HAYTEF
Hikayem çok güzel okmazsanız kaybedersiniz.
İyi okumalar.
Buradan her hangi bir eski bakkal Ziya yada eski bir ”Haytef ” resmi paylaşılsa, dikkat ediyorum nostalji tavan yapıyor.
Sebebi ne olabiliri biraz sorgulayınca ortaya muthiş bir hikaye çıkıyor.
Haytef:
Haytef çok enteresan bir yer. Aslında öyle bir yer yok ama var!
Raşot ve Ahoyoz derelerinin çatımında, üç köyün (Gürgenli/Aleva, Yıldızeli ve Beşikçiler) sınırlarının birleştiği, ama aslında civar köyler, yukarıdan Karaağaç, Çeşmeli, Aşağıdan Makraş, diğer yandan Armutlu’ya kadar uzanan köylerin ortak alanı, çarşısı, buluşma yeri.
Bu köylerde yaşamış ve yaşayan herkesin ama özellikle elli yaş üstü herkesin gönlünde çok güzel bir anısının bulunduğu yer.
Yeni nesil pek bilmez, bundan elli sene önce hayat şimdiki gibi değildi, ayrıntıya girmeden kısaca değinirsek, araba yoktu, yada çok sınırlı sayıda vardı, belki iki yada üç araç, daha da beteri yol yoktu, hal böyle oluncada çevre köylerde yaşayan insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için çarşı diye on km uzaktaki çayeli yerine burunlarının dibinde ki Haytef’e gelir, hem biribirlerini görür, hemde alışveriş ihtiyaçlarını karşılarlardı.
O dönem Haytef’te neler vardı:
Dört bakkal dükkanı, iki marangoz, iki terzi, iki berber, iki soğuk demirci, kahvehane, kasap, hastahane, okul, kuran kursu, iki cami.
Haytef çok kalabalıktı, dereler plaj gibi kalabalık olurdu, sıcak havada dereye girmek için kalabalığın dağılmasını beklerdik, iğne atsan düşmez derlerya öyle kalabalık olurdu.
Bakkallarda yok yoktu, aklınıza ne geliyorsa, insanlara ne lazımsa her şey vardı.
Temeloğlunun dükkanı daha çok manifatura ağırlıklıydı, gelinlik elbiseler oradan alınır, cenazelerde dağıtılacak havlu mendil gibi eşyalarda oradan alınırdı.
Çin İsmailin dükkanı daha çok büfe tarzındaydı,
Ziya ve Nuri Yılmaz kardeşlerin dükkanı resmen minik bir avm gibiydi, aklınıza ne gelirse yada gelmezse her şey ama her şey bulunurdu.
Biz çocuklar için en unutulmaz anlar okul yıllarımızdı, okula giden çocuklar öğlen bakkalların kapısında tek sıra kuyruk olur, önce bakkaldan biri çocukların veresiye defterlerindeki isimleri okuyarak kaç para yazdırılacağını bağırırdı, kuyruktaki çocukta bağırarak ellii kuruuş, yada yirmi beş kuruş diye bağırırdı.
Mesela.
Rahmetli Karoğlan dayının torunları Rahmetli Aliriza Lira’nın çocukları çok kalabalıktı,altı kardeş, bu altı kardeşin en az dört tanesi aynı anda okula giderdi, yemek kuyruğunda genelde Ahmet olurdu.
Babam içerden bağırıdı.
Şimdi doğru söyleyin, yukarıda bahsettiğim olayı bu gün yaşamak için nelerinizi feda ederdiniz, ama doğru söyleyin.
Bu arada rahmetli Nuri amcama özel bir paragraf ayıracağım.
Nuri amcam 1972 yılına kadar Haytef’in neşesiydi, gülmek, makara, şaka, gırgır, şamata ondan sorulurdu, zaten amcam Hayteften ayrıldıktan sonra Haytefin eski hali kalmadığını herkes söylerdi.
Senenin belirli zamanlarında sürü halinde yüzlerce kasaplık hayvan, iki derenin birleştiği yerde satışa sunulur, durumu iyi olanlar birer hayvan alıp keserek kavurma yapar kışın yemek için saklarlardı, şimdi hemen bir genç arkadaşın ”neden?” diye sorduğunu hissettim, Elektrik yoktu genç arkadaş elektrik, elektrik olmayınca buzdolabı da olmuyor, buzdolabı olmayan bir evde yiyecekler hele et nasıl saklanır diye sorsam apışıp kalırsın, yaaa.
Ama tabii bütün bunların yanı sıra, Haytefin insanları etkileyen onların Haytefi sevmelerini, ve bunca yıldır unutmamalarını tetikleyen sebeplerin en önemlisi Haytefin kendine has ”mistik” havası, evet bu havayı herkes hisseder ama açıklamakta zorlanırdı.
Elli yaş ve üstü insanların ”Haytef” lafzı geçtiğinde hissetikleri o ”mistik” havayı unutmamaları ve özlemeleridir.
Not: ben bu hikayeyi çok uzatabilirdim ama, karşılaştığım herkes yazılarımı çok uzun tutmamdan şikayet ediyor, bende onlara uyarak kısa kesiyorum.
CEVAT YILMAZ- 05-03-2019 İSTANBUL