilir. Geçmişte iki ülke SSCB ile ÇHC arasında bundan önce de ufak çapta sınır çatışmalarının olduğu da bir gerçektir. Dolayısıyla Çin’e komşu olan cumhuriyetler Pekin için stratejik açıdan mühim bölge rolünü oynamaktadırlar. Aynı şekilde Afganistan’ın işgalinde Türkmenistan ile Özbekistan en azından coğrafi konumları itibariyle önemli rol oynamışlardı. İran ve Irak savaşında her iki tarafında Türk asıllı askerleri kullandığı da bir gerçekti. Gelecekte Türkiye üzerinde emelleri olabilecek komşu ülkelerin sınır bölgelerinde Türklerin bulunduğu da bilinmektedir. Muhtemel bir çatışmadan bunların da kendine göre bir rolü olacağı düşünülebilir. Dolayısıyla bu stratejik faktörler ilmi analize muhtaçtırlar.
Bağımsızlığa kavuşan değişik Türk cumhuriyetlerinin ise gerek kendi içlerinde gerekse komşu cumhuriyetlerle başta sınır olmak üzere değişik sorunları vardır. Moskova tarafından çizilen suni sınırların değişmesi mukadderdir. Dolayısıyla 21. yüzyıl yalnız eski Sovyet Cumhuriyetlerinde değil, Yugoslavya gibi Avrupa ülkelerinde de ve dünyanın başka yerlerinde etnik-demografik yapıya bağlı olarak bir takım sınır değişikliklerine sahne olmuş ve olacaktır. Milli azınlıkların hukukları daha fazla gündeme gelmekle birlikte ülkelerin refah seviyelerinin yükselmediği ve sosyal dengeleri kurulmadığı takdirde aşırı milliyetçi akımların (gerek azınlığın, gerek ise çoğunluğun) saldırganca bir tutum içine girmeleri de kuvvetle muhtemeldir. 11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan terör saldırısı ve akabinde Afganistan’da patlak veren savaş, dünyanın bu ülkelerde menfaatleri olan güçler tarafından yeniden şekillendirilmeye başladığını göstermektedir. Kısacası bu küresel gelişmede azınlık konumunda bulunan değişik Türk toplulukların şu anda sahip oldukları bazı özerkliklerin dahi ellerinden alınması ihtimali kuvvet kazanmıştır.
“Federe ve Muhtar Türk Cumhuriyetleri”, Genel Türk Tarihi, cilt: 10, (Ankara: Yeni Türkiye, 2002), s. 357-419.
BANDIRMA GERÇEK/ 04-08-2020
KAYNAKLAR
R. R. Arat, “Astırahan Hanlığı”, İA, VI, s. 281-386. R. R. Arat, “Kasım Hanlığı”, İA, VI, s. 281-386. R. R. Arat, “Küçüm Han”, İA, VI, s. 1071-1074, M. Bala, “Buhara Hanlığı”, İA., II, s. 968-771.
M. Bala, “Hokand Hanlığı”, İA, V/l, s. 556-559.
H. Baymirza, Turkestan Zwischen Russland und China, Amsterdam 1971.
H. İnalcık, “Kırım Hanlığı”, İA, VI, s. 746-756.
A. N. Kurat, Rusya Tarihi, Ankara 1948.
“Hive Hanlığı”, Bolşoya Sovetskaya Entsiklopediya, XXXVI, s. 132.
N. Devlet, “Altın Ordu”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, IX, s. 110-179.
N. Devlet, “Çağatay Devleti”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, IX, s. 301-310.
N. Devlet, “İslamiyet’i Resmen Kabul Eden İlk Türk Devleti İdil-Bulgar”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi. IX, s. 311-341.
N. Devlet, “Hanlıklar Dönemi”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, IX, s. 342-365.
Abdullin-S. Batiev, Tataristan ASSR: Çınbarlık Hem Burjuaz Uydırmalar, Kazan 1980.
