Hortlayan Fanatizm ve…

HORTLAYAN FANATİZM VE BUNUN ORTAYA ÇIKARDIĞI KONTROLSÜZLÜK…
Üzülerek yaşananlardan ar ve sıkıntı duyan bir vatandaş olarak uzun bir yazı kaleme alma ihtiyacı duydum.

Umarım bu satırları sıkılmadan okursunuz.

*
Kati olan şey düşünlere ve fikirlere kelepçe vurulamaz.

Son zamanlarda toplumumuz ağır depresyonda.Kimsenin kimseyi hoşgörmediği FANATİZM’in hortladığı bir dönemi yaşıyor.

Akıl ve düşünsel fikri özgürlükler bir ezbere dönüşmemelidir.

Bu beraberinde bir ezber saçmalığını tetikler.Sığ ,öngörüsü olmayan, hayatı çevresindeki ezberden ibaret bundanda öte gitmeyen bireyler birlikte yaşadıkları insanları bile boğazlıyacak noktada tepkiler verir hale geldiler.Hangi derneğe,Stk ‘ya partiye ,mesnevi kökene,inanışa mensupsa,hangi mecmuayı okuyorsa sorgulamaya gerek yok.Her yapılan,söylenen doğru. Bir mükemmelliktir almış başını gidiyor. Size canlı bi örnek : hayat grafiği bile inişli çıkışlı grafikten oluşur.Kalp grafiğini bir göz önüne getirin düz bir çizgi gördüğünüzde yaşam sonlanır.Hayatın inişli çıkışlı girift düzeni de tam da bundan ibarettir.Rasyonel düşünmeyi ortadan kaldıracak sağa sola saran başkasını yok sayan bir zihniyetin kök salması yaşamın da sonlanması anlamı taşır….Atlanıları bence şu ; “hata ve yanlış insanidir “.Dolayısıyle insana mahsus olan herşey de onları oluşturan yapılarda ortaya çıkar.Yani her parti her, teşkilat her dernek S.T.K yönetimsel noktalar yanlış yapabilir.Hatayı görmek onu kabullenmekte insanidir ve erdemdir. Kimseye birşey kaybettirmez,itibarsızlaştırmaz. Mensubu olduğunuz hiç bir yapıyı dokunulmaz, hatasız, eleştirilmez eksik yapmaz olarak tabulaştırmamak, putlaştırmamak ve uhrevi bir apolet yüklemememiz hele ki ; ilahlaştırmamamız lazımdır. Sonrası sadece bulunduğunuz yapıda kendiini var etmeye çalışan Fanatik canavarlara dönüşürsünüz.Bununda kimseye ne bireye, ne topluma nede ülkeye emin olun hiç bir faydası olmaz.Bilakis bu germeler hırpalayıcı ayrıştırıcı kabul gösterilmeyen noktada bir düşmanlığın hayat bulması anlamı taşır.Buda bir dizi kaosu çözümlenemez kronikleşen büyük sorunların temelini oluştuırur.Bu tehlikeli girdaptan herkes uzaklaşmalı çevresine bu konuda telkinler oluşturmalı canlı yaşamın her alanına saygı çerçevesi filizleri yeşermelidir.Tek ihtiyacımız hiç tartışma götürmeyecek şekilde budur.

