Hoş Geldin CÜCE Şubat

 HOŞ GELDİN CÜCE ŞUBAT
 ( Sen gelmesen, sevgililerin boynu bükük kalırdı.)
Geçen gün zorunlu alışverişe çıktım.

Pandemi nedeniyle, artık olur olmaz işler için çarşıya pazara çıkmıyoruz. "Onlayn" alış veriş yaşamımıza iyice yerleşti. İşin içine teknoloji girdiği için, biraz zorlandığımız oluyor tabii. Görüp seçerek almanın keyfi başka. Arada bir de çıkmadan olmuyor. Neyse biraz dolaştım, oydu buydu derken kollarım aldığım paketleri taşıyamaz oldu.( Neydi zorun?) diye kendime söylenmeye başladım. Yürüsem zorlanıyorum, taksiye binsem, gideceğim yer taksi mesafesi değil. Ayrıca indi bindi taksi ücreti yirmi lira. Gideceğin yer yirmi adım olsa bile. İşte tam bu sırada küçük kapalı bir mekanın önünden geçiyorum.  İçeride oturacak masa ve sandalyeler var. Ağzınıza layık güzel yiyecekler de satılıyor. Fazla düşünmeden mekana girdim. İçeride orta yaşlı bir bey oturuyor. Ben girince lutfedip ayaga kalktı. Oturmak üzere sandalyeye doğru ilerlememi, önüme geçerek engelledi. Pandemi nedeniyle servis yapılmıyormuş. Masa ve sandalyeler öylesine duruyormuş. Bu konuda bildiğim kadarıyla, böyle bir yasak yok. Mekan sahibi böyle uygun görmüş, servisi kapatmış. Tabii, benim içimde yeşeren dinlenme umudu o an sönmeliydi. Ama sönmedi işte! Beyefendi nefes nefese kalmış yaşlı  hanımın,  bir kıyıda iki dakika oturup dinlenmesine izin verir diye düşünmeden edemedim. Daha kendimi toparlamadan içeriye 15,16  yaşlarında iki delikanlı girip vitrine yöneldiler. Sosisli peynirli kurabiyelerden üçer beşer tane seçtiler. Niyetleri benim gibi oturup birşeyler atıştırmak. Masalara doğru yönelince, beyefendi onlara da servis yapılmadığını söyledi.  Bir yerde ( Servis yok!)  yazısı olsa kimse bu hataya düşmez. Gençler( Sınava yetişeceğiz, sokakta da yiyemeyiz ki; almayalım madem.) deyip kapıdan çıktılar. Ben de o arada tam çıkıyorum.   Beyefendi bir anda sinirlendi gençlerin arkasından( Almazsanız almayın it oğlu itler !) dedi. Gençler duymadılar. Biraz daha yüksek sesle cümlesini tekrarladı.  Gençler duymadan uzaklaştılar. Şu kısacık zaman dilimini hiç yaşamamış , görmemiş, şahit olmamış olmayı ne kadar çok isterdim tahmin edemezsiniz. Yorgunluğun da yarattığı etkiyle kolum kanadım kırıldı sanki! Haksız mıyım? Çok mu duygusal düşünüyorum bilmem.

