Güney Marmara Dayanışma Platformu'ndan Bandırma'da Çevre Eylemi

5 Haziran Dünya Çevre Günü Bandırma'da çevre kirliliğine dikkat çeken farklı etkinliklerle kutlanırken Marmara Denizi'nin son durumuyla ortaya çıkan çevre felaketine yönelik olarak Güney Marmara Dayanışma Platformu 'nun Cumhuriyet Meydanında  düzenlediği ve yediden yetmişe  yoğun katılımlı olarak gerçekleştirdiği  etkinlikte göz göre gelen çevre faciası protesto edilirken yetkililerin sorunun çözümüne yönelik olarak vakit geçmeden alınacak tedbirler üzerine yoğunlaşması talep edildi.

https://www.youtube.com/watch?v=SsOpv_9qN6s

GÜNEY MARMARA DAYANIŞMASI BİLEŞENLERİ SÖYLEM DEĞİL MÜCADELE ÖNERDİ

Etkinlikte Güney Marmara Dayanışma bileşenleri adına açılış konuşmasında grup sözcüsü   Erol Yıldız  gerçekleştirirken  sırasıyla Ebru Çetin  Beyköy'lü tarım üreticisi  ve kamulaştırma da arazileri  olan Ayşe Börkan adlı kadınlar  basın bildirisini okudu.