K. Abubakirov-A. Yangurazov, Pyatiletka Baskirii, Ufa 1966.
“Baschkirien”, B. s. 340.
G. Burbiel, The Tatars and the Tatar ASSR Attitudes of Major Soviet Nationatilies, Massachusetts 1973.
N. Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1955-1917), TTK Yayın, 2. bsk. Ankara 1999.
N. Devlet, Çağdaş Türkiler, Çağ Yayınları, İstanbul 1993.
N. Devlet, 1917 Ekim İhtilali ve Türk-Tatar Millet Meclisi, Ötüken Yayınları, İstanbul 1998.
N. Devlet, “Ruslaştırmada Kazan Türkleri Örneği”, Türk Dünyası Araştırmaları (bundan sonra TDA), sayı 21, s. 87-95.
N. Devlet, “Araştırmaların Işığında Tataristan’daki Sosyal Değişmeler”, V. Milletlerarası Türkoloji Kongresi Tebliğleri, III. Türk Tarihi I, İstanbul 1986, s. 191.
N. Devlet, “The Tatars and Bashkirs After Glasnost”, Journal Institute of Müslim Minority, X. sayı 2 (Temmuz 1989), 464-74.
N. Devlet, “Islamic Revival in the Volga-UraI Region,” Cahiers du Monde Russe et Sovetique, XXXII, sayı l (Ocak-Mart 1991), s. 107-116.
Der Fischer Weltalmanach 1998, Frankfurt am Main 1997.
İstoriçeskoe Znaçenie Dobrovolnogo Prisoedineniya Başkirii Russkomu Gosudarstvu, Ufa 1982.
İtogi Vsesoyuznoy Perepisi Naseleniya 1970 Goda, IV, Moskova 1973.
H. Güngör-M. Argunşah, Gagauz Türkleri, Tarih, Dil, Folklor ve Edebiyatı, Kültür Bakanlığı Yayın, Ankara 1991.
Kazak ve Tatar Türkleri, İstanbul 1976.
Narodnoe Hozyaystva Baskirskay ASSR (1917-1967). Ufa 1967.
Narodnoe Hozyaystva i Kulturnoe Stroitelstvo Baskirskoy ASSR, Ufa 1964.
N. P. Petrov, “Çuvaşskiy Alfavit”, Voprosı Soverşenstvovaniya Atfavitov Tyurskih Yazıkov SSR, Moskova 1972, s. 189-201.
“The Tatar Public Centre (TOTs) “, Central Asian Survey (bundan sonra CAS) (Special Issue Idel-Ural), IX, sayı 2 (1990), s.155-165 Tatarıstan ASSR tarihi. Kazan 1979.
A. Taymas, Kazan Türkleri, Ankara 1966.
E. Taysin, Tatarıstan ASSR Geografiyesi, 8. bsk. Kazan 1981.
A. Temir, “İdil-Ural ve yöresi”, Türk Dünyası El Kitabı (bundan sonra TDEK), s. 1251-1271. S. A. Tokarev, Etnografiya Norodov SSSR, Moskova 1958.
“About the Situation in Crimea (Ukraine)”, Undertaken in Accordance with the Article 25th of the Framework Convention for Protection of National Minorities Of Council of Europe, 2000.
E. Allworth (haz.), Tatars of the Crimea. Their Struggle for Survival, (Durham-London: Duke University Press 1988).
“Crimean Tatars Seek Autonomy Within Ukrain”, Monitor, 24 Mayıs 2000.
İ. Çeneli, -E, August Gruber, Krimtatarische Chrestomatia aus Gegenwarttexten, Wiesbaden 1980.
N. Devlet, “Topyekün Sürgünün 40. yılı Kırım Türklerinin Sürgünden Sonraki Faaliyetleri”, TDA, sayı 24, s. 102-129.
Ayn. mlf., “Lenin Bayrağı gazetesinin 25. yılı ve Kırım Türk Kültürünün Bugünkü Durumu”. Emel (bundan sonra E), sayı 135 (1983), s. 231 -239.
