At Gözlüklerimiz

AT GÖZLÜKLERİMİZ

Ben Mustafa Kemal'i çocuklarını korumaya çalışan ve onların menfaatlerini düşünen ebeveynlere benzetiyorum. Çocukları için elinden geleni yaptıktan sonra onlar için neyin iyi, neyin kötü olacağına kendi karar verip, çocuklarını bunu yapmaya zorlayan, herşeyin en iyisini bildiğini iddia eden o ebeveynlere benzetiyorum.

Yapmış olduğu bazı icraatlar benim böyle hissetmeme sebep oluyor, kılık kıyafet devrimi gibi. Modernleşmek ve Avrupa'ya yetişmek için onlar gibi giyinmeye zorlamak, bunu yapmayanların cezalandırılacağı tehditlerini savurmak, kadın ve insan haklarının söz konusu olmaya başladığı zamanlarda, yine insanların hür ve özgür iradesine tezat kurallar koyma mantığı benim bugüne kadar anlamlandıramadığım konular arasında kaldı.

Biz neredeyse yüz yıl sözde dindar kesim ve sözde laik kesim arasındaki tartışmalarla ve onların birbirlerini hor görmesi, cehalet ya da dinsizlikle suçlamasıyla vakit kaybederken o yetişinilmek istenen Avrupa'ya birbirimizle uğraşmaktan yetisemediğimiz kanaatindeyim. Birlik olma, tek bayrak altında bir bütün olma, birbirinizi eksikleriyle tamamlayıp omuz omuza ilerleme, hoşgörünün olmadığı yerlerde pek mümkün olmuyor tabi.Avrupa ve Amerika'da her hal serbest ve her inanç hoşgörüyle karşılanırken biz yıllarca türban açılımıyla oyalandık. Şaka gibi... Anne babasının istediği gibi giyinmeyen erişkin çocuklar hür iradeleri elinden alınarak bunu yapmaya zorlanabilir mi? Ve ya sırf kıyafetlerinden ötürü birşeylerden mahrum bırakılabilir miydi?

Ikinci bir konuda Dil Devrimi. Neden insanlarımıza belirli bir süre zaman tanınmadan, zorunlu ve çok saatli bir ders olarak okutulmadan, mesela bir 10 yıl zaman tanınarak öğrenilmesi şart koşulmadan ve bir tarihten sonra Osmanlıcanın tamamen kaldırılacağını belirlemeden hemen herşey bir an da olup bitti? Bazı kesimin 'Bir gecede cahil bırakıldık' sözünü destekler nitekli bir durum gelişti? Ve belki de bugün okur-yazarlik oraninda cok gerilerde olmamiza sebebiyet verildi?

Sorgulama yeteneğini kaybetmemiş bir insan gerçekten varım diyebilir. Hiçbir şeyi ve kimseyi ilahlaştırmayın. Onlar da birer insan. Yaptığı harika işler gibi hataları da olabilir. Düşünce özgürlüğümüz, saygı çerçevesi içinde belirttiğimiz fikirler baskalarinin zoruna mi gidiyor? Gitsin o zaman. Ben kendi perspektifimden bakıyorum, belki senin göremediklerini görüyorum, muhakkak ben de senin gördüklerini göremiyorum. Neden bunları benimle paylaşmıyor, birlikte ufkumuzu genişletmiyoruz? Neden empati duygumuzu geliştirmiyor, birbirimizi dünyasında ziyaret etmiyoruz da yalnızlığa itiyoruz?

Diğer bir konuda at gözlüklerimiz... Sağ görüşü destekleyenler sağ medya da yazıyor. Sol görüşü destekleyenler sol medya da yazıyor. Bunların taraftarı olan kesimlerde kendi görüşünü destekleyen medya kuruluşlarını takip edip görüş alanlarını kısıtlıyor ve bazen çok büyük kayıplar yaşıyor. Hoş bizim, diğer görüşün fikirlerini söylemesine bile tahammülümüz yok. Hayır onların fikirleri olamaz hepsi cahil! Ya da hayır onların fikirlerini dinlemem hepsi kafir!

Zaten şu kısıtlı, şakşakçı medya kuruluşlarıyla neyi ne kadar ifade özgürlüğüne sahip olduğumuzda ayrı

bir tartışma konusu. Amerika da yaşayan biri olarak gördüklerim ve basından takip ettiklerim beni hayrete düşürüyor. Onlarda ki düşünce özgürlüğüyse bizde ki kölenin efendisine hitabi olmalı.

Ha birde şu dededen sağ görüşcüler veya dededen sol görüşcüler ve destekçileri var, beni güldüren başka birşeyin olmadığı kadar. Bizi birer bayatlamış düşünceler sahibi, gözü kapalı destekçiler, okumuş ama fikirsiz cahiller yapmaktan başka bir işe yaramıyor. Baba dan oğula geçen padişahlık sisteminde taht sahibi olmak kadar saçma bayat fikirler sahibi olmakta.

Selma Soybaşı - Chicago USA 17-01-2018