O gün bu gün, durup durup  aklıma geliyor. Dönüp beyefendiye bir çift laf etmeli miydim?
     Her işin kendine göre zorlukları vardır. Öyle karşıdan bakmayla bilinmez. Küçük çaplı ticaret veya el zanaatları yapanlara esnaf diyoruz.   İlçemizde çok sayıda esnaf var. Her birine yolumuz düşebilir. Binbir çeşit müşteri vardır. Gereksiz pazarlığa girer, yerli yersiz fiyat sorar, sağı solu karıştırır, esnafı çileden çıkarabilir. Ne var ki müşteri gelir ve gider. Verdiği kalıcı bir zarar olmadıktan sonra, uygun bir dil ile onu göndermek, orada çalışan kişinin basiretine bağlıdır. Elbette, müşteri saygılı olmak zorundadır. Ancak yaptığı yanlış, kusur ve kabalık kendine  aittir. Esnafın davranışı ise kendine ait olmakla kalmaz mekana yapışır.  Çalışan değişse bile, müşteri kabalık gördüğü mekanı unutmaz. Ne kadar mecbur kalırsa kalsın, bir daha o iş yerine girmek istemez.
        Bir markete girersiniz,  sekiz on çalışandan, biri bile yoktur ortada.  Elinde cep telefonu ile oynayan da var, arkadaşı ile sohbete koyulup işini unutan da...
    Çok kısa zamanda birşey alıp otobüse yetişeceksiniz , bütün çalışanlar Cuma Namazına gitmişler! Allah kabul etsin, kılın namazınızı elbette. Ama böyle durumlarda müşteriyi  karşılayıp yardım edecek bir iki bayan çalışanınız da olursa, hem işiniz aksamaz hem müşteri zorda kalmaz değil mi ya?
        Ha! Bakın bir şey daha hatırladım. Yazmadan geçmeyeceğim. Belki sizin de yolunuz düştü, belki siz de yaşadınız benzerini... Eşimle ben çarşıda,  yol üstü bir restorana, açlıktan karnımız sırtımıza yapışmış halde girdik. Aslında daha önce karnımızı doyurabilirdik ama, iştahımızı  bu özel yerde özel yiyeceği yemek için sakladık. Hay saklamaz olaydık! Kasada bir genç hanım elindeki tablete kapanmış. Kapının önünde bir delikanlı; oflayıp pufluyor. Uygun bir yere geçip oturduk, başladık beklemeye. Yemin ederim belki on, belki onbeş dakika! Neyse hanım kızımız sonunda geldi siparişimizi aldı. Yemek masasına, önden bir salata ekmek veya su getirilir en azından. Yok! Biz sanıyoruz ki; tezgahın arkasında  ızgara var, birileri hazırlık yapıyor. Epey bir süre sonra hanım kız dışarıdaki delikanlının yanına gitti   fısır fısır birşeyler söyledi, yine geçti tabletin başına. Bu arada, birkaç masa daha doldu.  Bekledik , bekledik... Yemek saati geçti geçiyor... Daha ne kadar beklemeliydik bilmiyorum. Şekerimiz düştü düşecek. Yavaşça kalkıp caddenin karşısındaki bir lokantada karnımızı doyurduk ! Önünden tekrar geçerken  ilk gittiğimiz restorandan müşteriler gitmiş, kapı kilitlenmişti.  Ne olduğunu anlayamadık.
   İnsanız!  O esnaf kardeşimizin kimbilir ne sıkıntıları vardır. İşler kesat gidebilir, çekler, senetler, faturalar, vergiler, krediler belini bükebilir. Belki, sağlık veya aile sorunları vardır. Bin müşteri bunları düşünse, illaki halden anlamayan biri çıkar içlerinden.  Haklıdır veya değildir diyemeyiz. Sonuçta müşteri veli nimettir.
        Çoğumuzun, berberi, kasabı, bakkalı, lokantası, tamircisi bellidir.  Yeri geldiğinde  eşimize dostumuza tavsiye ederiz. Bazen,  daha pahalı veya daha kalitesiz olduğunu bile bile  aynı yerden alış veriş ettiğimiz olur.  Müşteri için; aldığı  mal veya hizmet kadar, esnafın tutumu da önemlidir demek istiyorum.  
        Gelen müşteriyi ayakta karşılayan, sorularını   anlaşılır şekilde cevaplayan,  en kibar ve en dürüst şekilde  hizmet veren esnaf, kendisi kazanır. Kazancı bol ve bereketli olur.  
       Ekonomik şartlar çoğumuzu zorluyor. Birçok konforumuzu geride bırakmak zorundayız. Bütçemizde yeni ayarlamalar yaptık, bazı masraflarımızı kıstık. Bizim kısıtlamalarımız esnafımıza da olumsuz yansıyor.
      Yakında 14 Şubat Sevgililer Günü. İndirim duyuruları, yıldırım gibi tepemize tepemize iniyor. Belki piyasaya bir hareket gelir esnafımızın yüzü güler.
    ( Sevgililer Günü , ticari amaçla uydurulmuş kapitalist düzenin dayatmalarından biri.) diyenler haklı olabilirler. Öyle de olsa; kulağa hoş geliyor. İçinde sevgi olan her cümleye ihtiyacımız var.
      Şubat ayı 28_ 29 gün çeker ya. Neyse ki öyle! Bu 29 günün içinde  tam 20 tane özel gün varmış. Ben de sizin gibi yeni öğrendim ve yine sizin gibi çok şaşırdım! Rahmetli annem yeni birşey duyup öğrendiği zaman( İyi ki dün ölmemişim, BAK BUGÜN DE BUNU ÖĞRENDİM!) derdi. Ben de bugün( Deliye hergün bayram!) dedikleri gibi. Her günün, çoğu saçma sapan  günler olarak kutlandığını öğrendim ve (Pes ! ) dedim.  Önce doğru olup olmadıklarını araştırdım. Maalesef hepsi doğru. Hele şu POKEMON GÜNÜ ile NUTELLA  GÜNÜNÜ, KAZAK GİYME GÜNÜNÜ kimler kutluyormuş gerçekten merak ediyorum. 898 farklıPokemon karakterinin kime ne faydası varmış? İnsanlık uçmuş  da haberimiz yok!  
      İşte özel günlerin listesi!
2 Şubat; Üç aylar başlıyor.
3 Şubat; Regaip Kandili
4 Şubat;Dünya kanser günü
5 Şubat; Nutella günü
7 Şubat; Dünya ilgi günü ve sömestri tatil bitişi.
9 Şubat; Dünya sigara bırakma günü ve Dünya kazak giyme
12 Şubat; DünyaDarwin Günü
13 Şubat; Dünya radyo günü
14 Şubat; Sevgililer Günü ve Dünya Öykü Günü
17 Şubat; Dünya kediler günü
20 Şubat; Evcil hayvanları sevme günü.
22 Şubat; Dünya düşünce günü
27 Şubat; Miraç Kandili
28; Şubat; Sivil Savunma günü
 Ayrıca Şubat' ın son haftası vergi ödemeleri var. Bir de eşin dostun doğum günleri , ölüm günleri, düğünler , nişanlar nikahlar girer araya... İster gülüş cümbüş kutlayın, ister ibadetinizi yapın, ister yas tutun. Şubat ayını ve diğer ayları sağlıklı ve mutlu geçirin.
 11-02-2022/BANDIRMA/ULVİYE KARA AKCOŞ