Ayn. mlf., “Kırım Tatarlarında Çağdaş Gelişmeler”, TDA, sayı 57 (Aralık 1988), s. 1-16.
Emel, sayı 184 (Mayıs-Haziran 1991).
A. Fisher, The Crimean Tatars, Stanford 1978.
Z. Karatay, “Kırım Türklerinin II. Milli Kurultayı”, E, sayı 184, (Mayıs-Haziran 1991) s. 28-36.
E. Kırımal, Der Nationale Kampf der Krimturken, Emstedden 1952.
H. Kırımlı, Kırım Tatarlarında Milli Kimlik ve Milli Hareketler (1905-1916), (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yay., 1996).
G. Simon, Die Nationale Bewegung der Krimtataren (Berichte des Bundesinstitut für ostwissentschatfliche und İntemational Studien), Köln 1975.
M. Ülküsal, Kırım Türk-Tatarları, İstanbul 1980.
A. Caferoğlu, “Kuzey Azerbaycan”, TDEK, s. 1104-1153.
N. Devlet, “Karabağ Olayları”, Türk Edebiyatı, sayı 175 (Mayıs 1988), s. 32-35.
N. Devlet,”Kafkasya’daki Gelişmeler ve Türkiye’ye Etkileri”, 21. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Türkiye’nin Genel Vizyonu, Politikası ve Stratejisi, Harp Akademileri Yayın., (İstanbul 2000), s. 113-138.
N. Devlet, “Sancılı Bölge: Kuzey Kafkasya”, Tarih ve Medeniyet, sayı 12 (Şubat 1995), s. 18¬22.
M. Frankland, “If Looks Could Kill at the Coctail Party”, Observer, (30 Ekim 1983).
E. Fuller, “More Personnel Changes in Azerbaijan”, Radio Liberty Research Bulletin (bundan sonra RLR), (2 Ocak 1984).
P. Kamenka, “Mohammed als ein Unheimilicher Nachbar”, Frankfurter Allgemeine Zeitung, (31 Aralık 1983).
Ş. Kuzgun, Hazar ve Karaçay Türkleri, Ankara 1985.
K. Öder, Azerbaycan, İstanbul 1982.
“Soviet Azerbaijan’s Southern Headache”, Reuter, (10 kasım 1983).
“Shiites in the Soviet Union”, AFP, (27 Aralık 1983).
A. Tagiye, “Questions and Answers, The Language of lies and the Truth About Languages”, KD, (25 Ocak 1984).
S. Oğan, Pazar Ekonomisine Geçiş Suresince Azerbaycan’ın Bölgelere Göre İktisadî Yapısı ve Dış Ekonomik İlişkilerin Analizi, M.Ü. Sosyal Bilimler Enst. Maliye Bölümü Malî Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi (İstanbul 1992).
N. Eyüpoğlu (haz), “Azerbaycan Halk Cephesinin Kuruluşu”, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, sayı 71 (Şubat 1991), s. 52-62.
Y. Aslan, “Azerbaycan” 1991, Yeni Forum, XIII, sayı 273 (Şubat 1992), s. 25-28.
A. Yalçın, “Azerbaycan’da İktisadî Reform Sorunları, Yeni Forum, XIII, sayı 274, s. 39-43.
N. Sarıahmetoğlu, Azeri-Ermeni Münasebetleri ve Dağlık Karabağ Olayları, M.Ü. Sosyal Bilimler Ens. Yakın Çağ Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi (İstanbul 1989).
“Altaier, Altai-sajanische Türkstaemme”, Brockhaus (bundan sonra B), I, (1966), s. 384.
Atlas SSSR. Moskova 1963.
A. Bohmann, “Tuwa, Süd-Sachalin und Kurilen (Die Gebietsgewinne der Sowjetunion in Zentral-und Ostasien)”, Frankfurter Allgemiene Zeitung, (25.9.1979).