BASINA VE KAMUOYUNA
Tüm dünya, covid 19 denilen virüsle mücadele ediyor. İnsan türünün başına bela olan bu virüsün doğa ile barışık yaşayamamanın cezası olduğunu bilmeden çare bulmak için mücadele ediyoruz. Doğa, benimle olan ilişkini tekrar gözden geçir diye haykırıyor. Temel sorun şu ki, insanoğlu ya daha çok kar elde etmenin hırsıyla kendi türünü yok edecek,  ya da doğayla barışık olup türünün devamını sağlayacak. Yok olan doğa gibi görünsede sonunda insan türü yok olacak ve doğa kendini tekrar yenileyecek. Kıyamet doğa için değil İNSAN TÜRÜ için kopacak.
Bugün 5 Haziran DÜNYA EKOLOJİK YIKIMLA MÜCADELE GÜNÜ...
Bizler bugünü, insanın yok oluşuna giden sürece itiraz günü olarak da düşünebiliriz.
Yıllardır çevreciler ve onların talepleriyle ilgili kafamızda canlanan marjinal görüntü, artık soyut bir resim olmaktan çıkıp iliklerimize kadar hissettiğimiz somut bir gerçeğe dönüştü. Bugün yaşadığımız tüm Marmara'yı etkileyen müsilaj ya da salya işte bu somut gerçekliktir. Dünyada eşi benzeri olmayan bir iç denize sahibiz. Fethetmekle gurur duyulan bu topraklarda, denizin mavisini koruyamamaktan utanç duymalıyız.
Bugün Marmara bölgesi ülke yüzölçümünün yüzde sekiz buçuğunu oluşturuyor. Ancak ülke nüfusunun ise neredeyse yüzde otuz beşini barındırıyor. Her karış toprağı aynı değerde olan her yurttaşı eşit olması gereken bir ülkede bu orantısız tablo, pazara, hammaddeye, limanlara, ulaşım ağlarına yakın olmak isteyen sermayenin tercihi sayesindedir. Bu tercihin akılcı ve halkın çıkarına olmadığı bugün yaşadığımız sorunlarla apaçık ortadadır.
Sermaye birikiminin kaynağı kamudur.
Devlet dahil, sermayeninde gözetmesi gereken kamu yararı vardır.
Kendi kar marjlarını katlayacak bir yarar değil bahsettiğimiz.
Emeği, ekmeği için, iş bulabilmek için yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalmamalı insanlarımız.
Refahın ve istihdamın ülke sathında, eşit ve adil dağılımı gözetilmesi gereken bir önceliktir...
Marmara artık bu yükü taşımıyor, kamu yararı gözetilmeyen tercihler Marmara’yı bu hale getirmiştir...
Hal böyleyken dünyanın en güzel denizini perişan etmişken, eşi benzeri olmayan kentler kurulmuş bu kadim coğrafyada İstanbul dahil  tüm bu kentlere ihanet etmişken hala ders aldığımız söylenemez. Hala kanal İstanbul diyorlar, hala Kazdağları'nda altın madenciliği diyorlar, hala Biga Körfezine termik santral diyorlar, hala Bandırma Erdek körfezine 48 milyon metrekare sanayi alanı diyorlar , hala Erdek Kapıdağ' da, belki de yüz binlerce ağacın kesilmesi pahasına enerji diyorlar. Neden diyorlar,
çünkü  kendi çıkarları bunu gerektiriyor.
Hatta kendi çıkarlarını ülkenin ve halkın çıkarıymış gibi,sahip oldukları tüm imkanlarla pazarlıyorlar. Ancak artık görüyoruz ki, bu tablo ne halkımızın, ne denizimizin, ne dağımızın, ne ormanımızın , ne akarsuyumuzun çıkarına değil.
Vatan; Büyüme oranları, kalkınma rakamları değil, vatan, Marmara'nın mavisidir.
İşte bugün, bizler gibi bir çok kurum,kuruluş ve  yurtsever, vatana yani Marmara'nın mavisine sahip çıkmak için eş zamanlı itiraz ediyor. 
Marmara YAŞASIN Koordinasyonu bileşenleri, tüm Marmara kıyılarında, hep birlikte sesimizi yükseltiyoruz.
Marmara denizi artık yok olmanın eşiğinde olmakla kalmayıp, hem içinde barındırdığı yaşam , hem de kıyılarındaki yaşam için bir tehdit haline gelmiştir. Artık bir damla evsel ve endüstriyel atığın ileri biyolojik ve kimyasal arıtmadan geçmeden denize deşarjı, tüm bu ölümlere ortak olmaktır.
Tüm Marmarada uygulanan derin deşarj yöntemi bir arıtma yöntemi değildir.
Yasaldır ama insani değildir, canlı yaşamı için bir tehdittir.
Atık yönetim sistemimizi tamamiyle değiştirmeliyiz.
Marmara’da Kanal İstanbul Projesi dahil, Marmara' ya ek yük getirecek tüm akıldışı projelerden vazgeçilmelidir.
Tüm Marmara'daki bu tablodan Bandırma, Erdek, Gönen kıyıları da nasibini almış durumda. Buna rağmen, bölgemizde bu tabloyu daha da vahim hale getirecek devasa planlamalar ve projeler hayata geçirilmek isteniyor. Balıkesir-Çanakkale 1/100 binlik Çevre Düzeni Planı ve plan notları dayanak yapılarak , genişleme sahasıyla 48 milyon metre kare, metal sanayi başta olmak üzere sanayi alanı planlanıyor.
Yine 1/100 binlik Balıkesir-Çanakkale Çevre Düzeni Planı’nı tamamlayıcı nitelikte olan, planlama sürecinde halkın ve yerel yönetimlerin yer almadığı,1/50 binlik, Balıkesir-Çanakkale Bütünleşik Kıyı Alanları Planı hayata geçirilmek isteniyor.
Yüz binlerce insanın iradesi yok sayılarak, kimlerin yararına sonuç doğuracağı belirsiz bu süreç, Bandırma, Erdek, Gönen ve hatta tüm Marmara için daha fazla salya demektir.
Kimileri için daha fazla kar elde etmenin adıdır salya. 
Bölgemizdeki sanayi planlamaları daha fazla enerji ihtiyacına neden olmaktadır. Enerji ihtiyacını yine aynı dürtülerle sağlamak isteyen sermaye bölgemizdeki oksijen kaynağımız  Kapıdağ Yarımadasında ki ormanlarda yıkıma yol açmaktadır.
Eşsiz berzah özelliği olan, endemik çeşitliliği ve barındırdığı zengin canlı yaşamıyla KAPIDAĞ YARIMADASI Milli Park olması gereken bir yapıya sahiptir.
Bilinmelidir ki evrendeki  zenginliğin temeli insan ve onun yarattığı sanayi, teknoloji ve bilcümle eserleri değildir. Evrenin ve insan türünün varlığı doğanın kendi iç dinamikleri sayesindedir. Bunun sonucunda biyolojik çeşitlilik ve zenginlik ortaya çıkar. Türkiye coğrafyasında yaklaşık 4 binin üstünde bitki türü bulunmaktadır. Bu türlerin yaklaşık 3800 ' ünün anavatanı bu topraklardır. Bugün tüm dünyada yaygın olarak ekilen Rus buğday ve çavdar tohumları başta olmak üzere pek çok tohumun anaç havuzu Türkiye' dir. Türkiye biyolojik gen merkezlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu merkezlerden bakir kalan tek yer Kapıdağ Yarımadasıdır. 300 den fazla bitki türü bulunmaktadır.  Bugün daha fazla kazanç uğruna bu zenginliği yok edenler kazandıkları milyon dolarlarla sağlıklı bir çevre satın alamayacaktır.
Dünyadaki ekolojik yıkımın temel sorumlusu, neoliberal politikalardır. Maalesef bölgemizde neoliberal politikaların hayata geçirildiği bir coğrafyaya dönüştürülmeye çalışılıyor. Tarımın, hayvancılığın, turizmin, zeytinciliğin, balıkçılığın binlerce yıldır doyurduğu insanlarımız, önce bu bağlarından koparılıp, aş ve iş vaatleriyle bu neoliberal politikalara ucuz iş gücü olarak eklemlenmeye çalışılıyor. Bu bir aldatmacadır. Bize iş ve aş vaat edenlerin Marmara Denizini ne hale getirdiği ortadadır.
Tüm dünyada ve kendi yerel yaşam alanlarımızda, ya ekolojik yıkımla yüzleşeceğiz ya da çocuklarımıza mavi bir vatan bırakmak için mücadele edeceğiz...
GÜNEY MARMARA DAYANIŞMASI

05-06-2021- HAYRETTİN İLDAM