*
Fanatizm bu toplumun damarlarına nasıl da böyle hükmetmeye başladı bakıp incelemekte yarar var.Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür: Mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur… İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar.
İçgüdüsel olarak putlara taptığımızdan, düşlerimizin ve çıkarlarımızın nesnelerini kayıtsız şartsız şeyler haline getiririz. Tarih, bir Sahte Mutlaklar Geçidi’nden, bahaneler adına dikilmiş bir tapınaklar dizisinden, zihnin Gayri muhtemel önünde küçülmesinden ibarettir. Dinden uzaklaştığında bile insan dine tâbi kalır; bütün çabasıyla tanrı benzerleri yaratır, sonra da benimser bunları ateşlilikle: İçindeki kurgu ihtiyacı, mitoloji ihtiyacı, apaçık gerçeğin ve gülünçlüğün üstesinden gelir. Bütün cinayetlerinin sorumluluğu tapma gücündedir: Bir tanrıyı yakışıksızca seven kişi, başkalarını da onu sevmeye zorlar, buna razı olmazlarsa onları yok etmeye de hazırdır. Hiçbir hoşgörüsüzlük, ideolojik taviz vermezlik veya din yayıcılığı yoktur ki, şevkin hayvani temelini açığa vurmasın. Hele insan ilgisizlik melekesi’ni bir yitirsin: Potansiyel bir katil haline gelir. Hele fikrini tanrıya dönüştürsün: Bunun sonuçları sayılamayacak kadar çoktur. Ancak bir tanrı ya da tanrı taklitleri adına insan öldürülür: Akıl Tanrıçası’nın, ulus, sınıf ya da ırk fikrinin yol açtığı aşırılıklar Engizisyon’un ya da Reform’un-kilerle akrabadır. Kanlı marifetler konusunda coşku dönemlerinin üzerine yoktur: Azize Tereza ancak yakılan insanlarla çağdaş olabilirdi, Luther de köylü katliamlarıyla… Mistik krizlerde, kurban iniltileriyle vecd iniltileri birbirine paraleldir… Darağaçları, zındanlar, hücreler, ancak bir imanın gölgesinde çoğalır – ruhu hepten sarmış olan o inanma ihtiyacının gölgesinde. Bir doğruyu, kendi doğrusunu elinde bulunduran kişinin yanında şeytan bile epey soluk kalır. Neronlar’a, Tiberiuslar’a karşı adaletsiz davranıyoruz: Ayrılıkçılık kavramını hiç de onlar icat etmemiştir: Katliamlarla kendini oyalayan, çığrından çıkmış hayalciler olmuşlardır sadece. Hakiki katiller, dini veya siyasi düzeyde bir ortodoksluk kuranlardır; mümin ile mezhep sapkını arasında ayrım yapanlardır.

*
Fikirlerin birbirinin yerine geçebildiğini kabullenmemekte ısrar edilince, kan akar… Kesin kararların altından bir hançer yükselir; alevli gözler cinayet habercisidir.

Hamlet’ten etkilenmiş mütereddit bir ruh asla zarara yol açmamıştır: Kötülüğün ilkesi irade gerilimindedir, huzuru yaşayamamaktadır; tıka basa ideallerle dolu, kanaatlerinin ağırlığı altında patlayan ve şüpheyle tembelliği –bütün faziletlerinden daha soylu zaafları– alaya almakla gönül eğlemiş olduğu için, mahvolduğu bir yola, tarihe, o densiz sıradanlık ve kıyamet karışımına girmiş olan bir ırkın Prometheus’vâri megalomanisindedir… Orada kesinlikler çoktur: Bunları kaldırın, özellikle de sonuçlarını kaldırın: Cenneti yeniden kurarsınız. Düşüş, bir doğrunun peşine takılma ve onu bulmuş olmaktan emin olma değilse; bir dogma için duyulan tutku, bir dogmanın içine yerleşme değilse nedir?

Bundan fanatizm doğar –insana işgörür olma, peygamberlik yapma ve terör zevkini veren temel kusur–, o lirik cüzzam aracılığıyla ruhlara bulaşır, boyun eğdirir; onları ezer ya da taşkınlaştırır…

Bunun elinden bir tek kuşkucular kurtulur (ya da miskinler ve estetler), çünkü hiçbir şey önermezler, çünkü –insanlığın hakikî velinimetleri olan onlar– tarafgirlikleri yok eder ve içlerindeki sayıklamayı tahlil ederler.

