Feodal toplumları yöneten devlet mafyadır. Eğer ki işçi, köylü, memur, emekli mecliste yoksa o mecliste ya mafyanın kendisi ya da seçtikleri vardır.
Köylü hakkını alamıyor, toprağını işleyemiyorsa ya da üretimi için gübre, mazot, tohuma ulaşamıyor, ürettiklerinin planlamasına yardımcı olunmuyor, ürettiklerine alım garantisi yapılmıyorsa bilin ki onu sömüren köy ağaları mafyadır.
Zamanla şehir içinde kalarak değerlenen garibanın arsasına, gecekondusuna göz koyan, zorla olmazsa imar oyunlarıyla elinden alan müteahhit, inşaat mafyasıdır.
İşçinin üretimiyle varlığını sağlayan ama çalıştırdığı işçinin hakkını vermeyen, sigortasını yapmayan, sosyal haklarının üstüne çöken, örgütlenmesine ve sendikalı olmasına asla izin vermeyen, kölelik sistemi oluşturan ve aynı sistemden beslenerek işçilere düşük yaşam kalitesi sunan, işine gelmeyeni dilediği gibi işten çıkartan iş adamı ve sanayici, mafyadır.
Örgütlü ve sendikalı işçilerin haklarını savunması gerekirken, gizli kapılar arkasında sermayenin uşaklığını yaparak işverenin çıkarlarına hizmet eden sendika (Ağaları) başkanları, temsilci geçinen asalaklar , emek mafyasıdır.
İş adamı kılığındaki emek hırsızlarından beslenerek, kan emiciliği soygunculuğu tersine çevirip başarı hikayesi algısını (PR) yaratan sözde basın, mafyadır.
Feodal toplumlarda, tüm bunlar bir araya gelir çıkar dayanışması yaparsa, ya ülkeyi yöneten olur ya da yöneticileri atayan olur.
Sonrası kendilerinin istedikleri kadar demokrasi, istedikleri kadar adalet ve hukuk, kendi belirledikleri muhalefet, kendilerini seçtirecek seçim sistemiyle sandık koyarlar.
Halka da buyur demokratik seçimler var, parlamenterini gel ve seç derler.
Feodal toplumlarda ve onu yöneten devlet biçiminde, göstermelik birkaç milletvekili dışında, hiçbir Belediye Başkanı, İl ve İlçe Başkanı gördünüz mü sokaklarda, meydanlarda, yoksul halkın, işçinin, köylünün, emeklinin hakkı için mücadele ettiğini?
Edemezler!
Çünkü sistemle sorunları yok, aksine besleniyorlar, bu sistem onlar için koltuklarını ve varlıklarını koruyabilmek adına var olmalıdır.
En çok yaptıkları seçim zamanları koltuklarını ya da parti ağalarının belirlediği adayları halkın iradesiyle seçildiler diye demokrasicilik oynamaktır.
En güzel yaptıkları ise; sözde mitingler yapıp, halkın sisteme karşı biriken öfkesinin gazını almaktır…
Feodal toplumdan, gelişmiş çağdaş topluma geçmek için yapılması gereken ise örgütlü toplum olmak ve katılımda bulunmaktır, başkaca da çaresi yoktur.
Dünya da iki sınıf vardır, ezilenler ve ezenlerdir, o nedenle insanlar kendi sınıfının ayrımını yapmalıdır, aynı sınıf bilincinde olan insanlarla yan yana gelerek örgütlü olmalıdır.
Köylü, örgütlü olursa köy ağaları, beyleri olmaz.
İşçi, emekçi ve tüm ezilenler örgütlü olursa, bezirgân müteahhit, sanayici, iş adamı mafyalarının kurduğu sistemden kurtulabilir ve paylaşımdan gerçek haklarını alabilirler.
1 Mayıs 1886 yılında, işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan köle çalışma düzenine karşı, günlük 8 saat çalışma talebiyle iş bıraktılar. Örgütlü mücadeleleri zamanla 8 saat çalışmaları birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin örgütlü ve dayanışma direncini yansıtan bir bayram niteliğine dönüştü.
1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, sadece bayram değil işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, barış, demokrasi ve güvenli bir gelecek için dayanışma ve haksızlıklarla mücadeleyi hatırlatma günüdür.
Vesselam
30.04.2020-Bandırma
Ozan Ozanca