C. Carlson, “Kazak Writers Wishful about Greater Cultural Autonomy in Yakutia” RLR (16 Eylifl 1983).
N. Devlet, “Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri”, Sibirya Araştırmaları, Simurg Yayın., İstanbul 1997, s. 25-46.
A. İnan, “Sibirya Türkleri”, TDEK, Ankara 1976, s. 1272-1282.
İtogi perepisi VS, sayı 7, (1980).
“Jakuten”, B, IX, (1970), s. 369.
“Jakutische Autonome Sowjet Republik”, B, IX, (1970), s. 369 vd. “Karagassen-Tofa-Tofalaren”, B, X (1970), s. 744. M.F. Köprülü, “Altaylılar”, İA, I,1950.
Karl H. Menges, “Die Türkische Sprachen Süd-Sibiriens”, Tuba (Soyon und Karagas), Central Asıan Review (bundan sonra CAR), IV, (1958/59), s. 90-129.
Narodnoe Hozyaystvo SSSR 1922-1982, Moskova 1982.
“Schoren”, B, (1973), s. 820.
TSSU SSSR İtogi vsesoyuznoy perepisi naseleniya 1970 goda, Moskova 1973. Tokarev, Etnografya Narodov SSSR, Moskova 1958. “Tuwiner”, B, XIX, (1974).
“Tuwinische Autonome Sozialistische Sowjetrepublik”, B, XIX, (1974). Erkin Alptekin, Uygur Türkleri, İstanbul 1978.
Erkin Alptekin, Doğu Türkistan’dan Hicretimizin 40. Yılı, Erciyes Dergisi Yayın., Kayseri 1990.
Ernest Kux, “Sinkiang: Chinas Grenzgau im Westen”, Neue Zürcher Zeitung, (21 Mart 1981).
David Staats, “The Uighur Press and Sino-Soviet Conflict”, RLR, (15 Haziran 1977). Zunun Teyipov, “Azatlık ve milliy mustekillik üçün küreş”, Kommunizm Tugi, (3 Ocak 1980)
. M.E. Uighur, “Şerki Türkistan Evazı (The Voice of Eastem Turkestan)”, CAS, I, sayı 2/3 (1982), s. 61.
A. Bennigsen-S.E. Wimbush, Muslims of the Soviet Empire, İngiltere 1985. Geologiya Aral’skogo Morya, Taşkent 1987.
Dinamika Aral’skogo Morya s 1958 do 1989 gg. S prognozom do 2000 g., (harita) Moskova
E. Alptekin, Uygur Türkleri, İstanbul 1978. İ. Y. Alptekin, Doğu Türkistan Davası, 3. bsk., İstanbul 1981.
J. S. Aird, “The Preliminary Results of China’s 1982 Census”, The China Quarterly, (Aralık 1983) , s. 613-640.
“Age distibution of China’s Population”, Beijing Review (bundan sonra BR), sayı l, (16 Ocak 1984) .
“Blast Hit Xinjiang Following Jiang Visit”, South China Morning Post, Hongkong (4 Ağustos 1998).
H. Breaker, Die İslamischen Turkvölker Zentralisien und Die Sowjetisch-Chinesiche Beziehungen, Köln 1984.
M. E. Buğra, Doğu Türkistan, İstanbul 1952.
“Century Old Chines”, BR, (13 Şubat 1984).
S.K. Chisti, “Muslim Population of Mainland China: As Estimate”, Journal Institute of Muslim Minorty Affairs, II, sayı l, s. 75-85.
“China Executes 13 in Xinkiang”, Agence France Press (1 Eylül 1998).
R.Crabb, “China’s Wild West Hopes to Attract Foreign Business Investments”, R, (9 Haziran 1983).
WJI. Drew, “Sinkiang: The Land and the People”, CAR, XVI, (1968), s. 205-216. J.T. Dreyer, “The Islamic Community of China”, CAS, I, sayı 2/3, (1982), s. 31-60.
