ÖĞLE YEMEĞİ
Sene 1962 Haytef ilkokulunda 4. sınıfta okuyorum.
Fakirlik var bizde fakiriz, ne üstümüzde var, ne başımızda, pantolonumun dizleri ve arkası yamadan geçilmiyor, karnımızı bile zor doyuruyoruz.
Ben okulun en zeki öğrencilerindenim, okulu okumayı çok seviyorum.
Okula gidince öğlen yemek için tekrar eve gelmek zorundayım, çünkü dükkandan yemek için paramız yok biliyorum.
Öğrencilerin bir çoğu öğlen yemeklerini, babalarının verdiği 25 kuruşla bakkallardan ekmek arası pulama yada reçel koyarak yerlerdi, parası olmayanlar babalarının veresiye hesabına yazdırarak yerlerdi.
Benim öyle bir lüksüm yoktu, her gün öğlen eve çıkardım, anam evdeyse ve varsa yiyecek bir şeyler yerdim, ama anam genelde bahçede çaylıkta olduğundan, çoğunlukla yemek yiyemeden okula geri dönerdim.
En çok özendiğim, öğlen bakkal Ziya emicenin dükkanının önünde kuyruk olan arkadaşlarım gibi kuyruğa girip sıranın bana gelmesini ve 25 kuruşa, Ziya emicenin çeyrek ekmeği yarıp, pulama kutusuna daldırdığı yassı kutalıyı ekmeğin arasına sokup çekerek çocuklara vermesi, çocukların da o ekmekleri büyük iştahla yemesi.
Evet benim için çok özel yemek olan çeyrek ekmek arası pulama yemekti, ama ben bir türlü bu özel yemeği yiyemiyordum.
Bir gün olmayacağını bile bile bütün cesaretimi toplayıp Haytefte bakkalların önünde yakaladığım babamın karşısına dikildim ve.
- "Baba bana 25 kuruş ver bakkaldan pulama ekmek yiyeceğim" dedim.
Demez olaydım.
Babam kaşlarını çatarak öfkeli bir tonla.
- "Ne parası, neyine yetmiyor yağlan kabuk çık evde ye" diye sitem ederek beni milletin içinde sorduğuma da istediğime de pişman etti.
Her zamanki gibi boynum bükük eve doğru yürüdüm.
Yazı yazmaya defterim yok kalemim yok, baba al derim param yok der almaz.
Gittim Ziya emiceye bana bir defter vermesini söyledim, parasını da oraya bir yere yaz babama verdiririm dedim, Ziya emice de tamam dedi aldım defteri çıktım eve.
Babama;
- "Baba defterim bitti, habu defteri Ziya emiceden aldım, parasını babam verecek dedim".
Babam gene suratını asarak kızgın bir dille;
- "Hemen çabuk git geri ver, ben sana defter yaparım" diyerek beni dükkana gönderdi.
Ağlaya ağlaya, utana sıkıla gittim defteri geri verdim ama o çocuk halimle içimden neler geçtiğini anlatamam.
Çıktım eve, birde baktım ki.. Babam çimento torbasının kağıtlarını tek tek kesmiş bana defter yapıyor.
Üst üste koyduğu çimento kağıtlarını arkalarından delerek iple bağladı.
Kaba saba bir defter olmuştu, çaresiz ertesi gün utana sıkıla gittim okula.
Öğretmenimiz meşhur Lütfü öğretmen, başladık derse, herkes defterlerini çıkarmış, ben babamın çimento kağıdından yaptığı defteri sıranın üstüne koydum, gözükmesin diye ellerimle üstünü kapatıyorum.
Bu durum Lütfü öğretmenin dikkatini çekmiş olacak ki gelip başımdan aşağı dikildi.
- ''Kaldır ellerini bakayım'' dedi.
Ellerimi defterden çektim.
- ''Bunu baban mı yaptı sana'' dedi.
Bende yarı korku yarı ürkek bir dille.(Lütfü öğretmeni bilenler bilir çok sert ve disiplinli idi)
- ''Evet babam yaptı öğretmenim'' dedim.
Kaşlarını çatarak bir süre bana baktı ve hiç bir şey demeden uzaklaştı.
Çünkü o da biliyordu o dönemin zorluklarını sıkıntılarını, köylünün maddi durumunu, vede babamın durumunu.
********
Evet gençler bu minik anıyı bana bir büyüğüm anlattı, hikayenin eksiği var fazlası yok.
Belki minik de olsa bir devir kıyası yapılabilir mantığıyla, ismini zikretmemek kaydıyla kendisinden izin alarak hikayeleştirip paylaştım.
16-06-2021- CEVAT YILMAZ /BEYKOZ /ISTANBUL