Bir Pyrrhon’un(*) yanında, kendimi bir Aziz Paulus’un yanında olduğundan daha güvenlikte hissederim; nüktedan bir bilgeliğin, zincirinden boşanmış bir azizlikten daha yumuşak olması nedeniyle… Ateşli bir ruhta, kılık değiştirmiş bir avcı hayvan bulunur; kişi, bir peygamberin pençelerinden kolay kolay kurtulamaz… İster sema adına, ister site veya başka bahaneler adına sesini yükselttiğinde, uzaklaşın ondan: Yalnızlığınızın satiridir, onun hakikatlerinin ve taşkınlıklarının berisinde yaşamanızı affetmez; histerisini, varını yoğunu onunla paylaşmanızı ister; bunu size dayatmak ve sizi tanınmaz hale getirmek ister. Bir inanç tarafından ele geçirilip onu ötekilere iletmeye çalışmayan insan, selâmet saplantısının hayatı soluksuz bıraktığı bir yer olan yeryüzüne yabancı bir olaydır. Etrafınıza bakın: Her tarafta vaaz veren solucanlar; her kurum bir misyonu dile getirir; tapınaklar gibi belediyelerin de mutlakları vardır; yönetimin ise yönetmelikleri – maymunların kullanımına yönelik metafizik… Hepsi de bütün insanların yaşamına çare bulmaya çabalar: Dilenciler ve şifasız hastalar bile buna can atarlar: Dünya kaldırımları ve hastaneler reformcularla dolup taşar. Olay kaynağı haline gelme isteği, her birinin üzerine zihinsel bir karışıklık, ya da kişinin kendi istediği bir lânet gibi etki eder. Toplum – bir kurtarıcılar cehennemi! Diogenes’in elinde lambasıyla aradığı, ilgisiz biriydi…
Birisinin idealden, gelecekten, felsefeden içten bir şekilde söz ettiğini, emin bir ses tonuyla “biz” dediğini, “diğerleri”ni andığını duymam; kendini onların tercümanı olarak gördüğüne şahit olmam onu kendime düşman görmem için yeterlidir. Onda bir tiran müsveddesi, aşağı yukarı bir cellat görürüm; tiranlar kadar, büyük cellatlar kadar nefrete müstahaktır. Her imanın bir tür terör icra etmesindendir bu; ve bunu yerine getirenin “saflar” olması, olayı daha da ürkütücü hale getirir. Kurnazlara, düzenbazlara, zirzoplara güvenilmez; halbuki tarihteki hiçbir büyük kargaşa onlara isnat edilemezdi; hiçbir şeye inanmadıkları için ne yüreklerinize ne de artdüşüncelerinize karışırlar; sizi kendi gevşekliğinizin, ümitsizliğinizin ya da yararsızlığınızın eline bırakırlar; insanlık yaşadığı azıcık refah anlarını onlara borçludur: Fanatiklerin işkence ettiği ve “idealistler”in batırdığı halkları kurtaran onlardır. Doktrinsizdirler, sadece kaprisleri ve çıkarları vardır; ilkeli despotizmin yol açtığı yıkımlardan bin kere daha dayanılır olan uyumlu zaaflardır bunlar. Zira hayattaki bütün kötülükler bir “hayat anlayışı”ndan ileri gelir. Olgunlaşmış bir siyaset adamı, eski Sofistler’in çalışmalarını derinleştirmeli ve şan dersleri almalıdır; – bir de yolsuzluk dersleri…

*
Fanatik ise yolsuzluğa kapılmaz: Bir fikir uğruna öldürüyorsa, onun için pekâlâ ölebilir de; Her iki durumda da, tiran veya şehit de olsa, bir canavardır. Bir inanç için acı çekmiş olandan daha tehlikeli varlık yoktur: En büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar. Acı, güç iştahını azaltmak şöyle dursun, onu azdırır; zihin de kendini bir soytarının meclisinde bir kurbanınkinden daha rahat hisseder; onu, bir fikir için ölünen gösteriden daha fazla tiksindiren hiçbir şey yoktur… Yücelik ve kan dökmeden bıkıp usandığı için, evrenle eş düzeyde bir taşra sıkıntısının; şüphenin bir olay ve ümidin bir musibet gibi görüneceği değişmezlikte bir Tarih’in hayalini kurar…
Bugün aslında toplumsal olarak getirildiğimiz nokta bundan ibaret olup fazlaca toplumu germenin nefesimizi bu kadar sıkmanın bir anlamı olmadığı gibi ortaya tamir edilmesi mümkün olmayan bir çatışma ortamının zeminini sulamaktan vazgeçmelidir aklı selimler..

Araştır öğren sorgula empati kur öyle yaşa..

FANATİZME HAYIR

AYDIN AKBAL-BANDIRMA

*PYRRHON (İÖ 360-270). Eski Yunan, filozof. Kuşkuculuk’un kurucusudur, insanın kesin bilgi edi-nemeyeceği görüşünü savunmuştur.Pyrrhon ne varlığı araştırdı, ne “bu iyidir bu kötüdür” diyerek bir seçim yaptı, ne de bir hüküm verdi.

Aydın Akbal

12
A+
A-
REKLAM ALANI