“Educational Level of Population”, BR, sayı 14, (2 Nisan 1984). “Educational for National Minorities”, BR, sayı 48, (29 Aralık 1982). “Es gibt mehr als ein Milliarde Chinesen” FAZ, (28 Ekim 1982). P. Humphrey, “Islam in China Today”, RCL, (1982), s. 168-179.
R. Israeli, “The Muslim Minority in the People’s Republic of China”, Asian Survey, XXI, sayı 8, (Ağustos 1981), s. 901-909.
G. Jarring, The New Romanized Alphabet for Uighur and Kazakh and Some Observations on the Uighur Dialect of Kasghar, s. 230-245.
F. Kazak, Ostturkistan Zwischen den Grossmaechten, Berlin 1937.
B. A. Litvinsky, “İzuçeniye Drevney İstorii i Kulturı Vostoçnogo Turkestana v Oteçestvennoy i Zarubejnoy Nauke” Narodi Azii i Afriki, sayı l, (1982), s. 69-79.
“More Cadres of Minority Nationalities”, BR, sayı 40, (3 Ekim 1983). D. H. Millen, “The Urumqi Military Region: Defense and Security in China’s West”, Asian Survey, XXII, sayı 8, (Ağustos 1982), s. 705-731.
H. Opteal, “Das Worth Allahs Klingt aus allen Lautsprechern”, Frankfurter Rundschau, (30.11.1981).
H. Opteal, “Drei Welten Treffen im Fernen Westen”, Frankfurter Rundschau, (7 Aralık 1981).
B. L. K. Pillsbury, “Muslim Population in China to the 1982 Census”, Journal Institute of Muslim Minority Affairs, V, sayı l, (1983/84), s. 231-233.
“Premier Zhao or Developing Xingiang”, BR, sayı 39, (26 Eylül 1983).
“Radiation in Xinjiang”, Arabia The Islamic World Review, sayı 3, (Kasım 1981), s. 29.
W.E. Scharlipp, Auxiliarfürtuiorer von Hauptverben Nach Kunstverb in der Neu-Uigurischen Schritsprache von Sinkiang, Berlin 1984.
M. Sheridan, “Chine Hides Its Muslim Seperatist War”, Times (10 Aralık 2000).
G. Shinun, “Recent Research in Turkic Studies”, CAS, I, sayı l, (1982), s. 105-109.
R. Sadri, “The Islamic Republics of Eastern Turkestan: A Commemorative Review”, Doğu Türkistan Sesi III, sayı 9 (Nisan 1986), s. 33-45.
G. Saltıkov, “Musulmane v Kitaye”, Nauka i Religiya, sayı 9, (1981), s. 59-63.
Z. Teyipov, “Azatlık ve Milliy Mustekillik Üçün Küreş”, Kommunizm Tugi, (3 Ocak 1980).
T. Teraani, “Kasghar”, Spiegel, sayı 7, (1983).
“The 1982 Census Results”, BR, sayı 45, (8 Aralık 1982).
A. Ş. Turan (Haz.), Türkistan Bibliyografyası, 2. bsk; Ankara 1979.
M. Tetimov, “Royhet Melumatliri ve Uygur Ahalisi”, Kommunizm Tugi, (13 Haziran 1980).
Ulanhu, “National Regional Autonomy”, BR, sayı 46, (16 Kasım 1981), s. 15-20.
“Urumçi Radyosu, Yayını”, (Orta Avrupa Saati 13.00-21 Şubat 1984).
“Uyghur Perspectives-7”, Turkistan Newsletter, C. 4: 218 (14.12.2000).
M. Veisskopf, “China’s Vast Census Shows Population over l Billion”, Washington Post, (28 Ekim 1982).
Not : Bilgilendirme amaçlı Akademik makaledir tamamı kopyalanamaz alıntı yapılabilir