FRANSA’DA SINIF SAVAŞIMLARI (1848-1850) K.MARX
1847 Dünya ticari bunalımı, 1848 devrimlerine yol açmıştır; Devrimler bir dalga halinde Kıta Avrupa’sına yayılmıştır. O dönemin merkez ülke konumunda bulunan ve sanayi devriminin öncülüğünü yapmış olan İngiltere’sinde başlayan ticari bunalım, kısa sürede perifer ülkelerde kendisini çözümsüz bir mali ve siyasi krizin içine gark etmiştir. Ve dolayısıyla perifer ülkelerin her birini, birer iç savaş niteliği gösteren ayaklanmalar silsilesine sokmuştur.
24 Şubatta Fransa’da başlayan ayaklanmalar, 13 Martta Viyana’da, 18 Martta Berlin’de ve ardından Milano’da, Polonya’da derken, ayaklanmaların, iç savaşların, devrimlerin boyutları genişlemiş, Dünya devrimi şekline bürünmüştür. Dolayısıyla burjuvazi/ aristokrasi yönetimlerinin, o güne kadar hâkim oldukları yönetimleri sarsılmış, ait oldukları ulusları yönetemedikleri iddiasıyla, bütün bu ulusların gelişmekte olan İşçi Sınıflarının yönetime talip olduğu bir çatışmanın içine girilmiştir.
1848- 1850 Devrimleri; “Sınıfa karşı Sınıf Mücadelesi” nin en amansız bir mücadele örneğidir.
Lakin bu devrimler, hiçbir ulusta başarıya ulaşamamıştır. Kapitalizmin yapısal krizlerinin ardından gelen Durgunluk, Canlanma gibi safhalarını takiben, bir Gönenç dönemi baş göstermiştir. Engels’in Giriş yazısında belirttiği üzere, “1849 ve 1850’de doruğuna varan sınai gönenç dönemine geçilmiş oldu. Ve de bu durum, yeni güçlenen Avrupa gericiliğini canlandırıcı bir etki yarattı.” Bu cümleden de anladığımız kadarıyla; Dünya- ekonomik krizlerinin ardından yaşanacak bir devrimler silsilesi, kapitalist üretim tarzını yıkıp, işçi sınıfını iktidar kılmaya yetecek başarıyı sağlayamaz ise, artık yeni bir dünya krizini beklemek gerekecektir. Kapitalizm de krizlerin etkisiyle yitirdiği güç kaybını- toplam toplumsal sermaye birikiminin değersizleşmesini- yeniden telafi etme sürecine girmiş olacaktır. Gericilik tekrar mevzi kazanmış olacaktır.
Fransa’da Sınıf Savaşımları 1848-1850 yapıtını, 18 Burumaire kitabı takip etmektedir ve onda gericiliğin nasıl boyut kazandığını, devrimcilerin kanlarıyla kazanılan 2. Cumhuriyet gibi, çalışma süresinin 10 saate düşürülmesinin toplumsal mutabakatla kabulü gibi yasaların lağvedildiğini görmekteyiz. 3. Bonaparte ’nın önce Cumhurbaşkanı seçilmesini, sonra görev süresi bitmek üzere iken kendisini imparator ilan etmesini, İtalya’ya savaş açmasını, Meksika’da kolonizasyon savaşına yönelmesini okumaktayız. Louis Bonaparte’ın 20 yıl süren iktidarından sonrasını, Prusya Savaşı mağlubiyeti ardından gelen 1871 Paris Komünü ’nü de “Fransa’da İç Savaş” kitabından okumaktayız. Bu üç kitabın tamamı, Yordam Kitap Yayınlarından, “Fransız Üçlemesi” adıyla basılmış ve okuyucuya kolaylık sağlamıştır.
Fransa’da Sınıf Savaşımları kitabına geri dönecek olursak, orada 1830 Temmuz Monarşisinin bir devrim ile kurulduğunu, 1848 Şubat Devrimi ile 2. Cumhuriyetin yeniden geri geldiğini,” sans culotte” diye Fransızca tabir edilen “Baldırı çıplaklar” diye dilimize çevrilen işçi sınıfı, Şubat Devrimiyle ön plana çıkmayı başarmış, iktidarda koltuk sahibi olmuştur,–2 Bakanlık koltuğu kazanmıştır.-
Aristokrasiye karşı mücadelede işçi sınıfının kanı akmasına rağmen, burjuvazi, baldırı çıplakların kendileriyle ortak bir yönetim kurmuş olmasını hazmedememiş, tekrar kral yanlılarıyla birlikte hareket ederek işçi sınıfına karşı, devletin topu, tüfeğiyle, askeriyle işçi sınıfını iktidardan kovmuştur.
Haziran 1848 Devrimi, Şubat Devriminden çok daha kanlı olmuş, “Hendek Savaşları” şeklinde Paris sokakları, işçilerin kan gölüne dönmüştür.
Fransa’nın büyük çoğunluğu köylülerden oluştuğu Devrim yıllarında, az sayıdaki sanayi işçileri ağırlıklı olarak Paris ve Lion’da bulunmaktaydı. Köylüler, üzüm yetiştiriciliğinden ve küçük küçük toprak sahipliğinden geçimlerini temin etmekteydiler ve Marx’ın da tanımlamasıyla devrimci bir sınıf vasfına sahip değillerdi. Hele hele bir dünya devrimine öncülük edebilecek ne ekonomik yapıları ne de siyasi örgütlenmeleri söz konusu değildi. “Patates çuvallarındaki patatesler” benzetmesi ile köylülerin “Güce tapan insanlar!” olduğunu anlatıyordu. 1847 ticari bunalımı, bir ölçüde “Patates hastalığının” sebep olduğu kıtlıktan da kaynaklanıyordu ve patates, özellikle İrlandalılar başta olmak üzere, o dönemin temel gıdalarının başında gelmekteydi. Önemli bir ürün olduğu için Marx, köylüleri patates benzetmesine almış olabilir. Şaka bir yana, Marx, devrim söz konusu ise hiçbir uyuşukluğa tevazuuyla yaklaşmıyordu. Bir başka yerde de Marx; “İşçi sınıfı, devrimci değilse, bir ‘hiç’ tir,” demektedir. Patates bile değildir anlamı çıkmaktadır bu tanımlamadan.
Fransa’da Sınıf Savaşımları’nda Marx, Dünya devriminin dünya krizi ardından geleceğini, kapitalizmin yapısal krizlerinin periyodik döngüleri ne kadar kesinse, kapitalizmi sonlandıracak devrimlerin de o kadar kesin olduğunu söylemektedir. Merkez ülkede – ki o yılların Demiurgos ülkesi İngiltere’dir- çıkan kriz, bir ölçüde ekonomik gücün toplandığı o ülkede üstesinden gelinebilir, ama perifer ülkelerde, baş edilemeyen kriz devrimler silsilesine dönüşür. Devrim dalgaları merkez ülkeye gelip dayanır ve o ülkenin burçlarına “kızıl bayrak” çekilebilirse, işte o anda dünya devrimi tamamlanmış demektir, demektedir.
Engels’te Marx’ın dünya devrimini tanımladığı gibi, benzer bir söylemle, kitabın “Giriş” yazısına, (1895 baskısına) şu cümleyi düşmüştür; “ Bir yeni devrim, ancak yeni bir bunalımın ardından gelebilir. Ama bu da, bu bunalım kadar kesindir.”
08.12 2024. Sedat PAMUK